• Sonuç bulunamadı

1. HAYATI, SANAT ANLAYIŞI VE ESERLERİ

2.7. EMİNE

2.7.1.1. İsim ve İçerik

Roman hakkında, kimi zaman bilgi sahibi olmamıza yardımcı olan kimi zaman da yol gösterici olma niteliği taĢımayan baĢlıklar Suat DerviĢ‟in eserlerinde iĢlevsel kılınmıĢtır. Eserleri için seçtiği isim yelpazesi geniĢ olan yazar, anlatı kahramanlarının adlarını, romana hâkim olan hisleri, mekân isimlerini kullanarak içerik ile isim arasındaki bağı kuvvetlendirmiĢtir. 1931 yılında yayımladığı Emine adlı romanı, ismini eserin baĢkarakterinden almıĢtır.

Emine, küçük yaĢta annesiz babasız kaldıktan sonra hayatta yapayalnız kalan bir insanın hikâyesini aktarır. “Emin” kelimesinin müennesi olan romanın ismi; emniyet sahibi kendine güvenilen anlamlarını (Devellioğlu, 2003: 218) taĢır. Roman kahramanın ismiyle, onun diğer karakterler üzerinde bıraktığı etki arasında bir zıtlık vardır. Emine, yetimhanede yaĢarken bir ailenin kendisini evlatlık edinmek istemesiyle birlikte götürüldüğü evde evlat değil, hizmetçi muamelesi görür. Evin her türlü iĢini yapmasına rağmen hiç beğenilmez sürekli azarlanarak hor görülür. Bir gün dayak yiyeceği korkusuyla kaçtıktan sonra, karakoldaki bir komiser tarafından eve getirilir. Kapıyı açan kadın Emine‟nin hırsız olduğunu, bir daha onu görmek istemediğini söyler. Böyle bir Ģey yapmadığı hâlde kendini savunamayan küçük çocuk hırsız damgası yer. Aynı tavrı komiserin kardeĢinin evinde de görür. Kendisine karĢı önyargının olduğu eve götürüldükten sonra sürekli hırsızlık yaparsa hapse atılacağı tehditlerini alır. Bir gün evde kaybolan bir altın zincirden ötürü hırsız olarak suçlanır. Ne kadar kendini aklamaya çalıĢsa da kimseyi inandıramaz. Hayatında ikinci kez bu damgayı yer ve suçsuz olduğunu ıspatlayamaz.

Ġsminin anlamı gibi çok dürüst, hiçbir kötülük yapamayacak kadar temiz olduğu hâlde kimsesizliğin, yalnızlığın ve ezilmiĢliğin verdiği mahcubiyetle kendini müdafaa edemediği için adıyla ters bir anlam içeren güvensiz damgasını yer. Romanda kullanılan isimle-içerik arasında bağ kuvvetli kılınarak, zıtlık yaratılmıĢtır.

2.7.1.2. Bakış Açısı ve Anlatım Teknikleri

Emine romanı her Ģeyi bilme ve görme yetisine sahip “tanrısal bakış açısıyla” (Tekin, 2006: 50) kaleme alınmıĢtır. Ġlahi bir karakter taĢıyan anlatıcı, romanda her an kendini hissettirir. Anlattığı her olayda ve mekânda Emine‟nin hayatında subjektif ifadeleri ile kendini gösterir. Eserde baĢkarakter olan Emine‟nin kötü yaĢamı, çok duygusal bir Ģekilde dile getirilerek her an hatırlatır nitelikte tasvirler kullanılıp okuyucunun acıma duygusu perçinlendirilir. Kronolojik bir yapı takip edilerek anlatılan romanda yer alan her unsur onun gözüyle aktarılır. Emine‟nin yetimhanede yaĢadığı günlerin acısı, hizmetçilik yaptığı evde gördüğü muamele, Doktor Cemil ġevket‟in yanına yerleĢmesi, doktorun ölümüyle istemediği yaĢlı biriyle evlendirilmesi, anlatıcının subjektif tasvirleri ve anlatımıyla daha da acıklı hâle gelir. Romanda bu durumun vahameti kullanılan “leitmotiv” (Tekin, 2006: 251) anlatım tekniği ile belirginleĢir. Emine‟nin içinde bulunduğu durum aynı söz öbekleriyle tekrarlanarak okuyucuda daha fazla etki bırakır ve anlatıda yer alan Ģu cümlelerle açığa çıkar:

