• Sonuç bulunamadı

8 1950 – 1980 YILLARI ARASINDAKİ BAŞLICA KİTLESEL MÜZİK KÜLTÜRLERİ ve MÜZİK PLAKLAR

C. ROCK and ROLL

Sallamak anlamındaki ‘to rock’ ile çevirmek anlamındaki ‘to roll’ dan meydana gelir. ‘Country and western’ müziğinden alınan öğelerle ve hızlı caz ritimleriyle icra edilen swing tarzında bir dans ve eğlence müziğidir.

“1954’te şarkıcı Billy HALEY, ‘Rock and the Clock’ adlı şarkısında Fats Domino’nun formülünü Hawk Williams’ın tarzına uyarlayarak rock and roll’u tescil ettirdi. Kısa sürede çok sayıda şarkıcı ve topluluk parladı ve rock and roll ikiye bölündü; bir yanda yalnızca beyazların özellikle de güneylilerin (Elvis Presley, Buddy Holly, Eddie Cochran, Rick Nelson, Gene Vincent, Carl Perkins, Jerry Lee Lewis) söylediği ‘rockabilly’, öbür yanda doğrudan doğruya Tolues’den kaynaklanan, çok karışık ritimli ve daha sert olan zenci rock and roll’u. (Little Richard, Bo Diddley, Chuck Berry) (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedi, c: 19, sf: 9859).”

Rock and Roll olayının ortaya çıkmasında Aile düzenine başkaldırı fikrinin yattığı görülmektedir. Bu, yeni bir sosyolojik düzenin işaretidir. Yirmisine varmamış gençler, yalnız kendilerinin olan bir üslup yaratmışlar ve ekonomik açısından önemi hızla artan bir yaş grubu olarak kendilerini kabul ettirmişlerdir.

“... 1950’lerde yaşanan Rock’n Roll patlaması, plak firmaları için yeni bir kaynak oldu. Rock and Roll plak almak için yeterince parası olan gittikçe büyüyen ‘teenage’ pazarına hitap etti. (SERBEZLER Özgül, Y.Lisans Tezi, 1997, sf 24).”

“50’lerin Amerikası’nın ...fotoğrafları ile 60’ların başlarının pop kapakları, tomurcuklanan ‘teenage’ kültürünü yansıtmaya çalışmıştır. Fakat daha sonraları, bunun sadece ilk zengin teenager neslini elde etmek için bir ticari zorunluluk olduğu ortaya çıkmıştır. Bu kapaklar günümüzde ‘kitsch’ ve istismar olarak görülmektedir. (YANIK Anıl, 2002, sf: 31).”

Resim 11: Teenage Party – Gee Corp

D. POP

Çalışmanın bu bölümünde ele alınan ‘pop’ yani popüler müzik kavramı ile 1960’ların başlarında yaygınlaşan olan pop sanat kavramını ayırmak gerektiği düşünülmektedir. İki kavramda birbiriyle yakından ilgilidir ancak bu bölümde pop kavramı, 1950’lerin sonlarına doğru ve 1960’larda yaygın olan popüler müzik anlamında kullanılmaktadır. Popülerlik kavramı genel olarak yaygın, en çok rağbet edilen şey olarak tanımlanmaktadır. Pop müzik, müzikal olarak belirgin özellikleri olsa da teknik anlamda bir müzik kavramı değildir. 1950’lerin ortalarında ortaya çıkan pop müzik türü o dönemde en yaygın olarak dinlenen, çabuk tüketilen, dinlemesi kolay ve geçici bir müzik üretimini kapsamaktadır. Müzikal anlamda ilerici bir işlevi olmadığı düşünülmektedir. Savaşlar yaşayan bir dünyada ve bunalımlar yaşayan toplumlara sunduğu şey eğlenceli ve romantizm odaklı bir müziktir.

