• Sonuç bulunamadı

KAYNAĞI AÇISINDAN HADİS ÇEŞİTLERİ

A. RAVİ MERKEZLİ HADİS TERİMLERİ

2. KAYNAĞI AÇISINDAN HADİS ÇEŞİTLERİ

Bilindiği üzere Hadis ilminde Hz. Peygamber’e ait sözlerin sahâbî, Tâbiîn, tebe-i Tâbiîn ve daha sonraki kuşaklarca, “an fülan, an fülan” şeklinde nakledilmesine rivayet zinciri (Sened) denir. İşte bu rivayet zinciri Hz. Peygamber’e kadar ulaşıyorsa Merfu, sahâbîde kalıyorsa Mevkuf, Tâbiînde kalıyorsa Maktû adını alır. Rivayetlerin Hadis ilminde bu isimlerle adlandırılması “Kaynağına Göre Hadislerin Sınıflandırılması” adını almaktadır. Biz de bu başlık altında İmam Şafii’nin konuyla ilgili görüşlerine yer vereceğiz. 298 İbnu’s-Salah, a.g.e., s. 302-306. 299 Nazlıgül, a.g.e. s. 234. 300 Şafii, er-Risâle, s. 365.

a. Merfu Haber

“Merfu Hadis”in hadis ilmindeki tanımı şu şekildedir: “Hz. Peygamber’e isnat edilen söz, fiil ve takrirlere merfu hadis denir.”301Vermiş olduğumuz bu tanım bütün hadis âlimleri tarafından kabul edilen ortak bir tanımdır.

er-Risâle’de yapmış olduğumuz tetkik neticesinde, Şafii’nin Hz. Peygamber’in Hadisi anlamında “Merfu” kavramını korku namazının nasıl kılınacağına dair bir bahsi anlatırken kullandığını görmekteyiz.

” Bana biri, İbn Ebî Zib, Zûhrî, Salim o da babası vasıtasıyla Hz. Peygamber’den aynı manada bir hadis nakletti. O, bu hadisi babasının rivayet etmiş olmasından şüphe etmemiştir. Bu hadis Hz. Peygamber’e ulaşan merfu bir hadistir.”302

Şafii’nin bu sözleri Merfu Hadisin Hz. Peygamber’e isnat edilen, yani Hz. Peygamber’e kadar ulaşan sözler için kullanıldığının açık bir ifadesidir. Ancak bu kavramın İmam Şafii’den daha önce de kullanıldığına dair Ahmet Yücel şunları söylemektedir:

“Muhammed b. Sirîn’in(ö.110/728) ‘Ebû Hureyre’den rivayet ettiğim her hadis merfudur.’ Ve Ali b. Zeyd b. Ced’an’nın(ö.131/748) kendi arkadaşlarından Hasan-ı Basrî, Ebû’l-Aliye ve adını zikretmediği bir başkası olmak üzere üç kişi için ‘Onlar hadisi işittikleri zaman merfu olarak rivayet ederler.’ Şeklindeki açıklamalarından merfu teriminin hicrî birinci asrın sonlarından itibaren Tâbiîler tarafından ıstılahî manası ile kullanıldığı anlaşılmaktadır."303

İmam Şafii’den daha önce yaşamış olan Muhammed b. Sirîn bu kavramı Şafii’den çok daha önce ıstılahî manasında kullandığına göre, Şafii’nin bu kavramdan müstağni olması düşünülemez. Aynı şekilde Şafii bu kavramı kendisinden önce ve sonra gelen âlimlerle aynı manada kullanmıştır.

301

İbnu’s-Salah, a.g.e. s.45; el-Cezairî, Tevcîhü’n-Nazar, s. 175; İbn Hacer, a.g.e., s. 87; es-Suyûti, Tedribu’r-Ravi, c.I, s. 149.

