• Sonuç bulunamadı

Süslenme Unsurları

BÖLÜM 2: 2 İÇERİKTEKİ MAHALLÎ UNSURLAR

2.6. Sosyal ve Kültürel Unsurlar

2.6.4. Giyim, Kuşam ve Süslenme

2.6.4.2. Süslenme Unsurları

Aynanın edebiyatta kullanış sebeplerinin başında bir süs malzemesi oluşu gelir. Güzeller, aynaya bakarak kendi güzelliklerinin farkına varırlar, yine ona bakarak süslenirler. Aynanın karşısındakini gösterme ve yansıtma özelliği, gerçekte aslı olmayan bir şeyin bir hayal misali ortaya çıkmasıdır. Ayna kelimesi “mir’at” ve “gözgü” kelimeleriyle de eş değerdedir (Pala, 2011: 47). Şâir, aşağıdaki beyitte aynayı süslenme unsuru olarak kullanmıştır:

Āyįne-i evśāfda seyr eyle cemālüñ

Bed bu ǾArabuñ nāmı degül mi meger Ǿanber (G. 37/4)

Ol lü' lü' -i deryā-dil ü yek-tı-yı kerāmet

Mir' āt-ı taśavvurda melāli ħalecāndur (Mah. 9/17) 2.6.4.2.2. Gül-âb

Gül-âb bir süs malzemesi olarak geçmektedir. “Gül-âb, cüllâb ve cülâb şeklinde adlandırmalar da söz konusudur. Asıl manası gül suyudur. Sevgili bunu güzellik unsuru olarak kullanmaktadır” (Devellioğlu, 2012: 147). “Gül suyu ve gül yağı gülden çıkarılmaktadır” (Pala, 2011:172).

Neş’et, aşağıdaki beyitte gül suyu damlalarının sızıntıları ile etrafa saçılıp izler bıraktığını dile getirmiştir:

Gül-āb-ı reşħa-pāş-ı vaħy-āŝār

İdüp ol ġarķa-i esrārı hüşyār (Mah. 1/31) 2.6.4.2.3. Gül-gûne, Meşşata

Gül-gûne, kadınların yüzlerine sürdükleri gül renkli allık ya da düzgüne denir (Devellioğlu, 2012: 342). Meşşâta, gelini süsleyen, giydiren düğün evi için hazırlıklar yapan kişiye verilen addır (Devellioğlu, 2012: 734).

Neş’et, aşağıdaki beyitte sevgilinin yanaklarında kullandığı allık olan gül- gûneyi rengi itibariyle ciğer kanıyla ilişkilendirmiş, bir sonraki mısra da ise düğün hazırlıkçısı olan meşşâtı bir gaddar olarak görmüştür:

Oldı gül-gūne-i ruħsār-ı emel ħūn-ı ciger

Boyadı ķana bu meşşaŧa-i ġaddār beni (G. 123/2) 2.6.4.2.4. Hına

Sözlüklerde “hına, kına ve hınna” anlamlarında da geçmektedir. Eski tıpta ikinci derece de soğutucu olarak bilinir. Kırmızı renkte olur. Bir süs eşyası olarak ellere ve saçlara sürülür. Sevgilinin eli için âşığın kanı bir kına olur (Pala, 2011: 204).

Şâir, aşağıdaki beyitte sevgilinin yüzünü kına rengine değil gül goncasının rengine benzetmiştir.

Degül reng-i ħınā gül-ġoncadur ol gül-bün-i dįdār

Tecellį naħli yāħūd meyvesin Ǿunnāb göstermiş (G. 61/7) 2.6.4.2.5. Kâfûr

Divân şiirinde genellikle kokusu üzerinde kullanım söz konusudur. Kâfûr, Uzakdoğu ülkelerinde yetişen ve tıpta kullanılan bir çeşit bitkidir. Çiçeği papatya çiçeğine benzer. Asıl beyaz kâfûr bu ağacın yapışkan olan zamkı; renkli, yarı şeffaf ve kolay kırılan, kuvvetli kokan bir maddeden oluşur. Kâfûr çok güzel kokarmış. Kâfûr ağacının kendisi büyük, odunu ak ve yumuşak olurmuş (Pala, 2011: 251-252). Neş’et, aşağıdaki beyitte kâfûr bitkisinin kokusunun Peygamber efendimizin mübarek unsuruna tesir ettiğini söyler:

Mübārek Ǿunśurı nūrun-Ǿalā nūr

İder te' ŝįr ŧabǾ-ı serd-i kāfūr (Mah. 1/39) 2.6.4.2.6. Misk, Müşk

Misk, müşg, müşk gibi adlandırmaları da vardır. Doğu Türkistan ülkesinde yaşayan bir çeşit ceylanın (yaban keçisi) göbeğindeki urdur. Buna nâfe de denir. Misk avcıları sahralara kazık çakar ve ceylanların bu kazığa sürtünerek misk urunu düşürmelerini sağlayıp öz haldeki bu siyah madde düştükten sonra etrafa kokusu yayılır ve yerini belli edermiş. Divân şiirinde en çok söz konusu edilen koku ve maddelerden biridir. Miskin ile tevriyeli, olarak kullanıldığı yerler çoktur. Kokusu ve siyah rengi ile sevgilinin kokusu, ayva tüyleri, beni, kaşı, saçları; gece mürekkep vs. miske benzetilir (Pala: 2011: 324).

