• Sonuç bulunamadı

er-Risâle’nin Yazılış Amacı

A. ŞEKİL BAKIMINDAN ER-RİSÂLE

5. er-Risâle’nin Yazılış Amacı

İmam Şafii er-Risâle’yi yazarken hangi amaçla yazmıştır? Onu böyle bir eser yazmaya iten nedenler nedir? Burada bu konu üzerinde de kısaca durmak istiyoruz. Şafii’nin er-Risâle’yi yazarken ki niyetinin ne olduğu konusunda birbirinden farklı birkaç görüş ileri sürülmüştür. Bu görüşlerden biri, yukarıda işaret ettiğimiz gibi Abdurrahman b. Mehdi’nin, Şafii’ye bir mektup yazarak ondan Kur’an’ın ahkam ayetlerini, bu ayetlerle çelişmeyen haberleri, icma’nın delil oluşunu ele alan, Kur’an ve sünnet nasslarından nâsih ve mensûh olanları açıklığa kavuşturan bir eser yazmasını istemesidir. Şafii’nin de er-Risâleyi bu isteğe cevap olarak yazdığı söylenmiştir.63

George Makdisi ise Şafii’nin er-Risâle’yi yazmasındaki gayesinin Kur’an ve Hz. Peygamber’in sünnetinin ötesine gitme eğilimi gösteren her türlü dini bilgi üretme sistemine karşı durmak olduğunu söylemiştir. Ayrıca Allah’ın zatıyla ilgili spekülasyonlarda bulunmada nassların dışına taşan kelamın aksine Şafii’nin doktrini, nassların, kurtuluş için yegane ihtiyaç duyulan şeyler olduğunu ilan etmek olduğunu ifade etmiştir.64 Aynı yazar Şafii’nin er-Risâle’yi yazmasındaki esas amacının ne olduğu konusunda şunları söylemektedir;

“Hz. Peygamber’in sünnetini Kur’an düzeyine çıkarmak ve kıyasın kullanımını kesin ölçülerle sınırlamak suretiyle Şafii’nin maksadı, ehl-i kelam diye adlandırdığı ve kendisine düşman gördüğü akılcı Mutezile ile özdeşleşip iyice müesses hale gelmiş bulunan diğer bir ilme yani kelama karşı

63

Şafii, er-Risâle s. 11.

gelenekçilik tarafından bir panzehir olarak kullanılabilecek bir ilim vazetmektir.”65

George Makdisi ileri sürdüğü bu iki görüşünde Şafii’nin er-Risâle’yi yazarken ilmi bir kaygıyla yazmadığını, onun tamamen savunmacı bir yaklaşımla kendi fikir ve düşüncelerine aykırı gördüğü birtakım kesimlere cevap vermek amacıyla bu eserini yazdığını ifade etmiştir. Yazarın ileri sürdüğü bu iddialardan hareketle onun şöyle bir sonuca ulaştığını söyleyebiliriz: Eğer Şafii’nin kendi fikir ve düşüncelerine aykırı olarak ortaya çıkan bir kesim olmasaydı, -yani Hz. Peygamber’in sünnetini değersizleştirme ve aklın giderek dini nasslardan daha çok ön plana çıkarılması- Şafii, er-Risâle’yi yazma ihtiyacı hissetmeyecek ve dolayısıyla bu eseri yazmayacaktı.

George Makdisi, Şafii’nin er-Risâle’yi tamamen savunmacı bir yaklaşımla, kendi düşüncelerine aykırı gördüğü birtakım kesimlere cevap vermek amacıyla yazdığını iddia ediyorsa da bizce Şafii, er-Risâle’sini yalnızca bir yerlere cevap vermek amacıyla yazmamıştır. O bu eserini, eksikliğini hissettiği bir boşluğu doldurmak için yazmıştır. O’nun esas amacı Müslümanların bütün sorunlarının Kur’an ve Hz. Peygamber’in sünneti ile çözülebileceğini göstermekti. Bu çözümlerin hangi metotlarla ve nasıl yapılacağı konusunda da Müslümanları bilgilendirmeye çalışmıştır. Elbette yeri geldiğinde kendisinden farklı olan görüşlere değinecek ve onların delillerini çürütmek için farklı deliller ileri sürecektir. Fakat bu, onun eserini yalnızca birilerine cevap vermek amacıyla salt savunmacı bir yaklaşımla yazdığı anlamına gelmez.

