• Sonuç bulunamadı

5. YÖNTEM:SÖZLÜ TARİH

5.1. Sözlü Tarih Yöntemi

Sözlü tarih, özellikle 1960'lı yıllardan itibaren, yazılı belgelere ek olarak yaşayan bireylerin belleğe dayalı anlatıları aracılığıyla tarih yazma yöntemidir. Sıradan insanları, gündelik yaşamı ve öznelliği tarihin araştırma alanına dahil etmeyi amaçlar. Ses kaydetme teknolojilerinin gelişmesiyle desteklenen disiplinler arası bir çalışma alanı ve araştırma yöntemidir.

Disiplin olarak tarihe yakın duran ve insanbilim ile benzerlikler gösteren sözlü tarih, bireysel tarihle toplumsal tarihin kesişme noktasında durur. Tarih yazımının erkini sorgulayan ve arşiv tarihçiliğinin bilimselliğine meydan okuyan bu yaklaşım, Türkiye’de toplumsal bilimcilerin, belgesel yapımcılarının ve araştırmacı gazetecilerin gündemine 1990’lı yıların başında girer.1 Geleneksel tarih yazımının kaynakları olan arşivler ve birincil kaynaklar genellikle devlet arşivleridir ve vakanüvisler ve resmi tarihçiler tarafından yazılmıştır. Yazılan tarih de liderlerin, komutanların, bürokratların, egemenlerin ve erkeklerin tarihidir. Kadınların, siyahların, işçilerin, etnik ve dini azınlıkların...vs. tarihi kaydedilmemiştir.

Tarihçi ve yeni tarih yazımı söz konusu olduğunda ise, yansıtma ve kendini başkasının yerine koyma (empati), görüşmeci ve anlatıcı arasındaki güç dengesi2 devreye girer. Tarihçinin her zaman yaptığı işin, sahip olduğu gücün ve konumunun farkında olması gerektiği düşünülür.

Sözlü tarih, gerçeklere ulaşma faaliyetinden çok, bir yorumlama faaliyetidir. Frisch’in de söylediği gibi, “sözlü tarih yoluyla ulaşılan kanıtların, doğrudan ve duygusal olduğu için sorumluluk içermediğini, yorumlanamaz olduğunu düşünmek”3yanlıştır.

Görüşme, hikâyenin anlatıldığı anın ve anlatılan tarihin kendisinin şekillendirdiği hafızanın bir faaliyetidir. Söylenenler, anlatıcının dili kullanma biçimine, ekinsel varsayımlarına ve düşüngüsel tercihlerine dayandığı için, kimlik, bilinç ve ekinin anlatımıdır.

Görüşmelerde anlatıcı kadar görüşmeci de kimliği ve toplumsal konumuyla, sorularıyla ve aslında bizzat kendi varlığıyla toplanan anlatının bir parçasıdır. Görüşmecinin etnik kimliği, cinsiyeti, toplumsal konumu ve yaşı gibi pek çok unsur, anlatıcıyı ve dolayısıyla görüşmeyi etkiler.

Bir sözlü tarih görüşmesinin konusu, en önemli kamusal olaylardan özel yaşamın en gizli köşelerine kadar her şeyi içerebilir. Asıl önemli olan anlatıcıların anlatılarını şekillendirme ve

1Arzu Öztürkmen, “Sözlü Tarih: Yeni Bir Disiplinin Cazibesi”, Toplum ve Bilim 91, (Kış 2001/2002): 115.

2 Alessandro Portelli, “Oral History As Genre”, M. Chamberlain, ve P. Thompson. Narrative and Genre, (Londra ve New York: Routledge, 1998) 23-45.

3Michael Frisch, A Shared Authority: Essays on the Craft and Meaning of Oral and Public History. (New York: State University of New York Press, 1990) 187.

anlatacaklarını seçip sıraya koyma biçimleridir. Ne söylendiği kadar neyin söylenmediği ya da anlatıcının neyi yanlış yorumladığı, göz ardı ettiği ya da konuşmaktan sakındığı da önemlidir.

