• Sonuç bulunamadı

A- Odaklaşma Teknikleri: Agonist kasa yapılan yönelik yapılan tekniklerdir Tekrarlı Germeler: Aktif eklem hareket açıklığını artırmak ve kas kuvvetin

2) Proprioseptif Nöromusküler Fasilitasyon Grubuna Yapılan Uygulama ( PNF teknikleri uygulanması):

4.9. Genel Sağlık Düzeyi ile İlgili Bulgular

Manuel Tedavi Grubunda yer alan hastaların tedavi öncesi ve sonrası Sağlık Değerlendirme Anketi değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). PNF Grubunda yer alan hastaların Sağlık Değerlendirme Anketi değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05) (Tablo 4.22).

Tablo 4.22. Hastaların tedavi öncesi ve genel sağlık düzeyleri değerlerinin grup içi değişimi.

Gruplar Genel Sağlık Düzeyi

TS

t p*

X±SS X±SS

MT Sağlık Değerlendirme Anketi 12,73±9,02 8,6±6,45 1,689 0,113 PNF Sağlık Değerlendirme Anketi 17,29±7,84 12,86±11,31 1,412 0,181 MT: Manuel Tedavi Grubu, PNF: PNF Grubu, TÖ: Tedavi öncesi, TS: Tedavi sonrası, X±SS: Ortalama±Standart Sapma, * Eşleştirilmiş t testi kullanılarak elde edilen p değerleri, p<0.05.

Manuel tedavi ve PNF grubunda yer alan hastaların tedavi öncesi ve sonrası genel sağlık düzeyleri karşılaştırıldığında her iki grup arasında anlamlı düzeyde farklılık görülmemiştir (Tablo 4.23).

Tablo 4.23. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası genel sağlık düzeylerinin gruplar arası karşılaştırılması.

Genel Sağlık Düzeyi MT X±SS

PNF

X±SS t p* Sağlık Değerlendirme

Anketi -4,13±9,48 -4,43±11,73 0,075 0,941 MT: Manuel Tedavi Grubu, PNF: PNF Grubu, EUROHIS-QOL: Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi-Kısa Form, X±SS: Ortalama±Standart Sapma, * Bağımsız gruplarda t testi kullanılarak elde edilen p değerleri, p<0.05.

5. TARTIŞMA

Adeziv kapsülitli bireylerde manuel tedavi ve proprioseptif nöromusküler fasilitasyon tekniklerinin etkinliğini karşılaştırdığımız bu çalışmanın sonucunda her iki grupta tedavi sonrası tüm parametreler açısından anlamlı iyileşmeler görülmüştür. Grupların birbirleri ile karşılaştırmasında, MT uygulanan grupta fleksiyon hariç tüm eklem hareket açıklığında, ağrı seviyesinde, omuz fonksiyonlarında ve yaşam kalitesinde daha fazla gelişme sağlanırken; PNF teknikleri uygulanan grupta fleksiyon yönündeki eklem hareket açıklığında ve genel sağlık düzeyinde daha fazla gelişme görülmüştür. Ancak, gruplar arasında görülen bu farklar, dış rotasyon eklem hareket sınırı açıklığı ve Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi (EUROHIS-QOL) hariç, tüm parametreler açısından istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Dış rotasyon eklem hareket açıklığı Manuel Tedavi Grubu lehine, sağlıkla ilgili olmayan yaşam kalitesini değerlendiren EUROHIS-QOL ise PNF Grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı çıkmıştır. Adeziv kapsülitli hastalarda en zor kazanılan ve omuz fonksiyonlarında çok önemli bir hareket olan dış rotasyon eklem hareket açıklığı üzerine manuel tedavi yönteminin PNF yöntemine göre daha fazla etkili olması, manuel tedaviyi tıbbi parametreler yönünden ön plana çıkarmıştır. Buna karşılık, sağlıkla ilgili olmayan yaşam kalitesinin PNF lehine daha fazla artması, PNF yöntemini adeziv kapsülitli hastalarda sosyal parametrelere dayalı yaşam kalitesinin geliştirilmesi yönünden daha avantajlı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle bu çalışmanın sonucunda, adeziv kapsülitli hastaların tedavisinde özellikle omuz dış rotasyon hareketinin kazanılmasında manuel tedavi uygulamasının çok önemli olduğu; sosyal içerikli yaşam kalitesinin artırılması için de PNF uygulamasının önemli olduğu ortaya konulmuş ve adeziv kapsülitli hastaların rehabilitasyonunda tedavinin etkinliğini artırmak için iki tedavi yönteminin birlikte kullanılmasının yararlı olacağı kararına varılmıştır.

