• Sonuç bulunamadı

2.2 ÇOKLU ZEKÂ KURAMI

2.2.2 Çoklu Zekâ Kuramı

2.2.2.2 Çoklu Zekâ Alanları

2.2.2.2.1 Sözel-Dilbilimsel Zekâ

Sözcükler zekâsı veya dilin temel işlemlerini kolayca kullanabilme kabiliyetidir. Dil zekâsı bilginin ve iletilenin bireysel olarak anlamlandırılmasını sağlar. Okullarda bu zekâ türüne çok önem verilir (Bümen, 2011). Sözel-dilbilimsel zekânın temelini oluşturan beceriler; dinleme, okuma, konuşma ve yazmadır (Demirel ve diğerleri, 2006; Bümen, 2011). Görüldüğü gibi dil zekâsı dilin bütün formlarını içerir. Roman, şiir, hikâye ve gazete okuma; makale, rapor, şiir vb. yazma; bir topluluk önünde konuşma yapma, çevredeki insanlarla konuşma; çevremizdekiler konuşurken onları dinleme ve özellikle konuşma yapan kişinin söylediklerini anlama gibi davranışlar bu zekâ alanında yer almaktadır (Demirel ve diğerleri, 2006).

Sözel-dil zekâsı bir bireyin kelimeleri etkili bir şekilde (örneğin; bir şair, bir masalcı, bir politikacı gibi) sözlü olarak kullanabilme ve etkili bir şekilde kullanabilme potansiyelidir. Bu zekâ alanının içinde; ses bilgisi, söz dizimi, anlam bilgisi ve dili kullanabilme olmak üzere dört temel unsur vardır (Armstrong, 2009; Selçuk ve diğerleri, 2002) bu ögeleri şu şekilde ifade etmektedir:

Ses Bilgisi (Fonoloji): Kelimeleri oluşturan seslerden haberdar olmaktır.

Söz dizimi (Sentaks): Dilin gramer kurallarını bilmek, yani dilin yapısıyla ilgilidir.

Anlam Bilgisi (Semantik): Kelimelerin anlamlarından haberdar olmak ve bu anlamlar doğrultusunda insanlarla iletişim kurmak.

Pragmatik: iletişimde açıklamak, cesaretlendirmek ya da ikna etmek gibi amaçlar için dilin kullanılmasıdır.

İnsanlığın var olduğu günden beri, dil insan beynini geliştirmiştir. Nesneleri işaret ederek, isimlendirerek onların haklarında konuşma imkânı sağlayan konuşma dili, somuttan soyuta düşünebilme yeteneğini geliştirmiştir. Okuma becerisi ise; insan için görmediği nesneleri, yerleri ve olayları bildik hale getirmiştir. Yazma ise konuşmacıyla hiç karşılaşmadan iletişim kurmayı sağlamıştır. Birey sözcükleri kullanarak düşünebilme yeteneğiyle hatırlar, analiz eder, problemlere çözüm yolu bulur, gelecekle ilgili plan yapar ve yaratır. Gardner, dil zekâsının en önemli zekâ alanı olduğunu ve toplumsallık için önemli olduğunu ifade etmektedir. Sözel- dilbilimsel zekâ gelişiminin temeli doğum öncesi dönemde atılmaktadır. Yapılan araştırmalar doğumdan önce yumuşak sesle kitap okunan, şarkı söylenen, konuşulan bebeklerin dilsel zekâlarının gelişimini olumlu yönde etkilediğini ortaya koymuştur. Bu nedenle çocuklarla ilgilenen insanların onlarla sözlü iletişim kurmak, onlara sorular sormak, duyguları açıklamak ve yeni kavramları anlatmanın çocukların gelişimine önemli yara sağlayacağı söylenebilir (Demirel ve diğerleri, 2006).

