• Sonuç bulunamadı

BU ROMAN OLAN ŞEYLERİN ROMANIDIR!

1. HAYATI, SANAT ANLAYIŞI VE ESERLERİ

2.8. BU ROMAN OLAN ŞEYLERİN ROMANIDIR!

2.8.1.1. İsim ve İçerik

Suat DerviĢ bu eserinde diğer romanlarında gerçekleĢtirdiği baĢlık belirleme iĢlemine göre farklı bir yol denemiĢtir. Genellikle anlatı içerisinde geçen bir duygu, mekân ya da kiĢiler eserin ismi olurken Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır! da sosyal hayatın akıĢı içinde meydana gelebilecek, tüm olayları kapsayıcı bir baĢlık seçilmiĢtir. Aynı zamanda tek baĢına cümle niteliği taĢıyan baĢlığın sonunda kullanılan ünlem iĢareti de bu olan Ģeylere karĢı oluĢan korkuyu, eleĢtiriyi, küçümsemeyi ihtiva etmektedir.

Romanda, bulunduğu hayattan memnun olmayan bir kadının peĢine düĢtüğü hayaller yüzünden parçalanan hayatı ve bu yaĢamın ıĢığında ortaya çıkan toplumsal yaraların anlatılması söz konusudur. Anlatı için belirlenen isim ve sonunda kullanılan noktalama iĢareti, yolunda gitmeyen meselelerin ayak sesleri gibidir. Toplumda yaĢanan, olağanmıĢ gibi görünen, kanıksanan olaylara yapılan eleĢtirinin dıĢavurumudur. Fakir bir ailenin kızı olan baĢkarakter Nazlı, yaĢadığı hayattan kopmak ve zengin olmak ister. ĠĢsiz babasına, yaĢlı annesine, yatalak kardeĢine bakmak için saatlerce fabrikada çürüttüğü bedenini özgürlüğe kavuĢturmanın yollarını ararken, parasızlıktan kaynaklanan baĢka bir bataklığın içine düĢer. Onun fakirlik içinde, nefes almadan sürdürdüğü yaĢamı içinde karĢılaĢtığı insanların baĢından geçenler, fabrikadaki iĢçilerin hiçbir güvencesi olmadan ezilerek çalıĢtırılmaları ve hak talep edememeleri, bir lokma ekmek için verilen mücadeleleri, hayata tutunmak için hiç düĢünülmeden erkeklere sunulan kadın bedenleri açığa çıkar. BaĢkarakter Nazlı, özlemini duyduğu yaĢam için adeta isyan eder. Arkasına bile bakmadan, hiçbir Ģeyi düĢünmeden kaçar. Genç kadın hem ailesi içinde ezilen hem de fabrikanın zorlu koĢulları altında çalıĢan, saatlerce makinelerin gürültüsü altında didinen insanı temsil eder.

Sonuç olarak, toplumun alt tabakasında yer alan insanların yaĢamını mercek altına alan romanda, baĢlık olarak seçilen isim sosyal yapı içerisindeki birçok yarayı kapsar nitelikte oluĢturularak isim-içerik bağı kuvvetli kılınmıĢtır.

2.8.1.2. Bakış Açısı ve Anlatım Teknikleri

Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır eserinde aktarıcının sonsuz yetkilere sahip olduğu “hâkim bakış açılı üçüncü tekil (O) anlatıcı” (ÇetiĢli, 2004: 84) kullanılarak kaleme alındığı görülür. Kenar bir mahallede yoksulluk içinde yaĢayan Nazlı‟nın hayatının bütün kareleri, yaĢamını sürdürdüğü mekânlar, insanlarla iliĢkileri, onun hayatına giren insanların verdiği mücadeleler, sömürü düzenin bireyleri hiçleĢtirmesi gibi unsurlar bu anlatıcının bilgisi dâhilinde aktarılır. Eserde, sürekli olarak her Ģeyi bilme yetisine sahip aktarıcının anlatı içinde yarattığı tek tonlu sesi renklendirmek adına, bireylerin hayatlarının kendi ağızlardan aktarılmasına olanak sağlayan “gösterme tekniği” (Tekin, 2006: 190) olan diyaloglar sıkça kullanılmıĢtır. Bu yöntemle, aradaki anlatıcının varlığı dıĢarıda bırakılarak Ģahısların düĢüncelerine direkt olarak ulaĢılması hedeflense de karĢılıklı konuĢmalar yapılırken “dedili” ifadelerden uzaklaĢılmaması yapılmak istenen Ģeyi ortadan kaldırır. AĢağıdaki örnek bu durumu somutlaĢtırır: “ - Hey köfteci başı çocuk imrenmiş versene ona biraz köfte… Annesi de emziklidir. Ona da lazım.