Adeziv kapsülit omuz ağrısı ve omuz ekleminde aktif ve pasif eklem hareketlerinde ilerleyici kayıba neden olan kronik inflamatuvar bir süreçtir (22, 23). Adeziv kapsülit hastalarının tedavisinde fizyoterapi ve rehabilitasyon yaklaşımları oldukça önemlidir. Klinikte adeziv kapsülitli hastalarda ağrı ve inflamasyonu gidermek, omuz eklem hareketlerini artırmak veya limitasyonları azaltmak, bozulan biyomekaniği yeniden düzenlemek, fonksiyonları restore etmek ve yaşam kalitesini

artırmak için farklı bazı fizyoterapi ve rehabilitasyon yöntemleri uygulanır (2, 29, 60, 132, 133). Ancak literatürde adeziv kapsülit hastalarının fizyoterapi ve rehabilitasyon programlarının içeriği hakkında kesin bir görüş birliği yoktur. Ayrıca konu ile ilgili çalışmalarda farklı fizyoterapi yaklaşımları kullanılmasının yanısıra daha çok ağrı ve eklem hareket açıklığı gibi parametreler ele alınmıştır (2, 18, 20, 132, 133). Kas kuvveti, skapular diskinezi, omuz fonksiyonları, yaşam kalitesi gibi önemli parametrelere ise çok fazla değinilmemiştir. (2, 18, 133). Bu nedenle araştırmamız adeziv kapsülitin fizyoterapi ve rehabilitasyonunda sık kullanılan yöntemlerden PNF yöntemi ile manuel tedavi yönteminin adeziv kapsülitteki etkilerini karşılaştırmak ve bu tedavi yöntemlerinin etkilerinin eklem hareket açıklığı, ağrı, skapular hareketlilik, omuz fonksiyonları, yaşam kalitesi ve genel sağlık düzeyi üzerindeki üstünlüğünü belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Bireylerin fiziksel özelliklerinin incelenmesi

Araştırmamıza dahil edilen MT grubundaki hastaların semptomlarının süresi yaklaşık 8.00±5.21 ay; PNF grubundaki hastaların semptomlarının süresi yaklaşık 7.28±5.81 ay idi ve aralarında bu yönden herhangi bir fark yoktu.

Literatürde adeziv kapsülitin en sık 40-60 yaş arası bireylerde görüldüğü bildirilmiştir (60, 61). Araştırmamızda MT grubuna dahil edilen bireylerin yaş ortalamasının 53.25±8.95, PNF grubundaki bireylerin yaş ortalamasının 55.29±7.63 yıl olması literatürde belirtilen yaş sınır aralığına uymaktadır.

Adeziv kapsülit, kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür (60, 61). Bizim çalışma grubumuzda da 20 kadın, 10 erkek olup kadın sayısı erkek sayısından fazladır. MT grubuna dahil edilen hastaların 11’i (%68) kadın, 5’i (%31.3) erkek; PNF grubuna dahil edilen hastaların 9’u (%64) kadın, 5’i (%35,7) erkektir. Her iki gruba da dahil edilen kadın sayısı erkek sayısından fazla olması literatürle uyumludur.