“Popüler” tanımı geniş bir kitlenin ortak beğenisiyle ilgilidir. Pop kültür ifadesindeki anlamın temel özelliği, popüler olan kavramın, kişinin ya da nesnenin yaygınlığı, güncelliği, kolay anlaşılabilir olması, kitleselliğidir. Yani popüler kültür tanımlamasında, kültür ya da kültürlerin genel geçer boyutları vurgulanmaktadır. Popüler kültür ikonları kapitalist toplumlarda ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Frank Sinatra, Marilyn Monroe, Elvis Presley, Little Richard, Dusty Springfield, Scott Walker, The Beatles, Rolling Stones 1950 ve 1960 yılları arasında dünya genelinde pop ikonu olmuş başlıca isimlerdir.

Plak tasarımları 1950lerin ortalarına kadar büyük çoğunlukla sadece sanatçıların isimlerinin tipografik düzenlemeleri ile yapılıyordu. 1950lerin sonlarında

ve 1960ların başlarında ise toplumun önünde “ikon” haline gelmiş sanatçıların albenili görüntüleri plak tasarımlarında yer bulmaya başladı.

“...1956’da, genç Elvis Presley, Country-Rockability Sun şirketinden ayrıldı ve RCA için Heartbreak Hotel’i kotardı. Böylelikle Rock ‘n’ Roll’un ilk beyaz yıldızı, “Kral” oldu! ...İmgeleri gençlerin bilincine kazınmıştı: Elvis Presley’nin dudak büküşleri ve ikonlara benzer saç kesimi, kendi adını verdiği Elvis Presley albümünde fırıldak gibi dönen kalçaları, Little Richard’ın çığlık atan ağzı, yüzünden aşağıya boncuk boncuk akan teri; buna benzer şeyler, bir albüm kapağında daha önce hiç görülmemişti. (MILES Barry, SCOTT Grant, MORGAN Johny, 2005, sf: 32).”

Resim 13: Elvis, Elvis Presley, Rca Victor, 1956

Popüler kültür geniş kitleler arasında kendisini sıkışmış hisseden kalabalıklara bir rahatlama fırsatı sunmakta, adeta onları oyalamaktadır. “Yapabilirsin” düsturu pop sanatın temel anlayışıdır. Bu anlayışa göre sanatta seçkinciliğe gerek yoktur, estetik beğeni toplumun görebileceğinden, algılayabileceğinden bağımsız olmamalıdır. Üretim ve tüketim zinciri içinde toplum

temel dinamiktir. Toplumu harekete geçiren unsurların başında ‘meta’ yani maddi karşılığı olan üretilmiş mallar gelir. Toplumun yeni ihtiyaçları yeni üretimler, yeni üretimler yeni ihtiyaçları doğurur. Böylelikle popüler kültür kendisini yeniden üretebilir. Bu bakımdan pop müzik ve popüler kültür gibi unsurlar pop-sanatın uygulama alanı olmuşlardır.

“...Pop sanat, zaten varolan işaretleri ele almaktadır. Temel olarak işaret ve işaret sistemleri ile ilgilidir: Foto-romanlar, çizgi-romanlar, klişe nesneler hakkındadır. Estetikten çok sosyoloji ve tarih çizgisine yakın bir sanattır. Pop sanat ikonografik bir sanattır. ...hem pop kültür hem de sanatta kullanılan bir işareti alıp, onu yeniden kavramsallaştırır. (GİDERER Hakkı Engin, 2003, sf: 140).”

Post-modern çağda kapitalist üretim sistemi, kendine eşi bulunmaz bir pazarlama yöntemi keşfetmiştir. Pop sanat ile ortak paydası kitleselliktir. Herkesin “o marka ya da o hizmeti” kullanarak en özel olacağı bir tüketim toplumu, herkesin özel, popüler, dahi, sanatçı olduğu bir toplum. Böyle bir toplumda, kendilerini yalnız hisseden ve kalabalıklar arasında sıkışmış insanlara en gerekli şeyi sunmaktaydılar. Bu açıdan da post-modern anlayış onlara, kendilerini farklı hissetmeleri ve kişisel tatminlerini yaşamaları fırsatını vermekteydi. Kısa sürede post-modern anlayış, etkisini sinema, edebiyat, resim, reklamcılık, mimarlık, tüketim biçimleri gibi bir çok alanda göstermeye başlayan kapsamlı bir durum haline geldi.