Rıdvan es-Seyyid’in de konuyla ilgili sözlerini burada aktarmak istiyoruz:

”İbn ebi’l- Cârud, Şafii’nin er-Risâle’yi önce Mekke’de daha sonra da Mısır’da yazmasının İslam ülkelerinin değişik bölgelerinde mevcut olan metotlar arasında bir nevi cem amacıyla yaptığını söylemiştir. Fakat mesele bir cem, tevfik veya bir ilmin ortaya konulması meselesi olmayıp; bilakis propagandaların ve mezhep çatışmalarının şiddetlendiği çeşitli akım ve grupların ortaya çıktığı hicrî ıı. asır başlarında, hakkında farklı kanaatlerin ortaya çıktığı akıl-nakil meselesine yeni bir yaklaşım meselesi olmalıdır.

Şafii, ehl-i rey ve taraftarlarının, din ve ümmet sorunlarında pratik aklın

hakemliğine koşuşmalarından ne kadar rahatsız oluyorsa; Hicaz ve Şam fakihlerinin maruf ve mütedavil olan her şeye Müslümanların bir sünneti olarak yapışmalarından veya anlama ve uygulama açısından bunları Kur’an nassına bile hakim kılacak kadar bir kutsallaştırma ve onlara aşırı güvenme cihetine gitmelerinden de o kadar rahatsız olmaktaydı.”66

Rıdvan es-Seyyid, Şafii’nin ne ehl-i rey, ne de ehl-i hadis taraftarlarının görüşlerini tamamen benimsediğini belirtmiştir. O, Şafii’nin her iki tarafın da çok uç noktalarda olduğunu ve bunun da yanlış olduğunu fark ettiğini iddia etmiştir. Ona göre Şafii, er-Risâle’yi ilmi bir amaç için yazmamış, ehl-i rey ve ehl-i hadis diye tabir edilen her iki tarafa da cevap vermek amacıyla yazmıştır.

Konuyla ilgili olarak Ömer Özpınar şunları söylemektedir:

“… Buna göre Şafii’nin amacı, fakihler arasındaki görüş farklılıklarını azaltacak bir metot saptamak ve bir doktrin birliği sağlamak olarak gözükmektedir.”67

er-Risâle’nin yazılış amacıyla ilgili M. Hayri Kırbaşoğlu’nun görüşleri ise şöyledir:

“Şafii’nin Irak’ta iken kaleme aldığı ilk er-Risâle’yi tamamen hadisleri savunmak amacıyla yazdığı gibi; bilahare Mısır’a gidince orada tekrar kaleme aldığı ikinci er-Risâle’de –Şafii’nin verdiği isimle el-Kitab’ta – da, hadisleri savunma amacından uzaklaşmış değildi. er-Risâle’nin yazılışındaki amaç, genel olarak nassların hakimiyetini sağlayıp, dinde aklın faaliyet alanını alabildiğince daraltmak ise de, bu genel amaç içerisinde hadislerin savunulması çok önemli bir yer işgal etmektedir… “68

M. Hayri Kırbaşoğlu konumuzla ilgili olarak başka bir makalesinde de şunları söylemektedir:

66

Rıdvan es-Seyyid, a.g.e. s. 74.

67

Ömer Özpınar, Hadis Edebiyatının Oluşumu, Ankara Okulu yay., Ankara, 2005, s. 67.

68

Kırbaşoğlu, “Şafii’nin er-Risâle’deki Hadisçiliği”, Sünni Paradigmanın Oluşmasında Şafii’nin Rolü Kitabiyat, Ankara, 2003, s. 205.

