• Sonuç bulunamadı

İmam Şafiî bu eserini, Basra’da bulunan Abdurrahman b. Mehdî’nin kendisinden talep etmesi üzerine, hicrî 195 yılında yazıp talebesi Hâris b. Süreyc aracılığıyla ona göndermiştir. Abdurrahman b. Mehdî’ye gönderilen bu eser er-Risâletü’l-Kadîme diye isimlendirilir. er-Risâle’nin bu kadîm versiyonunun Mekke’de yazıldığına dair kayıtlar bulunsa da Bağdat’ta yazıldığına dair bilgiler daha kuvvetli görünmektedir.1 Kitabın er-Risâle diye isimlendirilmesinin sebebi ise Abdurrahman b. Mehdî’ye bir mektup şeklindegönderilmesi sebebiyledir. Şafiî bu esere ‘el-Kitâb’, ‘Kitabî’ veya ‘Kitabuna’

demiştir.2Bu eser, her ne kadar fıkıh usûlü konularını içine alsa da bunlar özet bir şekilde aktarılmıştır.

Şafiî Mısır’a döndüğünde bu risâleyi gözden geçirerek ve geliştirerek yeniden yazmış ve bu da er-Risâletü’l-Cedîde diye isimlendirilmiştir. İşte Rebî’ b. Süleyman rivayetiyle günümüzde mevcut olan, Risâle’nin bu versiyonudur.3 Risâle, fıkıh usulü alanında yazılıp günümüze kadar ulaşan ilk eser olma özelliğini de taşımaktadır. Er-Risâle’de konuların tertibi ve sıralanışı, kendisinden sonra tedvin edilen fıkıh usulü eserlerinin konu tertibinde ulaştıkları dereceye ulaşamamıştır. Bunun sebebi ise, Risâle’nin diğer usûl konularının tamamını içine almamasıdır. Fakat bu durum er-Risâle’nin fıkıh usûlü alanında tedvin edilen ilk eser olma özelliğine halel getirmez.4 Şafiî, bu eserde bazen furû-ı fıkıh konularının örneklerine yer vermektedir. Bununla beraber genel olarak Kur’ân’ın yeri ve hücciyeti, Şer’î hükümlere etkisi ile Sünnet’in konumu belirtildikten sonra, Kitap ve sünnetteki âm ve has ifadeler, bunlar arasındaki ilişki; sünnetin hüküm kaynağı oluşu, nesih, hadis rivayeti, haber-i vâhid, bilginin çeşitleri ve değeri, icmâ, kıyas, ictihad, istihsân, ilim ehli arasındaki görüş ayrılıkları ve sahâbe kavilleri yer almaktadır.5 Şafiî usûl konularının hepsini bu kitabına almamıştır. Usûl hakkında başka eserler de

1 Murteza Bedir, “er-Risâle”, DİA, XXXV, s. 117.

2 Duman, a.g.e., s. 30.

3 Kavâsimî, a.g.e., ss. 211-212.

4 Kavâsimî, a.g.e., s. 243.

5 Bedir, “er-Risâle”, DİA, XXXV, s. 118.

36 yazmış olup, bunlar el-Ümm’ün içinde yer alan Kitâbu İbtâli’l-İstihsân ve Cimâu’l-İlim adlı eserleridir.6

Gıyasettin Arslan, er-Risale’nin sadece fıkıh usulü kitabı olmadığını iddia edip şu cümleleri kullanmaktadır: “Risâle, kanaatimize göre en az fıkıh ve hadis usulü kadar tefsir ilminin temel konularını da ele alıp erken dönemlerde Kur’ân’ın nasıl anlaşılabileceği, tefsirde mutlaka bilinmesi gereken Kur’ân ilimlerini ve usûlünü de içeren bir tefsir metodolojisi kitabıdır”.7 Gerçekten de bu eser, ihtiva ettiği farklı ilimlerle ayrı bir zenginlik kazanmıştır. Nitekim Şafiî’nin talebelerinden Müzenî, Risâleyi beşyüz defa okuyup mütalaa ettiğini, başka bir rivayette ise elli sene boyunca okuduğunu ve her seferinde bilmediği yeni şeyler öğrendiğini dile getirmektedir.8 Maddeler halinde yazılan er-Risâle 1821 maddeden oluşmaktadır. Şafiî, Risale’nin tamamında istihsân kelimesini, ‘el-istihsân’, ‘estahsinu’, ‘istahsene’ gibi farklı türevleriyle beraber sekiz yerde kullanmıştır.

Daha önce birçok defa basılan er-Risâle, ilk defa 1940 yılında Hanefî âlimlerinden9 Ahmed Muhammed Şâkir (1891-1957) tarafından Rebî’ b. Süleyman’ın nüshası esas alınarak tahkik edilmiştir. Kaynaklaragöre er-Risâle’nin üzerine şu âlimler şerh yazmışlardır: Ebû Bekir Muhammed b. Abdullah es-Sayrafî (ö. 330), Ebû’l-Velîd el-Ümevî (ö. 349), Muhammed b. Ali el-Kaffâl eş-Şâşî (ö. 365), Ebû Bekir el-Cevzakî (ö.

