• Sonuç bulunamadı

4. Kudret Üzerindeki Tartışmalar

4.2.2. Kudret ile İlgili Bazı Kavramlar Üzerindeki Tartışmalar

4.2.2.2. Sıhhat-Selâmet

Sıhhat, imkânsızlığın karşıtı olarak imkân anlamında kullanılır. Bu bağlamda Ensârî sıhhat ve selâmet kavramlarını kudrete mahal olması yönüyle -sırasıyla- bünye ve organlar için kullanır.412

Sıhhat, Kādî tarafından da benzer şekilde meydana gelmesi imkân dâhilinde olan bir durumu ve bir fâ‘ilden bir fiilin sâdır olma imkânını ifâde etmek için kullanılır.413

Bu noktada tartışma Ensârî ile Kādî arasında değil, Ensârî ve Kādî ile Bağdat Mu‘tezilesi arasında olacaktır. Bağdat Mu‘tezilîlerinin bu husustaki görüşü bir kādirden bir fiilin sâdır olma imkânının, fiilin mekânının imkânı-elverişliliği (sıhhat) ile alâkalı olduğu yönündedir. Onlara göre bir kişiden bedeni sağlam oldukça ondan fiil sâdır olabilir, değilse olmaz. Oysa bu Kādî açısından, bir fiilin imkânını yine fiilin kendisine râci kılmak demektir.414

Hem Kādî’ya göre hem de Ensârî’ye göre – yukarıda da değinildiği gibi- fiilin imkânı fâ‘ilin kādir oluşuna, yani kudrete râcidir.

4.2.2.3.‘Acz

Hem Kādî’ya hem de Ensârî’ye göre ‘acz de tıpkı kudret gibi bir mânadır ve tıpkı ilmin cehle olan zıtlığı gibi kudretin zıttı konumundadır.415

Fiilin imkânının ortadan kalkması

411 Kādî, Şerh, I/247. 412

Ensârî, el-Ğunye, II/867.

413 Kādî, Şerh, II/155. 414

Kādî, Şerh, II/151.

415 Kādî buna bağlı olarak ‘âciz olan birinin de tıpkı kādir olanda olduğu gibi öncelikle canlı olması

durumu ‘aczi ifâde eder.416 Bu nedenle ‘‘âciz olunan şey varlığı imkânsız olandır.417 ‘Aczi kudrete benzetişine bağlı olarak Kādî ‘aczin tıpkı kudret gibi zıt makdûrlara taallukunu kabul eder. Öyle ki kendi ifâdesiyle “bir şeyden ‘âciz olmak onun zıttından da ‘âciz olmak demektir.”418 İktidar hâlinde kudrette bünyenin sıhhati olduğu gibi ‘aczde de zeminin fesadı söz konusudur.419

Kādî’nın ‘aczi mâna olarak kabul ettiğini Ensârî de ifâde eder:

Kādî Abdülcebbâr, Ebû Haşim’e muhâlefet ederek ‘aczi bir mâna olarak kabul etti ve şöyle dedi:

‘Arazları ispat etmede dayandığımız delillerin her biri ‘aczi ispat etmede de geçerlidir. Aynı şekilde kudretin bünyeye ve sıhhate zâid bir mâna olduğuna delâlet eden her şey ‘aczin de zeminle uyuşmamasına dair delil teşkil eder.’ 420

Ensârî Kādî’nın ‘aczi bir mâna olarak alışını kabul etmez. Ona göre ‘acz, kudretin olmamasını ifâde eden ve bütün bünyeye atfedilen bir nefy hâlidir. Ensârî, ‘acz ile kudret arasındaki ilişkiyi cehl ile ilim arasındaki ilişkiye benzetir. Ona göre nasıl ki cehl ilmin yokluğu durumu ise, ‘acz de kudretin yokluk hâlidir. Diğer taraftan Ensârî farklı bir noktaya dikkat çeker ve ‘aczi bir mâna olarak kabul etmenin Kādî için kudret meselesinde çelişki çıkaracağını vurgular. Ensârî Kādî’nın yukarıda da zikredildiği gibi kudreti bünye ile ilişkilendirmesinin fiilin gerçekleşmesini bir mâna olan kudrete değil bünyenin sıhhatine bağlamakla sonuçlanacağına işaret eder. Söz gelimi biz,

416 Kādî, el-Muğnî, XI/316. 417 Kādî, el-Muğnî, VIII/116. 418 Kādî, Şerh, II/209. 419 Kādî, el-Muğnî, XI/169 420

oturduğumuz bir zeminden ayağa kalkmaya başta kādir değilken daha sonra kādir oluyoruz. Ensârî, önce kādir olamazken daha sonra buna kādir oluşumuzun kudret gibi bir mâna ile değil, bünyenin önce bozukken sonra sıhhatli olmasıyla ilişkilendirilmesi gerekeceğini söyler.421

