• Sonuç bulunamadı

TİP I RESEPTÖR BLOKAJI MENAPOZA BAĞLI OSTEPOROZU ENGELLEYEBİLİR Mİ? BİR TARAMALI ELEKTRON

MİKROSKOPİ (SEM) ÇALIŞMASI

Barış Özgür DÖNMEZ1 , Semir ÖZDEMİR2, Nazmi YARAŞ2, Binnur

KARAYALÇIN3, Necdet DEMİR4, Nurettin OĞUZ1

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı1, Biyofizik Anabilim Dalı2,

Nükleer Tıp Anabilim Dalı3, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı4

Barış Özgür DÖNMEZ, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı, 07070, Antalya

Tel: 0-242-2496989, e-posta: barisoz@akdeniz.edu.tr

AMAÇ: Anjiotensin inhibitörü içeren ilaçlarla tedavi edilen hastalarda kırık riskinin

önemli oranda azaldığını gösteren bulgular, anjiotensin inhibitörlerinin menopoza bağlı osteoporoz oluşumunu engelleyebileceğini düşündürmektedir. Çalışmamızda bu hipotezi test etmek için overektomize (OVX) sıçanlarda anjiotensin inhibitöru (Losatan) tedavisinin osteoporotik aktiviteye karşı koruyucu etki oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD : Çalışmamızda 24 adet Wistar cinsi yetişkin (250-300 gr.) dişi sıçan kullanılmıştır. Deneklerden 8 adeti kontrol (KONT) grubu olarak kullanılmıştır ve bu gruba 20 hafta süresince 5 mg/kg/gün musluk suyu verilmiştir.

Diğer 16 adet sıçana ise OVX yapılmıştır. Bunlardan, 8 adedine OVX den sonraki 12. haftadan itibaren 8 hafta süresince 5 mg/kg/gün musluk suyu (OVX ) ve diğer 8 adet sıçana ise OVX’ den sonraki 12. haftadan itibaren 8 hafta süresince angiotensin reseptör blokorü olarak 5 mg/kg/gün Losartan verilmiştir (OVX-LOS). 20. hafta sonunda bütün denekler üretan anestezisi altında sakrifiye edilmiştir. Femurlar dekalsifiye edildikten sonra longitudinal olarak ikiye kesilmiş ve ultrasonik temizleyicide %1’lik Tritron-X- 100 solüsyonunda 20 dakika temizlenmiştir. Dokular SEM takibine alınarak altınla kaplanıp femurların boyun bölgesinin üst kısmındaki aleveolar kemik yapılar SEM görüntüleri ile incelenmiştir.

BULGULAR: SEM görüntülerinden femur boynunun üst kısmında yer alan alveolar yapıların yüzey alanları hesaplanmış ve istatistiksel analiz için student-t test kullanılmıştır. İstatistikler sonucunda KONT grubuyla OVX grubu arasında (p<0.05) ve OVX grubuyla OVX-LOS grubu arasında (p<0.05) istatistiksel olarak anlamlı farklar bulunmuştur.

TARTIŞMA VE SONUÇLAR: Anjiotensin’in kemik iliği kapilerlerine ve

osteoblastlara etki ettiği bilinmektedir. Sonuçlarımıza göre angiotensin reseptör blokajının OVX’ e bağlı olarak gelişen osteoporozla femurda oluşan kemik kaybını önlediğine yönelik önemli kanıtlar elde edilmiştir.

FÖTAL AKCİĞER GELİŞİMİNDE PLASENTAL YETMEZLİK VE APOPTOZİSİN YERİ

H. Seda Vatansever1, S. Sayhan2, K. Özbilgin1, N. Dicle2, S. Inan1, B. Kara1 1Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji AD., Manisa 2Tepecik Doğum Evi ve Kadın Hastalıkları Hastanesi, İzmir