Sözel-dilsel zekâsı gelişmiş bir birey, okurken eğlenir, yazmayı sever, dinlerken öğrenebilir, oldukça gelişmiş işitme yeteneğine sahiptir, kelime oyunlarını sever, iyi bir hafızaya sahiptir (Teele,1997). İyi bir fıkra, hikâye, masal anlatıcısıdır. Cümleleri dinler, yorumlar ve farklı bir tarzda ifade edebilecek potansiyele sahiptir. Kitaplarla iç içedir. Dinleyicileri konuşmalarıyla etkiler. Etkili dinleme becerisine sahiptir. Farklı gruplara etkili bir şekilde hitap edebilir. Dil sanatlarında farklı yapılar oluşturabilir. (Onay, 2006; Selçuk ve diğerleri, 2002).

Sözel-dilsel zekânın göstergeleri liste halinde sıralanmaktadır:

 Dinleme ve ses, ritim, renk ve çeşitli mesajlarla karşılık verme.  Taklit etme.

 Dinleyerek, okuyarak, yazarak ve tartışarak öğrenme.  Dinlediğini anlama, özetleme ve yorumlama.

 Okuduğunu anlama, özetleme, açıklama ve hatırlama.

 Etkili konuşma (çeşitli amaçlarla farklı kişilere anlamlı, inandırıcı ve nasıl konuşacağını bilme).

 Dilsel etkinliklere (konuşma, yazma, tartışma, yayına hazırlama gibi) ilgili ve meraklı olma.

 Yazarken gramer kurallarını kullanma, heceleme ve noktalama, uygun sözcükleri kullanma (Demirel ve diğerleri, 2006).

2.2.2.2.2 Mantıksal-Matematiksel Zekâ

Mantıksal-matematiksel zekâ, çoğu zaman bilimsel düşünme ya da tümevarımcı-tümdengelimci düşünmeyi çağrıştırır. Tümevarımcı düşünme, nesnel gözlemler yapma ve incelenen verilerden bir sonuç çıkarma, sonuca varma ve hipotezler çıkarma yeteneğidir. Tümdengelimci düşünme ise, genel bir durumu bütüne bakarak gözlemleme ve anlama yeteneğidir. Mantıksal-matematiksel zekâ kavramları tanıma, sayılar ve geometrik şekiller gibi soyut sembollerle çalışma, bilginin parçaları arasında ilişki kurma ve bu parçalar arasındaki farklı ilişkileri görme kapasitesi gerektirir (Demirel ve diğerleri, 2006; Bümen, 2011).

Armstrong (2009) mantıksal-matematiksel zekâyı şu şekilde ifade etmektedir; sayıları bir matematikçi, bir vergi memuru ya da bir istatistikçi gibi etkili bir şekilde kullanabilme ve olayları bir bilim adamı, bir bilgisayar programcısı ya da bir mantık uzmanı gibi sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde etkili bir şekilde ele alma kapasitesidir. Mantıksal matematiksel zekâ; sınıflama, kategorize etme, neden-sonuç ilişkisi kurma, hipotez kurma gibi yetenekler içerir.

Mantıksal-matematiksel zekâ göstergeleri liste halinde sıralanmaktadır:  Kavamsal yapıları ve olaylar arasındaki ilişkiyi açıklama.  Nesneleri ve aralarındaki ilişkiyi anlama.

 Soyut sembolleri kullanma.

 Mantıksal problem çözümünde beceri sergileme.  Hipotez kurma ve test etme.

 Hesap yapma, problem çözme, istatistikleri yorumlama gibi matematik becerileri kullanma, örnekler geliştirme, model formüle etme.

 Tahminde bulunma, eleştirel düşünme, zıtlıkları keşfetme, mantıksal gerekçeler üretme.

 Sınıflama, sıralama, kategorize etme.  Neden sonuç ilişkilerini ortaya koyma.

 Matematik problemleri çözümünde teknoloji kullanma (Demirel ve diğerleri, 2006; Selçuk ve diğerleri, 2002).

Mantıksal-matematiksel zekâya sahip öğrenciler, arka arkasına aktiviteler yapmayı severler, bir konu hakkında bilgi sahibi olmak istediklerinde deneyimlemek isterler, problem çözme fırsatlarını hiç kaçırmazlar, mantık yürütmeyi severler, olaylar arasındaki ilişkileri açıklarlar (Teele, 1995). Zihinden işlemleri kolayca yaparlar, güçlü bir muhakeme yeteneğine sahiptirler, bilgiler arasında bağlantı kurarlar, matematik oyunlarından ve satranç, dama gibi oyunlardan zevk alırlar, rakamlarla ilgili işlemleri yapmaktan hoşlanırlar, soyut işlemlere çok hassa ve duyarlıdırlar. (Selçuk ve diğerleri, 2002; Saban, 2010).