302

Şafii, er-Risâle, s.185.

b. Mevkuf Haber

Mevkuf terimi hadis ıstılahında “Sahâbenin söz ve fiillerine dair rivayet edilen haberlere denmektedir.”304 Sahâbe sözlerine bu ismin verilmesi isnadın sahâbede son bulması ve Hz. Peygamber’e ulaşmamış olması dolayısıyladır305.

er-Risâle’de yapmış olduğumuz inceleme neticesinde İmam Şafii’nin bir hadis ıstılahı olarak “Mevkuf” kavramını kullandığına dair herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Aslında bu kavramın hicrî ikinci asırda kelime anlamında kullanıldığı, terim olarak kullanımının hicrî üçüncü asırda yaygınlaştığı ifade edilmektedir.306 Dolayısıyla İmam Şafii zamanında bu kavram kelime anlamında kullanmış olup, bir hadis ıstılahı olarak yaygınlık kazanmamıştır. Bundan dolayıdır ki Şafii, sahâbenin söz ve davranışlarına sürekli atıfta bulunmasına rağmen bu hadis ıstılahını kullanmadığını söyleyebiliriz. Yeri gelmişken Şafii’nin sahâbî kavline verdiği değeri de belirtmek istiyoruz.

Vahye şahid olmaları, Hz. Peygamber’in vahyi izahını ve tatbikini yakînen bilmeleri, Resulullah’ın yaşadığı hayatı ve onun sözlerini nakleden ilk kimseler olmaları, ayetler ve hadislerle övülmeleri sebebiyle, sahâbe hem fıkıh usûlünde hem de hadis usûlünde diğer insanlardan ayrı ve onlardan daha üstün bir mevkide değerlendirmişlerdir. Mesela hadis usûlünde sahâbenin hepsi, Hz Peygamber’e kasten yalan isnat etmeyecekleri hüsn-ü zannından hareketle âdil kabul edilmiş ve haklarında diğer insanlara uygulanan cerh ameliyesi tatbik olunmamıştır.307

Şafii, Kitap, Sünnet, icma ve bunlara yapılacak olan kıyastan sonra sahâbenin sözlerinin bilgi kaynağı olarak kabul edilebileceğini belirtmiştir. Çünkü sahâbenin bizzat vahye tanıklık etmesi, Hz Peygamber’in söz ve fiillerinin tarihî arka planını daha iyi bilmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla onların söylemiş olduğu sözler ve vermiş olduğu hükümler, Hz. Peygamber’le yaşamanın vermiş olduğu maneviyatla yapıldıkları için, bizlerden daha üstün sayılırlar. Ona göre sahâbe arasında herhangi bir muhalefetin olmadığı görüşler bize nakledildiğinde bunlara uymamız gerekir.308 Çünkü yukarıda belirttiğimiz gibi hem Peygamber’in sünnetine hem de Kur’an’a bizden daha iyi hâkim oldukları için onların sözlerini kabul etmeliyiz.

304

İbnu’s-Salah, a.g.e., s.46.

305

Koçyiğit, Hadis Usûlü, s. 162.

306

Yücel, a.g.e. s. 156.

307

Nazlıgül, a.g.e. s. 227.

Şafii’ye göre sahâbî sözlerinin birbirleriyle ihtilaflı olmaları halinde Kitap ve Sünnet veya icmaya uygun düşen hangisi ise onunla amel edilmesi gerekir.309 Sahâbî kavlinin sünnete aykırı olmasının mümkün olmadığını söylemekte ve eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa da bunu o sünneti bilmemelerine veya eksik işitmiş olmalarına bağlamaktadır. Bu durumda da sahâbî kavline değer vermemekte ve sünneti esas almaktadır. Zaten o sahâbeden rivayet edilen her sözün Hz. Peygamber’e ait olduğunu düşünmenin yanlış olacağını ifade etmiş ve rivayet edilen sözün sahâbeye de ait olabileceğine dikkat çekmiştir.

c. Maktû Haber

Maktû Haber, Tâbiînin söz ve fiillerine dair rivayet edilen haberlere denir.310 Başta İmam Şafii olmak üzere bazı âlimler Maktû terimini Munkatı anlamında da kullanmışlardır. Ancak bu kullanım yaygın değildir.311