Bir açıdan Ensârî bu sözleriyle Kādî’nın, bu hususta kendisinin de eleştirdiği Bağdat Mu‘tezile’sinden bir farkı kalmadığını ve kendisiyle çeliştiğini îmâ etmektedir. Diğer taraftan netice itibariyle ‘aczi bir mâna olarak kabul etmek Ensârî açısından tıpkı mâna olarak kabul edilen kudretin bir bünye ile ilişkilendirilmesi gibi ‘aczi de bir bünye ile ilişkilendirmeyi gerektirecektir. Oysa Ensârî ‘aczi bütüne râci olan bir nefy hâli olarak görmektedir.422

Ensârî’ye göre ‘aczin, Kādî’nın dediği şekilde zıtlara taalluk ettiğini kabul etmek ise ‘aczin varlık ile değil yokluk ile ilgili bir durum olduğunu kabul etmeyi gerektirecektir. Oysa bu, kudret ile ‘aczin, dolayısıyla zıt şeylerin bir arada bulunmasını mümkün görmektir ki, bu da imkânsızdır.423 Ensârî’nin getirdiği bu delil, bir insan aynı anda bir şeyle kudret yönünden olumlu olarak, o şeyin zıddı ile de ‘acz yönünden olumsuz olarak ilişki içerisinde olmasını gerektirir. Bu ise, iki durumu da vücûdî düzlemde kabul etmenin bir sonucu olarak iki zıttın bir arada bulunma hâli olup muhâldir.

Kādî’nın ‘aczi tıpkı kudret gibi bir mâna olarak kabul etmesi ve tıpkı kudret gibi zıtlara taalluk ettiğini ifâde etmesi, onun aynı zamanda ‘aczin varlığa değil yokluğa taalluk eden bir mâna olduğunu kabul etmesinin de bir ifâdesidir. Varlıksal düzeyde bir mâna olarak kabul edilen bir şeyin zıt makdûrları şâmil olduğunu söylemek ise bahsi

421

Ensârî, el-Ğunye, II/894.

422 Ensârî, el-Ğunye, II/894. 423

geçtiği üzere söz konusu mânanın makdûr ile yokluk anında ilişki içerisinde olmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle Ensârî ‘aczin yokluk ile ilişkili bir mâna olması, başka bir ifâdeyle ‘aczin ma’dûma taalluk etmesine karşı çıkar. Ona göre söz gelimi oturmakta olan bir insanın ayağa kalkmaya kādir olduğu düşünülemez. Böyle bir durumda bir makdûra güç yetiremeyen bir kimsenin aynı makdûrdan ‘âciz kalması da söz konusu olamaz. Zira kādir olunması düşünülebilen şeyden ‘âciz olunur.424 Ensârî’ye göre kudret ise yukarıda da zikredildiği üzere makdûru ile arasında öngörülen mülâzemetten ötürü fiil ile birlikte kabul edildiği için yokluk hâline taalluk etmez. Bu nedenle ‘acz de var olan bir şey ile ilgili olmalıdır.

Öte yandan burada bir hususu vurgulamak gerekmektedir. Kādî Abdülcebbâr her ne kadar yukarıda yer verilen görüşleri savunmuşsa da onun daha sonra bu kanaatinden vazgeçtiği görülmektedir. Söz konusu görüşlerine kaynak olarak zikredilen el-Muğnî ve Şerhu’l-usûli’l-hamse’den sonra yazdığı düşünülen425

el-Mecmû’ fi’l-muhît bi’t-teklîf adlı eserinde Kādî’nın bu hususta karşıt görüşe kāil olduğu görülür. Söz konusu eserde Kādî, ‘aczi bir mâna olarak ispat etmenin doğuracağı sonuçları açıklar ve ‘aczin kudretin yokluk hâlinden ibaret olduğunu ispatlamaya çalışır.426 Mezkûr eserin Kādî’ya aidiyeti427 bir tarafa, onun burada zikredilen görüşte karar kıldığını meşhur öğrencisi Ebu Reşid en-Nisâbûrî (ö. hicrî V. asrın ortalarına doğru)428

de ifâde eder.429

424 Ensârî, el-Ğunye, II/897. 425

Bkz. Jan R. T. M. Peters, God’s Created Speech, Leiden: E. J. Brill, 1976. XII, s. 14.

426 Semih Dugaym, Mevsû’a, s. 405-6 (el-Mecmû’ fi’l-muhît bi’t-teklîf’ten naklen). 427

Söz konusu eserin aidiyeti tartışmalıdır. Kimileri Kādî Abdülcebbâr’a nispet ederken kimileri de onun İbn Metteveyh’e ait olduğu yönünde kanaat bildirmiştir. Darü’ş-şeriketi’l-Mısriyye baskısında muhakkik Ömer es-Seyyid Azmî’nin zikrettiğine göre Brockelmann eseri açıkça Kādî’ya nispet etmektedir; fakat İbnü’l-Murtezâ Kādî Abdülcebbâr’ın eserlerini zikrederken el-Muhît adında bir eserden bahsetmekle birlikte tam adını vermediği için bu eserin mevzu bahis edilen el-Muhît bi’t-teklîf