2.2.2.2.3 Görsel-Uzamsal Zekâ

Görsel ve uzamsal dünyayı bir avcı, bir izci ya da bir rehber gibi doğru bir şekilde algılama veya bir ressam, bir mimar ya da bir dekoratör gibi dış dünya ile ilgili algıladıklarını bir ürüne dönüştürmek. Bu zekâ alanı şekil, renk, çizgi, biçim ile ilgili hassasiyetleri içermektedir (Armstrong, 2009).

Görsel-uzamsal zekânın dili, renkler, şekiller, desenler, imajlar gibi görsel sembollerdir. Görsel-uzamsal zekâ, resimler ya da imgeler zekâsı dünyayı görsel olarak doğru algılama ve bireyin kendi görsel yaşantılarını yeniden yaşatma yeteneğidir. Şekil, biçim, renk ve dokunuşu “zihin gözü” ile görme ve bunları resim olarak somut temsillerine dönüştürme kabiliyetini içerir. Bu zekâ duyu-motor algının keskinleşmesiyle başlar. Zekâ gelişirken el göz koordinasyonu, ince motor kontrolü ile kişinin algıladığı şekil ve renkleri çeşitli ortamlarda yeniden üretilmesini sağlar (Bümen, 2011).

Görsel-uzamsal zekâ göstergeleri liste halinde sıralanmaktadır:  Hayal kurma ve hayalinde gördüğü resimleri anlatma.  Resimler ve şekillerle düşünme.

 Öğrendiği bilgileri hatırlamada zihinsel resimleri kullanma.  Öğrendiği bilgileri somut ve görsel olarak sunma.

 Fikir ya da ürün elde etmek için görsel ürün yaratma.  Ayrıntıları inceleme.

 Görsel detaylarla ürün elde etme.  Yön bulma.

 Tasarım yapma.

 Mimari, resim, grafik gibi alanlara ilgi duyma.  Perspektifi algılama ve üç boyutlu düşünebilme.

 Zihinde haritalar oluşturabilme (Demirel ve diğerleri, 2006; Selçuk ve diğerleri, 2002; Onay, 2006).

Görsel-uzamsal zekâsı güçlü olan bireyler; harita tablo ve diyagramları kolay okur, resim sanat etkinliklerinden hoşlanır, görsel sunuları tercih eder, resimlerden daha kolay öğrenebilirler, bulmaca çözmekten hoşlanırlar, varlıkları, olayları ve olguları görselleştirerek ve çizgilerle ve renklerle çalışarak en iyi şekilde öğrenirler, tasarlayarak ürün oluşturup sunarlar, haritaları şemaları ve diyagramları okurlar (Saban, 2010; Teele, 1997).

2.2.2.2.4 Bedensel-Kinestetik Zekâ

Bedensel- kinestetik zekâ alanı; bireyin bir problemi çözmek, bir model inşa etmek veya bir ürün meydana getirmek için vücudunun belli organlarını kullanabilme potansiyelidir. Ayrıca, bedensel-kinestetik zekâ, koordinasyon, denge, güç, esneklik ve hız gibi bazı fiziksel yetenekleri ve bu yeteneklerin hepsinin bir arada işlemesini sağlayan devinimsel nitelikteki bazı özel becerileri de kapsamakatadır. Bu zekâ alanı güçlü olan insanlar, en iyiyi yaparak, yaşayarak, hareket ederek ve ilk elden deneyim sağlayarak öğrenirler (Saban, 2010).

Armstrong (2009)’a göre bedensel-kinestetik zekâ alanı; bireyin bedenini bir uzman gibi (Örneğin; bir aktör, bir uzman veya bir dansçı gibi) kullanarak duygu ve düşüncelerini ifade etmesidir ya da bir bireyin yeteneklerini kullanarak (örneğin; bir zanaatkâr, bir heykeltıraş ya da bir ressam gibi) ellerini özgün bir ürün ortaya

koymak için kullanması potansiyelidir. Bu zekâ alanı, denge, koordinasyon, el becerisi, esneklik, güç ve hız gibi özel fiziksel becerileri kapsamaktadır.