Şâir, aşağıdaki beyitlerde sevgilinin saçlarının misk ve anber kokuları ile sarılı olduğuna vurgu yapmıştır:

Kākülüñ teşbįhe çesbān bulmadum zülfüñ gibi

Zülf-i müşgįnde ħayāl-i ħām-ı ʿanber-bārveş (G. 59/5) Çįn-i zülfüñ müşg-bū didüm ħaŧāsın bilmedüm

Ħāline ʿanber didüm yüzler ķarāsın bilmedüm (G. 86/1) 2.6.4.2.7. Nigîn

Neş’et’in, Şehid Efendiye yazdığı mahlas-nâmede geçen bu beyit la’l gibi değerli bir taştan yapılmış olan yüzüğün Şehid Efendiye ceddinden, soyundan kaldığını söylemiştir:

Laʿlįn-nigįn-i ceddüñ alduñ

Āvįze-i nāmı dehre śalduñ (Mah. 2/43) 2.6.4.2.8. Ser-Tac

Tâc, hükümdarların resmi günlerde başlarına giydikleri işlemeli ve mücevherli başlığa tac denir. Divân şiirinde ay ve gül tâca benzetilir (Pala, 2011: 435). Mecaz yolu ile muhterem, aziz, kıymetli yerinde kullanılır bir tâbirdir. Farsça kaidesiyle bir terkip olan bu tâbirin mânası baş tacı demektir (Pakalın, 1993: 372).

Şâir, aşağıdaki beyitte teşbih sanatını kullanarak Ay’a benzeyen tacın başında olmadığını ifade etmiştir:

Çeleng-i şeh-per-i pervāne yoķ ser-tāc-ı rifǾatde

Ben ol şemǾ-i şeb-ārāyam başumda efserüm yoķdur (G. 28/3) 2.6.4.2.9. Sürme

Sürme bir süs unsurudur. Kadınların süs için göz kapakları içine çektikleri siyahımsı veya lacivert toza denir (Onay, 2014: 378). Sürme, kuhl ibaresi ile de aynı manâdadır. Göze sürülen ilaca da denir. Sürme siah renkte olur. Toz halinde olup göze hem güzellik hem de görüş kuvveti verir. Göze sürülüşü, aslının bir cevher oluşu, Isfahan’dan getirilmesi vs. yönlerden ele alınır (Pala, 2011: 278).

Şâir, aşağıdaki beyitte Hüdhüd kuşunun tüyü ile çekilen sürmenin göz hastalığına şifa olduğunu söylemiştir:

Çekdüm gözime şeh-per-i Hüdhüd ile sürme

Mūr-ʿarśagehin taħt-ı Süleymān görür oldum (G. 85/6) 2.6.4.2.10. Şâne

Şâne, tarak anlamında kullanılmaktadır. Divân şiirinde gelin, koku, meşşâta ve ayna ile birlikte kullanılır. Sevgilinin saçları için mutlaka bir şâneye ihtiyaç duyulur. Bazen onu bağlayıp tutar; bazen dağıtır (Pala, 2011: 420).

Şâir, aşağıdaki beyitte sevgilinin sünbül gibi olan saçlarını kıskandığı için şâne ile rakibe taratmamasını istemiştir. Âşık, sevgiliyi kıskandığı için gönlü tarak gibi yüz parça ayrılmıştır. Şâir, burada tarağın dişli olmasından dolayı, şeklinden de istifade etmiştir:

Śad-pāre-dilem şāne-śıfat reşk ile cānı

Sünbül gibi gįsūlarıñı yāda ŧaratma (G. 115/4) 2.6.4.2.11. ‘Ud ve Anber

Ud, öd ağacı olarak bilinmektedir. Ateşle yakıldığı zaman bir koku ifraz eden küçük ve ince çubuklar halinde bulunur. Özellikle toplantılarda, tekkelerde vs. öd ağacı yakılırdı. Öd yanınca kıvrım kıvrım olur. Divân şiirinde yanışı, ateş ile olan münasebeti ve güzel kokusu ile ele alınır. Sevgilinin yanağı ateş olunca ben’ i de ûd olur (Pala, 2011: 464).

Anber ise Hind denizinde yaşayan bir çeşit ada balığından elde edilen yumuşak, yapışkan ve kara renkte, güzel kokulu bir maddedir. Anber bir ur olup balık tarafından dışarı atılır. Divân şâirleri anberden, kokusu ve rengi münasebetiyle bahsederler. Sevgilinin saçı daima misk veya anber kokar. Öyle ki âşık, sevgilinin saçını anacak olsa her yer anber kokusuyla dolar. Sevgilideki hat ve ben ise anberin ta kendisidir (Pala, 2011: 23).

Neş’et, aşağıdaki beyitte süt ve şekerin uyuşmasını dile getirirken, bir micmer ya da buhurdan içinde yakılan ud ve anberin kokusu üzerinde bir betimleme yapmıştır:

Āmįziş idüp çü şįr ü şekker

Yek-micmere sūz ʿūd u ʿanber (Mah. 4/55)

2.6.4.3. Süslenme Unsurlarında Kullanılan Değerli Taşlar

Benzer Belgeler