BÖLÜM 2: 2 İÇERİKTEKİ MAHALLÎ UNSURLAR
2.5. Çeşitli İnanışlar ve Davranışlar
2.5.1. Cevşen
Sözlüklerde genellikle zırh, savaş elbisesi anlamlarına gelmektedir. Cevşen, okunduğu zaman kişiyi zırh gibi koruduğuna inanılan duadır (Uludağ, 2012: 89).
Neş’et, aşağıdaki beyitte din uğruna savaşan sâliklerin, cevşen ile korunduğuna ve cevşene sığındıklarına vurgu yapmıştır:
ŦalǾati māhveş-münįr mürşid ü pey-rev dest-gįr Ehl-i cihād ü sāliküñ püşt ü penāh u cevşeni (Tar. 19/4) 2.5.2. Dua Çadırı
Eskiden gizli yerlerde, özellikle kapalı mekânlarda dua etme âdeti bulunmaktaydı. Osmanlı’da da geçmişten gelen gelenek ile çadırda dua etme âdeti var olagelmiştir:
Çetr-i du‘ā-yı devleti halka penāh ola
Bį-şek ü rayb kim bu du‘a müstecāb olur (K. 1/26) 2.5.3. Dua İçin El Açmak
Tanrı’ya dua ederken semâya doğru el açarak dua edilir. Bābı el açdı du‘ā-yı devlete
Bir du‘ā-gū oldı tā-rūz-ı kıyām (Tar. 4/2) 2.5.4. Fena Kokulu Araplar
Şâir, tariz ve istifham sanatını birlikte kullanarak fena kokulu yani kötü kokan Arapların nâmının anber olup olmadığı sormuştur:
Āyįne-i evśāfda seyr eyle cemālüñ
2.5.5. Hiciv’i Yasaklamak
Neş’et, talebelerine ve çevresine her zaman hiciv yazmamalarını söyler. Yazdığı mahlas-nâmelerde de sık sık bunu dile getirir.
Neş’et, aşağıdaki mahlas-nâme beyitlerinde de bu çekincesini ifade eder ayrıca lisana hicvi alanların akıbetlerinin de Nefî ve Fehîm gibi olacağını da söyler:
El-hāzer zerre kadar alma lisāna hicvi
Sakın ey nūr-ı basar çeşm-i dili kör eyler (Mah.8/14) NefǾ
į
-i muǾcize-gū ile Fehįme nazar itGör ser-encāmlarını kim sana Ǿibret bu yeter (Mah. 8/15) 2.5.6. Itk-nâme
Sözlüklerde genellikle köleler için kullanılan kâğıt olduğu belirtilir ve bu kâğıt günümüzdeki kimlik misâlidir. Azad edilen köle ve cariyelere sahipleri tarafından azat edildiklerine dair verilen kâğıdın ismidir. Bu ıtknameleri ekseriya sahipleri nüsha yapıp boyunlarına takarlardı (Pakalın, 1993: 11).
Şâir, aşağıdaki beyitte hüsn-i hat ile yazılmış kâğıdın bir ıtık-nâme olduğunu ifade ederek bu kâğıtta 100 kölenin bağışlanmasını yazmıştır:
Oķudum ĥüsn-i ĥaŧuñ śafĥa-i ruħsāruñda
Ol ıŧıķ-nāmede yüz bendeyi āzād yazar (G. 27/6) 2.5.7. Kılıçlı Hatip
Kılıçla fethedilmiş beldelerde kiliseden tahvil edilmiş büyük câmilerde hatibin Cuma günleri minbere kılıçla çıkması âdettir (Onay, 2014: 259).
Şâir, aşağıdaki beyitte kılıçla minbere çıkılması olayını telmih sanatı ile güçlendirerek bize aktarmıştır:
Sözini kesdiremez olmasa ħūn-rįz şehān
Baķ ħaŧįbe çıķıcaķ minbere tįġa ŧayanur (G. 26/7) 2.5.8. Köçek Tavşanlar
Tavşan, sözlüklerde genel olarak hürriyetin ilanına kadar (1908) Akdeniz adalarından, bilhassa Sakız adasından İstanbul’a gelen köçek Rûm çocuklarının zevk erbâbı arasındaki adlarıdır. Bu tavşan lakâbına Lâle devrinden sonraki şâirlerin eserlerinde tesadüf edildiği dile getirilir. İzzet Mollâ, Enderunlu Vasıf, Fâzıl, Murâd Molla gibi devir şâirlerinin divânlarında bu tabire çok rastlanır (Onay, 2014: 402- 403).