Popüler kültür, post-modern döneme ait olarak bilinen bir anlayıştır. Elbette ki bu döneme ait sanat akımlarından en belirgin olanı pop sanattır. 1960’larda ortaya çıkan pop sanat akımı, post-modernizme mal edilen en bilindik biçimlerden biridir.

Pop-sanata göre gündelik hayatın en bilinen öğeleri, özgün bir sanatçı yaratımı olmaksızın sadece yoruma dayalı düzenlemelerle bir araya getirilip çoğaltmaya dayalı olarak da izleyiciye sunuluyordu. Bu akım, izleyicilerin “kitle” niteliği taşımasını kendisi için temel prensip olarak görüyordu. Pop sanat döneminde üretim ve tüketim biçimlerine yapılan göndermeler çok açıktır.

“ Pop sözcüğü, sanat etkinliklerinde geniş bir alanı kapsar. Bu, sayısız etkinliklerin paylaştığı ortak yön ve kitle iletişim imgelerine dayanmaları ve bazen de aynı yaratma sürecinden geçmeleridir. ... Kitle iletişim araçları (televizyon, radyo, gazete, dergiler vb.), başka hiçbir sanat akımından görülmemiş bir katılımla, Pop Art adlı bu hareketin gelişmesine destek olmuştur. Çünkü Pop Art, biraz savaşçı olduğu kadar eğlendiriciydi de. Üstelik kitle iletişim araçları, Pop Art’ın babası olarak görülüyordu. Pop müzik, özellikle pop şarkıcı ve topluluklardan oluşan yepyeni bir dünya ile bu sanat akımı arasında bir akrabalık sezilir. (NORBERT Lynton, 2004, sf.289).”

1960 ve 1980 yılları arasında dünya genelinde etkili olan pop sanatın grafik tasarım biçimlerini de etkilediği görülmektedir. Pop sanat dönemi tasarım anlayışının 1960 ve 1980 yılları arasında basılan müzik plak kapaklarının tasarımlarını da etkilediği düşünülmektedir. Pop sanat dönemi sanatçılarının temel anlayışı eserlerinin kitleler ile kolayca buluşması ve anlaşılmasını sağlamaktır. 1960’lı yılların başlarında Amerika ve İngiltere de doğarak dünyaya yayılan bir tasarım anlayışı olan pop sanatı tüketim toplumlarının yaşam biçimlerini ve alışkanlıklarını yansıtan bir tasarım anlayışı olmuştur. Daha önce ki sanat dönemlerinden farklı olarak pop sanat çalışmalarının reklamcılık ve kitle iletişim unsurları ile son derece

yakın ilişkili olduğu görülmektedir. Bu nedenle kitlesel bir eğlence aracı olan müzik plaklarının kapak tasarımlarına kitleler tarafından kolayca anlaşılma ve tüketilebilme özelliği olan pop sanatın önemli etkisi ve katkısı olduğu düşünülmektedir.

“...Popüler kültür ya da popüler sanat, hiç kuşkusuz sanayileşme ve kentleşme olarak tanımlanan toplumsal değişimlerin ürünüdür; sanayileşmiş ve kentleşmiş bir topluma özgü yaşamı, duyguları ve düşünceleri yansıtmaktadır. (ŞAYLAN Gencay,

2002, Sf.62,86).”

1960’lı yıllarda pop-sanat akımı özellikle endüstri sonrası toplumlarda, kitlelerin kendilerini ifade ediş biçimine de dönüşmüştü. Artık insanlar benliklerini sahip oldukları endüstri ürünlerinin biçimsel özellikleriyle özdeşleştirmeye başlamışlardı. İnsanların kendilerini ticari markalarla ifade etmeleri daha önce olmadığı kadar genel geçer olmuştu. Kapitalist toplumlarda popüler olan kültürel yaşamın ortak özellikleri tüketim toplumu ve tüketim demokrasisi olmalarıdır. Bu özellik ‘tükettiğin kadar var olursun’ söylemini açıklamaktadır.

