• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.2.2. Sıfır – Beş Yaş Döneminde Algı Gelişimi

Yeni doğan bebek, ani ışığa ve sese tüm vücuduyla tepki verir. Güçlü bir ışığa dayanamaz, bakamaz; hatta ortalama bir ışığa bakabilmesi için birkaç gün geçmelidir. Bütün bu tepkiler bebeğin doğuştan getirdiği doğal tepkiler (refleks)’dir. Bu tepkiler zamanla karmaşık hale gelir. Duyu organları kendi fonksiyonlarını geliştirerek daha eş güdümlü çalışmaya baslar (Gövsa, 1998, s. 26).

İncelemelere göre bebek ilk yıllarında zamanının çoğunu çevresini tanıma uğraşıyla geçirir. Nesnelere uzanarak, dokunarak, ağzına koyup tadarak, bakarak ve koklayarak inceler, tanımaya çalışır. Böylece zamanla nesnelerin tatlarını kokularını şekillerini, sıcaklıklarını, seslerini keşfeder ve öğrenir. Bu öğrenmede önemli bir aşama, bebeğin çeşitli duyum ve örüntülerinin “ birbirlerine ilişkin” olduklarını anlamaya başlamasıdır. Bir ses duyduğunda o sesi çıkaran nesne ya da kişiyi arar ve bu ikisinin birbirleriyle ilişkili olduğunu anlar.

21

Aynı olgu görme ve dokunma duyuları için de geçerlidir. Bebek, belirli görsel ve dokunsal izlemlerin birlikte yer aldığını görmektedir ve kendi girişimleri ile bunun nasıl olduğunu araştırabilir. Algısal gelişimin bu aşamasında bebeğin insanları ve nesneleri algılamaya başladığını, tanıdıklarına yakınlık göstermesinden, yabancılara ise korkulu davranmasından anlaşılmaktadır ( Fişek ve Yıldırım, 1983, s. 28). Bir yaşındaki bebeklerin algılamaları yetişkinlerle aynı olmasına rağmen, önceki yaşantılarının ve deneyimlerinin azlığı nedeniyle algılama güçleri yetişkinlerin algılama gücünden ayrılır. Beyne gelen bilgi ön yaşantılar ve deneyimlerle anlam kazanır (Ömeroğlu ve Kandır, 2005, s. 63).

Bebeklikteki algı gelişiminde temel olan olgunlaşma ve deneyimler, okul öncesi dönem olan 2-5 yaş arasında da etkisini sürdürmektedir. Bu dönemde algı hızlı bir gelişme göstermektedir. Görme, işitme, dokunma, tat ve koku alma algılarının hepsi gelişimlerinde bazı değişmeler göstermektedir. Bu değişmeler şöyle sıralanabilir:

1- Seçicilik

2- Ayırt etmedeki artış ve belirgin özsellikleri fark etme 3- Nesne değişmezliği

4- Ben merkezcilikte azalma.

1- Seçicilik: Çevremiz çok çeşitli ses, renk , ışık, koku ve benzeri uyarıcılarla doludur. Bir insanın duyu organlarına gelen bunca bilginin hepsine birden yönelmesi olanaksızdır. Bu nedenle algı seçicidir. Bizim için daha önemli olan uyarıcılara öncelikle yönelme durumu vardır. Seçicilik, algının sürekli olarak gelişim gösteren bir özelliğidir. Çocuk, hem onun için önemli olan uyarıcılara hem de uyarıcıları birbirinden ayırt etmesine yardımcı olacak belirgin özelliklerine yönelmeyi öğrenir. Diğer bir deyişle fazla ve gereksiz bilgileri önemsememeye başlar. Seçicilik bir bakıma dikkati belirli bir şekilde yönlendirmeyi içermektedir ( Fişek ve Yıldırım, 1983, s. 29).