Eğitimde yaparak öğrenme uzun zamandır kabul görmektedir. Birçok öğretmen öğrencilere gerçek yaşamdaki deneyimleriyle bilgiyi keşfetmeye fırsatlar sunmalıdır. Bedensel-kinetiksel zekâ yaparak yaşayarak öğrenmeye en çok hizmet eden zekâ türüdür. Bu zekâ alanı, karşılaşılan bir problemi çözmek ya da bir ürün meydana getirmek için vücudu bütünsel olarak ya da vücut kaslarını özel bir alanda kullanma yeteneğidir. Bu zekânın nesneleri becerili bir şekilde kullanmada ve vücut hareketlerini kontrol etmede etkin bir role sahiptir. Bu zekâ boyutunun en belirgin özelliklerinden biri zihin kas koordinasyonudur (Demirel ve diğerleri, 2006; Teele, 1995).

Bedensel-kinestetik zekâ üç alt boyuta sahiptir. Bunlar; - Beden hareketlerini ustalıkla denetleyebilme.

- Nesneleri etkili bir biçimde yönlendirme.

- Beden ve akıl arasında bir ahenk ve uyum oluşturma (Selçuk ve diğerleri, 2002).

Bedensel-kinestetik zekâ göstergeleri aşağıda liste halinde sıralanmaktadır:  Çevreye çabuk cevap verme.

 Doğrudan katılımcı olma.

 Nesneleri dokunarak tanımak isteme.  Motor becerileri geliştirme.

 Somut öğrenme eğilimli olma.

 Fiziksel etkinliklere katılımdan zevk alma.

 Dans etme, dikiş nakış, atletizm, rol yapma gibi faaliyetlere ilgili olma.

 Vücut kontrol ve koordinasyonunda başarılı olma.  Sağlıklı yaşam konusunda vücutlarına özen gösterme.

 Bulundukları çevreye ve onu kapsayan sistemlere duyarlı olma.  Hareketlerle, beden dili ile kendini ifade etme.

 Bilgiyi fiziki duyularla işleme.

 Fiziksel aktivitelerde zarafet, denge, beceri ve dakiklik gösterme (Onay, 2006; Demirel ve diğerleri, 2006; Teele, 1995).

Bedensel-kinestetik zekâsı güçlü olan kişiler; bilgiyi fiziki duyularıyla işlerler ve farklı yetenek gerektiren alanlarda ürünler ortaya çıkarmak için bedenlerini kullanırlar. Sürekli aktiftirler, sınıfta yapılan eğitici fiziksel etkinliklerde gönüllü olmaya meyillidirler. Deneyerek öğrenmede, fiziksel aktivitelerde, model yapma, rol yapma alanlarında beceriye sahiplerdir (Teele, 1995).

2.2.2.2.5 Müzikal-Ritmik Zekâ

Müzikal-ritmik zekâ, bir bireyin, müziksel olarak düşünmesi ve belli bir olayın oluş biçimini, seyrini veya düzenini müziksel olarak algılaması, yorumlaması ve iletişimde bulunması olarak açıklanabilir (Saban, 2010). Armstrong (2009)’a göre müzikal-ritmik zekâ alanı; müzik ürünlerini bir müzik tutkunu gibi algılama, bir müzik eleştirmeni gibi farkı görme, bir müzisyen gibi müzikal ürünler sergilemeyi ve müzikal parçaların tonuna karşı hassasiyeti içerir.

Müzikal-ritmik zekâ göstergeleri aşağıda liste halinde sıralanmaktadır:  Çevresindeki seslere karşı duyarlı olma.

 Müzikle eğlenme.

 Müzikal yapıdaki ritim ve melodiden etkilenme.  Ritmik ve tonal kavramları tanıma ve kullanma.  Çalışırken tempo ritim tutar.

 Müziği yaşamında kullanma için fırsatlar oluşturma.

 Enstrüman çalma, güzel şarkı söyleme veya müziğin ritmine göre hareket etme.