. . . Soru sorma tekniği, “ucu açık soru” olarak adlandırılan, soru soranın az konuştuğu, ancak sorularıyla kaynak kişiyi uzun anlatılara teşvik ettiği bir soru biçimidir. Burada esas olan, anlatıcıyı yönlendirmemek ve anlatılacak hikâyelerin seçimini ve kurgusunu kendisine bırakmaktır. (Öztürkmen 2002)

Bahsi geçen yöntem, araştırmacı tarafından, tarihsel bir geleneğin günümüzde nasıl sürdürüldüğünü araştırmak için uygun bir yöntem olarak görülmüştür. Ekinsel geleneğin önemli mirasçısı olan köçekler, tarih sahnesine başkalarının izlenimlerinin süzgecinden geçerek, önyargılı bir biçimde aktarılmış, kendi sözlerini söyleme fırsatına sahip olamamışlardır. Dolayısıyla geleneği, onu yaşatanların dilinden aktarmaya yardımcı olmak bilinçli olarak tercih edilmiştir.

Görüşmeciler, araştırmacının tanıdığı, ailevi köklerinin bulunduğu bir il olan Sinop’tan seçilmiştir. Sinop, köçeklik geleneğinin en yaygın olarak sürdürüldüğü illerden biridir. Bu seçimde, görüşmeci bulma kolaylığının yanı sıra; öznel tercihler de rol oynamıştır. Araştırmacı her şeyden önce orta sınıf kökenli, şehirli genç bir kadındır. Kırsal kökenli, kadın kılığında dans ederek para kazanan bir erkekle rahatlıkla ilişkiye geçebilecek, görüşme sırasında rahat ve eşitlikçi bir ilişki kurabilecek bir kimliğe sahip değildir. Ancak “hemşehrilik” ilişkileri görüşme sırasında rahat bir ortam kurulmasına yardımcı olmuştur. Örneğin araştırmacıyla görüşmecilerin bir kısmını tanıştıran “Sinoplu bir erkek”in ve görüşmecinin “anne”sinin görüşmeler sırasındaki varlığı, köy kahvesinde yapılan görüşmede sıcak bir ortamın kurulmasına yardımcı olmuştur. Aksi halde iki kadının, kadınların giremediği bir ücra köy kahvesinde, böylesi nazik bir konuyu konuşabilmeleri pek mümkün olamazdı.

Araştırma için, 5 Eylül 2006 ve 23 Aralık 2006 tarihleri arasında, ikisi İstanbul’da, ikisi Sinop’un il merkezindeki bir berberde, biri de Sinop’un Erfelek ilçesinin Şerefiye köyünde olmak üzere toplam beş görüşme gerçekleştirilmiştir. Ayrıca günümüz köçek danslarının hareketli görüntü kayıtlarından ve geleneksel müziklerden oluşan görsel-işitsel bir arşiv oluşturulmuştur.

Araştırmacı ve görüşülen kişiler arasında güç dengesizliği oluşmaması için anlatıcıların sözlerinin kesilmemesine dikkat edilmiş, olabildiğince kendilerinin konuşması teşvik edilmiştir. Ucu açık sorularla, kendi yorumlarını yapmalarına fırsat verilmiştir.

Araştırma için yapılan görüşmelerde köçeklik geleneğine dair genellemeler yapmak amaçlanmamıştır. Kısıtlı sayıdaki görüşmenin temel hedefi, günümüzde köçekliğin yaşatılış biçimlerine dair bilgi edinmek; sürdürülen geleneğin toplumsal bağlamı hakkında, özellikle de geçmiş önyargıların sürüp sürmediğine dair veri toplamaktır. Görüşmelerde “söylenmeyenler” ya da üstü kapalı geçen sözler de değerlendirilmiştir.

Benzer Belgeler