Burcu Kara, Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD.,45040 Manisa,

Tel: (0236) 2331920, E-posta: brcbsk@hotmail.com

AMAÇ: Akciğer gelişiminin embriyonik hayatın 24. Haftasına kadar olan dönemi, farklılaşma ve fonksiyon açısından birçok faktöre ihtiyaç vardır. Programlı hücre ölümü, apoptozis, embriyonik ve fötal hayatta görülen fizyolojik bir olaydır. Preterm dönemde plasental yetmezliğe bağlı olarak gelişen hipoksi sonucunda birçok dokuda organogenezis etkilenebilmektedir. Çalışmamızda plasental yetmezlik sonucunda kaybedilen bebeklerde akciğer gelişimi sırasındaki apoptozis ve kontrol eden mekanizmaların varlığının incelenmesi amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD: Çalışmada 10-39 haftalık gebelik dönemleri arasında plasental yetmezlik sonucunda kaybedilen bebeklerin akciğer doku örnekleri Tepecik Doğum Evi ve Kadın Hastalıkları arşivinden temin edildi. Akciğerler psödoglandular, kanalikuler ve terminal kese evresi olmak üzere üç dönemde incelendi. Alınan örnekler %10 formalin ile tespit edildi ve rutin parafin takip işlemi uygulandı. Örneklerden alınan kesitlerde apoptotik hücreler TUNEL yöntemi, sitokrom-C, Bax, kaspaz-3 ve kaspaz-8 dağılımları ise indirekt immunohistokimyasal yöntem ile incelendi.

BULGULAR: Psödoglandular dönem akciğer kesitlerinde gevşek bağ dokusu içerisinde kübik epitel ile döşeli bronşial epitel, kanalikuler dönemde terminal ve respiratuvar

DELTAMETRİNİN KARACİĞERDE OLUŞTURDUĞU LİPİT PEROKSİDASYONUNDA FUNALİA TROGİİ’NİN KORUYUCU ROLÜ

Ebru Ballı1 , Birgül Mazmancı2, Mehmet Ali Mazmancı3, Ali Ünyayar3, Banu Coşkun

Yılmaz1, İclal Akarsubaşı1, Ülkü Çömelekoğlu4

1Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD., Mersin 2Mersin Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Mersin

3Mersin Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Mersin 4Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik AD., Mersin

Ebru Ballı, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD.,33169, Mersin, Tel: (0324) 3413066, E-posta: ebruballi@mersin.edu.tr

AMAÇ: Bu çalışmada bir pestisit türü olan deltametrinin sıçan karaciğerinde oluşturduğu lipid peroksidasyonu üzerine Funalia trogii’nin etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD: Çalışmada 24 adet Wistar albino sıçan kullanılmış ve her grupta 8 hayvan olacak şekilde üç gruba ayrılmıştır. Gruplar kontrol grubu (0.5 ml mısır özü yağı, oral), deltametrin grubu (1.28 mg/kg deltametrin, oral) ve deltametrin+mantar grubu (1.28 mg/kg deltametrin verildikten 30 dakika sonra 0.5 ml mantar özütü, oral) olarak tasarlanmıştır. Deney sonunda izole edilen karaciğer dokularının bir bölümünde malondialdehit düzeylerine bakılmış, bir bölümünde ise elektron mikroskobik inceleme yapılmıştır.

BULGULAR: Deltametrin ve deltametrin+mantar gruplarında malondialdehit düzeylerinin kontrol grubuna göre önemli miktarda arttığı (p<0.05) ve deltametrin+mantar grubunda malondialdehit düzeyinin deltametrin grubuna göre önemli miktarda azaldığı (p<0.05) saptanmıştır. Elektron mikroskobik incelemede deltametrin grubunda karaciğer hücrelerinin sitoplazmalarında çok miktarda lipid vakuolü gözlenmiş ve safra kanaliküllerinin yer yer genişlediği saptanmıştır. Deltametrin ve mantarın kombine olarak uygulandığı grupta ise karaciğer hücreleri normal morfolojik özelliklere sahipken, safra kanaliküllerinde yer yer genişleme izlenmiştir.

TARTIŞMA VE SONUÇLAR: Tarımda üretimi arttırmak için yaygın olarak kullanılan deltametrinin karaciğerde hasara yol açtığı biyokimyasal ve ultrayapısal değerlendirmelerle gösterilmiştir. Deltametrinle birlikte çürükçül mantarlar grubundan F. trogii’nin verilmesinin karaciğerde deltametrinin toksik etkisine karşı koruyucu rolü olabileceği belirlenmiştir. Ülkemizde tarım ilaçları denetimsiz olarak aşırı miktarlarda kullanılmakta ve tarım ilacı uygulayan işçiler bu ilaçları uygularken önlem almamaktadırlar. Bu nedenle hedef canlılar kadar insektisitleri uygulayanlar ve insektisit uygulanmış tarım ürünlerini tüketenler bu maddelerin toksik etkilerine maruz kalmaktadırlar. F. trogii özütü insektisitlerin oluşturduğu hasara karşı koruyucu bir madde olarak değerlendirilebilir. Ancak bu konuda daha fazla çalışma yapılmasına gereksinim vardır.