Seyyar köfteci kırklık bir adam.. Nazlı‟nın müdahalesine yılışık, yılışık gülüyor:

- Köftelerin fiyatı bu mu be abla!.. diyor. İsteyen buyursun diye getirdik buraya. Biz de müşteri bekliyoruz.

- Ver bir tane çocuğa.

Nazlı bütün dişlerini gösteren çapkın bir gülüşle:” (BROġR, 4)

Eserde, karakterlerin düĢüncelerine ulaĢılmasını sağlayan bir baĢka anlatım tekniği ise kullanılan “iç monolog” (Tekin, 2006: 264) yöntemidir. YaĢadıkları durumlar karĢısında eleĢtirdikleri, yapmak istedikleri, karĢısında durdukları, hissettikleri, isyan ettikleri, savundukları Ģeyler kendi zihin süzgeçlerinden geçirilerek okuyucuya sunulur. Aracının bilgisine ihtiyaç duyulmadan Ģahısların düĢüncelerine

ulaĢılır. Nazlı‟nın fabrikadan arkadaĢı olan Namık‟ın kendi içinde sorguladığı durumlar Ģöyle yansır:

“Bu başları düşük, solgun kadınlar, genç kızlar babalarının bütün müteassıp istibdadına rağmen mahalle arasında delikanlılarla öpüşmüyorlar mı? Ailelerinin bütün mümanaatına rağmen çarpuk çarpuk sokaklarına neden sonra uğrayan aşinalık moda kırıntılarını taklide özenmiyorlar mı? (BROġR, 47)

Kronolojik yapı takip edilerek anlatılan romanda, anlatı içinde yer alan kiĢilerin hayatına dair bilgilere ulaĢılmasını sağlayan “özetleme tekniği” (Tekin, 2006: 230) kullanılarak, var olan yapı da kırılmalar meydana getirilir. BaĢkarakter olan Nazlı‟nın hayatında yer alan insanların yaĢamlarına dair bilgilere bu teknikle ulaĢılır. Aynı zamanda tefrika halinde yayınlanan eserde, ikinci gün aktarılan tefrikada bir gün önceki yazılanlara dair hatırlatma niteliğinde özet yapılarak bu teknikten daha geniĢ kitlelere ulaĢılmak için faydalanıldığı da söylenebilir. Bunun yanı sıra anlatıda, Nazlı‟nın annesi ve babasının gençlik yıllarına dair yapılan “yapıcı geriye dönüş” (Tekin, 2006: 236) ile fakir bir hayat sürülen evde yaĢananların nedenleri açığa çıkar. Küçük yaĢta çalıĢma hayatına atılan Nazlı‟nın böyle bir zorunlulukla karĢı karĢıya kalmasının sebepleri kullanılan yöntemle netlik kazanır. Eserde ön plana çıkan bir baĢka anlatım tekniği de, kimi zaman kahramanların içerisinde bulunduğu sefaleti anlatmak, kimi zaman da karĢısında durulan bir davranıĢ biçimini eleĢtirmek için aynı sözcüklerin ya da cümlelerin sıkça tekrarlanarak oluĢturduğu “leitmotiv” (Tekin, 2006: 251) yöntemidir. “Makineler işliyor, motör homurdanıyor” (BROġR, 2) cümlesinin birkaç yerde kullanılması, bitmek tükenmek bilmeyen iĢ hayatından duyulan memnuniyetsizliğin ifadesi olur. Anlatı dünyasında yer alan Ģahısların kendi ağız özellikleri ile konuĢturulmaları, romana gerçeklik kazandıran bir kullanım olmuĢtur. Fabrikada çalıĢırken baĢından geçen bir kaza neticesinde bacağını kaybeden Anadolu‟dan gelen Arif eser boyunca, değiĢime uğramadan kendi yöresinin ağız özelliğiyle konuĢur. Eserde anlatıcının varlığının sürekli olarak hissedildiği, hayata nereden bakıldığı ya da anlatı içerisinde eleĢtirilen durumların subjektif ifadelerle belirdiği romanda ulaĢılmak istenen kitle açığa çıkar. “Yazarın, romanda kendi varlığını duyurması için, kişileri yargılaması, kendi görüşlerini bildirmesi ya da dönüp okura seslenmesi şart değildir.”

