• Sonuç bulunamadı

2.2. Kentsel Yaşam Kalitesi Kavramı

2.2.1. Kentsel Yaşam Kalitesinin Tanımı

2.2.1.2. Sürdürülebilirlik

İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkan devletler, sanayileşmeyi kalkınmanın temel aracı olarak gördüklerinden oldukça önem vermişlerdir. Daha fazla mal ve hizmet anlayışı ile kalkınma standartlarının yükseltilmesinden kaynaklı olarak sanayileşme sınırsız ve plansız bir tüketime neden olmuştur ve halen devam eden tüketim de çevre ve doğal kaynakların gelecek nesillere bırakılması açısından ciddi derecede tehlike oluşturmaktadır (Tıraş, 2012, s. 58-59). Dünya nüfusunun artmasıyla birlikte kentler, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını içeren bir çevre ve bu çevrede barınmakta olan canlıların bulunduğu bir yaşam alanına dönüşmüştür. Sanayileşmenin ve nüfusun aşırı artması ile birlikte aşırı kaynak tüketimi ve çevresel bozulmada karşı konulamaz bir duruma dönüşerek küresel bir boyuta erişmiştir. Bu sorunların giderilmesi, küresel bir farkındalık yaratılması ve kaynakların gelecek nesillere kullanılabilir bir halde bırakılması için farklı çözüm yolları ortaya konulmuştur. Çevresel kaynakların kullanımında ve kalkınmada “sürdürülebilirlik” anlayışı da ortaya atılan çözüm yollarından birisidir (Altuntaş, 2012, s. 136; Akpınar, 2018, s. 13-14).

Bir toplum, ekosistem ya da süreklilik içinde bulunan herhangi bir sistemin işlerini kesintisiz bir şekilde, bozmadan, aşırı tüketmeden veya sistemin yaşama bağlı olan ana kaynaklarına aşırı yüklenmeden sürdürebilmesi yeteneği “sürdürülebilirlik olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilirlik, insanlık adına genel bir yaşam kalitesi

oluşturmak, hayatı mümkün ve yaşamaya değer kılan ekosistemleri ve topluluk sistemlerine destek ve koruma sağlayarak ekonomik kalkınma süreçlerini etkilemeyi ve değiştirmeyi hedefleyen programdır (ICLEI, 1996). Bu program birbirinden farklı üç gelişme süreci arasında; ekonomik, toplumsal ve ekolojik gelişme süreçleri arasında bir denge sağlanmasını gerektirir.

“Sürdürülebilirlik” hakkında belirli politik ve felsefi tartışmalar yapıldığı ve bu çerçevede dünyanın nasıl daha yaşanabilir olacağının temellerini oluşturmayı hedeflediği bir kavram setinin odağında bulunmaktadır. Sürdürülebilirlik tartışmaları dünyadaki ekonomik, sosyal, kültürel, yönetsel, örgütsel değişimler ve yönelimlerdeki değişimlerle belirlenmekte olduğu da görülmektedir. (Ersin, 2012, s. 4). Bir tanıma göre sürdürülebilirlik “yaşam kalitesinde sabit bir çizgi oluşturarak tüketim toplumunun aksine küresel boyutta insani bir dayanışma ve sorumluluk bilinci kapsamında çevresel, toplumsal ve ekonomik çözümler yaratma hedefindeki bir düşünce tarzıdır (Özmehmet, 2008, s. 1855). Sürdürülebilirlik, diğer bir tanıma göre ise “oluşan çevresel atık ve kirliliği engelleme amacında, doğal kaynakların korunmasını ve aynı zamanda yardımlaşmayı öne çıkaran ülkeler arasındaki gelişmişlik düzeyi farklılıklarını azaltmayı hedefleyerek yoksulluğu engelleme hedefinde de olan çok boyutlu bir kavramdır (Hoşkara, 2007, s. 8-9).

Keleş’in (1998, s. 112) Kentbilim Terimleri Sözlüğü’ne göre ise sürdürülebilirlik, “çevre değerlerinin ve doğal kaynakların sorumsuzca tüketimine neden olmayacak akılcı yöntemlerle gelecek nesillerin hakları ve faydalarına da ehemmiyet gösterilerek kullanılması ilkesini hedefinde ekonomik kalkınma amaçlayan dünya görüşü” olarak tanımlanmıştır.

Sürdürebilirliğin genel tanımı ise tüm kaynakların, bir toplumun desteği ve sorumluluk içinde doğanın umarsızca harcanmasının engellenmesi ve bu kaynakların verimli olarak sürekliliğin sağlanması, aynı zamanda da planlı bir şekilde gelecek nesillere önem veren bir amaç içinde aktarılmasıdır. Sürdürülebilirlik ekonomik, çevresel ve sosyal olmak üzere üç boyutta ele alınabilir. Ekonomik sürdürülebilirlik, üretim aşamasında kullanılan kaynakları ilgilenmektedir. Sistemin ekonomik olarak sürdürülebilirliği, üretilenin yenilenebilirliğin sağlanması ile o gün üretilebilen malın gelecekte de üretilebilmesi, kontrollü borçlanma ve tarım verimliliğini düşürmekten kaçınan bir düşünce tarzı ile mümkün olmaktadır (Ekincek, 2014, s. 50).