Anahtar Kelimeler: Pestisit, Oksidatif Stres, Malondialdehit, Elektron Mikroskopi

BILDIRCINLARDA TÜKÜRÜK BEZLERİNİN HİSTOKİMYASAL VE İMMUNOHİSTOKİMYASAL PROFİLLERİ: MUC5AC, BILDIRCIN

TÜKÜRÜĞÜNÜN BİLEŞENİ MİDİR?

Narin Liman, Emel Alan

Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi, 1Histoloji ve Embriyoloji AD., Kayseri,

Emel Alan, Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AbD., 38090, Kayseri, Tel: (0352) 3380006, E-posta: emel_babur@yahoo.com

AMAÇ: Kanatlılarda çenelerin gagalara dönüşmüş olması, dişlerin, dudak ve yanakların bulunmaması alınan gıdaların çiğnenmeksizin yutulmasına neden olmaktadır. Bu yutma işleminde tükürük bezlerinin salgısı olan tükürükteki müsinlerin kayganlaştırıcı etkisi önemli rol oynar. Bu çalışmada bıldırcınlarda orofarenksin çatısında bulunan tükürük bezlerinin postnatal farklılaşma ve olgunlaşma süreçlerindeki kimyasal bileşimlerinin ve MUC5AC’nin varlığının ortaya konması amaçlanmıştır

MATERYAL VE METOD: Çalışmada 1, 7, 21, 35, 42 ve 60 günlük bıldırcınların damaklarından hazırlanan örneklerde bezlerin sitokimyasal bileşimi AB-PAS, HID-AB ve PAPS boyama teknikleri ile bezlerdeki MUC5AC reaktivitesi ise strepavidin peroksidaz immunohistokimya metoduyla ortaya konmuştur.

BULGULAR: Yumurtadan çıkışta bıldırcınların tükürük bezlerinin müsinleri salgıladığı, maksillar bezler hariç, diğer bezlerin müsin içeriklerinin yaşın ilerlemesine ve bezlerin büyümesine paralel olarak arttığı saptandı. Maksillar (MSG), Sfenopterigoid (SPSG), medial (MPSG) ve lateral palatin (LPSG) bezlerde yumurtadan çıkışta sülfomusinler çoğunlukta iken, yaşın ilerlemesiyle sialomüsinlerde artış gözlendi. Bezlerin salgı ünitelerinin dip kısımlarında sülfomüsinlerin, boyun kısımları ile kanallarında ise sialomüsinlerin bulunduğu, nötral müsinlerin de asit müsinlerle karışık halde olduğu belirlendi. Çok sayıda seröz özellikte hücreler içeren MSG ve MPSG’de

OVARİAN ENDOMETRİOZİDE ANJİOGENEZ VE MMP-9

Muzaffer Sancı1, Sevinç İnan2, E. Emine Nal2 , Elgin Uluer2, Sevil Sayhan1, H. Seda

Vatansever2

1Tepecik Doğum Evi ve Kadın Hastalıkları Hastanesi, İzmir

2Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji AD., Manisa

E.Emine NAL, Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD.,45040 Manisa,

Tel: (0236) 2331920, E-posta: emineesranal@gmail.com

AMAÇ: Endometrial epitel ve bez yapılarının endometrium dışı organlarda gözlenmesi olarak tanımlanan endometriozis gelişimi tam olarak açıklanamamıştır. Doku içerisinde yeni oluşumların gelişiminde önemli olan angiogenezis ve doku matriks metalloproteinazların (MMP) endometriozis gelişimindeki rolü ise hala tartışma konusudur. Çalışmamızda ovarian endometriozis olgularındaki MMP-9, anjiogenetik faktörlerden vazoendotelial büyüme faktörü (VEGF) ve reseptörlerinden Flt-1 ve Flk-1 dağılımlarının follikül kist ve seröz kistadenom vakaları ile karşılaştırılması amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD: Çalışmada Tepecik Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Hastanesinde opere edilen toplam 33 vaka değerlendirildi. Follikül kisti (n=5), Seröz Kistadenom (n=6) ve Endometriozis (n=22) tanılı olgular incelendi. Örnekler %10 formalin ile tespit edildikten sonra rutin parafin takip işlemi uygulandı. Kesitler histolojik değerlendirme için hematoksilen-eozin, MMP-9, VEGF, Flt-1 ve Flk- 1dağılımları indirekt immunohistokimyasal boyaması ile değerlendirildi.