(Moran, 2007: 239) Anlatıcı ve anlatı arasında olması gereken mesafenin olmayıĢı taraflılığı meydana getirerek objektifliğin kalkmasına neden olur.

Netice itibariyle, yazar Suat DerviĢ‟in subjektif ifadelere yer vererek siyasi düĢüncelerini ön plana çıkaran eleĢtirilerde bulunması, edebi bir karakter taĢıyan romanı kendi bakıĢ açısını yansıtan bir aracı olarak kullanmıĢ olmasına sebebiyet vermiĢ olsa da, anlatım tekniklerinden baĢarılı bir Ģekilde faydalanılarak anlatılmak istenenlere derinlik kazandırılmasına gölge düĢürmemiĢtir.

2.8.1.3. Olay Örgüsü

Suat DerviĢ‟in toplumsal meseleleri ve sosyal adaletsizliği anlatının merkezine koyduğu bu romanında olay örgüsü, ekonomik sıkıntılarla boğuĢan baĢkarakter Nazlı‟nın bulunduğu hayattan kurtulma çabası ve iĢverenlerin sömürge düzenine sırtını yaslayarak iĢçi haklarını yok saymasına karĢı yapılan eleĢtiri üzerine kurulmuĢtur. Eserde iki türlü mücadele açığa çıkar. Bunlardan biri yoksul bir yaĢamı olan Nazlı‟nın kendisine istediği imkânı sunamayan ailesine karĢı duyduğu isyanıyla beliren, bulunduğu ortamdan kurtulma çabasıdır. Diğeri ise iĢçilerin temel haklarına kavuĢmak adına iĢverenlerine karĢı yürüttükleri mücadeledir. Her iki durum olayların merkezine yerleĢtirilen Nazlı‟nın hayatının aktarılmasıyla açığa çıkar. Onunla birlikte kadınlara yaĢamda biçilen roller, iĢsizlik, üst sınıfa ait insanların sömürü düzeninden nemalanıĢı, hayal kırıkları ortaya çıkarılır. Nazlı, romanın ana kiĢisi olsa da, diğer karakterler sadece onun yaĢamına müdahil oldukları kadarıyla değil, kendi yaĢamsal sorunlarıyla boyutlandırılarak derinlemesine iĢlenmiĢlerdir.

Bir fabrikadaki iĢleyiĢin tasviriyle hareket kazanan romanda, ilk “metin halkası” (AktaĢ, 2005: 66) Nazlı‟nın ev hayatı, çalıĢtığı fabrikada gördüğü manzaralar ve orada bir makine gibi çalıĢtırılarak sömürülmesinden kaynaklı isyanı çerçevesinde Ģekillenir. BaĢkarakter Nazlı küçük yaĢında itibaren fabrikada çalıĢmaya baĢlamıĢ henüz on sekiz yaĢında bir genç kızdır. Anlatıda ilk etapta onu, iĢ hayatında yaĢadıkları, oradaki arkadaĢlarıyla olan iliĢkileri ve kiĢilik yapısında barındırdığı özellikleri ile tanırız. Fabrikanın yoğun temposunda çalıĢan Nazlı, gün boyu çalacak olan paydos düdüğünü bekler. ÇalıĢma saatleri içinde bir yandan iĢini yaparken diğer yandan arkadaĢlarına