 Ses, ton, ritim ve melodiye değer verme.

 Farklı sesleri tanıma ve özgün sesler, ritimler üretebilme yeteneğidir  Müzik dinleyerek çalışma.

 Sesleri anlamlı örgütler içinde örüntüleme.

 Müzik ile ilgili mesleklere (dansçı, müzisyen, orkestra şefi, müzik öğretmeni, besteci gibi) yönelme.

 Müzikal sözcükleri veya notaları kullanma.

 Müzik dinleme konusunda kişisel bir tercih geliştirme. (Demirel ve diğerleri, 2006; Teele, 1995, Onay, 2006; Selçuk ve diğerleri, 2002) .

Müzikal ritmik zekâsı güçlü olan bireyler, bilgiyi zihinde işlemek için ritmik hareketlerle alkışlama gibi hareketler sergileyebilir, şarkıda kolaylıkla öğrenir (Teele, 1995, Onay, 2006).

Öğretmenlerin bazıları müziksel-ritmik zekânın yalnızca yetenekli müzisyenler açısından önemli olduğu düşüncesindedirler. Aslında insanlara müziksel beceriler üst düzeyde öğretilip geliştirilebilir. İleri düzeyde müziksel beceri ise kalıtımsal bir yetenektir. Müziksel etkinlikler öğrenme sürecini iyileştirmede önemli role sahiptir. Öğrenciler, müziğe karşı doğal yeteneklere sahip olmasalar bile müziksel ritmik etkinlikler öğrencinin dikkat ve koordinasyonunu sağlar sınıfta olumlu duygusal ortam oluşturur, ilgi uyandırır ve hatırlamayı kolaylaştırır. Araştırmalar müzik eğitiminin genel akademik başarıyı artırdığını ortaya koymaktadır (Selçuk ve diğerleri, 2002).

2.2.2.2.6 Kişilerarası-Sosyal Zekâ

Kişilerarası-Sosyal zekâ, bireyin çevresindeki kişilerle kurduğu iletişim ve diğer bireyleri anlama kapasitesiyle doğrudan ilişkilidir (Demirel ve diğerleri, 2006). Kişilerarası zekâ, diğer insanları tanımak ve onlarla etkili iletişim kurmak için kullanılır. İnsanlarla ilgilenmek, birlikte çalışmak, onlara öğretmek, onlarla öğrenmek bu zekâ alanı güçlü olan kişilerin hoşlandığı şeylerdir. Grup içerisinde işbirlikçi çalışma sözel ve sözel olmayan iletişim kurma, insanların duygu düşünce ve davranışlarını anlama, ifade edebilme yorumlama insanları ikna edebilme kabiliyetidir (Onay, 2006; Selçuk ve diğerleri, 2002) .

İnsanlarla etkili iletişim kurma yeteneği gibi bir grup insanla işbirliği içinde çalışma yeteneğinin gerektiren sosyal-kişilerarası zekâ alanı insanlar arası ilgi farklarını ortaya koyar. Örneğin ruh halleri, yönelimleri ve hedeflerindeki zıtlıklar

gibi. Bu zekânın daha ileri boyutu diğer insanların yerine kendini koyma ve onların niyet ve arzularını anlamaktır (Demirel ve diğerleri, 2006).

Bu zekâ alanı gelişmiş bireyler, pek çok arkadaş edinebilir ve farklı gruplara katılmaktan, yeni insanlarla tanışmaktan zevk alırlar. İnsanları anlama, yönetme ve iletişim kurma becerileri gelişmiştir. Paylaşmayı, karşılaştırma yapmayı, ilişki kurmayı, diğer kişilerle birlikte çalışmayı ve görüşme yapmayı çok severler. Sosyal zekâ alanında gelişmiş olan insanlar, başkalarının ilgi ve ihtiyaçlarını çok iyi algılar ve onların duygu, düşünce ve karakterlerini kolaylıkla anlayabilirler. Psikologlar, iş adamları, organizatörler ve politikacıların sosyal zekâ alanı yüksektir (Bümen, 2011; Demirel ve diğerleri, 2006; Saban, 2010).

Kişilerarası-sosyal zekâ göstergeleri aşağıda liste halinde sıralanmaktadır:  İnsanlarla ilişki kurmaktan hoşlanma.