“er-Risâle’nin sadece ilmi bir endişeyle, sistematik bir eser mesela bir fıkıh usûlü veya hadis usûlü kitabı olmadığı, bilakis dini düşünce alanında belli bir pozisyonu temellendirmeyi amaçlayan ideolojik bir ‘savunma’ niteliğinde olduğu rahatlıkla söylenebilir.”69

M. Hayri Kırbaşoğlu’nun, Şafii’nin er-Risâle’yi yazmasındaki amacıyla ilgili ileri sürdüğü iddialarında, daha önceki sayfalarda belirttiğimiz gibi o çağın şartlarını göz önünde bulundurmayıp, günümüz şartlarıyla eseri değerlendirdiği için böyle bir kanaate sahip olduğunu düşünüyoruz.

er-Risâle’nin yazılış amacıyla ilgili olarak Ahmet Keleş’in görüşleri bize yukarıda saydığımız fikirlerin bir nevi sentezi gibi göründüğü için onu da buraya almak istiyoruz. "…Yukarıda dikkat çektiğimiz iki önemli nokta, İmam Şafi’nin yaşadığı tarihsel ve kültürel ortamı tanımamız bakımından çok önemlidir. Bunlardan biri, o devirde Sünnet terk edilerek sadece Kuran ile yetinmek gibi son derece tehlikeli bir akım giderek yaygınlaşmakta ve taraftar bulmaktaydı. Oysa Sünnet olmadan yaşanabilir bir İslam Dini’nden bahsetmek imkânsız olduğu gibi, böyle bir iddia aynı zamanda saçmalıktır da… Fakat böyle bir tehlike fiilen mevcuttu. Diğeri de, Hz. Peygamber’e (a.s.) ait olarak nakledilen rivayetler, Kuran’a uymuyor diye reddedilmekte ve Hz. Peygamber’e (a.s.) ait sözlü gelenek, yani Hadisler büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalmaktaydı.

Bu iki temel problematik, İmam Şafi tarafından derinliğine fark edilmiş ve onların çözümünün nasıl mümkün olacağına yönelerek, çözümün ancak usûl ile mümkün olacağını görmüş ve ölümsüz eseri er-Risâle’yi yazmıştır. Eserinde birinci derecede Sünnetsiz bir din algısının imkânsızlığını vurgulayarak Sünneti hak ettiği konuma yerleştirmiş ve bunun usûlünü belirlemiştir. İkinci olarak da, hemen çoğu muhaliflerinin arkasına sığındıkları; “Hadis-Kuran” uyumu bağlamında oluşan sorunu da Sünnetin

69

Kırbaşoğlu, “er-Risâle’nin Şekil ve Muhteva Açısından Eleştirisi”, Sünni Paradigmanın Oluşmasında Şafii’nin Rolü Kitabiyat, Ankara, 2003, s. 217.

ve Hadisin Hz. Peygamber’in mazhar olduğu bir çeşit vahiy olduğu, dolayısıyla Kuran’dan ayrı görülemeyeceği teziyle çözmeye çalışmıştır.”70 Kısaca görüşlerini naklettiğimiz âlimler, er-Risâle’yi çağımıza ait kıstaslarla değerlendirdikleri için, onun hangi alana ait olduğu konusunda net bir görüş ortaya koymamış olsalar da biz, er-Risâle’yi kendi tarihsel koşulları içinde değerlendirerek onu, İslamî ilimlerin genelini kapsayan bir “Usûl” eseri olarak değerlendirmeyi yeğliyoruz.

Yukarıda er-Risâle’nin yazılışıyla ilgili bazı konuları ifade ettikten sonra er- Risâle’nin tanıtımına devam edebiliriz. er-Risâle’yi tanıtmaktan amacımız eseri eleştirmek değildir. Biz eserin nasıl yazıldığını, eserde hangi konular üzerinde durulduğunu, ayrıca hadis ve fıkıh ilimlerine ait olan hangi konulardan bahsettiğini ayrıntıya inmeden açıklamaya çalışacağız. Eserde çelişkilerin ve tutarsızlıkların71 olduğuna dair ileri sürülen bir takım görüşlerin doğruluk veya yanlışlıklarını ortaya koyma amacında olmadığımız için bu gibi tartışmalara girmeyeceğiz.

Benzer Belgeler