takılmayı ihmal etmez. Bu durum karĢısında baĢ iĢçiler tarafında ikaz edilse de huyundan vazgeçmez. Güzel ve alımlı olduğunun farkında olduğu için yaptığı iĢten hiç memnun değildir. Kendisinin atölyede dirsek çürütmek yerine deniz kenarında eğlenen, türlü türlü kıyafetlerle gezen, para hesabı yapmaması gereken biri olmasına gerektiğini düĢünerek çalıĢmaya devam eder. Gözünün yükseklerde oluĢu çoğunlukla dalga konusu olsa da bir gün bu hayalini gerçekleĢtireceğine inanarak yaĢar.

Romandaki ilk çatıĢma zemini, genç kadının yaĢadığı muhit ile yaĢamak istediği muhitin farklılığından doğan ikilemle oluĢur. Öğle arası olup fabrikanın dıĢında biraz da olsa dinlenme fırsatı bulan iĢçiler, güzel yemekler yemek yerine kuru ekmeklerle doymaya çalıĢırlar. Hepsi çok az maaĢlarla on üç saat çalıĢarak ancak karınlarını doyururlar. Nazlı kapının önünde arkadaĢı Çakır Adviye‟nin kızı Gülizar‟ın küçücük yaĢına rağmen sırtında kardeĢini taĢıması, çocuk haliyle kapı önlerinde bakıcılık yapmaya çalıĢması, genç kadının fakir insanların çocuk yapmaması gerektiği düĢüncesini bir kez daha alevlendirir. Onun bu Ģekilde düĢünmesinin nedenleri, kendi küçüklüğüyle açığa çıkar. Kendi annesi de tıpkı Adviye gibi, onu fabrika önlerinde çıkıĢ saatini bekleterek büyütmüĢtür. Sonu, okumak yerine daha on bir yaĢında çalıĢma hayatına atılmak olmuĢtur. Bu manzaralara bakınca kötü koĢullar altında büyüyen çocukları bekleyen sonu bildiği için sinirlerine hâkim olamaz.

AkĢam olur ve eve gitme zamanı gelir. Cebinde dolmuĢa verecek parası olmadığı için kendisi gibi annesi ve üvey babasına bakmakla yükümlü olan henüz on iki yaĢında olan arkadaĢı Sabriye ile yürüyerek eve giderler. ĠĢ yerinde huzuru olmayan Nazlı‟nın yaĢadığı evde mutluluğu hiç yoktur. O, sürekli olarak içmekten baĢka bir Ģey yapmayan babasına, yatalak olan kız kardeĢine ve artık çalıĢmaya mecali kalmamıĢ annesine bakmakla yükümlüdür. Bu duruma sürekli isyan etse de gerçekliği değiĢtiremez. Ġntihar etmeyi bile düĢünse de sonrasında vazgeçip bir gün zengin olacağını ve bu hayattan kurtulacağını düĢünür. KardeĢi Melek‟in, babasının bütün parayı içki sofralarında bitirmesini, kendisine dayak atmasını daha yumuĢak bir Ģekilde karĢılayarak bunları isteyerek yapmadığını söylemesine ayrıca sinirlenen Nazlı kaçıp gitmek ister. Nazlı‟nın babası Osman Bey Umumi Harpte gazi olmuĢ, daha sonra sakatlığı nedeniyle iĢ bulamadığı için çareyi içkide bulmuĢ bir adamdır. Bütün dertlerine Ģifa diye alkolü bulup daha derin bir bataklığa sürüklenmiĢtir. Eserde bir

yandan Nazlı‟ya yaĢattıklarından dolayı olumsuz bir karakter olarak çizilen Osman Bey, diğer kızı Melek‟in aktarımıyla adeta temize çıkarılır. Aslında özünde iyi bir insan olduğu, yaĢam Ģartlarının onu bu hale getirdiği vurgulanır.