“...Kapitalizm, herkesin kendi karını azamiye çıkarmaya çalıştığının farz edildiği kuramsal bir modele dayanır. Üstelik, insanlar çoğunlukla, etraflarındaki her şeyi metaya dönüştürerek bu modele uymuştur. (O’HARA Craig, 2003, sf 75).”

Pop-sanat döneminin temel anlayışına göre, sanat eserleri olarak nitelendirilen şeyler aslında endüstriden soyut değildi ve hayatın kendisini olduğu gibi hem

yaşanmalı hem de yansıtılmalıydı. Pop-sanat, bu anlamdaki kitlesel özelliği sayesinde geniş topluluklarca çabuk anlaşıldı ve kabul gördü.

Temel işlev, sanatın yaşamı olduğu gibi yansıtması olduğuna göre acaba kapitalizmin ulaştığı gelişme düzeyinde yaşam neydi ve sanata nasıl yansıyacaktı? Şüphesiz bu yaşam, bir arada üretip tüketen, kendi yoğun döngüsünde yaşayan bir kitle toplumunun yaşamıydı. Geniş ve yoğun bir ortam içinde “olmaya” çalışan pop sanatçılarının buldukları ifade biçimi kitleseldi.

Andy Warhol, dönemin önemli alternatif rock müzik gruplarından olan The Velvet Underground’un menajerliğini ve bazı grafik ürünlerinin tasarımlarını yapmıştı. Velvet Underground’un ‘The Velvet Underground & Nico’ plağının albüm kapağı Warhol’a aittir. (Resim 12) Bu çalışmada düz beyaz zemin üzerinde lekesel, sarı bir muz resmi ve sadece sağ alt köşede sanatçının imzası vardı. Çalışmada, gündelik bir obje olan muz, biçimsel olarak yaşamın yansıması olan herhangi bir objedir. Muzlu Albüm’ün kapağı, hiçbir dramatik tavır üstlenmeden yaşamın yansıması olarak tasarlanmıştır. Bu çalışma, pop döneminin sanat anlayışını çok açık bir şekilde özetlemektedir.

Resim 14: The Velvet Underground & Nico – Long-Play – 1966

“Warhol, ‘pop kavramı herkesin her şeyi yapabileceği anlamına gelir, o yüzden hepimiz her şeyi yapmaya çalışıyoruz’ diyordu. Warhol, kendi yarattığı yükselen pop estetiğinin getirdiği bu ‘yapabilirsin’ düsturlu amatör anlayış sayesinde bir rock and roll grubuna menajer olabilmişti. Üstelik verecek çok şeyi vardı. Velvet Underground, filmlerinden birinde rol alabilirdi. Şık partilerinin ev sahibi grubu olabilirdi. (MILLER James, 2005, sf: 268).”

New York’da factory (fabrika) isimli atelyesinde uzun süre çalışan Warhol, 1962’de Campell çorba konservelerinin resimleri, Brillo kutularının ahşap kopyaları ve içlerinde Elvis Presley’inde bulunduğu çeşitli film yıldızlarının ve ünlülerin serigrafi baskılarını da gerçekleştirdi.

