• Sonuç bulunamadı

2. MAZLÛM’UN DÎVÂNÇESİNİN İNCELENMESİ

2.2. MUHTEVA HUSUSİYETLERİ

2.2.1. Edebî Türler ve Şiirlerin Muhtevası

2.2.2.5. Sûre, Âyet ve Hadisler

Şair, şiirlerinde aşkı anlatırken çok kez Kur’ân’ın sûrelerinden bahseder. Eserde; İhlas85, Tâhâ86, Yâsin87, Elham (Fâtihâ)88, Kâf89, Nûn (Kalem)90, Yûsuf91 surelerinin adı zikredilmiştir. Sadece âyetinin yer aldığı ve adının doğrudan yer almadığı sûre olarak da İnşirah sûresi zikredilebilir. Bunlar arasında Tâhâ ve Fâtihâ (elham) sûresine ikişer kez yer vermiştir. Bu sûreler arasında Nûn (Kalem), Kâf ve Tâhâ suresi ve “elemneşrahleke sadrak” âyetiyle İnşirah sûresi, sevgilinin vasıflarını, güzelliğini anlatırken kullanılan sûrelerdir. Bunların yanında ‘mushaf’ kelimesi de

77 413, 161, 283, 35, 349-13-27-41-55-69, 372, 3813 78 43, 87, 103, 3410, 372 79 3316, 385 80 191, 283 81 196 82 117 83 113 84 40 85 72 86 52, 73 87 73 88 74, 383 89 74 90 75 91 274

60

sevgilinin yüzü için kullanılmış kelimelerdendir. Bu bölümde ilgili ayetin dipnotunun altında Mehmet Yılmaz’ın Kültürümüzde Ayet ve Hadisler adlı kitabı haricinde, Türkiye Diyanet Vakfı’nın Kur’ân mealinden yararlanılmıştır.

Bu sûrelerin yanında Mazlûm, âyetlerden de istifâde etmiş, kimi zaman doğrudan iktibas, kimi zaman da mânen iktibas kullanmıştır. Bu âyetlerin Hz. Ali ile alakalı olanlarına geldiğimizde zikretmemiz gereken ilk âyet, “hel atâ”92 âyetidir. Bu âyet ile kasıt, sûrenin tamamına olup Hz. Ali’nin daha insanlar yaratılmamışken ruhunun yaratıldığını vurgulamaktır. Âyet İnsan sûresinin ilk âyeti olup tamamı “hel

atâ ale’l-insâni hîn mineddehri lem yekün şey’en mezkûrâ” şeklinde olup manası,

“Gerçek şu ki, insanın yaratılış tarihinde onun henüz anılan bir şey olmadığı bir dönem gelip geçmiştir”93 şeklindedir.

Bu âyetin hemen peşine aynı beyitin aynı mısraında Ahzab sûresinden “innemâ”94 âyeti geçer ve peygamberin ailesine doğrudan inmiş bir âyettir. Âyetin tamamı “Ve karne fi buyutikunne ve la teberrecne teberrucel cahilliyyetil ula ve

ekımnes salate ve atinez zekate ve atı’nellahe ve resuleh innema yuridullahu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathira” olup “Evlerinizde oturun

ve daha önce Câhiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı güzelce kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resûlüne itaat edin. Ey peygamber ailesi, ehl-i beyt! Allah’ın istediği, sizden kirliliği gidermek ve sizi tertemiz kılmaktan ibârettir”95 şeklindedir.

Bu iki kullanım, “hel atâ” ve “innemâ” genellikle bir arada ya da birbiriyle bağlantılı şekilde kullanılmıştır. Buna örnek olarak aşağıdaki beyit verilebilir ki beyitte “hel atâ” ve “innemâ” âyetleri, doğrudan Hz. Ali yerine kullanılmış olup bu sâyede, adı geçen âyetlerin Hz. Ali’yi karşıladığı belli edilmiştir.

92 36, 322

93 İnsân Sûresi, 31 âyet olup Medîne döneminde inmiştir. Birinci ayette geçen ‘Dehr’ kelimesinden

dolayı Dehr Sûresi olarak da anılmıştır.

Mehmet Yılmaz, Kültürümüzde Ayet ve Hadisler, Kesit Yayınları, İstanbul 2013, Sf:219.

94 3,6 321

95 Ahzab Sûresi, 73 âyet olup Medîne döneminde inmiştir. Sûre adını, 20 ve 22. Âyetlerde geçen “el-

ahzâb” kelimesinden almış olup, Hendek ve Beni Kureyza savaşlarıyla birlikte aile hayatında dair hükümleri konu edinmektedir. Mehmet Yılmaz, a.g.e. Sf:302.

