• Sonuç bulunamadı

Sürdürülebilir Gelişme ile İlgili Yapılan Çalışmalar

3.1. Çevre Hakkı

3.2.3. Sürdürülebilir Gelişme ile İlgili Yapılan Çalışmalar

Sürdürülebilir gelişme çabaları her ne kadar gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkeleri kapsıyor olsa da, son on yıl içindeki faaliyetlere bakıldığında, yapılan plan, program, proje ve hedeflerin tümüyle gelişmiş ülkelerin önderliğinde hazırlandığını söylemek gerekir.

Ozon tabakasının hızla tüketilmesine önlem almaya çalışan Montreal Protokolü 168 ülkenin katılımıyla 1987’de imzalanmış ve 1989’da yürürlüğü girmiş ise de, bugün yürütülen ve geleceğe yönelik projelerin pek çoğunun temelleri 1992 yılında UNCED çerçevesinde atılmıştır. Dünyayı daha sürdürülebilir bir kalkınma hedefine götürmek üzere 1989 yılında başlayan UNCED toplantıları, Gündem-21 olarak anılan uluslar arası bir konsensüs ile sonuçlanmıştır.141 Bu anlamda Gündem 21, 1989 BM Genel Kurulunda kabul edilen 44/228 kararını en geniş biçimde kapsayan doküman olma özelliğini taşımakta, kendisinden sonra gelen pek çok belge ve anlaşmaya da referans oluşturmaktadır. Rio Deklerasyonu olarak da adlandırılan Gündem 21, sosyal ve ekonomik boyutlar, kalkınma için kaynakların korunması ve yönetilmesi, konu ile ilgili başlıca grupların rollerinin güçlendirilmesi, uygulamaların

139Campbell, op.cit. s. 308. 140Campbell, op.cit. s. 311.

141 Markus Lehni, WBCSD Project on Eco-Efficiency Metrics and Reporting. State-of-Play

nasıl yapılacağı ve kaynakların nasıl konuya mobilize edileceği şeklinde olmak üzere başlıca dört bölümden oluşmakta ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu’da UNCED kararlarının uygulanmasını izlemekte görevlendirilmektedir.142

1992 yılı daha çok Gündem 21 ile anılıyor olsa da, aynı yıl Eylül ayında Filipinlerde NCSD toplantısı yapılmış ve İklim Değişiklikleri Üzerine Çerçeve Anlaşması, bağlayıcı bir uluslar arası anlaşma olarak imzalanmıştır. Söz konusu anlaşma ile, global ısınmaya yol açan özellikle karbondioksit ve metan gibi gazların havaya karışması azaltılmaya ve sınırlandırılmaya çalışılmıştır.143

Daha sonraki yıllarda, örneğin 1994 yılında bio-çeşitlilik ile ilgili anlaşma devreye girerek, biyolojik kaynakların korunması ve ulusal kontrollerinin güçlendirilmesi ile ilgili önlemlerin alınması ön plana çıkartılmıştır. Aynı şekilde, bağlayıcı olmayan ve dünyanın geri kalan ormanlarının korunması, geliştirilmesi ve yönetilmesi ile ilgili bir anlaşma da yürürlüğe sokulmuştur. 1995 Wellington Protokolünün ardından ise, UNDP, UNEP ve Dünya Bankası arasında Global Çevre Faaliyetlerinin düzenlenmesi ile ilgili bir işbirliği oluşturuldu.144 1997 yılı ise Kyoto Protokolünün yazıldığı ancak hemen yürürlüğe sokulmadığı bir yıldır.

Kyoto hedeflerinde başarıya ulaşıldığı takdirde ise, OECD ülkelerinin reel gelirlerinde % 0.2 ila % 0.8 arasında değişen bir azalmanın olacağı tahmin edilmektedir.145

Diğer yandan, Kyoto protokolünden sonra global ısınma ile ilgili en kapsamlı toplantı 13-24 Kasım 2000 tarihleri arasında Hollanda’nın Hague şçehrinde yapılmış, bu toplantıyla birlikte ülkelerin ayrı ayrı, atmosferin ısınmasına neden olan her türlü gaz konusunda sınırlarının tespit edilmesi ve bu sınırlara uyulmadığı takdirde uygulanacak yaptırımların saptanması ile ilgili kararların çıkartılması hedeflenmiştir.

