• Sonuç bulunamadı

Sözleşme’nin Maddesinin 4 Fıkrası Uyarınca Yakalama ya da Tutuklamanın Yasaya Uygunluğunun Denetimini Sağlamak İçin

Yasayoluna Başvurma Hakkı

Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasındaki düzenleme şu şekilde- dir:

“Yakalama ya da tutuklama/tutulma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde, kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”

Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasının, 5. madde kapsamında özerk bir yeri ve etkisi (rolü) bulunmaktadır.

Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrası hükümlerinde, tutuklanan kişi hakkındaki işlemin uygulamasının hukuka uygun olup olma- dığının süratle tespit edilmesi ve tutuklama işleminin uygulaması hukuka aykırı ise kişinin salıverilmesine karar verilmesi için tutuk- lamaya itiraz etme hakkından söz edilmektedir. Bu hak daha doğru- su bir kişinin tutuklanmasının yasal olup olmadığının saptanmasını isteme hakkı hukuk dilinde “habeas corpus” türünde bir güvenceyi sağlamaktadır60.

Bu maddede belirtilen yükümlülüğün en önemli öğeleri; yargı gözetiminin bir mahkeme tarafından gerçekleştirilmesi, çekişmeli dava ve hukuki yardım olanağı sağlanan sözlü bir duruşma yapıl- ması, tutuklama işleminin hukuka uygunluğunun en geniş anlamda ele alınması ve bu denetimin/incelemenin süratle gerçekleştirilmesi gereğidir.

59 Bkz.http://www.echr.coe.int/NR/rdonlyres/F2735259-F638-4E83-82DF-AAC7

E934A1D6/0/ 2010Annual_ReportJanuary2011prov2.pdf, page.131(erişim tarihi 12.04.2011)

Hukuka uygunluğun bir yargıç ya da mahkeme tarafından ince- lenmesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi hükümlerinde belirtilen ve özel- likle bağımsızlık ve yansızlığa (tarafsızlığa) ilişkin olmak üzere, adil yargılanmaya ilişkin koşulların yerine getirilmesi esastır. Hukuka uy- gunluk incelemesini gerçekleştiren makamın bir şekilde idareye karşı sorumlu olması halinde, bağımsızlık koşulu doğal olarak yerine geti- rilmemiş olacaktır.

Her durumda, mahkemenin özellikleri ne olursa olsun, mahkeme- nin, kişinin salıverilmesine karar verme yetkisine sahip olması gerekir. Denetleme/inceleme yapacak ulusal mahkeme/yargıç, karar alma ya da yasaya aykırı tutuklama halinde Van Droogenbroeck-Belçika davasın- da olduğu gibi, kişinin bu hakkından faydalanmasına yönelik diğer çözümlerin sağlanması konusunda yetkileri kısıtlanmışsa, bu durum- da Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrası hükümleri yerine getirilme-

miş olur61. Bu maddenin özü, yakalama ya da tutuklamanın hukuka

aykırılığının kanıtlanması durumunda (halinde) kişinin salıverilmesi- ni güvence altına almaktır.

Yargı gözetiminin/denetiminin yararlarından biri de, yasaya ay- kırı tutuklama dışındaki suistimallerin de tespit edilebilmesidir. Bu da, tutuklama işleminin hukuka uygunluğunun araştırılması için tu- tuklanan kişinin normal koşullar altında mahkemeye çıkartılması ile sağlanabilir. Örneğin hakkındaki dolandırıcılık suçlaması nedeniyle gözaltına alınan kişinin Ceza Yargılaması Yasası’na göre, olanaklı ol- makla birlikte, mahkemeye çıkartılmamış olduğu Kampanis-Yunanis- tan davasında Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrası hükümlerinin ihlal edildiği tespit edilmiştir62. AİHM, tutuklanan kişinin, tutuklama

işleminin hukuka aykırı olduğunu iddia etmek hakkı bulunması ve bizzat mahkeme huzuruna çıkmanın tutuklamada suiistimal yapılma- sı olasılığını azaltması nedeniyle, yakalanan ya da tutuklanan kişinin, savcılığın kendisi hakkındaki iddialarına itiraz edebilmesinin önemini belirtmiştir.