BULGULAR: Histokimyasal değerlendirme sonucunda ovarium dokusu içerisinde endometriozis olgularında endometrial bez epitelleri izlendi. VEGF immunoreaktivitesi tüm gruplarda şiddetli pozitif iken, Flt-1 ve Flk-1 immunoreaktivitelerin follikül kisti ve seröz kistadenom olgularında orta şiddette iken, endometriozis olgularında kuvvetli pozitif olduğu gözlendi. MMP-9 immunoreaktivitesinin follikül kisti olgularda negatif, seröz kistadenom olgularında çok zayıf şiddette, endometriozisli olgularda ise zayıf şiddette olduğu saptandı.

TARTIŞMA VE SONUÇLAR: Yeni damarların gelişimi sırasında VEGF fonksiyonu için reseptörlerinin aktivasyonu ve doku metalloprotenizlarının salınımı önemlidir. Endometriozisli olgularda VEGF ile birlikte Flk-1 ve Flt-1 immunoreaktivitelerin MMP-9 salınımı ile birlikte varlığı endometriozis gelişimini desteklediğini düşünmekteyiz.

DİYABETLİ HASTALARDA DİŞ TAŞI YAPISI VE MİNERAL DENSİTESİNİN İNCELENMESİ

Esra BALCIOĞLU1 , Arzu YAY1, B. Arzu ALKAN 2, Derya AKKUŞ1, M. Fatih

SÖNMEZ1, Saim ÖZDAMAR1

Erciyes Üniversite Tıp Fakültesi 1Histoloji ve Embriyoloji AD. ve Diş Hekimliği

Fakültesi 2 Periodontoloji AD. Kayseri.

Esra BALCIOĞLU, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD. 38039 Kayseri, Tel: O3524374901/23352, E-posta: esrabalcioglu79@hotmail.com

AMAÇ: Diyabetli hastalarda periodontal hastalıklar sık rastlanır. Diş taşı oluşumu üzerine diyabetin etkisi tam bilinmemektedir. Bu çalışmada, diyabetli ve sağlıklı bireylerde diş taşlarının yapısı ve mineral yoğunluğu SEM’de inceleyerek karşılaştırılması amaçlanmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada, E.Ü. Diş Hekimliği Fakültesi’ne başvuran 17 hastadan alınan dişler kullanıldı. Dişlerin yumuşak dokuları uzaklaştırıldı ve diş taşlarının bulunduğu bölgeden kesitler alındı. Altın-paladyum ile kaplanan dişler SEM’de görüntülendi ve EDX ile mineral analizleri yapıldı.

BULGULAR : Diyabetik ve kontrol grubunun diş taşlarında kırık ve çatlaklar mevcuttu, diş taşlarının homojen yapısı yoktu ve porositesi yüksekti. Mine, diş taşlarının mine düz hatlarla tutunduğu görülürken mine çatlaklara rastlanılmadı. Sementum bölgesinde, diş taşlarında yoğun çatlaklar görülürken bu çatlakların sementumda da devam ettiği görüldü. Diyabetlilerde, sementumdaki diş taşlarının fosfat miktarı kontrole göre daha düşüktü ve bu istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Mine ve sementum mineral yoğunlukları kontrol ve diyabetik grupta benzerdi.

TARTIŞMA VE SONUÇ: Diş taşları diş yapısını etkileyen bir sağlık sorunudur. Bu çalışmada diş taşının sementum ve mine üzerinde tutulum şekli ortaya konmuştur. Diş taşı oluşumu ve inorganik madde miktarı üzerine diyabetin önemli bir etkisinin olmadığı gösterilirken diş taşına bağlı olarak sementum yapısında bozulmaların olabileceği görülmektedir.

SIÇANLARDA DENEYSEL AKUT BÖBREK YETMEZLİĞİ MODELİNDE DEKSMEDETOMİDİNİN KORUYUCU ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI

Işıl Tekmen¹, Ezgi Dursun¹, İdil Bozkurt¹, Yeşim Yağbasan², Deniz Özzeybek² Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,¹ İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Anabilim Dalı,² İzmir

Ezgi Dursun, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji Embriyoloji Anabilim Dalı, Balçova, 35340 İzmir Tel: (0232) 4124572 dursun.ezgi@gmail.com

AMAÇ: Sıçanlarda gliserolle oluşturulan Akut Böbrek Yetmezliği (ABY) modelinde, gliserolden önce uygulanan deksmedetomidinin, gliserolün oluşturduğu toksik nefropati üzerine olası koruyucu etkisini araştırmayı amaçladık.