Eve geldikten sonra bunalan Nazlı sevgilisi Mahmut ile buluĢmaya gider. Fakir biri olan bu gence karĢı Nazlı kalbi duygular beslese de maddi çıkarları ondan uzaklaĢmasına neden olur. Onunla seviĢmeyi reddederek yanından ayrılır. Ertesi gün iĢe gittikten sonra, paydos saatinin gelmesini bekler. ÇıkıĢta Mürettip Salih‟in denize gitme teklifini hiç düĢünmeden kabul eder. Genç adamdan çok hoĢlanmasa da paralı olduğu için onunla gezmeyi reddetmez. MaaĢını aldıktan sonra babasına vermemeye karar verir. Bütün gün çarĢı, pazar dolaĢarak parasını harcar. Daha sonra Sabriye‟nin bütün ikazlarına rağmen, onu da alıp denize açılırlar. Gezip eğlendikten sonra geç saatte eve dönerler. Gün boyu, maaĢ alan Nazlı‟nın yolunu gözleyen babası kızı geç geldiği ve para getirmediği için komalık edene kadar döver. Evden can havliyle çıkan genç kadın bir daha eve dönmez. Sokakta Mahmut‟la karĢılaĢırlar. Onu bu halde gören genç adam, gecenin yarısında eski bir yere götürür. Sabahı orda eden Nazlı‟yı en son gören Mahmut olur. Erken saatte kalkar ve ses etmeden oradan uzaklaĢır.

Eserde Nazlı‟nın iĢ hayatında baĢka insanların yaĢamları da ortaya çıkarılarak, toplumsal bazı meselelere değinilir. ĠĢe gelmeyen Nazlı‟nın birkaç gün dedikodusu yapıldıktan sonra, Anadolulu bir genç olan ve ayağı kesilen Arif‟in yaĢamıyla birlikte iĢçi iĢveren sorunsalı aktarılır. Bu aktarımla diğer bir “metin halkası” oluĢturulur. Arif Anadolu‟nun bir Ģehrinden çalıĢmak için Ġstanbul‟a gelir. Fabrikada baĢından geçen bir kaza sebebiyle hastanelik olur. Dizine çivi batması sebebiyle iltihaplanan bacağına zamanında müdahale edilmemiĢ olmasından ötürü kangren olur ve vücudunun diğer organlarına zarar vermemesi için bacağı kesilir. Ġki ay hastanede yattıktan sonra, parasız kaldığından, bir yol parası almak ve köyüne dönebilmek adına fabrikanın kapısına gelir. Yalvara yalvara müdürle görüĢme imkânı bulan genç adam oyalanıp bir Ģeyler elde etmesine izin verilmeden gönderilir. AĢağı indiğinde Namık ile karĢılaĢır. Arif‟in anlattıklarını duyan adam, ona hakkını savunmasını bacağının kesilme nedeninin fabrika olduğunu ve tazminatını alması için elinden geleni yapması gerektiğini söyler. Yol iz bilmeyen bu adama Namık yardımcı olur ve tekrardan müdürün yanına çıkar. YaĢanan durumu değerlendirmeye alan yönetim suçu kendilerinde bulmazken, iĢletme

müdürü iĢçi tarafında yer alır. Kendilerinin, gücü aĢan iĢler yaptırdıklarını belirterek suçlu olduklarını söyler. Fakat yine de dikkatsizliğin iĢçiye ait olduğunu söyleyen yönetim suçu Arif‟e yüklerler. Bunu duyan Namık ve Hüseyin bir gün bu yaĢananların kendilerinin de baĢına gelebileceğini arkadaĢları arasında yayarak imza toplarlar; fakat iĢten atılma korkusuyla ancak on beĢ kiĢi imza atar. Yeterli çoğunluk sağlanamaz ve ertesi gün bu kiĢiler iĢten atılır. Kendi ezilmiĢliklerinin farkında olmayarak çalıĢan diğer iĢçiler günü kurtarmanın mutluluğunu yaĢarlar. Daha sonra Arif evsiz insanların yaĢadığı bir yerde, köyüne özlem duyarak hastalıkla boğuĢur. Onun bu durumundan istifade eden, insanların duygularını sömüren bir gazeteci tarafından haber yapıldıktan sonra ölür. Son nefesinde dahi sömürü dünyasının malzemesi olur. Her ne kadar direniĢin sonu hüsran dahi olsa her zaman bir çıkar yolu olduğunun, insanların kendilerini savunmak adına baĢvuracakları yöntemlerin varlığı ortaya çıkarılır.