Etkilenen tarafın tedavi sonuçlarını etkilemediği Lim ve ark tarafından gösterilmesine rağmen adeziv kapsülit en sık dominant olmayan tarafı etkiler (60, 61, 108). Etkilenen ekstremite oranı değerlendirildiğinde, araştırmamızdaki bireylerin 12’sinin sağ kolunun, 18‘inin sol kolunun etkilendiği ve bir kişi hariç hepsinin dominant tarafının sağ taraf olduğu görülmüştür. MT grubuna dahil edilen hastaların 6’sının (%37,3) sağ kolu, 10’unun (%62,5) sol kolu; PNF grubuna dahil edilen hastaların ise 6’sının (%42,9) sağ kolu, 8’inin (%57,1) sol kolunda adeziv kapsülit görülmüştür. Sonuç olarak, her iki gruptaki hastaların dominant olmayan sol kol etkilenimleri daha fazla bulunmuştur. Çalışmamızdaki hastalardan birisi hariç hepsinin sağ kolunun dominant olması ve çoğunlukla dominant olmayan sol kol tutulumunun fazla olması literatürdeki bu sonuçları destekler niteliktedir.

Literatürdeki bazı çalışmalarda, idiopatik adeziv kapsülit ile vücut kitle indeksi arasındaki bir ilişki olup olmadığı araştırılmıştır. Arkkila ve ark vücut kitle indeksi ile adeziv kapsülit arasında herhangi bir ilişki bulamazken (136); Wang ve arkadaşları düşük vücut ağırlığı ve vücut kitle indeksinin adeziv kapsülit riskini artırdığını, vücut ağırlığındaki her bir kilo azalmasının adeziv kapsülit riskini % 3 oranında artırdığını söylemişlerdir (137). Araştırmamıza dahil edilen bireylerin VKİ 28.91±6.83 olup VKİ yönünden adeziv kapsülit olmayan ortopedik probleme sahip bireylerden farklı

bulunmamıştır. Araştırmamız bu yönüyle, Wang ve arkadaşlarının sonuçlarıni değil, Arkkila ve ark.’nın çalışmasını destekler niteliktedir.

Araştırmamızda MT grubuna dahil edilen hastaların 9’u (%56.30) travmatik, 7’si (%43.8) travma kaynaklı olmayan (idiopatik); PNF grubuna dahil edilen hastaların 11’i (%78.6) travmatik, 3’ü (%21.40) travma kaynaklı olmayan (idiopatik) adeziv kapsülitti. Adeziv kapsülit hastalarında diabet ve kalp hastalıklarına da sık rastlanır (69). Milgrom ve arkadaşları diabetin idiopatik adeziv kapsülitte spesifik risk faktörü olduğunu ifade etmişlerdir (68). Brigman ve ark diabeti olmayan adeziv kapsülit hastalarında iskemik kalp hastalığı ya da hipertansiyonun olduğunu gözlemlemişlerdir (66). Milgrom ve ark ise hiperkolesterolemi ve hipertansiyonun adeziv kapsülite özgü olmadığını belirtmişlerdir (68). Literatüre benzer olarak araştırmamızdaki MT tedavi grubundaki hastaların 5’inin (%31) diabet, 8’inin (%50) kardiyovasküler hastalık tanısına; PNF grubundaki hastaların ise 5’inin (%36) diabet, 8’inin (%57) kardiyovasküler hastalık tanısına sahip olduğu görülmüştür.

Ağrı ve eklem hareket açıklığı

Manuel tedavi yöntemi adeziv kapsülit hastalarında eklem hareket açıklığını artırmak için kullanılan bir yöntemdir. Literatürde araştırmacılar, adeziv kapsülitli hastalarda manuel tedavinin etkinliği konusunda farklı görüşlere sahiptir (18, 20, 21, 27, 29, 30).

Nicholson ve ark. adeziv kapsülitli hastalarda pasif mobilizasyon tekniklerinin etkinliğini araştırmışlardır. Araştırmaya dahil ettikleri 20 hastayı manuel tedavi ve kontrol grubu olarak 2 gruba ayırmışlar; kontrol grubuna sadece egzersiz programı, manuel tedavi grubuna ise egzersiz programına ek olarak mobilizasyon teknikleri uygulamışlardır. Mobilizasyon tekniklerini önce eklem anatomik pozisyonda iken, daha sonra hastanın toleransına göre abduksiyon limitasyonunun olduğu açıda uygulamışlardır. Çalışmanın sonunda Manuel Tedavi Grubunun ağrı skorunda daha büyük bir azalma olmasına rağmen, iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulamamışlardır. Eklem hareket açıklığı yönünden incelediklerinde tedavi sonrasında Kontrol Grubunda iç rotasyon hariç diğer tüm eklem hareket açıklıklarında, Manuel Tedavi Grubunda ise her yöndeki eklem hareket açıklıklarında anlamlı artışlar sağlamışlardır. Grupların birbiri ile karşılaştırmasında sadece pasif abduksiyon

