• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM – ÇAĞDAŞ SERAMİK SANATI

3. SADİ DİREN

3.1. SADİ DİREN VE SERAMİK SANATI

Sadi Direnin 1949 yılında başlayan sanatçı kimliği günümüze kadar olan süreç boyunca yaptığı eserleridir. Ne var ki Sadi Diren’in bu süreçle anlatılamayacağı belirtilmektedir. Sadi Diren’in zirveleri terk ettiği ve bu çevre içerisinde oyunu kendi kurallarına göre oynadığı söylenmektedir.

Sanatçının 1966 yılında Ankara’daki Fransız Kültür Merkezi’nde açtığı serginin ardından bir eleştiri kaleme alan Cemil Eren (Ki o da bir seramik sanatçısı

ve ressamdı),Sadi Diren’in zirveden kaçış iradesini sezmiş ve aynen şunları yazmıştı: (Zeytinoğlu E. 2008, :18).

‘’Sadi Diren’i Helikon’dan tanıyorum. Ya bir sergisi olmuştu ya da Aloş (ali Teoman Germaner) ve Oktaylarla sergilemişti. Sonra Almanya’ya gittiğini, orada bir seramik fabrikasında çalıştığını önemli bir elemanı haline geldiğini işitmiştik. Uzun zaman kaldı Almanya’da. Galiba iki yıldır İstanbul’da. Almanya’ da kaldığı yıllarda sergiler açtığını, sergilere katıldığını işitmiş, Avrupa’da çıkan sanat dergilerinde, yaptığı formların fotoğraflarını görmüştüm. Bazı sanatçıların yaptıkları gibi hakkında çıkan yazıları ve formlarını içinde bulunduran sanat dergilerini de koysaydı sergisine, herhalde önemli bir yer tutardı. Sergide Sadi Diren hakkında bilgi veren hiçbir şey yok. ‘Ayinesi iştir kendinin’ deyip yapıtlarını koymuş ve kendisi çekilmiş. Doğrusu da bu. Ama işten anlamaz kişiler lafa bakarmış. O da umrunda değil sanatçının. Ortalıkta; seramik yaparım, seramiği yapıya sokarım, seramiği hamama sokarım….gibi laflarla dolaşan işgüzarların davranışı yanında Sadi Diren’in sessiz sedasız mükemmel bir seramik sergisi açıp, hiçbir patırtı etmeden de çekilip gidişi tam bir sanatçı davranışı. Ama böylesine sessiz, fakat güçlü bir davranış yanın da sanatseverler acaba, ne kadar gazete varsa hepsinde bir şeyler yazdırarak güç kazanacaklarını sanan ‘sergiciler’e daha mı önem verirler? Sanmam. Sanatseverler farkındalar. Sanatsever görünenler içinse, ha iyi ha kötü, zaten fark etmez’’ (Zeytinoğlu E. 2008, s.18).

Bu anlatımlardan da anlaşıldığı gibi Sadi Diren sanat çevresinde ve yaşamında tüm kuralları bozup kendi kurallarına göre oynadığı ve kendini böyle ifade ettiği belirtiliyor. Sadi Diren’in yapıtlarında görülen şeyin genelde yalınlık olduğu, bu yalınlığın sanat yapıyormuş gibi doğal olduğudur. Daha çok eserlerinde ulusal değerler ve kültürümüzü, dönemin siyasal ortamına atıflarda bulunan, var olan düzeni eleştiren işleri ile kendi fikir ve düşüncelerini de yansıtmıştır.

Formlarının yalınlığı kadar seramik çamurları ve sırlar, renkler de Sadi Diren için önem taşımıştır.

Formlarında Anadolu kültüründen esinlenerek onların soyutlanmış hallerine yer vermekte ve aynı zamanda bu benimsediği formlarla değişkenlik sınırlarını kendine

özgü bir anlatım ile geliştirerek bunu ortaya koymuştur (Görsel-24). (Öney, Çobanlı 2007:388)

‘’Sadi Diren, Almanya’da edindiği teknolojik bilgi ve deneyimle kendine has özgün üslubunu oluşturur. Sadi Diren, Anadolu’nun boğa figüründen ve Hitit’ten aldığı form anlayışını, kendi politik ve eleştirel yaklaşımı ile birleştirerek geleneksel çıkışlı modern heykeller yaratmıştır. Oksitleme, terra sigillata, tekniklerini refrakter çamur ile uygulamıştır. Toprağın doğal renklerini uygular. Parlak ve canlı renklerden kaçınır. Bunun en iyi örneklerinden birini “Boğa Grubu” (2000) adlı eserinde ortaya koymuştur. Ayrıca Sadi Diren’in Almanya’da geçirdiği dönemde teknik bilgi ve donanımını geliştirip, tekniğini Anadolu Medeniyetlerinden aldığı esinlenme ile birleştirerek kendi üslubunu oluşturmuştur’’(Aslıtürk Erbay 2009, :166).