“ Fakat Zavallı küçük bir kedi gibi miyavlamasını hiç beceremiyor.” (E, 20) “ Ona kimse gülmesini öğretmemiş, o, ağlamasını da bilmiyor.” (E, 110)

Anlatıcının, sıkça karĢılaĢılan kendi yorumları; eserde çeĢitli sayfalarda yer alan ve Emine‟nin çektiği acıların görselleĢtirilmesini sağlayan çizgi roman niteliğindeki resimlerle birleĢtirilerek var olan durumun daha da hazin hâle getirilmesi sağlanır. Eserde “gösterme tekniği” (Tekin, 2006: 190) olan diyaloglar kısıtlı sayıda da olsa yer alır. ġöyle ki:

“ - İşte gidip bu kızı aldım.

- Elbette.. Sen onun boyuna bakma, on iki yaşında imiş..

- On iki yaşında mı?.. Acayip şey!.. Şimdiki insanlar da değişti.” (E, 14) Bu karĢılıklı konuĢmaların kısıtlı sayıda olması ve kahramanların duygularının kendi ağızlarından nakledilmemesi; anlatıcının sürekli olarak varlığını göstermesi ve hissettirmesi ile ilgilidir. Eserde anlatıcının sohbet havası yaratır tarzda okuyucuya sorular yöneltmesi ve sonrasında bu soruları kendi dünyasında var olan düĢünceleriyle yanıtlaması varlığıyla romanda olduğunu vurgulamak istemesinden ileri gelir. Tasvirleri sadece Emine‟ye dönük değil baĢka hayatlara, harp sonrası yaralarını sarmaya çalıĢan Ġstanbul‟a da yöneliktir. Bazı tasvirlerde yazarın, anlatıcı vasıtasıyla harp zamanında yaĢanan olaylara dair getirdiği eleĢtiriler de hissedilir:

“Matemlere bigane eğlenen bu kadınlarla bu erkekler kimlerdir?.. Bunlar niçin böyle neşeli?

Çok güzel bir kadın sesi “Schubert”in Barkarollunu söylüyor.. Boncuklarla işlenmiş gece elbiselerinin çıplak bıraktığı kollar ve omuzlarda, mehtabın altında bir heykel güzelliği var..

Bilinmiş bir harp zengini, bu akşam çantasından yüksek ahbaplarına Marmara üstünde ziyafet veriyor.” (E: 55)

Halkı aç sefil bırakan, çocukları anne baba sevgisinde mahrum eden harp, bir yanıyla birilerini fakirleĢtirirken, bunu uygulayanları da zenginleĢtirmiĢtir. ĠĢte Emine de fakirleĢen ve mağdur olan kesimin çocuğudur. Eserde yer alan bir baĢka anlatım tekniği de “özetleme” (Tekin, 2006: 230) tekniğidir. Emine‟nin geçmiĢinde yaĢadıkları, ailesi ve onları kaybediĢ sebebi çok kısa bir Ģekilde verilmiĢ, küçük çocuğun kimsesizlik nedeni açığa kavuĢmuĢtur.

Sonuç olarak sade ve anlaĢılır bir dil kullanılarak aktarılan roman kısa kısa cümleler, bol bol kullanılan tasvirler, baĢkahramanın acısını aktarmak için tekrarlanan ünlemlerle zenginleĢtirilmiĢ ve kullanılan anlatım teknikleriyle derinlik kazanmıĢtır.