açısında Manuel Tedavi Grubu lehine bir fark bulunmuştur. Yazarlar sonuç olarak eklem mobilizasyonu ve egzersizin donuk omuzlu hastaların tedavisinde etkili olduğunu söylemişlerdir (20).

Bizim sonuçlarımıza göre tedavi sonrası Manuel Tedavi Grubunda ağrıda azalma ve eklem hareket açıklığının tüm yönlerinde artış sağlanmıştır; ancak istatistiksel olarak anlamlı artışlar, abduksiyon, iç ve dış rotasyon yönünde görülmüştür. Araştırmamızın bu yönüyle Nicholson ve ark’.nın çalışmasının sonuçlarından farklı olması, araştırmamızda onların çalışmasında olduğu gibi bir kontrol grubunun (sadece elektrofizyolojik ajanlar ve ev egzersiz programının kullanıldığı bir grup) olmamasına ve Nicholson ve ark.’nın bizim çalışmamızdan daha az sayıda hasta almasına bağlanabilir. Ayrıca çalışmada kullandıkları mobilizasyon teknikleri hakkında ayrıntılı bilgi vermemeleri ve belki de bizim kullandığımız teknikten farklı bir teknik kullanmış olmaları da bu sonucu verebilir. Bu nedenlerden dolayı araştırmamızda kullandığımız mobilizasyon tekniklerinin etkinliğini, onların çalışmasının sonuçları ile sağlıklı olarak karşılaştırmamız mümkün olmamıştır.

Chen ve ark.’ı omuz ağrısı ve hareket kısıtlılığı olan hastalarda yaptıkları tek- kör randomize kontrollü çalışmada, egzersiz ve hasta eğitimine ek olarak omuz bölgesine uygulanan mobilizasyon tekniklerinin etkinliğini araştırmışlardır. 10 seanslık bir tedavi programı uyguladıkları araştırmalarında herhangi bir elektroterapi modalitesi kullanmamışlardır. Her iki grupta da tedavi sonrası eklem hareket açıklığı ve ağrı değerleri açısından 1. ay ve 6. ay değerlendirmelerinde gelişme elde etmişlerdir. Ancak hem ağrı, hem de eklem hareket açıklığı değerleri açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulamamışlardır (27). Yiasemides ve ark. (2011) omuz ağrısı ve minimal omuz hareket kısıtlılığı olan bireylerde omuz bölgesine uygulanan pasif mobilizasyonun etkinliğini araştırmışlardır. Chen ve ark.’nın uyguladıkları gibi deney grubuna egzersiz ve hasta eğitimine ek olarak omuz bölgesine pasif mobilizasyon uygulamışlar; kontrol grubuna sadece egzersiz ve hasta eğitimi vermişlerdir. Erken, orta ve geç dönem takiplerinde her iki grup arasında aktif eklem hareket açıklığı açısından anlamlı fark bulunmamış; değerlendirme sonuçları Chen ve ark. (27) yaptıkları çalışma sonuçlarını desteklemiştir. Araştırmamızda da manuel tedavi ile Chen ve ark. (27), Yiasemides ve ark. (27) sonuçlarında olduğu gibi ağrıda azalma, eklem hareket açıklığında artma sağlanmıştır; ancak araştırmamızda