61

Şāh Muģammed Bākır’ıñ Kur’ān ŝıfātın şerģ ider Vaŝfunı söyler temāmet hel ˘atā vü innemā (4/7),

Hz. Ali ile alakalı âyetlerin dışında, “semme vechullah”96 âyeti kullanılmıştır. Âyetin tamamı “Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme

vechullâh” şeklinde olup, Bakara sûresinin 115. âyetidir. Manâsı ise “Doğu da Batı

da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir” 97 şeklindedir. Burada marifet ehli olanların amacının bu âyetteki “semme vechullâh” olduğu bildirilmektedir.

Semme vechullāh imiş maķŝūd-ı ehl-i ma˘rifet

Ŝatmışuz bir buġdaya biz cennetü’l-meˇvāmuzı (25/10)

Eserde geçen âyetlerin bir diğeri “kâlubelâ”98dır. Muhammed Mustafa’nın insanlara emânet olarak aşkı, Kâlû Belâ’da verdiğini söyler. Âyetin tamamı “Ve iz

eheze rabbuke min beni âdeme min zuhurihim zurriyyetehum ve eşhedehüm ‘alâ enfusihim elestü bi rabbiküm kâlû belâ şehiden en tekulu yevme’l-kıyâmeti inna künna ‘an hâza gâfilîn” şeklinde olup Araf sûresinin 172. âyetidir. Manası “Rabbin,

Âdemoğulları’ndan -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmelere şahit tutmuştu; “Ben sizin rabbiniz değil miyim?”, “Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz”99 şeklindedir.

Virdüijiz Ķālū-belā’da cümle ˘ímān ehline

Bu meģabbetdür emānet yā Muģammed Muŝšafā (2/3)

Hz. Musâ’nın adının geçtiği bir beyitte, “len terânî”100 âyeti geçmiş ve Allah ile Hz. Mûsâ arasındaki diyaloğa dikkat çekilmiştir. Buradaki dikkat, Allah dilemeden kimsenin O’nun zâtını göremeyeceği üzerinedir. Şair, Allah’ın yüzünü

96 2510

97 Mehmet Yılmaz, a.g.e. sf: 691 98 23, 373

99 Araf sûresi, Mekke döneminde inmiş olup 206 âyettir. Sûre genel olarak ilâhî vahyin doğruluğu ve

ona insan tarafından duyulan ihtiyacı anlatmaktadır.

62

görmeyi ister ve bu kıssayı orada zikredip yardım ister. Bu âyet, Araf sûresinin 143. âyetinde geçmekte olup tamamı “Ve lemmâ câ’e Mûsâ limîkâtina ve kelemmehu

rabbuhu kâle rabbi arinî enzur ileyk kâle len terânî velâkin enzur ilâ’l cebeli feinistekarre mekânehu fesevfe terânî felemmâ tecellâ rebbuhu lilcebeli ce’alehu dakkâ ve harrâ Mûsâ sa’îkan felemma efâke kâle subhâneke tubtu ileyke ve enâ evvelul-mu’minîn”dir. Manâsı ise “Mûsâ, tâyin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de

rabbi onunla konuştuğunda o, "Rabbim! Bana görün; sana bakayım" dedi. Rabbi, "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak; eğer o yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti; Mûsâ da bayılıp düştü. Kendine gelince dedi ki: "Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim; ben inananların ilkiyim” şeklindedir.

Pes ģayy-i ķadím-i lā mekāní A˘mā göremez bu bí-nişāní Mūsā diledi göre liķānı Pes geldi nidā-i len terāní Vir ˘ilm-i ledünní cāvidāní

Ta göre gözüm sizi nihāní (31/3)

Bir diğer âyet, “kün”101 âyeti olup Yâsin102 sûresinin 82. âyetidir. Âyetin tamamı “İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kün feyekûn” şeklindedir. Âyetin manası şöyledir: “Bir şeyi istediğinde, O’nun buyruğu “ol!” demekten ibârettir; hemen oluverir”. Şair bu âyetin geçtiği beyitte Hz. Ali’nin aşkını, tıpkı Allah’ın ‘ol’ demesine benzetir. Çünkü Hz. Ali âşıkları için söz söyleme ya da yazma, ancak onun aşkıyla vardır. Bu aşkın sahibi olduğu için Mazlûm, tüm bu şiirleri yazmıştır.

