• Sonuç bulunamadı

3. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE SÜRDÜRÜLEBİLİR EĞİTİM YAPILARI

3.2. Sürdürülebilirliğin Tarihçesi

Sürdürülebilirliğin 1973’den günümüze kadar gelişimi aşağıdaki dönem aralıklarında incelenmektedir:

• 1973-1990 Yılları Arasında Sürdürülebilirlik

1973-1979 petrol krizleriyle başlayan gelecekteki enerji kazanım konusu, bu konulardaki çalışmalarla mimarlık alanına girmiştir. Bu yıllarda yapılan küçük ölçekli yapılar öncelik olarak bilinen en eski yöntem güneşten enerji kazanımını aktif ve pasif sistemlerle destekleyen uygulamalardır. Ağırlıklı olarak konut tasarımlarında uygulanmıştır.

Dönemi tanımlayan ana fikir ise, petrol krizlerine karşı tükenmeyen enerji kaynaklarının kullanılmasına yönelim ve bu kaynakların kullanımı üzerine yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve denenmesi olarak belirlenebilmektedir (Tönük, 2008). Sürdürülebilir kalkınma ve çevre konuları ilk defa 1971 yılında İsviçre’de yapılan bir uzmanlar panelinde ele alınmıştır. Toplantı sonrası yayımlanan raporda çevre sorunlarının, sanayileşmiş ülkelerin üretim ve tüketim yapısından kaynaklandığından sözedilmekte, aynı zamanda bu sorunların yoksulluğun ve az gelişmişliğin de bir sonucu olduğu ortaya konmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımını oluşturan bu sonuç, 1972’de Stockholm’de gerçekleştirilen ‘’İnsan ve Çevre’’ konferansına birçok gelişmekte olan ülkenin katılmasını sağlamıştır.

1980’lerde doğal enerji kaynaklarının faydalanma teknolojileri daha büyük ölçekli binalarda uygulanmaya başlanmıştır. Pasif sistemle biçimlendirme, aktif güneş sistemlerinden yararlanma bu dönemin en önemli mimarlık yaklaşımlarını oluşturmuştur. Dönemi tanımlayan ana fikir, çevre sistemlerinin bozulması ve

28

çevre kirliliğinin insanlar üzerindeki olumsuz etkilerinin belirmeye başlaması nedeniyle, çıkış noktası çevre ve ekoloji olan çalışmalara ağırlık verilmesi ve bu çalışmaların mimarlık alanında hız kazanması olarak belirlenebilmektedir (Tönük, 2008).

Almanya’da ekoloji konusunda yapılan teorik çalışmaların en önemlilerinden biri Alman Çevre Bakanlığının direktifleriyle hazırlanmış olan ve 1982 yılında yayınlanan el kitabıdır. Ekolojik İnşa (Ökologischen Bauen) başlıklı kitabın yazarı P.Krusche, D.Althaus ve I.Gabriel’dir. Ekolojik mimarlığın Neuferti olarak bilinen kitapta doğal ve yapay çevrelerle ilgili bilgiler, aktif ve pasif sistemlerin işleyişleri, ekolojik tasarımın ana yaklaşımları çeşitli şekil ve grafiklerle açıklanmıştır.

Ekoloji ve sürdürülebilirlik konularındaki en kapsamlı çalışmalar, Almanya ve Hollanda gibi Orta Avrupa ülkelerinde görülmektedir. Toprak alanlarının küçük ve hızlı sanayileşmeden dolayı bozulduğu çevre sistemleri nedeniyle kendi oluşturdukları çevrelerden rahatsızlık duymaya başlayan bu ülkeler, hızlı ilerlemeye koşut olan hayat standartlarını yakalayamadıkları endişesini duymuşlardır.