2.7.1.3. Olay Örgüsü

1931 yılında yayımlanan Emine romanı, kimsesizlik ve onun yarattığı yoksulluğun etkisiyle bitap bir hayat yaĢayan Emine‟nin hayatı ekseninde oluĢumunu tamamlar. Zengin bir muhitin hayat hikâyesi değil, daha alt sınıfa mensup bir yaĢamın kapıları aralanır. Gözler köĢk hayatından, sokağın varlığına ve gerçek hayatın zorluğuna yönelir. Olayların merkezinde Emine yer alsa da onun yoksul ve kimsesiz yaĢamında müdahil olduğu çevrelerin yaĢayıĢı da aktarılır.

Kronolojik bir yapı takip edilerek anlatılan eserin olay örgüsü, Emine‟nin çocukluğunun büyük bir kısmını geçirdiği yetimhanede yaĢayan çocukların ve yemekhanenin tasviriyle hareket kazanır. Roman boyunca kimsesizlik ve yalnızlığın meydana getirdiği yoksulluk, Emine‟nin hayatında yaĢadığı en büyük sorun olur. Anlatının çatıĢma zemini, varlıklı insanların ve yoksul insanların hayatlarından kesitlerin bir nevi karĢılaĢtırılmasıyla oluĢturulur. Emine‟nin yaĢadığı her olumsuzluğun temelinde bu çatıĢma yatar.

BaĢkahraman olan genç kızın yetimhaneden sonra ġaziye‟nin evine gitmesiyle baĢlayan olaylar çerçevesinde ilk “metin halkası” (AktaĢ, 2005: 66) oluĢur. Romanın baĢında yetimhanede gördüğümüz Emine, önce babasını, köylerinin yakılıp yıkılmasından sonra annesini ve kız kardeĢini kaybeder. Hayatının gittikçe kötü bir hâl almasının temel sebebi bu halkada gizlidir. Neden teĢkil eden kısımdır. Yetimhanede geçen günlerinin ardından, bir aile onu oradan çıkarıp evine götürme talebinde bulunur. Bu durum Emine‟de oradan kurtularak yepyeni bir hayatın baĢlayacağı umudunu yeĢertir. Fakat Emine için mutluluğun değil, daha kötü azap günlerinin baĢlangıcı olur. Getirildiği evde hizmetçi muamelesi görür. Bütün iĢler güçsüz, kuvvetsiz olan çocuğa yüklenir. Çocukların bakımı, temizlik, alıĢveriĢ, yemek en asli görevleri olur. Tavan arasında bir insanın yaĢayamayacağı kadar kötü bir yerde, örtülerin üzerinde yatar. Sürekli dayak yiyerek, yaptığı Ģeylerden kimseyi memnun edemeyerek günlerini geçirir. Bir gün çarĢıya giderken ġaziye Hanım‟ın çocuğunu kendi elinde olmayarak yere düĢürür. Bunun üzerine yiyeceği dayaktan ve iĢiteceği azarlardan korkarak yetimhaneye kaçar. Fakat çabası beyhudedir. Yuvası, olduğu yerden taĢınmıĢtır. Saatlerce kapının önünde bekledikten sonra sokakta rastladığı komiser tarafından tekrardan eve götürülür. Kapıda Emine‟yi gören ġaziye Hanım küçük çocuğu kötüleyerek hırsızlıkla suçlar.

Kendi müdafaa edemeyecek kadar bitap, sessiz, bastırılmıĢ olan Emine suçlu konumuna düĢer. Bu küçük çocuğun sokaklarda kalmasına gönlü el vermeyen komiser, onu kız kardeĢinin yanına Ġstanbul‟a gönderir. Bu çocuğun hayatında yeni umutlar beslediği, bazı Ģeylerin dönüĢeceğine dair hayaller kurduğu yeni bir sayfa açılır.