“Edward Luice-Smith, Pop resmi tanımlamaya kalkışanların bu resmin ardında fazla bir şey bulamayacaklarını söylemiştir. Ona göre, bu resmin en önemli yanı stil düşüncesini eritmesidir. Bu özellik Warhol’da açık seçik görülür. Warhol, ‘el yapımı yapıt’ düşüncesini yok etmek istemiştir. Onun pek çok resmi, fotoğrafik bir imgeden kalıp alınarak tuvale aktarılmıştır. Warhol, fotoğrafik görüntüyü kendi amaçları doğrultusunda kullanmıştır. Hem el yapımı sanat yapıtından uzaklaşmış, hem de pop kültürün en güçlü aracını kullanmıştır. ...Warhol, onları tekrar karşımıza çıkararak, vurgulayarak, tekrarlayarak pop kültüre gönderme yapmaktadır. Bakar

bakmaz tüketilecek, zaten bilinen, hatta fazlasıyla bakılmış olan görüntüleri resmine koyarak sanki bize bir boşluğu göstermektedir.

...Warhol, artık resmin planını sorgulamaktadır. Taylor’a göre Warhol, hem davranışlarıyla hem de yapıtlarıyla anti-modern bir tavır sergilemiştir. Ona göre, reklamı iyi yapılmış can sıkıntısı, beş para etmez ticari ürünlere karşı duyduğu obsesyon (takıntı), şehir yaşamının yarattığı kaygıya karşı verdiği tepkisizlik, hatta yabancılaşmayı iyi huylu ve rahatlatıcı bir durum olarak kullanışı, onu en iyi anlatan özelliklerdir. ...Resimlerde imge, yansıtma, illüzyon her şey vardır; ama ressam, anlam, düş, duygu ve derinlik kaybolmuştur. Bu nedenle Baudrillard, Warhol’u ele almıştır ve onun resmi ile simulakr arasında ilişki kurmuştur. Ona göre Warhol, hiçliği yeniden resmin merkezine yerleştirmiştir. Yapıtlarının tümü sanat ve sanatçı kavramlarına meydan okumaktadır. Baudrillard, Warhol’u Picabia ve Duchamp’la karşılaştırarak hiçilk konusunda daha üstün bir yere oturtmuştur:

‘Modern sanat, nesnenin yapı çözümünde çok ileri noktalara varmıştı, ama wsanatçının ve yaratıcı eylemin hiçe indirgenmesinde Warhol daha ileri gitmiştir. Onun züppeliği buradadır; ama bu bizi tüm yapmacıklıklardan kurtaran bir züppeliktir.’

Sonuç olarak , Warhol’un resminin, imgeyi taşımasına rağmen –hem de klasik anlamdaki bir tuval’de bir yokluğa, bir hiçliğe işaret ettiği söylenebilir. Marilyn Monroe baskı resmi, belki de bir hiçliğin işaretidir Daha farklı bir açıdan bakıldığında, içi boşaltılmış bir sanatın, ruhsuzlaşmış ve satılmış sanatçının en derin ve en gerçekçi anlatımı olduğu da söylenebilir. Bu bir intihar bile olsa, bunu bir sanatçı değil de bir züppe yapmış olsa bile, resim, en yüzeysel olanın peşinden giderek en derin anlamı yakalayabilmiştir: Çağının yabancılaşmanın ötesine geçen damarını. Warhol, resimlerinin ardında hiçbir şey olmadığını söylemiştir. Bir makine gibi davranmak istediğini vurgulamıştır. Onunla birlikte, artık resimde, ne aura vardır ne de eşsiz sanat nesnesi. Warhol, ‘orijinal yapıt üreten sanatçıyı’ yok etmiştir: onun tüm yaptıkları bir tür kopyadır. (GİDERER Hakkı Engin, 2003, sf: 141,142,143).”

E. ROCK

1960 ve 1970’li yıllarda yayımlanmış çoğu rock müzik albümü plak kapaklarında deneysel tasarımlar uygulandığı gözlemlenmektedir. Tasarımcıların rock’un karmaşık ve dikkat çekici müzikal ifadelerini görsel olarak kapak tasarımlarına yansıttıkları düşünülmektedir. Fotoğraf kurgularındaki ve illüstrasyon anlayışlarındaki farklılıklar, albümün sunumlarında getirdikleri belirgin yenilikler, bu kültürün genele göre alternatif olduğunu vurgulamaktadır.