 Sözlü ya da sözsüz etkili iletişim kurma  Bir şeyler anlatmaktan hoşlanma.

 Başkalarının davranışlarını, duygu ve düşüncelerini fark etme.

 Çevresindeki kişilerle işbirliği içinde çalışarak en iyi olanı öğrenmek isteme.

 Empati kurma.

 Başkalarını etkili dinleyip ne söylediğini tam olarak anlama.

 Sözler olmasa bile karşısındaki bireyin duygu ve düşüncelerini jest ve mimiklerinden anlama.

 Yönetme ve organize etmeden hoşlanma.

 Farklı kültürler, farklı yaşam konusunda çok meraklı olma.

 Farklı insan topluluklarına girdiklerinde kolaylıkla uyum sağlama.  Grup ve takım çalışmalarından özgün ve mükemmel ürün ortaya koyma (Demirel ve diğerleri, 2006; Teele, 1995, Onay, 2006; Selçuk ve diğerleri, 2002).

2.2.2.2.7 Kişisel-İçsel (Özedönük-Bireysel) Zekâ

Kişisel-içsel zekâ (özedönük-bireysel zekâ) ile bir kişinin kendisini güçlü ve zayıf yanlarıyla birlikte objektif değerlendirmesi, duygularının, ihtiyaçlarının ve hedeflerinin farkında olması, kendini yansıtma ve öz benliğini anlama, kendini iyi disipline etmesi ve kendisine güven gibi yetenekler kastedilir. Başka bir ifadeyle, bir kişinin kendisini tanıması, ne yapmak istediğini ve neyi yapmak istemediğini veya çeşitli durumlarda nasıl davranması gerektiğini bilmesi ve bunlara bağlı olarak hayatında doğru kararlar alabilmesidir (Saban, 2010; Demirel ve diğerleri, 2006).

Kişisel-içsel zekâ insanın kendi duygularını, duygusal tepkilerini tanıma, kendini değerlendirme ve kendisiyle ilgili hedefler oluşturma yeteneğidir (Onay, 2006). İnsanın kendisini tanıyabilmesi için kendi derinliğine inebilmesi ve elde ettiği bulgularla barışık olması; önemli ölçüde yaşam deneyimi gerektirmektedir. Özedönük zekâ, zamanla ve aşamalı bir şekilde gelişmektedir (Demirel ve diğerleri, 2006 ).

Gardner’ın açıklamalarına göre (Aktaran: Selçuk ve diğerleri, 2002) içsel zekânın üç temel ögesi vardır:

- Kişinin kendi iç dünyasının ve sahip olduğu özelliklerin farkında olmak. - Duygu ve düşünceleri ayırt etmek.

- Bütün bunları kullanarak davranışları yönlendirmek ve anlamak.

İçsel zekâ kendisinin zıttı ve tamamlayıcısı olan kişilerarası zekânın bir bütün olarak gelişmesi nedeniyle çok önemlidir. Birey diğer insanların duygu ve düşüncelerini, kişiliklerini yalnızca onları tanıyabildiği ölçüde bilebilir ve değerlendirebilir (Selçuk ve diğerleri, 2002).

Bireysel-özedönük zekâsı gelişmiş bireyler, odaklanma, kendine güvenme, disiplinli olma, sağlam iradeye sahip olma, kendini anlama ve dinleme, hedeflerini belirleme ve bireysel problemlerini çözme becerisi geliştirirler. Bunlara ek olarak, birey genellikle düşünceli ve içe dönüktür, kendi iç sesine yönelir, kendini iyi motive eder, ne hissettiğini doğru bir şekilde ifade eder, tecrübelerinden yararlanabilir, kendi

başına çalışmayı tercih eder (Bümen, 2011; Demirel ve diğerleri, 2006; Saban, 2010).

Kişisel-içsel zekâ göstergeleri aşağıda liste halinde sıralanmaktadır:  Kişilik duygusunun beslenmesinde gerekli olan ortamı oluşturma.  Hedefleri belirleme ve başarma.

 Düşünme becerileri kullanma.  Duyuşsal özelliklere sahip olma.  Kendini anlama ve dinleme.