Arif‟in yaĢadıkları aktarıldıktan sonra, kendi yaĢamına isyan ederek evden kaçan Nazlı‟nın yaĢadıklarına dönülür. Onun baĢından geçen olaylarla son “metin halkası” Ģekillenir. Bu bölümde yaĢanacaklar ve genç kadınının baĢından geçecek olan olaylar anlatıcı tarafından sezdirilir:

“Nazlı yağ kokan, boğucu bir makine gürültüsünden mavi denizde sallanan bir sandala, başında kırmızı tarağı, ayağında yeşil pabuçlariyle tekermeker yuvarlandı.

Nazlıların ilk geceden sonra eteklerini havalandırarak kaçmalarına aldanmayın.

Nazlılar, bu kaldırımlarda eteklerini havalandırmadan dolaşan öz mallardır.” (B.R.O.ġ.R: 42)

Nazlı‟nın akıbeti diğer birçok kadınla aynı olarak açığa çıkar. Evden kaçtığı gecenin ertesi günü Salih‟in yanına gider. Genç adamın annesinin, ben evden kaçan gelin istemem tavrı tahmin edilerek baĢka bir yere yerleĢirler. Nazlı‟nın günleri bolluk içinde, çalıĢmayarak, alıĢveriĢ yaparak, istediği her Ģeye ulaĢma imkânı bularak geçer. Onun bir dediğini iki yapmamaya çalıĢan genç adam onun harcamaları karĢısında para yettiremeyerek geceleri de çalıĢmaya baĢlar. Maddi imkânsızlıklar baĢ göstermeye yüz tutunca Nazlı daha paralı bir hayatın kollarına atılmak ister. Salih hem para yetiĢtiremez

hem de onun kendisinden uzaklaĢacağını düĢünerek büsbütün kıskanç olur. Genç adamın evde olmadığı bir gün Ġstanbul sokaklarında dolaĢır ve üç adamla tanıĢır. Bunlarla bir süre dolaĢtıktan sonra kendisine para yedirmiyorlar diye yaĢlı ve zengin adamları gözüne kestirir. On beĢ gün boyunca yaĢlı, Anadolulu bir adamla gezer. Bu iĢlerde acemi olduğu için, hiç para alamadan bir baĢına kalır. Daha sonra sokaklarda dans etmeye baĢlar. Bir hafta geçince Laz Ali ile tanıĢır. Bir buçuk ay takıldıktan sonra, esrar yüzünden hapse atılan Ali‟den, kendisinden beslenecek diye uzaklaĢır. Artık parası kalmayan Nazlı sokaklarda bedenini satmaya baĢlar. Ekmek parası uğruna bütün benliğini kaybeder. Bir gün gezerken arkadaĢı Emine‟ye rastlar ve onunla çalıĢmaya baĢlar. Bu yaĢadıklarıyla Nazlı artık annesini, kardeĢini hatta babasını bile merak etmeye baĢlar. Fahir Bey‟in metresi olunca zenginleĢir ve ailesini görmeye gider. Genç kadının düĢtüğü durum neticesinde iç monolog yöntemiyle namus konusunda ortaya konan fikirler yazara ait düĢünceler ve eleĢtiriler aĢağıdaki gibidir:

“Nazlı‟nın beyninde namussuzluk ancak bir başkasına edilen fenalığın ifadesi.. Başkasına zararı olmıyan Nazlı‟ya neden namussuz diyorlar..