“Rock” sözcüğü mağrur bir eda ve gür bir sesle söylenmelidir, çünkü Rock Pop’un sanatsal amacıdır; Rock, bir Robert Mapplethorpe fotoğrafı ile aile şipşağının arasındaki farktır. Elbette Rock’ın çeşitli kökleri vardı: şiirsel açıdan New York City’de 1960’ların başında folk müziğin canlanışı, belirli bir siyasal bilinçlenme zeminini hazırlamış; bu siyasal bilinçlenme Bob Dylan aracılığıyla, bir ölçüde de Byrds aracılığıyla müziğe sıçramıştır. (MILES Barry, SCOTT Grant, MORGAN Johny, 2005, sf: 62).”

Resim 15: The Beatles, Beatles, LP, 1968

Resim 17: In Praise of Learning, Henry Cow, LP, 1975

Resim 18: Trout Mask Replica, Captain Beefheart & His Magic Band, LP, 1970

Beat edebiyatı, akım olarak 1940’ların sonlarında ortaya çıkmasına rağmen 1960’lı yıllarda rock müziğini içerik ve tavır olarak etkileyen hareket oldu. Rock müziği kitlesel bir tepki müziği olarak kendisini göstermiştir. Salt eğlenceye dayalı müzik anlayışına alternatif olan rock, müzikal alt yapısını zencilerin siyasi, ekonomik ve sınıfsal sıkıntılarını dile getirdikleri “blues”dan ve felsefi alt yapısını ‘beat’ kültüründen alarak daha sonra ‘hippi’ kültürünü doğurdu. Savaşların

durmadığı bir dünyada yaşayan genç kitleler tepkilerini kendilerine has bir biçimde vermeye başladılar. Rock müzisyenleri yaptıkları müziğin içeriği kadar biçime yani müzik kalitesine de önem veriyorlardı.

“Müziksel açıdan, Rock’ın kökleri, B. B. King ve Elmore James gibi Blues devlerinin yeniden keşfedilişine kadar uzanmaktadır.The Rolling Stones ve Pink Floyd gibi birbirinden çok farklı gruplar, R ‘n’ B çalarak yola çıkmışlardır. Jimmy Page, bunu bir virtüöz (ustalık) performansı olarak geliştirmiş, sololarının uzunluğunu siyah kılavuzlarının yaptığından da öteye götürmüştür.

...Müzisyenlik, 1960’ın Rock sahnesinde hayati bir önem kazanmıştı: Çalma hızı, çapraşık ses perdelerine ilişkin bilgi, karmaşık zaman işaretlerini çalabilme ve bazı durumlarda (gerçi çok sık değil; fazla ileri gitmiş olmayalım) müzik okuma becerisi önemli hale geldi. (MILES Barry, SCOTT Grant, MORGAN Johny, 2005, sf: 62).”

a. Beat Kuşağı

Savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri’ndeki teknolojik gelişmeler, zenginlik, güçlü ve büyük bir ülke olma, kendini Amerikan Rüyası olarak dünyaya duyurmaktadır. ABD “teenage” gençliğinin aile kurumuna karşı hareketleri tüketim zincirinin bir parçası haline gelmiştir. Rock&Roll patlamasıyla gençler hem daha özgür hareket edebiliyor hem de ekonomik olarak bir sektör yaratıyorlardı.

“...Savaş olarak, İkinci Paylaşım Savaşı’nda en az zararla ve en çok karla çıkan ABD’de refah, bir öncekinden ürkütücü ayrımlar gösteren gençlik kuşağı yaratmıştı: meşin ceket ve biriyantinli saç gibi öğeler, tüketim toplumlarınca davranış normlarındaki değişikliğin simgesi olarak mitoslaştırılırken, geleneksel Amerikan ideolojisi açısından da anlaşılırlığa çabalandı; Freud’un tozlu satırlarına yeni davranış açımlattırırken, örnek tip James Dean’e; tedavi edilecek, kuşağını görüntüye yaymak işlevi yüklendi. (AY Taner, Vesikalık Fotoğraflar, 1984, sf: 43).”