Yakalanan ya da tutuklanan kişiye, itirazını formüle edebilmesi için hukuki yardım alma olanağı (imkanı) tanınması gerekir. Kişinin avukat ücretini ödeyememesi halinde bu masrafın Devlet tarafından

61 Macovei., s.60 62 Macovei., s.60

karşılanması gerekir. Woukam Moudefo-Fransa davasında AİHM, kişi- nin mahkemeye başvurması için kendisine bir avukat görevlendiril- memiş olmasının, Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrası hükmünün ih- lali anlamına geldiğine karar vermiştir63. Öte yandan Megyeri-Almanya

davasında AİHM, kişinin hukuki yardım alma konusunda kendisin- den ödeme yapmasının istenemeyeceğine de işaret etmiştir64.

Hukuki yardım alma gereksinimi bir itirazın formüle edilmesinin ötesinde, mahkemede kişinin temsil edilmesini de kapsar. Duruşmada her iki taraf da hazır bulunabilmeli ve AİHM’nin, 6. madde hüküm- lerini uygularken belirttiği şekilde, taraflar arasında silahların eşitli- ği ilkesi de gözetilmelidir. Bunun anlamı, tahliye isteminde bulunan kişinin, tutuklanmasıyla ilgili öne sürülen gerekçelerden ve tutuklan- masını destekleyen kanıtlardan haberdar olması ve bu iddialara yanıt verme olanağının bulunması gerektiğidir. Örneğin, Toth-Avusturya davasında, tutuklanan kişinin katılmadığı duruşmada, mahkeme he- yetinin iddia makamını dinlemiş olması kesinlikle kabul edilemez. Benzer bir şekilde dava dosyasını hazırlarken savcının dosyaya erişe- bildiği, ancak tutuklanan kişinin böyle bir olanaktan yararlanmadığı Lamy-Belçika davasında da Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrası hü- kümlerinin ihlal edildiği belirlenmiştir65. Davaya hazırlanmak için eşit

olanak tanınması, tutuklanan kişinin bu amaç için yeterli zamanının olması anlamına da gelir; itirazın ancak çok kısa bir süre içinde ola- naklı olması, başvurunun özde değil sözde sağlanmasına yol açabilir. Aynı şekilde tutuklanan kişinin, davasını hazırlamak için gereken ola- naklara erişimi sağlanmalıdır. Bu olanaklar arasında, hukuk kitapları temin edilmesi, itirazını hazırlaması için uygun koşullardaki bir yerde tutulması ve kimsenin bulunmadığı ortamda avukatıyla davasını gö- rüşmesi gibi durumlar sayılabilir.

Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrası hükümlerinin yerine getirilip getirilmediğinin belirlenmesinde yasallık kavramı her zaman Sözleşme standartlarına uygunluk anlamı taşımaktadır. Yakalanan ya da tutuk- lanan kişinin, bu işlemin ulusal yasalara ve Sözleşme’ye uygun olup olmadığını, dolayısıyla keyfi olup olmadığını sorgulama hakkı vardır.

63 Macovei., s.60 64 Bkz. Macovei., s.60 65 Macovei., s.61

AİHM, Jecius-Litvanya davasında Sözleşme’nin 5. madde 4. fıkrası hükümleriyle ilgili olarak verdiği kararında66; yakalanan ve tutuklanan

kişilerin, özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarının, Sözleşme açısın- dan “hukuka uygunluğun” temel öğeleri (unsurları) olan usule ve esasa ilişkin koşulların, yerinde olup olmadığını inceletmek için yargı maka- mına başvuru haklarının bulunduğu belirtilmiştir. Bunun anlamı, yet- kili mahkemenin yalnızca usule ilişkin koşullar (şartlar) bakımından ulusal yasalara uygunluğu değil, aynı zamanda kişinin yakalanmasını destekleyen şüphenin makul olup olmadığını ve kişinin yakalanma- sı ve sonrasında da tutuklanmasında gözetilen amacın yasallığını da (meşruiyetini) incelemesi gerektiğini belirtmiştir.