kontrol grubunun olmaması nedeniyle sonuçlarımız egzersiz tedavisi ile karşılaştırılamamıştır. Ancak Chen ve ark. (27) araştırmalarında mobilizasyon uygulamasını glenohumeral ve akromioklavikular eklem üzerinde gerçekleştirmeleri; omuz biyomekaniğinde önemli rol oynayan skapulotorasik ekleme herhangi bir müdahale de bulunmamaları da sonuçları etkilemiş olabilir. Chen ve ark.’nın (27) çalışma grubuna dahil ettikleri hastalarda omuz şikayetine eşlik eden servikal boyun ağrılarının kontrol grubuna göre daha fazla olmasının da, elde ettikleri sonuçları etkileme ihtimali vardır. Yiasemides ve ark. (28) ise araştırmalarına eklemde ciddi kısıtlılığı bulunan hastaları dahil etmemişler; araştırmayı çeşitli omuz semptomları olan heterojen bir grupta gerçekleştirmişlerdir (27). Yiasemides ve ark.’dan (28) farklı olarak araştırmamıza ciddi eklem limitasyonu olan hastalar da dahil edilmiştir; bu da bizim manuel tedavi grubunda tedavi sonrası eklem hareket açıklığının tüm yönlerinde istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar elde etmemizi engellemiş olabilir ve sonuçlarımızın onlara göre biraz daha düşük çıkmasına yol açmış olabilir.

Reddy ve ark. nın 15 gün süre ile klasik fizyoterapiye ek olarak mobilizasyon tekniklerini uyguladıkları hastalarda, sadece klasik fizyoterapi uygulanan hastalara göre ağrı ve eklem hareket açıklığı yönünden daha etkili sonuçlar almıştır (29). Araştırmamızda, Cyriax mobilizasyon tekniklerini uyguladığımız MT grubunda grup içi değerlendirme sonuçlarımız, Mulligan mobilizasyon yöntemini kullanan Reddy ve ark.’nın sonuçları ile uyumlu olarak ağrı ve eklem hareket açıklığında anlamlı gelişmeler elde edilmiştir.

Vermulen ve ark. donuk omuzlu 7 olgu serisini egzersiz ya da modalite kullanmadan sadece mobilizasyon tekniklerini kullanarak haftada 2 kez 3 ay süre ile tedavi etmişlerdir. Hastalara eklem hareket açıklığının orta derecelerinde mobilizasyon teknikleri ısınma amaçlı uygulandıktan sonra farklı elevasyon düzlemlerinde ve eklem hareket açıklığının son açılarında yüksek şiddetli ve bazen ağrılı mobilizasyon uygulamışlardır. Aktif ve pasif eklem hareket açıklığında artma ve ağrıda azalma elde etmişler ve 9 aylık takip sonucunda eklem hareket açıklıklarının korunduğunu gözlemlemişlerdir. Vermeulen ve ark.’nın (2006) MT uyguladıkları bu çalışma, vaka serisi olup bizimki gibi randomize kontrollü bir çalışma olmadığı halde, eklem hareket açıklıkları üzerindeki olumlu etkisi nedeniyle bizim çalışmamızın sonuçlarına benzerlik göstermektedir (21). Johnson ve ark. adeziv kapsülitli hastaların