Romanın ikinci “metin halkası” yukarıdaki olayların anlatımıyla oluĢur. Küçük kız ġaziye Hanım‟ın evine göre, görece daha iyi bir yaĢam sürse de, hırsızlık yaptığına dair havadis ondan önce Ġstanbul‟a ulaĢtığı için sürekli olarak bu suçun altında ezilerek, tehdit edilerek günlerini tedirgin bir Ģekilde geçirir. Yine evde hizmetçi muamelesi görür, mutfak, ev iĢleri ondan beklenir. Onun asıl felaketi evde yapılan nikâh töreninden sonra zincir bir kolyenin kayboluĢuyla olur. Sürekli olarak baskı gördüğü için kendine olan güvenini yitiren Emine çalmadığına dair açıklama yapsa da inandırıcı olamaz. Sokaktaki yaĢamın acımazsızlığını, hapsin soğuk yüzünü bildiğinden dolayı ikna etmeye uğraĢsa da baĢarısız olur. Hapis korkusuyla evden kaçar.

Emine, sokaklarda dolaĢırken bir arabanın çarpması sonucu hastaneye kaldırılır. Bu kaza onun hayatında, hiç yaĢamadığı mutluluk duygusuyla tanıĢmasına vesile olur. Böylelikle eserin üçüncü “metin halkası” meydana gelir. Hastanede kaldığı günlerde, Doktor ġevket Bey onunla çok ilgilenir ve iyileĢtikten sonra kimsesinin olmadığını öğrenmesiyle kendi evine götürür. Hayatta tek baĢına olan küçük kız kendisini sokaktan ve açlıktan kurtaracak her türlü teklifi sonucu kötü olsa da hemen kabul eder. Burada, unuttuğu Ģefkati, sevgiyi, ilgiyi yeniden tadar. Eserde bir dönüm noktası gibi görünse de hayatta kendisini bir nebze olsa mutlu kılan günler çok çabuk sona erer. ġevket Bey kısa bir sonra ölür ve Emine yeniden eski yaĢamına döneceği korkusunu taĢır. KomĢularının gelini Salime‟nin yanında bir süre kaldıktan sonra, onun yardımıyla bir köĢkte iĢ bulur. Emine‟ye hiç görmediği bir dünyanın kapısını açan bu ev, yine onu ezilmekten kurtaramaz. Sürekli olarak partilerin verildiği, eğlencelerin düzenlendiği ev; yazarın önceki romanlarında olduğu gibi zenginlik sebeplerinin belli olmadığı, sadece kendi hayatlarına dalmıĢ, çevrede olup bitenlere karĢı duyarsız bir topluluğun yaĢamına ıĢık tutar. Emine‟nin çalıĢtığı evde yaĢayan bir baĢka hizmetçi de Pervin‟dir. Emine her türlü haksızlığa boyun eğerken Pervin tam tersine bir tavır takınır. Bu durum Emine‟nin kendi statüsünde olan birinden daha da alt seviyede olduğunu gösterir. Yeniden aç

kalma korkusu onu boyun eğmeye iter. DıĢarıdaki hayatla mücadele edecek mecali yoktur. Bu halkada yine onun uğradığı haksızlıklar gözler önüne serilir.

Romanın son “metin halkası” Emine‟nin maddi durumu iyi olan yaĢlı ve hasta Bekir Efendi ile evlendirilmesiyle oluĢumunu tamamlar. Ġçinde bulunduğu çıkmazdan, fakirlikten ötürü kendinden yaĢça çok büyük olan adamla, hayatını bir nebze de olsa garanti altına almak umuduyla evlenir. Fakat yine hiçbir Ģey umut ettiği gibi gitmez. Bu adam yaĢlı ve bakıma muhtaç olduğu hâlde, Emine‟ye Ģiddet göstermekten, onu ezmekten geri durmaz. Sürekli olarak onu kötü hayattan çıkarıp aldığını, kendisi olmazsa açlıktan nefesinin kokacağını söyleyerek evden kovmayla tehdit eder. Bütün olanlara, sefil hayata dönmemek için katlanan Emine bu duruma daha fazla dayanamayarak bütün hayatı boyunca veremediği tepkiyi adeta intikam alırcasına kocasını öldürerek verir.