1980’lerin başlarında ikinci petrol krizinden sonra özellikle Almanya’da ısı tutuculuğu yüksek olan ‘passive house’ konsepti yaklaşımıyla yapılan konut uygulamaları ön plana çıkmıştır. Bu binalar ‘düşük enerji binaları’ olarak tanımlanmışlardır. Dönemin yaklaşımı konut projeleri dışında bina tipolojilerinde de uygulanmıştır, bunlara en iyi örneklerden biri Thomas Herzog ve Peter Bonfig tarafından tasarlanan gençlik eğitim merkezidir (Şekil 3.2).

29

Dönemin ilginç uygulamalarından biri de 1986 yılında H.Herbert tarafından uygulanan bir sanatçı için tasarlanmış konut+sergi mekânlarını içeren yapıdır (Şekil 3.3). ’Kültürel mağara’ olarak adlandırılan binanın büyük bir bölümü toprak altına gömülüdür.

Şekil 3.3: Konut+Sergi Binası (http-5)

1983 yılında yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısı’nın sonucunda ''Ortak Geleceğimiz-Our Common Future'' raporu açıklanmıştır. Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu Başkanı Gro Harlem Brundtland tarafından açıklanan ve 1987 yılında yayımlanan bu raporda sürdürülebilir kalkınma; ‘bugünün gereksinmelerini karşılama yetisinden yoksun bırakılmadan karşılayarak kalkınma’ olarak tanımlanmaktadır (Sev, 2009).

Brundland Raporu ile sürdürülebilirlik kavramı tüm dünyaca kabul edilen ve yaşamın tüm alanlarında uygulanan bir değerler sistemi haline gelmiştir. Bruntland’ta dünyadaki tüm ülkelerin ekonomik, siyasal ve sosyal açılardan bir bütünün parçaları olduğu, sürdürülebilir gelişmenin ancak bu bütüncül anlayışın tüm ülkeler tarafından kabul görmesi ile uygulanabileceği vurgulanmıştır. Bruntland raporuna göre sürdürülebilir bir gelişmenin sağlanması için gerekli şartlar aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır (Güneş, 2004).

- Karar almada vatandaşların etkin katılımlarını sağlayacak bir siyasal sistem, - Kendi çabasıyla ve sürdürülebilir biçimde üretim fazlası ve teknik bilgi

sağlayabilecek bir ekonomik sistem,

- Uyumsuz gelişmeden doğan gerilimlere çözüm bulabilen bir sosyal sistem, - Gelişme için gerekli ekolojik tabanı korumaya saygı gösteren bir üretim sistemi, - Durmadan yeni çözümler arayabilecek bir teknolojik sistem.

30

Rapora göre sürdürülebilirliğin siyasi, ekonomik, sosyal, ekolojik ve teknolojik yönleri bulunmaktadır. 1987 yılına kadar tüm dünyada geçerli olan çevreyi dikkate almayan gelişim anlayışına, 1987 yılı sonrasındaki bilinçlenme ile çevre bileşeni dahil edilmiştir (Şekil 3.4) (Jones, 2001).

Şekil 3.4: Dünyada hâkim olan gelişim anlayışının değişimi (Jones, 2001)

• 1990-2000 Yılları Arasında Sürdürülebilirlik

1990’larda mimarlık dahil bütün ürünlerde çevre faktörü ve çevrenin korunması söylemi ön planda ele alınmaya başlanmış ve artık sadece bilim insanlarının değil, dünya üzerinde yaşayan herkesin üzerinde ciddi olarak düşünmesi ve çalışması gereken en önemli çalışma alanını oluşturmuştur. Ekolojik gökdelen kavramı ekolojik tasarım çalışmalarında bina ölçeğinin büyüdüğünü vurgularken, sıfır enerji binası da doğal kaynaklardan enerji kazanımında ve bilinçli enerji tüketiminde gelinen noktayı vurgulaması açısından önem kazanmaktadır (Tönük, 2008).