MATERYAL-METOD: Her grupta 7’şer sıçan olacak şekilde 5 grup oluşturuldu. Grup1 = Kontrol (İlaç uygulaması yapılmamıştır), Grup 2 = Sham (Deksmedetomidin + gliserol ile eş hacimlerde serum fizyolojik (SF) verilmiştir), Grup 3 = Gliserol (Deksmedetomidin ile eş hacimde SF + 8 ml/kg gliserol verilmiştir), Grup 4 = Gliserol + deksmedetomidin 50 (50 µg/kg deksmedetomidin + 8 ml/kg gliserol verilmiştir), Grup 5 = Gliserol + deksmedetomidin100 (100µg/kg deksmedetomidin, 8 ml/kg gliserol verilmiştir). Işık ve Elektron mikroskobik incelemeler için alınan doku örnekleri, rutin takip işlemlerinden geçirildikten sonra kesitler alınarak incelendi.

BULGULAR: Grup 1 ve 2’den alınan kesitler, ışık ve elektron mikroskopik değerlendirmelerde normal olarak değerlendirildi. Grup 3, 4, 5’den alınan kesitlerde ışık mikroskopik olarak; proksimal kıvrımlı tubullerin çoğunun lümeninde eozinofilik myoglobin birikimleri, tubul hücrelerinin boyunda kısalma ve tubul lümeninde dilatasyon gözlendi. Elektron mikroskopik olarak; proksimal tubullerin büyük çoğunluğunda tubul lümenini tamamen dolduran, elektron dens görünümde myoglobin birikimleri gözlendi. Proksimal tubul hücrelerinde sekonder lizozomlarda artış, bazal katlantılarda kayıp, bazal membranda kalınlaşma, mikrovillus kaybı ve lümende hücre debisleri gözlendi

TARTIŞMA VE SONUÇLAR: Gliserolle oluşturulan ABY modelinde, gliserolden önce uygulanan deksmedetomidinin, toksik ATN gelişimini önlemede etkili olduğunu gösteren bir veri elde edilememiştir.

DEHİDROEPİANDROSTERON-SÜLFAT (DHEA-SO4)‘IN HL60 HÜCRELERİ ÜZERİNDEKİ APOPTOTİK VE İNCE YAPI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Sema USLU1, Mehtap KUTLU , Eda ÖZÇELİK2 1, Arzu İŞCAN3, Ayşegül TEKTAŞ1

Eskişehir Osmangazi Üniv Tıp Fakültesi Biyokimya ABD1;

Anadolu Üniv Fen Fakültesi, 2Biyoloji Böl, 3 BİBAM Araştırma merkezi, Eskişehir

E-posta: hmkutlu@anadolu.edu.tr

AMAÇ: Bu çalışmada, Dehidroepiandrosteron (DHEA)’ nun esteri olan dehidroepiandrosteron sülfat(DHEA-SO4)’ ın HL60 hücreleri üzerindeki apoptotik

etkileri ve ince yapı değişikliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. DHEA’ nın düşük seviyeleri kanser varlığı ve gelişme riski ile ilişkilidir. Ancak diğer kanser hücreleri üzerindeki etkileri ve mekanizmaları tam olarak bilinmemektedir.

MATERYAL VE METOD: HL-60 hücrelerinin kültür ortamı için DMEM/F12(%10 fötal sığır serumu (FBS), penisilin-streptomisin, F12-nutrient mix) kullanıldı. Hücreler 1x105/wellolacak şekilde thoma lamında sayıldı ve 6’ lık plakalara ekildi. DHEA-

SO4’ın 0,1 gr’ı 2 ml steril dH2O’da çözüldü ve stok solüsyonu olarak kullanılmıştır. HL-

60 hücreleri 24 saat olmak üzere değerlendirilmeye tutuldu. HL-60 hücreleri kontrol, 15, 30, 45 ve 60 μg/ml olacak şekilde değişen konsantrasyonlarda, 6’lık test plakalarında DHEA-SO4’a maruz bırakılmış ardından flowsitometri ile apoptotik

indeksine ve sonrada ince yapı değişikliklerine bakıldı.