omuz eklemi dış rotasyon hareket açıklığını artırmak için kullanılan mobilizasyon yöntemlerinden, posterior kaydırma ve anterior kaydırma tekniklerinin etkinliğini karşılaştırmışlardır. Çalışmaya 20 hastayı dahil etmişler ve hastaları iki gruba ayırmışlardır. Her iki grubu 6 seanslık ultrason uygulamasına ek olarak farklı yönlerde eklem mobilizasyonu ve egzersiz ile tedavi etmişlerdir. Bir gruba anterior mobilizasyon uygulaması, diğer gruba ise posterior mobilizasyon uygulaması yapmışlardır. Tedavi öncesinde ve sonrasında omuz eklemi dış rotasyon hareket açıklığını değerlendirmişlerdir. Posterior mobilizasyon uygulamasının, anterior mobilizasyon uygulamasına göre omuz eklemi dış rotasyon hareket açıklığını daha fazla artırdığı sonucuna varmışlardır (18). Bizim çalışmamızda ise manuel tedavi grubu tek grup olarak ele alınmış ve bu gruba da sadece posterior ve inferior yönde kaydırma tekniklerinin kullanıldığı mobilizasyonlar uygulanmıştır. Bu nedenle Johnson ve ark.’nın yaptığı gibi iki farklı yönde uygulanan manuel tedavi uygulamasının karşılaştırılması mümkün olamamıştır. İki farklı tedavi yönteminin karşılaştırıldığı randomize kontrollü araştırmamızda manuel tedavi grubunda grup içi değerlendirmede istirahat, aktivite ve gece ağrısında anlamlı derecede azalma olduğu görülmüştür. Ağrı şiddetinde en fazla azalma gece ağrısında, daha sonra ise aktivite ağrısında olmuştur. Eklem hareket açıklığında en fazla artış pasif abduksiyon ile aktif ve pasif dış rotasyon hareket açıklığında olmakla birlikte fleksiyon hariç, tüm yönlerdeki artış anlamlı bulunmuştur. Sonuç olarak araştırmamızda kullanılan manuel tedavi yönteminin, başta abduksiyon ve dış rotasyon açıklığı olmak üzere fleksiyon hariç omuz ekleminin tüm yönlerdeki hareket açıklığını artırmak için kullanılan etkili bir yöntem olduğu kararına varılmıştır.

PNF, adeziv kapsülitin tedavisinde kliniklerde çok kullanılan bir yöntem olmasına rağmen, literatürde PNF’in tedavide kanıta dayalı etkilerini gösteren çalışmalar yok denecek kadar azdır (22, 30). Ağrıyı azaltmak ve eklem hareket açıklığını artırmak için kullanılan PNF tekniklerinin farklı eklemlere uygulandığı tek seanslık tedaviler sonrasında bile eklem hareket açıklığını 3 º - 9 º arasında artırdığı gösterilmiştir (7, 138).

Godge ve ark. omuz patolojisi olan hastalarda iç rotator kasa yumuşak doku mobilizasyonuna ek olarak uygulanan kas – gevşe PNF tekniklerinin tek seans sonrasında glenohumeral eklem dış rotasyon hareket açıklığını artırdığını ve baş üzeri

uzanma miktarında da artış sağladığını gözlemlemişlerdir (23). Ancak uygulama yaptıkları grupta hiçbir hastanın adeziv kapsülit tanısına sahip olmaması ve PNF tekniklerinin tek başına kullanılmadığının göz önünde bulundurulması gerekir.

Lee ve ark. adeziv kapsüliti olan 46 yaşındaki bir olgu raporunda glenohumeral eklemde hareket genişliğini artırıp, ağrıyı azaltmak için derin solunum ile kombine PNF tekniklerini uygulamışlardır. Uygulama sonucunda fleksiyon açısında 60 º, abduksiyon açısında 50 º, dış rotasyon açısında 20 º, iç rotasyon açısında 30 º artış elde etmişlerdir. Fleksiyon, abduksiyon, iç ve dış rotasyon sırasında hissedilen ağrı şiddetinin VAS’a göre tedaviden önce 7 olduğunu, tedaviden sonra 2’ye düştüğünü rapor etmişlerdir. Sonuç olarak, bu programın adeziv kapsülit hastalarında ağrıyı azaltmak ve eklem hareket açıklığını artırmak için kullanılabileceğini belirtmişlerdir (5). Lee ve ark.’nın çalışması olgu raporu olmasına rağmen ağrı ve EHA’da elde ettiği sonuçlar, kontrollü bir çalışma olan bizim araştırma sonuçlarımızla da uyumlu bulunmuştur.