Sürdürülebilir gelişme kavramının yerel ölçekte de hayat bulmasına yönelik en önemli eylem planlarından biri de 1992 Rio Konferansı’ndaki beş önemli sonuç belgesinden biri olan “Gündem 21” olmuştur.(Arapgiroğlu ve Yener, 2007, s. 59-65).

1987’de Brundtland Raporuyla beraber gündeme gelen “sürdürebilir gelişme” olgusunun küresel kamuoyunu etkilemeye başladığı yıllar 1990’lı yıllardır. Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun yayımladığı “Ortak Geleceğimiz” konulu Brundtland Raporunda sürdürülebilir gelişme ; “Günümüzün gereksinimlerini gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerinden ödün vermeksizin karşılamak” olarak tanımlanmıştır (Aksu, 2011, s. 6). Sürdürülebilir gelişme üçlü etkileşimini; ekonomik, sosyal ve çevresel gelişme süreçleri içinde oluşturmaktadır (Soubbotina, 2004, s. 10)

Şekil 2.3. Sürdürülebilirliğin Boyutları veya Bileşenleri Kaynak: (Soubbotina, 2004, s. 10)

Şekil 2.3’te görüldüğü üzere; sürdürülebilir gelişmenin boyut veya bileşenleri çevresel, ekonomik ve sosyal boyutlardan oluşmaktadır (Ersin, 2012, s. 6);

Çevresel Bileşenler; doğal kaynak kullanımı, çevresel yönetim, kirlenmeyi

önleme (hava, su, toprak vb.),

Ekonomik Bileşenler; kâr, tasarruf, ekonomik büyüme, araştırma-geliştirme,

Sosyal Bileşenler; yaşam standardı, eğitim, toplum bilinci ve eşit fırsat

imkanıdır.

Ara yüzlerde ise çevresel-ekonomik bileşenler, ekonomik-sosyal bileşenler ve sosyal-çevresel bileşenler bulunmaktadır.

Çevresel Boyut: Sağlıklı çevre, yenilebilir enerji Sosyal Boyut: İstihdam, eşitlik, güvenlik, eğitim ve katılım Ekonomik Boyut: Verimlilik, büyüme ve istikrar Sürdürülebilirlik

Çevresel-Ekonomik Bileşenler; enerji verimliliği, doğal kaynakların kullanımındaki sübvansiyon/teşvikler,

Ekonomik-Sosyal Bileşenler; iş etiği, adil ticaret, işçi hakları - Sosyal-Çevresel

Bileşenler; çevresel adalet, yerel ve küresel olarak doğal kaynakların korunmasıdır.

Sürdürülebilirlik kavramının kent ile olan ilişkisi Rio’da 2000 yılında düzenlenen Sürdürülebilir Kent Konferansı’nda ele alınmıştır. Bu konferansta sürdürülebilir kent kavramı “kente uygulandığından sürdürülebilirlik kentsel bölge ve alanın toplumun istediği yaşam kalitesi seviyesinde fonksiyonlarını sürdürebilmesi, ancak bunu yaparken de günümüzdeki ve de gelecekteki kuşakların imkanlarını kısıtlamaması ve kent sınırlarının ne içini ne de dışını olumsuz şekilde etkilememesi” anlamına gelmektedir (Kentleşme Tematik Grubu 2. Raporu, 2007). Sürdürülebilir kentler düşüncesinin gerçekleştirilmesi için gerekli şartlar şu şekilde sıralanmıştır (Ertürk, 1996, s. 177-178; Kibar, 2017, s. 15);

• Kentlerde nüfus artışı kontrol altına alınmalı, eğitimde, sağlık hizmetlerinde,

beslenmede, barınmada sağlanacak iyileştirilmeler yoluyla nüfusun niteliksel gelişimi sağlanmalıdır,

• Kentlerdeki işsizlik sorunu çözülüp, iş güvenliği sağlanmalıdır,

• Toprak kaynakları üzerindeki olumsuzluklar giderilerek, besin güvenliğinin

sağlanması gerekmektedir,

• Kent ekosistemlerinin, ekolojik olanaklarının ötesinde bir yaşam biçimi olan

tüketim toplumu anlayışının terk edilmesi gerekmektedir, kaynak kullanımında verimliliği artırıcı, atıkları azaltıcı, yeniden kullanım ve değerlemeyi teşvik edici teknolojiler ve düzenlemeler gerekmektedir,

• Sanayi üretiminde hava, su gibi değerlerin “bedava mallar” olarak görülüp,

hoyratça kullanımını engelleyici uygulamalar yapılmalıdır,

• Kent içi ulaşımda toplu taşıma özendirilerek, güvenli bisiklet ve yaya yolları

yapılmalıdır,

• Kentin yönetimine halkın katılımını sağlayıcı ve yerel yönetimleri güçlendirici

uygulamaların gerçekleştirilmesi gerekir, halkın yönetime ve yargıya başvuru hakkını genişletici yol ve yöntemlerin geliştirilmesi gerekmektedir.

• Sürdürülebilir kentlerin gerçekleşmesi için hizmet sunumunda iyileştirmeler

kentliler bilinçlendirilmeli, çevre kirlilikleri önlenmeli ve sağlıklı gıdalar üretilmelidir.