Eserde baĢkahramanı katil yapacak sebepler, birbiri ardına gelen “metin halkalarında” yer alır. “Neden-sonuç” ( Forster, 1985: 128 ) iliĢkisi baĢarılı bir Ģekilde verilir. Anlatıda, kimsesiz olan bir genç kızın günbegün yaĢadığı olumsuz hayat Ģartları, her gittiği yerde yoksulluk gibi bir belanın baĢına musallat olması sebebiyle her Ģeye boyun eğmesi ve sonunda bütün bunlara dayanamayarak kocasını öldürmesi zincirli yapıyı gösterir. Böylelikle belli sebeplerin, belli sonuçlar doğurduğu gerçeği açığa çıkmıĢ olur. Romanda anlatıcının her Ģeyi en ince ayrıntısına kadar açıklaması ve subjektif yorumları okuyucuda merak duygusunun oluĢmamasına neden olur. Eserin kırılma noktası büyük bir umutla yetimhaneden ayrıldığı gün olur. En mutlu sandığı günü, baĢına gelecek olan felaketlerin baĢlangıcı olur. Anlatıda olay örgüsünü meydana getiren halkaları Ģu Ģekilde sıralayabiliriz:

1) Öksüz büyüyen Emine‟nin, yetimhaneden çıkartıldıktan sonra ġaziye Hanım‟ın evine yerleĢtirilmesi.

2) Hırsızlıkla suçlandıktan sonra evden kaçması ve komiserin kız kardeĢini evine Ġstanbul‟a gönderilmesi.

3) Bu evde ortadan kaybolan bir zincir kolyenin faturasının Emine‟ye kesilmesi.

4) Hapse girme korkusuyla evden kaçması ve kaza sonucu hastaneye kaldırılması.

5) Doktorun, Emine‟yi kendi evine götürmek istemesi.

6) Doktor ġevket Bey‟in ölmesi ve Salime‟yle birkaç gün yaĢadıktan sonra büyük bir konağa hizmetçi olarak gitmesi.

7) Ekonomik kaygılar nedeniyle, zengin olan Bekir Efendi ile evlenmesi ve onun da yaptığı baskılara dayanamayarak kocasının katili olması.

Netice itibariyle yukarıda verilen olaylar çerçevesinde geliĢip kronolojik bir sıra izlenerek aktarılan roman, anlatıcının sıkça yer verdiği subjektif unsurlarla sekilenmiĢtir. Emine‟nin hayatla olan bireysel mücadelesinin aktarılmasının yanı sıra roman, harp yıllarının insanlar üzerinde bıraktığı etkiye ve eĢitsizliğe de vurgu yapılarak aktarılmıĢtır.

2.7.1.4. Zaman

Romanda zaman, Emine‟nin yetimhane günlerinde yaĢadıklarının aktarılmasıyla hareket kazanır. Bir kıĢ günü baĢlayan anlatı yine Emine‟nin kıĢ gecesi kocasını öldürmesiyle son bulur. BaĢlangıçtaki zaman vurgusu net bir Ģekilde yapılmasa da Ģu cümlelerden mevsimi tahmin etmek mümkün olur: “ Elleri. soğuktan moraran zavallı elleri öyle sızlıyor ki.” (E, 16) Bu ifadeyle anlatının hangi zamanda baĢladığına açıklık getirir.

Eserde olaylar kronolojik bir yapı takip edilerek anlatılır. Bu yapı Emine‟nin yetimhaneye düĢme sebebinin öğrenilmesi için yapılan özetleme niteliğindeki kısa bir geri dönüĢle kırılmaya uğrasa da yapı bozulmaz. Yazarın diğer birçok romanına nazaran zamanın netliği dikkat çekicidir. Belirsizliğin olmamasından ötürü “Anlatı sistemindeki itibari zamanı” (Tekin, 2006: 118) belirlemek oldukça kolaydır. Emine, on iki yaĢındayken yetimhaneden ġaziye Hanım‟ın evine ahretlik olarak gönderilir. On altı yaĢında iken de komiserin kız kardeĢinin evine yollanır. Geçen dört yılın ardından bir sene içerisinde Doktor ġevki Beyin himayesinde kalır, komĢusu Salime ile birkaç gün

geçirir ve en sonunda iki ay süren bir evliliğin ardından kocasını öldürmesiyle son bulur. Bu kronolojik sırayla aktarılan olaylar yaklaĢık beĢ yıllık bir süreci kapsar. Romanda sık sık harp yıllarının insanlar üzerine yarattığı etkiye vurgu yapılır. Bu durum “vaka zamanını” ( AktaĢ, 2005: 107) belirlemede kolaylık sağlar. Anlatıcı bu yılları Ģu Ģekilde aktarı:

“Burası harp senelerini pek feci bir surette yaşıyor.