İnce yapı için önce tamponlanmış %2,5 ‘luk gluteraldehit ile 1 gece tespit edildikten sonra , %2’lik osmiumtetraoksit ile ikinci tespit alkol serileri ve şeffaflandırma propilenoksit ile gerçekleştirdikten sonra gömme yapılmıştır. Ultramikrotomda 70-100 nm kalınlığında kesitler gridler üzerine alınarak uranilasetat, kurşun sitrat ile kontraslamadan sonra elektron mikroskopik incelemeler gerçekleştirilmiştir.

RADYASYON VE YÜKSEK ISI UYGULANMASININ SIÇAN TESTİS İNCEYAPISI ÜZERİNE ETKİLERİ: İNFERTİLİTE AÇISINDAN

DEĞERLENDİRME

Gözde E rkanlı 1 , Cenk Umay2, Ömer Uzel2, Feriha Ercan 1

Marmara Universitesi, Tıp Fakültesi, 1Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,İstanbul 2Istanbul Universitesi, Cerrahpasa Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı,

Istanbul.

Gözde Erkanlı: Marmara Universitesi, Tıp Fakültesi, Altunizade, İstanbul Tel: 0216 327 10 10, E-posta: gozdeerkanli@yahoo.com

AMAÇ: Radyasyon (RAD) ve hipertermi (HT), spermatogenik koloni büyümesi, sperm sayısı, testis ağırlığında düşme ile beraber infertiliteye neden olan etkenlerdendir. MATERYAL VE METOD: Bu çalışmanın amacı radyasyon ve hipertermi uygulanmış sıçanların testisindeki ince yapı üzerindeki değişiklikleri araştırmaktır. Bu çalışmada 4 deney grubu kullanılmıştır: 1) Kontrol grubu. 2) HT grubu: postnatal 10. günde hipertermi uygulanmıştır. 3) RAD grubu: gestasyonel 17. günde radyasyon uygulanmıştır. 4) RAD + HT grubu: gestasyonel 17. günde radyasyon ve postnatal 10. günde hipertermi uygulanmıştır. Tüm deney gruplarındaki sıçanlara postnatal 3 ve 6 ay sonra anestesi altında %4’lük paraformaldehit ile perfüzyon fiksasyonu yapılmıştır. Testisler tartıldıktan sonra küçültülerek rutin elektron mikroskopi takibine alınmıştır. Ultramikrotomda yarı ince kesitler alındıktan sonra küçültülerek elektron mikroskobunda incelenip fotoğraflanmıştır.

BULGULAR: Testis ağırlığı HT grubu hariç RAD ve RAD+HT grubunda düşüş olduğu gözlenmiştir. Yarı ince kesitlerde seminifer tubullerde vakuol oluşumları gözlenirken, RAD grubunda seminifer tubullerde dejenerasyon ve spermatogenik hücrelerde azalma, RAD+HT grubunda ise tek sıra Sertoli hücrelerinden oluşan atrofik seminifer tubuller gözlenmiştir. Elektron mikroskopik bulgulara göre HT grubu genel olarak normale yakın izlenirken, sıkı bağlantılarda bozulmalar, bazı spermatogenik hücrelerde ve spermatidlerde vakuoller gözlenmiştir. RAD ve RAD+ HT grubundaki spermatogenik hücrelerde ileri derecede hasar ve apoptotik hücreler gözlenmiştir.

TARTIŞMA VE SONUÇLAR: Sonuç olarak, radyasyon ve hipertermi seminifer tubullerde spermatogenik hücrelerde dejenerasyona, apoptotik hücre sayısında artışa ve kan-testis bariyerinde bozulmalara neden olmuştur. Sıçanda gelişim döneminde alınan radyasyon ve hipertermi testiste spermatogenik serideki hücre sayısını azaltarak infertiliteye sebep olabilir.

KÖPEKLERDE SEKSÜEL SİKLUS SIRASINDA OVARYUM VE UTERUSDA OSTEOPONTİN’İN LOKALİZASYONU

Güner Küçük Bayram, Narin Liman, Emel Alan,

Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD. Kayseri

Güner Küçük Bayram , Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD., 38090, Kayseri, Tel:(0352) 3380006, E-posta: guner@erciyes.edu.tr AMAÇ: Osteopontin hücre adezyonu, migrasyon, diferensiyasyon, anjiyogenesis ve doku şekillenmesi gibi bir çok biyolojik olayda önemli rol oynayan glikolize olmuş bir fosfoproteindir. Bu biyolojik olaylar dişi genital sistem organlarının fonksiyonlarını devam ettirmelerinde önemlidirler. Çalışmamızın amacı köpeklerde seksüel siklusun farklı dönemlerinde ovaryum ve uterusda osteopontin (OPN) lokalizasyonlarında oluşan değişimleri ortaya koymaktır.