Ben kime fenalık yaptım?..‟

Nazlı kimseye fenalık yapmadı: „ Kimi aldattım, kimden çaldım. Kimin sırtına sülük gibi yapıştım da varını yoğunu sömürdüm?..

Amma Nazlı‟ya, herkes böyle yaptı. Mektebe vermediler.. Anası, babası onu: „ Çalışsın da sırtından yaşayalım..‟ diye daha „ parmak kadar çocukken , bir fabrikaya atıverdiler.” (BROġR, 57)

Romanın sonunda istemeyerek de olsa babasının ölümüne sebebiyet verir. Onun ölüsü baĢında, her gün ölüm korkusuyla yaĢadığı günlerin hiçliğine vurgu yapar ve Namık‟ın kendisine söylediği sözü hatırlayarak düzgün bir hayat sürmeye karar verir. Olay örgüsünde bir araya gelerek baĢkarakterin ve onunla iĢlenen Ģahısların hayatını ön plana çıkaran zincirler Ģu Ģekilde sıralanabilir:

2) Nazlı‟nın parasıyla yaĢayan annesine, sürekli içki içen babasına ve yatalak kardeĢine isyanı.

3) Yeni bir hayat kurmak, zengin olmak ve çalıĢmamak için evden kaçıĢı. 4) Fabrikada baĢına gelen talihsizlik yüzünden bacağı kesilen Arif‟in hayatı ile

iĢveren iĢçi mücadelesinin açığa çıkarılması.

5) Nazlı‟nın sokaklarda beklediği hayatı bulamayarak insanca yaĢamaya karar vermesi.

Sonuç olarak toplum içerisinde var olan birçok sorunsalın açığa çıkartıldığı romanda, kiĢilerin düĢtüğü hallerin arasındaki neden-sonuç iliĢkileri baĢarılı bir Ģekilde ortaya konarak ne gibi problemlerin insanları nasıl hayatlara sürükleyeceği aktarılmıĢtır. Zaman zaman anlatıcının Ģahıslarla arasına koyması gereken mesafe daraltılarak subjektif ifadelerle yanlı bir tavır takınılması anlatım açısından bir aksaklık olarak görülse de, toplumun içerisinde bulunduğu panorama büyük bir gerçeklikle ifade bulmuĢtur. Belli sonuçların belli nedenler neticesinde ortaya çıktığı, birbirine geçen zincirler Ģeklinde, zihinde bir kargaĢaya yol açmadan okuyucuyla buluĢturulmuĢtur.

2.8.1.4. Zaman

Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır eserinde zaman, Nazlı‟nın fabrikada çalıĢtığı bir günün tasvir edilmesiyle hareket kazanır. Kronolojik bir yapının izlendiği romanın anlatımında, karakterlerin geçmiĢteki yaĢantılarına dair bilgiler, uzun soluklu geri dönüĢlerle değil, bazı olayların zihinde meydana getirdiği özetlemeler Ģeklinde aktarılmıĢtır.

Anlatıda baĢkarakter Nazlı‟nın fabrikada arkadaĢları ile arasındaki bağ, oradaki çalıĢanların durumları, genç kadının içinde bulunduğu duruma isyanıyla ile baĢlayan zaman, Anadolu‟dan gelen Arif‟in acıklı hikâyesiyle devam eder ve en sonunda Nazlı‟nın zengin olmak uğruna sokak hayatıyla yüzleĢmesinin neticesinde babasını öldürmesiyle son bulur. Bütün bu aktarılan meselelerle geniĢleyen “Anlatı sistemindeki itibari zaman” (Tekin, 2006: 118) yaklaĢık olarak dört aylık bir süreye yayılır. Bu süre

eser içerisinde verilen gün sayıları, ay ve mevsim isimleri ile tespit edilir. Nazlı‟nın hayatının ilk kısmında zaman akıĢı çok geç olur. Birçok geliĢme aynı günler içerisinde

Benzer Belgeler