2- Ayırt etmedeki artış ve belirgin özsellikleri fark etme: Görsel algıda en temel konu algısal ayrımdır. Ayırt etme, iki uyarıcı arasındaki benzemeyen özelliklerin fark edilmesi sürecidir. Görsel bilgi sunulduğunda kişiye ait olan seçilir ve böylece form nesneden ayrılır (Bacanlı, 2002, s. 166). Çocuğun birbirine benzer nesneleri ayrı kılan temel özellik ve nitelikleri soyutlamayı öğrenmesi ve onları birbirinden farklı olarak algılaması iki yaşına kadar pek görülmez. Algıladıkları nesnelerin temel özelliklerini gözlemleyememenin yanı

22

sıra, yüzeysel ya da önemsiz özelliklerine dayanarak yanlış sınıflama yapabilir ve yanlış bir ad verebilir. Yetişkinlikte gözlenen nesneleri görüntü ile davranış özelliklerine göre ayırt etme yeteneği yavaş yavaş gelişir. Özellikleri fark edebilme ilerde çocuğun karmaşık şekiller olan harfler ve sayılar arasında ayrım yapmasını sağlar. Genellikler 5 yaşına kadar bu tür ayırt etme becerisi gelişmiştir ( Fişek ve Yıldırım, 1983, s. 29).

3- Nesne değişmezliği: Nesne değişmezliği, kişinin değişik biçim ya da durumlarda gördüğü nesne ya da insanı, aynı nesne ya da insan olarak algılamasıdır. Nesne değişmezliği iki açıdan ele alınabilir: Şekil değişmezliği, büyüklük ve büyüklük değişmezliği ( Fişek ve Yıldırım, 1983, s. 33). Şekil değişmezliğinde, yetişkin bir kitabı hangi açıdan görürse görsün kitap olarak algılayabilir. Çocukta bu değişmezlik ancak öğrenme sonucu gelişir ve kesinleşir. Bu öğrenme kendisine yakın olan nesneleri eline alıp evirip çevirerek, her açıdan gözlenebilen niteliklerini keşfetmesiyle olur. Büyüklük değişmezliğinde de bu durum aynı şekildedir. Çocuk nesnelerin değişik uzaklıklardan gözüne yansıyan görüntülerini ayarlayıp algılamadaki değişiklikleri düzeltemez. Ancak kendisine yaklaşıp uzaklaşan ve bu arada büyüklüğü değişir gibi görünene nesnelerle olan deneyimi sonucu, büyüklük değişmezliği kavramını algılayabilir ( Fişek ve Yıldırım, 1998, s. 33). Nesne devamlılığı öğrenilmeden önce çocuk saklanan nesnenin yok olduğunu sanmaktadır. Bir yaşın sonuna doğru çocuk örtüyü çekip nesneyi bulur ve böylece görüş alanın dışına çıkmış olsa da nesnenin var olduğu düşüncesini geliştirmiş olur ( Fişek ve Yıldırım, 1998, s. 33).

4- Ben merkezcilikte azalma: İşlem öncesi dönemde çocuk, dünyayı kendi gördüğü gibi algılamakta herkesin de öyle algıladığını sanmaktadır. Benmerkezcilik, bir şeyi başkasının bakış açısı ile görülmesi ya da başkasının duygularının, düşünce ve gereksinimlerinin farkına varılması konusundaki yetersizlik olarak tanımlanabilir. Bu durum çocukların empati yeteneğine sahip olmadığı anlamına gelmez, aksine onlar yersiz şekilde olayları kendi düşünce ve eylemleriyle ilişkilendirirler. Örneğin, bir ebeveynin kaybından dolayı (ölüm vb.) kendini suçlu hissetme eğilimi taşır (Gander ve Gardiner, 2007, s. 259). Bu dönemde çocuk karsısındaki kişiyi kırabilir, bir hayvanı incitebilir; ancak bu acının farkına varamaz (Gander ve Gardiner, 2007, s. 259). Öğretmenine “aldı, vermiyor” diyerek şikayet eden bir çocuk, öğretmeninin “neyi, kimin” aldığını bilmediğini düşünemez; çünkü kendisini öğretmenin yerine koyamaz. Çocuğun düşüncesi, onun bildiği her şeyi

23

karsısındakinin de bildiğidir (Özer ve Özer, 2000, s. 45). Ben merkezcilikte azalma, çocuğun kendisini başkalarından ayırt etmeye başlaması ve onların bakış açılarını, görüşlerini benimseyebilmesiyle oluşmaktadır ( Fişek ve Yıldırım, 1998, s. 34).

Benzer Belgeler