142 Organisation for Economic Co-operation and Development, UNFCCC The Interim Report on the

OECD Three-Year Project on Sustainable Development, 1999, s. 41.

143 Walter Leal Filho, Dealing With Misconceptions On The Concept of Sustainability, International

Journal of Sustainability in Higher Education, Vol. 1, Issue 1, 2000, s .62.

144

Lehni, op.cit. s. 48.

Ancak toplantıya katılan 160 ülke hükümetinden pek çoğunun henüz o tarihte Kyoto protokolünü dahi imzalamamıştır.146

1998 yılında yapılan “Buenos Aires” toplantısı, gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir kalkınma için uluslararası işbirliğine nasıl katılacakları üzerinde yoğunlaşmış ve bu konuda yapılacaklar beş ana başlıkta toplanmıştır;147

• Gelişmekte olan ülkelerin ticaret, yatırım, kalkınma ve çevre politikaları arasındaki uyumun güçlendirilmesi: Bu kararla ilgili olarak, 1993 prensipleri ve 1999 Hague konferansı kuralları yürürlüktedir. Özellikle Hague konferansında, gelişmekte olan ülkelerdeki yabancı sermaye yatırımlarının endüstriyel yerleşimleri tartışılarak, bu yatırımların çevresel performansının izlenmesi karara bağlanmıştır.

• Sürdürülebilir kalkınma için ulusal stratejilerin saptanması ve hazırlanması: 1992 Rio konferansında konuşulan gelişmekte olan ülke stratejilerinin çoğu ağırlıklı olarak yabancı uzmanlara ve fonlara dayalı olduğundan, konu ile ilgili ilerlemeler bu kaynakların bulunabilirliği ile sınırlı olmaktadır.

• İklim değişiklikleri ve bio-çeşitlilik gibi global çevre konularına dikkat çekilmesi: Özellikle enerji tüketimi sonucu ortaya çıkan hava kirliliği, bu ülkelerin en önemli problemler arasında yer almaktadır.

• Daha temiz teknolojilerin hızla yayılmasının sağlanması: Sürdürülebilir gelişme sağlanması yönünde çevresel ve ekonomik hedeflerin uyumu için önerilen en etkin yollardan biri olarak temiz teknolojilerin yaygınlaştırılması önerilmektedir. Ancak, gelişmekte olan ülkelerde bu tarz üretimin yaygınlaşmasını engelleyen, insan gücü, kurumsal, teknik, idari ve finansal pek çok kısıtlama mevcuttur. Bu kısıtlamaların aşılması yönünde de, örneğin Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği desteğiyle

146 Suraje Dessai and Emma Lisa Schipper, The Marakkech Accords to the Kyoto Protocol:

Analysis and Future Prospect, Global Environmental Change, 2003, s. 156.

147

geliştirdikleri Ulusal Çevre Faaliyet Programları gibi, çeşitli projeler geliştirilmeye çalışılmaktadır.

• Gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir gelişme hedeflerine ulaşabilmelerinin ölçülmesi ve izlenmesi: Söz konusu kararla ilgili olarak örneğin 2015 yılına kadar öngörülen bir süre içerisinde OECD ile DAC Kalkınma Ortaklığı Stratejisi yürürlüğe konmuştur. Bu stratejik program çerçevesinde, gelişmekte olan ülkeler için ekonomik, sosyal ve çevresel olarak üç temel konuda hedefler saptanmış ve bunların izlenmesi için hangi göstergelerin ön plana alınacağı belirlenmiştir. Örneğin çevresel sürdürülebilirlik konusunda, nüfusun temiz suya erişebilme olanakları, temiz su kullanım yoğunluğu, enerji kullanımı ve etkinliği, karbondioksit emisyonu ile ilgili göstergeler ölçülmek ve izlenmek üzere saptanan kriterlerden bazılarıdır.