Görsel 24: Boğa Grubu, 2007

3.2. SADİ DİREN VE SANATA YOLCULUĞU

Devlet Güzel Sanatlar Akademisi ilk kazandığı zaman hangi sanata doğru yöneleceğinde kararsız kalmıştır. İlk önce aileden bazılarının yönlendirmesi ile Kumaş Desenleri Bölümüne girmesinin iyi olacağı geleceğinin de bu yönde ilerlemesinin kendisine yarar sağlayacağı söylenmiştir ve kendisi de bunu kabul etmiştir. Fakat ara sıra Kumaş Desenleri Atölyesine girip ve yapılan işleri gözlemlediğinde pek cazip gelmediğini anlamıştır. Öğretim yılı başında atölyesini değiştirir ve İç Mimari Bölümü’nün Dekorasyon atölyesine geçmiştir. Burada atölye hocası Hayati Görkey bütün masaların paylaştırıldığını ve atölyesinde yer olmadığını söylemiştir. Bu olayın üzerine Sadi Diren’in kaydı boş olan Seramik Atölyesine alınmıştır. Böylelikle Sadi Diren’nin Seramikle olan öyküsü başlamıştır. Tabi pek de umduğunu yine bulamamıştır. Atölyedeki olanaksızlıklar ve diğer önüne çıkan tüm sorunlara rağmen seramik yapmıştır. 1952 yılında Seramik atölyesinden mezun olmuştur( Zeytinoğlu, 2009:28).

1953 yılında ilk sergisini İstanbul’un tek galerisi Maya Sanat’ta açmıştır. Sadi Diren’in buradaki sergisi büyük ilgi görmüştür. Ve Abidin Dino, Zahir Güvemli, Altan Erbulak,Ali Teoman Germaner, Kuzgun Acar, Feridun Akozan gibi dönemin saygın sanatçıları, sanat eleştirmenleri ve mimarları Sadi Diren’in sergi açılışına katılarak, verdikleri önemi göstermişlerdir. Bu sergiden bir yıl sonra, sanatçı Moderno sergisi ile gündeme gelmiştir(Zeytinoğlu,2009 :38).

Görsel-25: Moderno Sergisinden bir görüntü

1956 yılında yeni evlendiği eşi Belma Diren ile beraber davetli olarak Almanya'ya Offenbach Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’na eğitim vermek için gitmiştir. Görevi için gerekli düzenleme yapılamayınca Höhr-Grenzhausen’da bir seramik fabrikasında çalışmaya başlamıştır. (‘’Sanal’’2018, 24).

Görsel -26: Sadi Diren ve Eşi Belma Diren, 1956

Kaynakça: Zeytinoğlu E. 2009: 390

1964'te Türkiye'ye geri döndü, Eczacıbaşı Seramik Fabrikaları'nda süs ve mutfak eşyaları kısmında müdür ve sanatçı olarak çalışmaya başlamıştır. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ne aynı yıl öğretim üyesi olarak göreve başlamıştır. 1970’te profesör ünvanını almıştır.1982’de ise Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi dekanı olmuştur, 1988 ve 1991’de tekrar dekan seçilmiştir. 1994'te emekli olmuş. 22 Ağustos 1991 Tarih ve 20968 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Yönetmelik Çerçevesinde Devlet Sanatçısı unvanı almıştır.(‘’Sanal’’2018, 24).

Yarısı yurt dışında olmak üzere birçok sergi düzenleyen Sadi Diren'in kimi yapıtları, Düsseldorf Hetjent Museum, Avrupa Parlamento Binası ve Türkiye'de de

Devlet Resim ve Heykel Müzesi'ne, İstanbul Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne alınmıştır. Sanatçı İş Sanat Kibele Galerisi’ndeki toplu sergisi ile 2009 Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü'nü aldı(‘’Sanal’’2018, 24).

Sadi Diren hakkında ki düşünceleri için İstanbul'da yaşayan Japon seramikçi Teppei Yamashita tuttuğu blog'da Sadi Diren'le yaptığı çalışma için 16 Şubat 2015'te şöyle demiştir:

"O günlerde Sadi Bey’den ben ne öğrendim?

Sadece birkaç haftalık asistanlık idi. O süre içinde Sadi Bey’den teknikler ve bilgilerin abcesini öğrenmek mümkün değildi tabii ki ama onun artık fazla göremeyen gözlerinden çıkan yaratım isteğiyle parlayan ışığını yakından görebilmek hiçbir şeyle karşılaştırılmayacak bir özel ders oldu diye düşünüyorum"(‘’Sanal’’2018, 24).

Görsel-27:Teppei Yamashita’nın Sadi Diren’e asistanlık yaptığı bir atölyeden görüntü

Kaynakça: Sanal 2018, 24

Benzer Belgeler