• Sonuç bulunamadı

Sağlık Hizmeti Sektörünün Ekonomi İle İlişkisi

BÖLÜM I. NEO-LİBERALİZM, SAĞLIK VE SOSYAL GÜVENLİK

I. 1.”Liberalizm-Neo-liberalizm: Anahatlar”

I.4. Sağlık Hizmeti Sektörünün Ekonomi İle İlişkisi

Sağlık hizmeti ve sağlık ekonomik bir alan olarak da tanımlanır. Toplum ve insan sağlığı dolaylı olarak emek ve işgücü üzerinden ekonomik yapı ile ilişki halindedir. Öbür yandan Belek’e göre, sağlık ve sağlık hizmeti bir üretim alanına da işaret eder ve politik ekonominin temel varsayımları geçerlidir; sağlık hizmeti sektörel olarak geniş bir çeşitlilik gösteren büyük bir istihdam kapasitesine sahiptir, sektör olarak ekonomik dinamizme katkısı olan büyük alıcı ve satıcı role sahiptir, toplumsal sağlığın bozulması emeğin elde edilebilirliğini azaltırken üretkenliğin bozulmasına neden olur (Belek 2009: 45-46).

İkinci Dünya Savaşı’nı takiben sağlığın evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilmesi yanı sıra sağlık hizmeti almanın da vatandaşlık hakkı olarak kabul görmesi savaş sonrası ortaya çıkan toplumsal gereksinimleri karşılamak amacına dönük olarak akıl edilmiş bir ekonomik olgudur. Yıkım geçirmiş merkez kapitalist ülkelerde

24

kapitalizmin restorasyonu sağlıklı işgücüne ve temel ihtiyaçların ötesinde tüketim yapabilecek, piyasadan mal talebinde bulunacak sağlıklı bireylere ihtiyaç

duymaktaydı. Ekonomilerinin kalkınması için devletin Keynesyen düzenlemelere ve bireylerin temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için sosyalist reçetelere aynı anda ihtiyacı vardı. Bu nedenle piyasa kuralları devlet tarafından belirlenirken eğitim, barınma, sağlık gibi temel ihtiyaçlar devlet tarafından karşılanacak şekilde düzenlenmiştir (Appleby 2012: 295-296). Birçok Avrupa ülkesi sosyal güvenlik sistemlerinde son dönemdeki değişimlerine rağmen hala bu düzenlemelerin etkisi altındadır.

Sağlıkta hizmet üretimi yüksek maliyete sahiptir. Hastalıkların tedavilerinde günün gelişen teknolojilerinin getirdiği olanakların kullanımı maliyet üzerinde sürekli artan bir yük getirir. Koruyucu sağlık hizmetleri ise daha düşük maliyete sahiptir. Bunların yanı sıra sağlıklı işgücünün koşulları iyileştirilmiş yaşam koşullarına, barınma ve beslenme gereksinimine ihtiyacı vardır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında göz önüne alınan temel kriter bunlara dayanmıştır. Kurulmaya çalışılan refah devletleri sağlık harcamalarını kamu kapsamına almasının ardında yatan temel neden bu olmuştur (Gökbayrak 2010: 142). Ülkelerin gelişmişlik indekslerinde sağlık verilerinin kriter alınması yukarıda bahsi geçen yorumları destekler niteliktedir.

Sağlık hizmeti sektörü emek yoğun karakteri olan bir üretim alanıdır. Aynı anda yüksek becerili ve yüksek eğitimli çalışan istihdamı ile beraber eğitimsiz- becerisiz işgücüne de ihtiyaç gösterir. Sağlık sektörünün bir ülkedeki büyüklüğü, o ülkenin gelişmişlik düzeyi ve refahı ile paralellik gösterir. Sağlık hizmetinin sunumunun bozulması, o ülkedeki ekonomik göstergeler üzerinde doğrudan olumsuz etkiler yapabilme potansiyeline sahiptir: emek gücü elde edilebilirliğinin

25

azalmasından turizme kadar birçok ekonomik parametre üzerine etkisi gösterilebilir (Belek 2009: 44-47).