Sürdürülebilirliğin kalkınmanın her alanıyla bütünleşmiş bir kavram olarak ele alınması gereği Brundland Komisyonu’nu izleyen birçok uluslar arası toplantıda kabul edilmiş ve verilen kararların uygulanması için bir dizi eylem planı ortaya konmuştur. Haziran 1992’de Birleşmiş Milletler tarafından Brezilya’nın Rio de Janeiro şehrinde düzenlenen Dünya Zirvesi’nde çevre ve kalkınma sorunlarının nasıl bağdaştırılacağı konusu gündeme gelmiş, ana tema sürdürülebilir kalkınma hareketi olmuştur. Sürdürülebilir kalkınma kavramı, ‘’doğal sermayeyi tüketmeyen, gelecek kuşaklarında kendi gereksinimlerini karşılayabilme olanaklarını ellerinden

31

ellerinden almayan, ekonomi ve ekosistem arasındaki dengeyi koruyan, ekolojik açıdan sürdürülebilir nitelikte olan ekonomik kalkınma’’ şeklinde tanımlanmıştır. Bu kapsamda Stockholm’den Rio’ya en önemli değişiklik şudur: Stockholm’de kirlilik ve yenilenemeyen kaynakların tüketimi konusunda ‘sorun kaynaklı’ bir yaklaşım geliştirilirken; Rio’da doğal kaynaklara dayalı sürdürülebilir ekonomik büyüme ile insan kaynaklarının geliştirilmesini benimseyen bütünleşik bir yaklaşım benimsenmiştir. Rio’daki zirvede gelişmiş ve gelişmekte olan 179 ülkeden 117 devlet başkanı bir araya gelerek ilk defa çevre ve kalkınmayla ilişkili, 27 ilkeden oluşan Rio Çevre ve Kalkınma Deklerasyonu’nu benimsemiş, sonuç olarak küresel sürdürülebilirliğin yaygınlaştırılmasına karar verilmiştir. Bu toplantının sonunda Rio Deklerasyonu Orman Prensipleri Raporu onaylanmıştır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzalanmıştır. Bu belgeler arasında en kapsamlı olanı sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliği sağlamayı amaçlayan detaylı bir hareket planı olan Gündem 21’dir. Raporda kamuoyuna sürdürülebilirlik kavramı ile çevre arasında sıkı bir ilişki olduğu fikri aşılanmaya çalışılmıştır. Bildirge altı konu üzerinde yoğunlaşmaktadır;

1) Yeryüzünde yaşam kalitesi,

2) Yeryüzü kaynaklarının etkin kullanımı, 3) Küresel ortak değerlerin korunması, 4) İnsan yerleşimlerinin planlanması,

5) Kimyasal maddeler ve atıkların yönetimi, 6) Sürdürülebilir ekonomik gelişme.

Haziran 1993’de, Chicago’da yapılan Uluslararası Mimarlar Birliği Dünya Kongresi’nde yapı tasarımcılarının çalışmalarını sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde yürütmeleri gerekliliği üzerinde durulmuştur.

1992’deki Rio Zirvesi ve 1993’teki Uluslararası Mimarlar Birliği Dünya Kongresi’nin ardından 1994 Kahire Nüfus ve Kalkınma Konferansı, 1995’te Kopenhag Sosyal Kalkınma Konferansı, 1996 İstanbul Habitat II ‘Kent Zirvesi’ ve

32

bunları takip eden Birleşmiş Milletler konferansları ve zirveleri sürdürülebilir kalkınma ve küresel ortaklık ilkelerinin tüm dünyada kabul görmesini sağlamıştır. Kentleşen bir dünyada sürdürülebilir kalkınma için ortaklıklar, çözümler ve üstlenilen sorumluluklar üzerinde durulan Habitat II’de şehirlerin karşılaştığı sorunlar ve çözümler üzerinde durularak, sürdürülebilir kalkınmada kentleşmenin rolü vurgulanmıştır.

Rio zirvesinden beş yıl sonra 1997’de Kyoto kentinde yapılan konferansta, iklim değişikliğinin çevresel ve ekonomik sonuçları ve bunlara yönelik politikalar görüşülmüştür. Enerjinin daha verimli kullanılması, yeni ve temiz enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesi, ormanların korunması ve yeni orman alanlarının oluşturulması kararlaştırılmıştır. Kyoto protokolüne göre gelişmiş ülkeler, ‘’başta karbondioksit ve metan gazı olmak üzere altı farklı sera etkisine sebep olan gaz üretimlerinin 2012 yılına kadar 1990 yılındaki üretim seviyelerinin en az %5 altına çekeceklerdir’’ kararı alınmıştır.