Şâir, aşağıdaki bentte tavşanlar kelimesinde tevriye sanatını kullanarak günümüzde de kullandığımız “köçek” tabirini ifade etmeye çalışmıştır. Şâir, köçeklerin meyhânelerde ve farklı farklı mekânlarda insanları eğlendirmeye çalıştıklarını ve köçekler için de meyhânelerin ikâmet yeri olduğunu vurgulamaktadır:
Śayd için biz gezmezüz her kūh ü deşti serserį Seg be-ĥaşrı n’eylerüz aġyārāsā itleri
Bilürüz mey-hānede tavşanların yatak yeri
Taş yatur sayd itmenün şimdi şehā eyyāmıdur (Ş. 22/4) 2.5.9. Osmanlı Güzelleri
Kaynaklarda Osmanlı ile ilgili şu ifadelere yer verilmiştir: Tanzîmattan evvel Osmanlı diye zeki, güzel, kahraman, cesur, sözünü çekmez, gözünü kırpmaz, iyi ata biner kimselere denirdi ki, Türk demektir (Onay, 2014: 325).
Şâir, aşağıdaki beyitte Celâlî meşreb ve Kahramân-nigehi tamlamaları ile Osmanlının yiğitlik, kahramanlık ve cesur özelliklerine vurgu yaparken Onay, Celâlî meşreb ile ilgili şu bilgileri paylaşmıştır: Celâlî, sözü halk dilinde daima her şeyden alınan ve bu sebeple kavga arayan kimseleri; haksızlığa, mübâlağatsızlığa tahammül edemeyen ve ehlullahtan olan zâtları tavsîf ederken kullanılmıştır (Onay, 2014: 104).
Neş’et, aşağıdaki beyitte yiğit, cesur ve kahraman bakışlı isyankâr olan Celâlî meşreplilere göndermede bulunurken Osmanlı, güzellerine de övgüde bulunmuştur:
Kahramān-ı nigehi gibi Celāli-meşreb
Bir levendāne revişlü güliş ‘Osmānlu güzel (G. 75/2)
Şâir, yine aşağıdaki beyitlerde Osmanlı güzellerinin, can alıcı güzelliklerini belirtirken kılıcının keskinliğine, elinin maharetine, cesur ve çekinmeyen dilinin güzelliğine vurgu yaparken, bu güzelliğinin şanını da beyitlerde dile getirmiştir:
Kılıcı kanlu eli kanlu dili kanlu güzel
Çeşm-i cellādı yamân cān alıcı kanlu güzel (G. 75/1) Şehr āşūb zamān şühre-i āfak-ı cihān
Meh-i Ken‘ān teki var şöhreti var şānlu güzel (G. 75/3) 2.5.10. Tabutlara Âlâmet Koymak
Sözlüklerde “rû-be-kafâ” mazmununun mana olarak ifadesi şu şekildedir: “İçinde ölü bulunan tabutun başına erkek veya kadın olduğuna dair bir âlâmet konur. Eskiden fesin püskülü sarığın ucu arkaya gelmek üzere erkeğe, yemenî bağlanarak işaret olunurdu” (Onay, 2014: 238).
Şâir, aşağıdaki beyitte mazmunda olduğu gibi tabut tepesinde olan sarığa göndermede bulunmuştur:
Tāc-ı faħr-ı felege bir nažar itdüm Neş’et
Mürde destārı gibi rū-be-ķafā geldi bana (G. 1/9) 2.5.11. Tarâmûn-ı Hatâ
Sözlüklerde geçen “Tarâmûn-ı Hatâ” mazmunu, sahtekârın biri bir miktar altını toz haline getirmiş; birtakım eczâlarla karıştırıp tarâmun-ı hata adıyla bir attâra satmış. Sonra şehrin hükümdarına müracaatla topraktan altın yapacağını, isterse gözü önünde tecrübede bulunacağını söylemiştir. Hükümdar memnuniyetle
muvafakat etmiş. Kimyâger bir kâğıda birkaç cezâ ismini ve bu meyânda Tarâmûn-ı Hatâyı da yazarak celbini istemiş. Aramışlar cezâ olduğunu söylemiştir (Onay, 2014: 401).
Şâir, aşağıdaki beyitte telmih sanatı ile o dönemde çok bilinen ve anlatılan “Tarâmûn-ı Hatâ” hikâyesine atıf yapmıştır:
İksįr-i maǾānį ile ben cābir-i Ǿaşkām
Śatmaz suħānum lāf ile dārūy-ı Tarāmūn (G. 96/5)