“… Tâbiînin söz ve fiilleri anlamına gelen Maktû terimini bahis konusu ettiğimiz dönemlerde rastlamadığımızı hatırlatmalıyız. Ancak bu durum Kutsî hadisler ve bunlara delalet eden sîğalar ile Maktû hadislerin ilk dönem musannefatında mevcut olmadığı anlamına gelmemektedir. Ayrıca söz konusu ettiğimiz dönemde Maktû tabirinin senedinde kopukluk (inkıta) olan başka bir tabirle Munkatı anlamında kullanıldığına da işaret etmeliyiz.”312

Ahmet Yücel’in bahis konusu ettiği dönem hicrî ilk üç asırdır. Yani İmam Şafii’nin de içinde bulunduğu dönemdir. Bu dönemde Maktû kavramı bir hadis ıstılahı olarak kullanılmadığı için, aynı dönemde yaşamış olan Şafii tarafından da kullanılmamıştır.

er-Risâle’de yapmış olduğumuz tetkik neticesinde bir hadis terimi olarak “Maktû Haber” kavramını kullandığına dair herhangi bir ifadeye rastlamadık. İmam Şafii için Tâbiîn kuşağı kendisinin de içinde bulunduğu bir kuşak sayılacağı için, Tâbiîn sözleri olan Maktû Haberleri bir kavram olarak görmesi ve onları kullanması beklenmemelidir.

309

Şafii, er-Risâle, s.597.

310

Selman Başaran, M. Ali Sönmez, Hadis Usûlü ve Tarihi, Uludağ Ünv. Merkez Kütüphanesi, Bursa, 1993, s. 101.

311

Ahmed Muhammed Şakir, Baisu’l-Hasis, s. 39.

Çünkü kavramlar ancak sonraki nesiller için daha bir anlam taşır ve daha fonksiyoneldir.

Şafii her ne kadar bu kavramı kullanmamışsa da o, Tâbiîlere büyük önem vermektedir. Fakat Şafii bazı Tâbiîlerin görüşlerini kabul etmekle beraber bazen de onların fikirlerini eleştirmiştir. Şafii’ye göre Tâbiîlerin ictihadları kendisi için bağlayıcı değildir. Çünkü Tâbiîlerin yapmış oldukları ictihadlar onların kendi görüşleridir. O, Tâbiîleri ilim olarak kendi seviyesinde görür ve onların hükümlerini hukuk kaynağı olarak kabul etmez. Nitekim er-Risâle’de Tâbiîlerin sözleriyle ilgili olarak şunları söylemektedir:

“… Bir fakih için ancak anlattığım sebeplerden dolayı bir haberi terk etmek mümkün olur. Bir de o, Tâbiîlerden ve tabilerin öğrencilerinden uyulması gerekmeyen bir söz rivayet etmişse onu terk edebilir; Çünkü o, bunu huccet olduğu için değil lehinde veya aleyhinde bir şey söylemeksizin, sadece o şahsın görüşlerinin bilinmesi için rivayet etmiştir.”313

Daha önce ifade ettiğimiz üzere o, Tâbiîleri ikiye ayırmıştır. Bunlardan birincisi “Kibar-ı Tâbiîn” ikincisi ise “Sığar-ı Tâbiîn” dir. Şafii, Kibar-ı Tâbiîn diye isimlendirdiği tabileri Sığar-ı Tâbiînden daha üstün tutmuştur. Kibar-ı Tâbiîn, Hz. Peygamber’in sahâbîlerinden bazılarını çok kez görmüş olan Tâbiîlere denir. 314Hatta Şafii, Kibar-ı Tâbiînden olan kimselerin Mürsel/Munkatı olarak rivayet ettikleri hadislerin delil olarak kabul edilebileceğini, diğerlerinin ise kabul edilmeyeceğini çünkü onların rivayet ettikleri kimseler hakkında çok gevşek davrandıklarını ifade etmiştir.

Benzer Belgeler