Koltuk değneğiyle istasyonda dolaşan tek ayaklı genç adam var. Sivil elbisesinin üstündeki harp madalyası güneşin altında pırıldıyor.” (E, 50)

Emine on altı yaĢındayken biten harp ve akabinde baĢlayan mütareke yılları bilgisinin verilmesi, bu zamanın 1914-1918 yılları arasında yaĢanan Birinci Dünya SavaĢı seneleri olduğunu gösterir. Bu dört yıllık sürecin baĢlangıcında on iki yaĢında olan Emine artık on altı yaĢındadır. Eserde bu zaman dilimin net bir Ģekilde verilemesinin yanı sıra, olayların yaĢandığı mevsimlere de sık sık iĢaret edilir. Emine‟nin ġaziye Hanım‟ın evinde geçirdiği dört yıl süresince kıĢ, sonbahar, yaz ayları sıkça tekrarlanmıĢtır. Daha sonra komiserin kız kardeĢinin yanında kaldığı yaz ve sonbahar ayları, evlendikten sonra geçirdiği iki ay ve kocasını öldürdüğü kıĢ mevsimi okuyucunun bilgisine sunulur.

Gece, romanda çok önemli bir zaman dilimidir. Emine‟nin yetimhanede yaĢadığı kötü anlara gece eĢlik eder. Yine ġaziye Hanım‟ın evinde evlatlık olarak geçirdiği yıllarda gece ona geçmiĢinde yaĢadığı olumsuzlukları hatırlatarak ağlatır. Kötü anılardan dolayı bu vaktin gelmesini istemez. Fırtınanın olduğu soğuk kıĢ geceleri annesinin ve babasının yokluğunu daha çok hisseder, onların ölüm anlarını hatırlayarak kahrolur. Zamanın, kahramanların psikolojik yapısına eĢlik ederek iĢlevsel hâle geldiği görülür. Doktor ġevket Bey‟in kızını kaybettiği an ve o anı her akĢam aynı saatte hissediĢi Ģöyle tasvir edilir:

“Şimdi her akşam bu saatte burası öyle yanıyor ki… Bu saatlerde başının ağırlığını hala omuzlarımda hissediyorum. Her akşamın alaca karanlıkları, evleri, eşyayı birbirine karıştırırken burası öyle yanıyor, öyle sızlıyor ki.” (E, 93)

Zaman, romandaki acılara refakat eder. ġevket Bey‟in öldüğü gece acılar içinde kıvranan Emine ve Felekter Kalfa için kalbi susan insanlarla birlikte her Ģey suskunluğa bürünür:

“Felekter kalfanın gözleri saate çevriliyor, saatin tıkırtısı yok; kaç gündür kurulmaya unutulmuş, ihtiyar saat işlemiyor.. Evin kalbi susmuş..” (E, 122)

Sonuç olarak romanda zaman her yanıyla ayrıntılı bir Ģekilde verilerek bir kahraman kadar görünür kılınmıĢtır. Anlatının geçtiği zamanın tespiti, zaman-ruh hâli arasında kurulan iliĢkiler, mevsimlerin sıkça belirtilmesi zamanın iĢleniĢin baĢarısını ortaya koyar.