Sağlık hizmetine olan talep ve tüketim açısından değerlendirildiğinde kapitalist serbest piyasa koşullarından ayırt edici özelliklere sahiptir. Pala’nın değerlendirmesindeki gibi bu özellikler şu şekilde sıralanabilir; a) sağlık hizmetine ne zaman, nerede ve ne kadar ihtiyaç duyulacağı önceden kestirilemez, ortaya çıkan talep sıklıkla rastlantısaldır, b) sağlık hizmeti talebinin yerine ikame edilecek başka bir hizmet türü yoktur, maddi değeri daha düşük olan bir başka hizmet türü ile

değiştirilemez, c) sağlık hizmeti talebinin karşılanması ertelenemez, belli bir maddi miktarın biriktirilmesine kadar beklemek söz konusu değildir, d) sağlık hizmeti tüketicisi konumunda olan kişiler alacakları hizmetin niteliğini belirlemede söz sahibi değildirler, sunulmuş alternatifler arasında seçim yapmak için gereken bilgi ve bilince sahip değildirler, e) sağlık hizmetinin çıktısı para olarak ifade edilemez ve

oluşan artık değer için bir tanımlama yapılamaz (Pala 2007: 14-16). Pala’nın bu değerlendirmeleri insan sağlığının kâr amacı güdülebilecek bir alan olarak görülmesine dönük politikaların etik değerlerine ışık tutmaktadır. Sağlığın temel bir insan hakkı olduğu görüşüne katkı niteliğindedir.

Genel olarak bakıldığında sağlık hizmeti dört ana başlık altında incelenebilir: Tıbbi teknoloji ve ilaç, tıbbi bakım hizmeti, çevreye yönelik koruyucu hizmetler, idari hizmetler ile otelcilik hizmetleri (Belek 2009: 47). Tıbbi bakım hizmetleri de bireye yönelik tedavi edici ve koruyucu hizmetler olarak ayrı ayrı değerlendirilebilir. Emek gücü yönünden ele alındığında tıbbi teknoloji ve ilaçların üretiminde sanayi işçileri, tıbbi bakım hizmetlerinde hekimler, hemşireler, laboratuvar teknisyenleri, eczacılar, sağlık memurları vb., otelcilik ve idari hizmetler bakımından da vasıfsız temizlik işçilerinden memurlara kadar değişik niteliklere sahip istihdam alanları bulunur. Hizmetin ortaya çıkarılmasında kullanılan emek araçlarının üretilmesinde

26

yüksek teknolojili sanayi işletmeleri (tıbbi cihazlar, ilaçlar) yanı sıra hizmet sunumunun yapıldığı tüm alanların oluşturulmasında katılımı olan sektörler (inşaat, büro araç ve gereçleri üretimi, temizlik maddelerine kadar) bu sektörün ekonomik süreçleri içinde yer alırlar (Belek 2009: 49).

Bu kadar çok değişkenin rol oynadığı bu sektörün yukarıda sayılan parametreleri daha çok girdiler olarak maliyeti belirleyen unsurlardır. Sağlık hizmetinin çıktısının ekonomik değerini hesaplayabilmek iki farklı anlam içerir. Tedavi ihtiyacı duyan bir kişinin sağlığına kavuşması, sakatlanması veya hayatını kaybetmesi ekonomik anlamda değeri kolay hesaplanamayacak sonuçlardır. Sağlıklı birey olarak kişinin toplumsal üretime olabilecek katkısı bir açıdan çıktı olarak değerlendirilebilecekken, sağlıksız ya da sakat olarak sürekli bir bakıma muhtaç olması toplumsal anlamda ‘yük’ bir maliyet anlamına gelecektir. Benzer şekilde üretici olabilecek bir bireyin hayatını kaybetmesi toplumsal anlamda ekonomik bir kayıp olarak değerlendirilebileceği gibi, her bireyin toplumsal ekonomiye ve kamuya getirdiği sosyal yükün maliyetinden kazanç anlamına da gelmesi değerlendirmede çeşitliliklere neden olur. Hizmet sektörü olarak değerlendirildiğinde, hizmet sunucusu işletme için "kârlılık" perspektifinden de değerlendirilebilen piyasa unsuru oluşturabilecek bir çıktı türevi tarifi de mümkündür. Tüm bu değerlendirme çeşitliliği devletler tarafından uygulanan sosyal politikalara göre değişik tanımlamalara yol açacaktır.