Yakalama ya da tutuklamaya itiraz durumunda kararların süratle alınması gerekir.

Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrası uyarınca bu süre, alıkoyma uygulamasının hukuka uygunluğuna itiraz başvurusunda bulunul- duktan sonra başlar ve tutuklamayla ilgili son kararın verilmesiyle sona erer. Ancak, alıkonulan kişinin itiraz başvurusunda bulununca- ya kadar bir süre beklemesinin gerektiği hallerde de Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrası hükümleri ihlal edilmiş olabilir.

Dolayısıyla, başvuru tarihinden itibaren başvuru sonuçlandırılın- caya kadar geçen sürenin bir ila iki hafta olması, genellikle pek çok davada kabul edilebilir olarak değerlendirilmektedir67.

Bezicheri-İtalya ve Sanchez-Reisse-İsviçre gibi pek çok davada bir aydan uzun süreler kesinlikle kabul edilmemiştir. Yargıcın izinde ol- ması ya da iş yükünün fazlalığından kaynaklanan gecikmeler kabul edilemez. Öte yandan, tutuklanan kişiden kaynaklanan gecikmeler de dikkate alınmaz.

Davada karmaşıklık bir sebep değildir68. Yine iş yükünün çok yo-

ğun olduğunun ileri sürülmesi de AİHM tarafından bir gerekçe ola-

rak kabul edilmemiştir69. Bu davada Mahkeme, tutuklama işleminin

hukuka uygun olup olmadığının tespit edilmesinin kırk üç gün sür-

66 Jecius-Litvanya davası kararının özet çevirisi için bkz. MACOVEİ., s.62 67 Bkz. Macovei., s.63

68 Baronowski-Polonya., 28.03.2000 69 Jablonski-Polonya., 21 Aralık 2000

mesinin, davanın özel koşulları çerçevesinde, süratle karar verilmesi koşuluna (şartına) aykırı olduğunu belirlemiştir. Ayrıca, Rehbock-Slo- venya davasında70 AİHM, tutuklanan kişinin iki kez tahliye talebinde

bulunmasını takiben geçen yirmi üçer günlük iki sürenin süratle karar verilmesi koşulunu (şartını) ihlal ettiğini tespit etmiştir.

Bir kişinin, tutuklanmasının hukuka uygunluğuna itiraz edebil- mek hakkı bir defaya mahsus bir olanak değildir; koşullar değiştiği gibi, tutuklama uygulaması için daha önce geçerli olan yasal gerekçe artık geçerli olmayabilir. Dolayısıyla, kişinin tutukluluk hali devam et- tiği sürece, itiraz başvurusunda bulunma hakkının olması gerekir. An- cak bu durum, tutuklanan kişi herhangi bir anda ve her zaman itiraz başvurusunda bulunabilir anlamına gelmez. AİHM, itiraz hakkının makul aralıklarla tanınması gerektiği görüşündedir.

İçtihatlara göre, yargılanması devam eden kişilerin tutuklanma- ları durumunda itiraz edebilmeleri için çok daha kısa süreler uygun olacaktır. Örneğin, Bezicheri-İtalya davasında bir aylık bir süre kabul edilebilir bulunmuştur71. Bu süreden daha kısa süreler de elbette kabul

edilebilecektir. Önemli olan, mahkeme, kişinin tutuklanmasına ilişkin gerekçenin haklı olup olmadığını incelerken, söz konusu kişinin tutuk- lanmasının doğru olmadığını öne sürdüğü gerekçelerin de gözetilmesi ve kişi hüküm giymeden önce haftalar geçtikçe, tutukluluk durumu- nun haklı olmama olasılığının bulunduğunun da göz önünde bulun- durulmasıdır.