2.7.1.5. Mekân Küçük bir kızın, çocukluğunun ve genç kızlık döneminin anlatıldığı Emine

romanında, mekânların sayısı oldukça fazla tutulmuĢtur. Bu meskenlere dair yapılan tasvirlere geniĢ bir Ģekilde yer verilerek iĢlevselliği arttırılmıĢtır. Eserde yaĢanan olaylara sahne olarak Ġstanbul ve adının anlatı boyunca hiç zikredilmediği bir Anadolu Ģehri seçilmiĢtir. Küçük Ģehirdeki hayatı yetimhane ve ġaziye Hanım‟ın evinde geçer. Bu mekânların tasvirine ve baĢkarakter olan Emine‟nin yaĢamında nasıl izler bıraktığına dair ayrıntılı bir Ģekilde yer verilmiĢtir. Bu evden ayrıldıktan sonra yeni bir Ģehir devreye girer. Ġstanbul anlatının yeni mekânı olur. Burada tren istasyonu, komiserin kardeĢinin evi, hastane, ġevki Bey‟in evi, hayatını idame ettirmek için çalıĢtığı malikâne ve en sonunda büyük hayallerle gittiği Bekir Efendi‟nin evi Emine‟nin yaĢamını aksettiren yerler olur. Eserde kahramanların hayatlarına dair izler barındırmasının yanı sıra mekân unsurunu önemli kılan bir diğer husus; anlatıda sıkça yapılan her mekân değiĢikliğinin, olay örgüsünde yeni bir “metin halkasının” (AktaĢ, 2005: 66) oluĢmasını sağlamasıdır. DeğiĢim her seferinde yaĢanacak yeni olayların baĢlangıcı olur. Anlatıda mekân tasvirlerine sıkça yer verildiği görülür. Bu tasvirlere katılan subjektif yorumlar, olay örgüsündeki dramatik unsuru kuvvetlendirerek acıma duygusunu perçinler. BaĢkahramanın çektiği sıkıntılar böylelikle ortaya konmuĢ olur.

Roman ilk olarak Emine‟nin yaĢadığı yetimhanenin tasviriyle baĢlar. Buraya dair yapılan betimleme küçük kızın duygularını anlatan tarzda, durumunun vahametini gösterir nitelikte yapılmıĢtır:

“Gözleri.. Korkak bakışlı çocuk gözleri… Karanlık denecek kadar loş yemekhanenin içinde en fazla görünen işte bunlar.”

“Yemekhanenin duvarları koyu renk bir sıva ile sıvanmış. Masaların başında yemek yiyen çocuklar öyle iştahsız ki!..” (E, 5)

Yukarıdaki tasvirde kullanılan “loĢ”, “koyu renk sıva” baĢkarakterin ızdırabını anlatır. Emine‟nin yetimhaneden sonra getirildiği ġaziye Hanım‟ın küçük bir kasabada bulunan evi yeni yuvası olur. Buraya getirilirken yapılan yol ve Ģehir tasvirleri, onun yaĢayacaklarının ne denli kötü ya da iyi olduğunu açıklar nitelikte oluĢturulmuĢtur. Bu ev yaĢanacak kötülüklerin habercisi niteliğindedir:

“Araba ıssız kırlardan geçiyor, sonra ufak bir köprü ile yarılan bir derenin üstünden..

Tahta, boyasız, küçük evleriyle bu küçük şehrin dar sokakları ne kadar kasvetengiz.. Emine şehrin çarşısına, mescide, önünde kadınların kovalarla su taşıdıkları çeşmeye bakıyor.” (E, 13)

Nitekim de bu betimleme Emine‟nin yaĢayacaklarına ıĢık tutmuĢ olur. Getirildiği evde ona evlatlık edinilen bir çocuk gibi değil, hizmetçi muamelesi yapılır. ġaziye Hanım‟ın tüm iĢlerini üstlenir. Çocukların bakımı, ev iĢleri, alıĢveriĢ gibi her türlü sorumluluk onun omuzlarına bırakılır. Bu kadar iĢi yapmasının yanı sıra gördüğü Ģiddet de oldukça fazladır. Evde onun için tavan arası ayrılmıĢtır. Yatağının bile bulunmadığı odada ince bir örtünün üzerinde yatıp kalkar. Bir yatağının bile olmadığı, yağmurlu gecelerde herkesten uzakta tek baĢına kaldığı oda ona kötü Ģeyleri

Benzer Belgeler