James Dean gibi diğer bir gençlik ikonu ise Rock&Roll ikonu haline gelen Elvis Presley olmuştur. İki yaşam biçiminde de ortak noktalar, cinsellik, yalın sevgi, aşk, müzik ve danstır. Rock&Roll müziği, dansı ve sert figürleriyle dönem gençliği tarafından benimsenmiştir. Bütün bu etkenler gençlerin, giyim kuşamları, kullandıkları arabaları, gittikleri sinemaları, dinledikleri plakları ile sistemi adeta

oburca besleyen etkenler olmuşlardır. Bu sebeplerden ötürü böyle bir başkaldırı sistem tarafından lanetlenmeyecektir.

Dönemin senatörü Mc CARTHY tarafından geliştirilen ve ‘Mc Carthysm’ adıyla anılan politika sisteme karşı çıkmayı komünistlik olarak tanımlar. Aynı zamanda en büyük düşman Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğidir. Kişi eğer sisteme karşı çıkıyorsa düşmana hizmet etmiş olarak tanımlanıyordu. Nasıl yaşanması ve nasıl olunması gerektiği Mc Carthysm’in baskıcı ve tutucu uygulamaları ile topluma öğütleniyordu.

Bu sıralarda ABD gençliği, Rock&Roll gibi temelsiz bir başkaldırıyı yaşarken, Beat Kuşağı olarak tabir edilen yazarlar, baskılardan bunalmışlığın etkisiyle karşıt bir yaşam biçimi geliştirerek Amerikan gençliği ile arasında bir bağ kurmuşlardır.

Beat hareketi bir yazın hareketi olarak doğmuştur. Amerikan rüyasını yadsıyan bu yazın akımı dönem gençliğini etkileyerek karşıt bir yaşam biçimini yaymaya başlamıştır. 1940’ların sonlarında ve 1950 lerin ortalarında gelişmiş olan ve ‘Beat Generation’ adıyla tanınan hareket toplumu, devleti, dünyayı eleştirmiş, alternatif yaşam biçimleri de olduğunu öğütlemiştir. Amerikan rüyasının karşısındaki tavırlarıyla Beat’ler sistemin kötü çocukları olmuşlardır.

“Beat Generation (Beat Kuşağı) terimi ilk kez 1952’de kuşağın yazarlarından J.Clellon Holmes tarafından New York Times’a yazdığı bir yazıda kullanılır. Yazının başlığı ‘Beat Generation’ dır. ‘Beat Generation’ın bir kuşak olarak tanımlanmasının nedenlerinden biri daha önce değinilmiş olan Birinci Paylaşım Savaşı sonrası ortaya çıkmış ‘Lost Generation’ (Yitik Kuşak) yazarlarından esinlenmiş olmasıdır. Aynı zamanda J.C.Holmes’in 1952’de yazdığı Go(Git) adlı romanı Beat akımının başlangıcı sayılır. 1958’de bu yazın akımına getirilen eleştirilerden birinde bir gazeteci beat sözcüğünde Yiddiş dilinde aşağılayıcı anlamını veren ‘–nic’ ekini ekler. Başkaldıran, geleneksel değerlere karşı çıkan, uçsuz bucaksız Amerika yollarında dolaşan bu insanlarla, sıradan Amerikalı’ya en büyük düşman olarak gösterilen SSCB’nin üstlerinde dolandırdığı Sputnik uzay uydusu arasında bağlantı kurduran sözcük çok tutar. Ayrıca Beat

sözlük anlamı olarak dövülmek, bozguna uğramak, dışlanmak ile çevrelenen tanımlaması doğrultusunda çok daha eski yıllardan beri kullanılmaktadır. 19.yüzyılın Batı ya da kırsal güneyinden türemiştir. Diğer yandan hem darbe anlamı, hem de cazdaki vuruşları içermektedir. (SONAD Emin, 1994, sf: 20).”

Benzer Belgeler