Divânçenin dördüncü şiiri, 112. sûre olan İhlas103 sûresinin âyetleriyle başlar. İlk beyitte “kulhuvallahi ehad” ve “Allahu’s-samed”104, ikinci beyitte ise “lem yelid

101 32, 382

102 Yâsin sûresi, Mekke döneminde inmiş olup 83 âyettir. 103 Mekke döneminde inmiş bir 4 âyettir.

63

velem yekunlehu kufven ehad”105 âyetleri verilmiştir. Manâsı “De ki o Allah’tır, tektir. Allah sameddir. Doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur” şeklindedir.

Zikredilen bir diğer âyet, Necm106 sûresinin 9. âyetidir. Burada “kâbe

kavseyn”107 geçmektedir. Âyetin tamamı “fekâne kâbe kavseyni ev ednâ” şeklindedir. Manâsı şöyledir: “Öyle ki iki yay kadar hatta daha yakın oldu”. Bu âyette geçen “ev ednâ”108 ile “kâbe kavseyn” daha çok bir arada kullanılsa dahi ayrı ayrı da kullanılmıştır.

İnsanın yüce bir varlık olduğuna, sevgiliye âşık olmanın da yüce bir hâl olduğuna dayanak olarak verilen âyet “ahseni takvim” âyetidir. Ahseni takvim, tîn sûresinin 4. âyeti olup, “yaratılmışların en güzeli” manâsındadır.

Dîvânçede bahsedeceğimiz âyetlerden olan bir diğer âyet de “kul kefâ”109dır. İsra sûresinin 96. âyetinin tamamı “kul kefâ billahi şehiden beynî ve beynekum

innehu kâne bi‘ibâdihî habîrâ” şeklindedir. Manası şöyledir: “De ki; benimle sizin

aranızda şahit olarak Allah yeter!”.110

Bu bahiste zikredeceğimiz son âyet Bakara sûresinin 31. âyetinde geçen “Alleme’l-Esmâ” âyeti olup, “Allah Hz. Adem’e bütün esmâyı talim etti” manâsına gelmektedir. Kâinatta var olan bütün bilgi, Hz. Adem’e öğretilmiştir.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla eserde üç yerde hadis kullanılmıştır. Bu hadisler, “kabl ente mutu”111, “ene medînetü’l-ilm ve Ali’yyün bâbühâ” ve “küntü

kenzen”dir.112 İlk hadisin tamamı şu şekildedir: “Mutu kable ente mutu”.113 Manası ise ‘ölmeden önce ölünüz’dür. Bu hadisin geçtiği beyitte, hadisin manası da ilk

10542

106 Mekke döneminde inmiş olup 62 âyettir. 107275

108 252

109 410, 321, 3313, 388, 422

110 Mehmet Yılmaz, a.g.e. Sf: 377. 111 184

112 92, 3810

113 Hadis merfuʾ hadis olarak değer görmüştür. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın dile

getirmiş olduğuna inanılan bu hadis, edebiyatta ve tasavvufta çok değer görmüş ve kullanılagelmiştir. Kaynak olarak Aclunî’nin Keşfu’l-Hafâ’sı gösterilmektedir. Bununla birlikte İbn-i Hâcer el-Askalânî bu hadis hakkında “Senedli, vesîkalı bir hadis değildir” demiştir. Ali el-Kârî ise “Manası doğrudur” sözünü sarfetmiştir. Bu sebeple sahih hadis değildir.

64

mısrada zikredilmiştir. Sadece Türkçe manası verilerek, eserin son şiirinde de bu hadise yer verildiğini söyleyebiliriz. İnsanın bu dünyada nefsini terketmesi, canını, yani dünyevi zevklerini verip o aşka ulaşması esas alınır. Bir ikinci hadis olan “Küntü kenzen” hadisinin tamamı “küntü kenzen mahfiyyen”114 olup, tasavvuf ehli şairlerce çok kullanılmıştır.

Bu hadisleden sonuncusu ise “Ene medînetü’l-ilm ve Ali’yyün bâbühâ”115

hadisidir. Bu hadis 38. şiirin sekizinci bendinde geçmekte olup “Ben ilim şehriyim Ali ise o şehrin kapısıdır” manasına gelmektedir. Bu mana ile Hz. Ali hakkında bir başka inanışa daha yer veren Mazlûm, Hz. Ali’nin peygamberlerden sonra gelen önder olduğunu bir kez daha vurgu yapmıştır.

Benzer Belgeler