MATERYAL VE METOD: Bu çalışmada 27 adet sağlıklı köpeğe ovariyohisterektomi operasyonu uygulanmış ve alınan ovaryum ile uterus örnekleri histolojik olarak değerlendirilip seksüel siklus evreleri tespit edilmiştir. Alınan parafin kesitlerde osteopontin reaktivitesi immunohistokimyasal olarak belirlenmiştir.

BULGULAR: Ovaryumda foliküler ve luteal fazlarda OPN reaktivitesinin, germinatif epitel ile kortikal tubullerde, folliküllerde granülosa katmanı ile kumulus hücrelerinde, atretik folliküllerde, medulladaki damarların mediya katmanlarında ve rete ovari’de bulunduğu gözlendi. OPN reaktivitesi, yeni şekillenmiş granüloza hücre kordonlarında orta derecede iken, önce şekillenenlerde zayıf veya negatifti. Tersiyer folliküllerin teka internası ile stromadaki bazı fibroblast çekirdeklerinde de pozitif reaksiyon görüldü. Erken luteal fazda korpus luteumda (CL) OPN reaktivitesinin geç luteal faza göre daha kuvvetli olduğu tespit edildi. OPN reaktivitesi geç luteal fazda ortaya çıkan ve CL’un gerilemesiyle sayıları artan intersitisyel bez hücrelerinde tüm dokulardakinden çok daha kuvvetliydi. Uterusda OPN reaktivitesi, folliküler fazda yüzey epiteli ile bez epitelinde, str. vaskulare’deki kan damarlarının mediya katmanında ve miyometriyumda orta derecede gözlenirken, luteal fazda ek olarak bezlerin salgısında ve epiteloid karakterli

SENECİO CİLİCİUS BOİSS.’ DE AKEN YAPISI VE POLEN MORFOLOJİSİ

H. Nurhan BÜYÜKKARTAL , N. Münevver PINAR1 2

Hatice ÇÖLGEÇEN3,Neslihan ERDOĞAN4,

Ümit BUDAK5, Barış AŞÇI6

1-2-6 Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06100, Tandoğan, Ankara

bkartal@science.ankara.edu.tr

3Kara Elmas Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Zonguldak 4Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Burdur 5Bozok Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü,Yozgat

AMAÇ: Senecio cilicius Boiss.’ da akeni (meyve çeperi+tohum) oluşturan tabakaların sitolojik yapısı ve polen morfolojisini ortaya koyarak cinsin taksonomik problemlerinin çözümlenmesine ve dolayısıyla revizyonuna katkı sağlamak amaçlanmıştır.

YÖNTEM: Aken yapısı Geçirmeli Elektron Mikroskobu (TEM) ve Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile polenler ise IM ve SEM ile incelenmiştir.

BULGULAR: Aken meyve çeperi hafif dalgalı şekilde ve epidermis hücreleri kalın çeperlidir. Epidermisin altında 5-6 sıra sklerankimatik hücreler bulunur. Sklerankimatik hücrelerin altında 3-5 sıra ince çeperli, büyük vakuollü hücreler yer alır. Yer yer sklerankima demetlerinin arasına da giren bu hücrelerde sitoplazmanın yoğun olduğu gözlenmiştir. Tohumun merkezinde endosperm dokusu içinde olgun embriyo yer alır. Endosperm hücreleri çokgen şekilli ve besin maddesi ile doludur. TARTIŞMA VE SONUÇ: Türkiye Florası’nda cins içinde verilen 30’dan fazla sinonim ve 15’den fazla ilgili taksonun durumu yeniden değerlendirilecektir. Ülkemizde varlığı şüpheli olan bazı taksonların durumu netleştirilecek, taksonların betimlemeleri genişletilecek, yayılış bilgileri ve tehlike kategorileri güncelleştirilecektir.

HEMATOLOJİK MALİGNİTELİ HASTALARDA ERİTROSİT MORFOLOJİSİ

Benzer Belgeler