Lim ve ark.’ının bizimle aynı tekniği uyguladıkları PNF yönteminin (skapular PNF paterni ve PNF’in tut gevşe teknikleri), adeziv kapsülitli hastalarda ağrı ve eklem hareket açıklığı üzerine olan etkisini araştırdıkları bir çalışmada 30 adeziv kapsülit tanılı hasta bir ay süre ile tedaviye alınmıştır. Yazarlar, çalışmaya kontrol grubu dahil etmemişler ve sadece uygulama grubunda tedavi sonrasındaki etkisini incelemişlerdir. Çalışmanın sonucunda PNF tekniklerinin ağrıyı azalttığı ve eklem hareket açıklığını artırdığı sonucuna ulaşmışlardır (25). Araştırma sonuçlarımız ağrıda azalma ve eklem hareket açıklığında artma sağlaması yönüyle Lim ve ark.’nı desteklemektedir. Ancak, Lim ve ark.’ nın çalışmasında iç rotasyon hareket açıklığı değerlendirilmediği için PNF’in iç rotasyona olan katkısını çalışmamızla karşılaştırmak mümkün olmamıştır. Buna karşılık, Lim ve ark.’ı PNF teknikleri ile dış rotasyonda anlamlı artış elde ederken bizim sonuçlarımızda dış rotasyon açıklığındaki artışın anlamlı olmaması, bizim çalışmamızdaki hastaların hastalık durasyonlarının farklı olmasından kaynaklanabilir. Çünkü, Lim ve ark.’nın çalışmasındaki hasta grubunun hastalık süresi 1-6 ay arasındaki erken evrede iken, bizim hasta grubumuz 2-24 ay arasındaki daha geç döneme sahip hastalardan oluşmaktadır. Dolayısıyla hastalara erken evrede PNF uygulaması dış rotasyon hareket açıklığının daha kolay kazanılmasında önemli olabilir.

Akbaş ve ark.’ı adeziv kapsülit hastalarını haftada 5 seans toplam 15 seans tedavi etmişler; klasik fizyoterapiye ek olarak uygulanan PNF teknikleri ile ağrıda azalma ve eklem hareket açıklığında artış görmüşlerdir (26). Benzer olarak, Ravichandran ve ark.’da adeziv kapsülit hastalarında 2 hafta boyunca haftada 5 gün uygulanan PNF teknikleri ile ağrı ve eklem hareket açıklığında gelişme görmüşlerdir (103). Araştırmamızda PNF teknikleri ile ağrıda azalma görülmüş; tüm yönlerde eklem hareket açıklığında artış sağlanmıştır. Ancak araştırmamızda Eda ve ark., Ravichandran ve ark.’ndan farklı olarak dış ve iç rotasyon eklem hareket açıklığında sağlanan artışlar anlamlı bulunmamıştır. Sonuçlarımızın, bu iki çalışmanın sonuçlarından farklı olması, onların araştırmalarına dahil ettikleri hastaların hastalık durasyonunun ve etkilenen ekstremitelerinin çalışmamızdan farklı olmasından kaynaklanabilir. Ancak Ravichandran ve ark.’nın çalışmaya dahil ettikleri hastaların hastalık durasyonu ve etkilenen ekstremiteleri hakkında bilgi vermemeleri araştırmamızla karşılaştırılmasına olanak vermemiştir. Ayrıca, Eda ve ark.’ı da araştırmaya dahil ettikleri hastaların hastalık süresini açıklamamışlardır. Bununla birlikte araştırmalarında hastaların en sık dominant olmayan ekstremitelerinin etkilendiği bildirilmiş, bizim araştırmamızda ise hastaların dominant olan ekstremitelerinin daha fazla etkilendiği görülmüştür (26, 103).

Mahendran ve ark. adeziv kapsülitli hastalardan oluşan bir grubun glenohumeral eklemine anterior, posterior ve lateral kaydırma şeklinde mobilizasyonlar uygulamışlar; diğer gruba manuel tedaviye ilave olarak Fleksiyon- Abduksiyon-Dış Rotasyon paternini kullandıkları PNF yöntemi uygulamışlardır. Haftada 5 gün, toplam 4 haftalık tedavi sonrasında ağrı şiddetinde azalma, aktif-pasif abduksiyon ve dış rotasyon hareket açıklığında artış elde etmişlerdir; ancak yazarlar PNF uygulamasında Fleksiyon- Abduksiyon-Dış Rotasyon paternini kullandıkları halde, bu çalışmada fleksiyon ve iç rotasyon hareket açıklığını ölçmemişlerdir (30).

Benzer Belgeler