 Bireyin kendisinin zayıf ve güçlü yanlarının farkında olma.  Günlük tutma.

 Başkaları aracılığıyla kendini tanıma.  Kendi kendine öğrenme.

 Özedönük süreçlerle teknolojiyi etkili kullanma.  Gerçekçi amaçlar oluşturma.

 Kendi başına çalışmayı tercih etme.

 Kendi iç dünyasını düşünme, hayal kurmaktan hoşlanma ve hedefler oluşturma.

 Özgürlüğüne düşkün olma (Demirel ve diğerleri, 2006; Teele, 1995, Onay, 2006; Selçuk ve diğerleri, 2002) .

2.2.2.2.8 Doğacı-Doğa Zekâsı

Doğacı zekâ ile bir kişinin bir biyolog gibi canlı varlıkları tanıması, onları belli karakteristik özelliklere bağlı olarak sınıflandırması ve diğerlerinden ayırt etmesi ile ilgili yetenekleri ya da bir jeolog gibi dünya doğasının bulutlar, kayalar ve depremler gibi çeşitli karakteristiklere karşı ilgili ve duyarlı olması kastedilmektedir (Saban, 2010).

Gardner tarafından açıklanan son zekâ alanı olan doğa zekâsı, her türlü doğal olgu üzerinde hissetmeyi, düşünmeyi ve eylemde bulunmayı içerir. Bitkilere, hayvanlara karşı ilgi araştırma isteği bu zekânın en belirgin özelliklerindendir. Bu zekâ türü hem doğal çevreyi hem de insan eliyle organize edilenleri anlamayı içerir. Örneğin; Darwin bu zekâ alanında gelişmiş insanlar için iyi bir örnek olabilir. Bu

zekâ türü gelişmiş bireyler, erken yaşlarda iyi bir şekilde doğal yaşamdaki nesneleri sınıflar ve tanımlar, doğal yaşam içinde insanın rolü ve doğal yaşama uyumu konusunda diğer kişilere göre daha ilgili ve duyarlıdırlar. Doğa zekâsı gelişmiş olan küçük yaştaki çocuklar, canlıları merak edip incelemek isterler ve canlı varlıklara ilgi duyarlar (Demirel ve diğerleri, 2006; Selçuk ve diğerleri, 2002).

Selçuk ve Diğerleri (2002) ‘e göre, doğa zekâsının mantıksal matematiksel ve içsel zekâ ile bağlantılı olduğunu belirtmektedir. Matematikte nesneleri, durumları sınıflandırmak ile doğal olayları sınıflandırmak arasında benzerlik vardır. İçsel zekâdaki toplumsal uyarıcılardan uzak olma yalnız ve bağımsız olma isteği doğa zekâsı gelişmiş bireylerde de görülebilmektedir. Çağdaş gelişmeler bizi doğadan uzaklaştırmakla kalmayıp içsel doğamızı da bozmaktadır.

Aşağıdaki liste doğacı-doğa zekâsının göstergelerini sıralamaktadır:  Doğal yaşamın bir parçası olmaktan keyif alma.

 Doğadaki canlıları incelemekten hoşlanma ve canlı türlerine karşı ilgili olma.

 İnsanın varoluş nedenlerini ve kendi varoluşunu düşünme.  Farklı canlı türlerinin isimlerine karşı ilgili olma.

 Doğal yaşamda meydana gelen değişikliklere karşı duyarlığa sahip olma.

 Doğal yaşamın geleceğine ilişkin çıkarımlarda bulunma.  Doğadaki canlı-cansız varlıkları sınıflama.

 Doğal kaynaklara, bitki ve hayvanlara meraklı olma.

 Bitki yetiştirme, doğadan verim alabilmek için çaba gösterme.  Üst düzey bir çevre bilincine sahip olma.

 Çevre kirliliğine duyarlı olma.  Açık havada olmaktan hoşlanma.

 Yürüyüş yapma, doğayla iç içe olan faaliyetlere katılma.

Sağlıklı bir çevre oluşturma bilincine sahip olma (Demirel ve diğerleri, 2006; Saban, 2010; Onay, 2006; Selçuk ve diğerleri, 2002).