388) veİmamü’l-Haremeyn’in babası Rüknü’l-İslâm el-Cüveynî (ö. 438).10 Er-Risâle’ye Ebû Sehl İsmail b. Ali en-Nevbâtî ile Ubeydullah b. Tâlib el-Kâtib de reddiye yazmıştır.

Fakat bu yazılan şerh ve reddiyelerin günümüze ulaştığına dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.11 Er-Risâle’nin birçok dile çevirisi yapılmış olupAbdulkadir Şener ve İbrahim Çalışkan tarafından Türkçe’yetercüme edilmiştir. Bu çalışmada er-Risâle’nin Ahmed Muhammed Şâkir tarafından tahkik edilen ve Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye yayınlarınca çıkarılan baskısı esas alınmıştır.

Risâle’de birçok usûl konusu ele alınmakla beraber, Şafiî’nin istihsâna bakışını ortaya koyması açısından “bâbü’l-istihsân” bölümü ayrı bir önem arz etmektedir. Bu bölüm er-Risale’de 1456. maddeden 1670. Maddeye kadar olup toplamda 214 maddeden

6 Ebû Zehra, İmam Şafiî, s. 178.

7 Arslan, a.g.e., s. 38.

8 Beyhakî, a.g.e., I, ss. 235-236.

9 Arslan, a.g.e., s. 39.

10 Kavâsimî, a.g.e., s. 244-245.

11 Bedir, “er-Risâle”, DİA, XXXV, s. 118.

37 oluşmaktadır. Kıyas konusundan sonra gelmesi, konunun kıyasla alâkalı olduğu ve irtibatın kesilmediğini göstermektedir.

Eseri tahkik eden Ahmed Muhammed Şâkir, bu başlığın asıl nüshada olmadığını İbn-i Cemâe’nin nüshasının haşiyesinde eklendiğini ve bir önceki maddede (1455), bu konuya işaret edildiği için matbû nüshalarda daha önceki yerlerde kullanıldığını söylemektedir. Daha sonra muhakkik, bunun yanlış olduğunu, başlığın asıl yerinin burası olduğunu belirtip bunun sebebinin ise yeni bir konuya başlanmasıdır, şeklinde izah etmektedir.12 Şafiî bu bölümde istihsâna çok az yer vermiştir. Başlığın ismi ‘istihsân’

olmasına rağmen içerik daha çok kıyas ve ictihadla alâkalıdır.13 Öyle ki, bu başlık altında

‘istihsân’ kelimesi farklı türevleriyle birlikte sadece beş defa kullanılmıştır.

Şafiî, bu bölümde kıyas ve ictihadın müteradif kavramlar olduğunu vurgulayıp Kitap ve Sünnet’te hükmü bulunmayan bir meselede, bu iki kaynağı esas alıp çözüm arayışına girmek gerektiğini belirmektedir. Bu şekilde, istihsânın geçersizliğini ortaya koymak yerine önceki bir asla dayanan kıyas metodunun üzerinde ısrarla durarak14, kıyas ve ictihadın önemine değinip bunların nasslara uygunluğunu ortaya koymaya çalışmıştır.15 Bu yargıyı destekleyen şu ifadeleri kullanması onun kıyas ve ictihada verdiği önemi gösterir:

“İctihad, araştırma konusu yapılan bir şey üzerinde olur. Bu şeye de ancak delâlet yoluyla veya mevcut bir şeye benzetmek suretiyle ulaşılır. İşte bu, bir kimsenin, istihsânın haber’e muhalif olması halinde, onunla hükmetmesinin caiz olmadığını gösterir. Kitap ve sünnette yer alan haber (nass), isabetli bir ictihad yapmak için, manası müctehid tarafından kavranılmak istenilen bir kaynaktır”.16 Şafiî bu ifadelerle, ictihad ederken haberi yani Kitap, sünnet ve icmâyı esas almak gerektiğini vurgulamaktadır. O’na göre hükmü bulunmayan bir meselede, bu delillerden birine kıyas yapılmadan yani bu nasslar ölçü alınmadan hüküm verilemez. Bu tezini ispat etmek için de kıyas ve istihsânı mahiyetleri

12 Ebû Abdullah Muhammed b. İdrîs eş-Şafiî, er-Risâle, (Thk. Ahmed Muhammed Şâkir), Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, t.y., s. 503.

13 Özdemir, a.g.e., s. 79.

14 Pekcan, a.g.m., s. 155.

15 Aybakan, a.g.e., s. 131.

16 Şafiî, er-Risâle (İslam Hukukunun Kaynakları), (Trc. Abdulkadir Şener-İbrahim Çalışkan), Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2010, s. 273.

38 bakımından karşılaştırır. Böylece İstihsânın, bu çerçevenin dışında kaldığı için bunun meşru bir uygulama olamayacağı görüşüne sahip olur.17

Şafiî, istihsânın nasslardan bağımsız, akla dayanan18, telezzüz (zevk alma) ve keyfî bir tutum olduğunu,19 dolayısıyla herhangi meşru bir dayanağının olmadığını kıyas mefhumuyla mukayese ederek ortaya koyar.

B- ER-RİSÂLE’DE İSTİHSÂN KARŞITLIĞININ GEREKÇELERİ