Dönemin önemli uygulamaları; dünyanın ilk ekolojik gökdeleni olan Norman Foster ve ortakları tarafından tasarlanan Commerzbank binası (Şekil 3.5) ve 1990 yılında Renzo Piano ve ortakları tarafından tasarlanan Jean-Marie Tijbaou Kültür Merkezidir (Şekil 3.6).

Şekil 3.5: Commerzbank (http-6)

33

Şekil 3.6: Jean-Marie Tijbaou Kültür Merkezi (http-7)

• 2000 ve sonrasında sürdürülebilirlik

2000’li yıllarda ekolojik tasarımın sadece çevreye uyumlu tasarım kararları ve teknoloji kullanımıyla sınırlanmayacağı ve binanın tasarım, kullanım ve yıkım aşamalarında çevresel döngülerin de dikkate alınmasının gerekliliği vurgulanmıştır. Dönemin ana fikri; çevre sistemlerin korunması yolunda bütün sınır değerlerinin zorlanması, akılcı ve bilinçli yaklaşımlarla çevre konulu teorik, teknolojik ve uygulama çalışmalarına öncelik tanınması ve teşvik edilmesi olarak belirlenebilmektedir (Tönük, 2008).

Bu dönemde dünyada iki önemli çevre konferansı yapılmıştır. 26.08.2002- 04.09.2002 tarihleri arasında Johannesburg, Güney Afrika’da düzenlenen ‘’Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’’nde hükümetler öncelikle su, enerji, sağlık, tarım ve biyolojik çeşitlilik konularında atılacak adımlar konusunda taahhütlerde bulunmuşlardır. Bu konferansta yoksullukla mücadele amacıyla yapılacak küresel eylem, doğal kaynakların kullanımı, yoksulluk ve çevre arasındaki ilişkiler irdelenmiştir. Bu dönemde dünyanın en önemli uygulamalarından olan ekolojik binalar Norman Foster ve ortakları tarafından Chesa Futura Apartments ve Behnisch tarafından tasarlanan Genzyme Center’dır (Şekil 3.7).

34

Şekil 3.7: Chesa Futura Apartmanı (http-8)

Çin’de 06.09.2006’da uluslararası en çevreci ve sürdürülebilir binalar davetli tasarım yarışması yapılmıştır. 4 ülkeden 7 tasarımcı katılmış ve yarışmayı SOM tarafından tasarlanan Pearl River Tower kazanmıştır (Şekil 3.8).

Şekil 3.8: Pearl River Kulesi (http-9 )

Bu dönemde ‘’super tall’’ kavramı ön plana çıkmıştır. Bunun en önemli örneği olarak görülen Gordon Gill tarafından Clean Technology Tower Binası gösterilmektedir (Şekil 3.9).

35

Şekil 3.9: Clean Teknoloji (http-10)

25.12.2007’de Bali’de toplanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda küresel ısınma ve bunun sonucunda oluşan iklim değişiklikleri ve çevresel tehditler ele alınmıştır.

Çeşitli ülkelerin bir araya gelerek ele aldığı konulardan ve ortaya konan tanımlardan anlaşılacağı gibi, sürdürülebilir kalkınma eylemi belli bir disiplin veya alan ile sınırlandırılamaz; yerküredeki her canlıyı ve her alanı ilgilendirmektedir. Sürdürülebilir kalkınmada sanayileşme, kentleşme gibi insan unsurunun içinde olduğu her türlü eylemde vadeli etkiler göz ardı edilmeden, ekolojik, ekonomik ve sosyal etkileri de içeren kararların verilmesini esas alan bir düşünce şekli egemendir.

Benzer Belgeler