• Sonuç bulunamadı

[s.112] Edirne’de medfûn bulunan ve fi’l-asl Edirne’de tevellüd et-

miş olan meşâyih-ı İslâmiye beyânındadır.

Mevlânâ Fahreddin Acemî ismuhû İbrâhimü’r-Râzî

Müşârunileyh hazretleri mebâdî-i ulûmu bilâd-ı Acem’de tahsîl ve seyyidü’l-muhakkikîn ve’l-mudekkikîn Şerîf Cürcânî hazretlerinden dahi telemmüz ile bakıyye-i fünûnu tekmîl ettikten sonra diyâr-ı Rûm’a gelerek Mevlânâ Muhammed Şâh İbni Mevlânâ Şemşeddin Muhammedü’l-Fenârî hazretlerinin hizmetine vâsıl ve mahmiye-i Bursa’da müderris olduğu Sultân Medresesi’nin mu‘îdliğine nâil olmuş idi. Fâzıl-ı müşârunileyhin mâlik olduğu kemâlât-ı ilmiye Murâd Hân-ı Sânî hazretleri gibi bir sultân-ı kadr-dânın zamân-ı saltanatlarında yevmî otuz akçe vazîfe ile ken- dilerini makâm-ı meşîhat-i ulyâya kadar îsâl eylemiş ve hazret-i pâdişâh mertebe-i ilm ü fazlları râddesinde vazîfelerinin tevsî‘ u tezyîdini irâde buyurmuşlar ise de mevlânâ-yı müşârunileyh hazretleri kemâl-i zühd ü vera‘larından nâşî aldıkları yevmiye havâyic-i zarûriyeleri için kâfî vü vâfî olup beytü’l-mâlden havâyic-i mühimmeye kifâyet edecek kadar vazîfe al- mak helaldir fazlası helal olmadıktan başka insânı isrâfa alıştıracağı cihet- le muzırr dahi olduğunu beyân ile vazîfelerinin tevsî‘ini kabûlden imtinâ‘ eylemişler idi. Kelâm-ı Hakk’ı söylemekte levme-i lâîmden havf etmeyip kelimât-ı belâgat-âyâtının hakk-ı sarîha muvâfakatı meczûm u mansûs idi. Rivâyet-i hadîste Mevlânâ Haydar Herevî’den mücâz idi. Maraz-ı mev- tinde Mevlânâ Ali Tûsî ziyârete gelip istîsâ eyledikte Mevlânâ Fahreddin hazretleri dahi asâ-yı şer‘i zahr-ı avâmdan dûr etme diye vasiyet eyledi. Se- kiz yüz yetmiş üç senesi Cümâdilûlâsının yirmi sekizinci günü Edirne’de mak‘ad-ı sıdka hırâm ve mütevârî-i makâbir-i hâss u âmm olmakla Dârü’l- Hadîs câmî‘-i şerîfinin mihrâbı önünde medfûn ve seng-i mezârından:

Baş Taşının Kabre Nâzır Cihetinde:

22

(bu mu‘teriha içindeki ibâre taşta girifttir mana çıkarılamadı)

Baş Taşının Hârice Nâzır Cihetinde:

Mevlânâ eş-şerîfü’l-kerîm fahrü’l-milleti ve’d-dîn İbrâhîmü’r-Râzî vemâ mislühü yürcâ mine’d-dehri ve eyyin ilmen edri ba‘de’s-sa‘yi’l-fâzılı’l- âlem fî ricsin mine’llâhi ve’l-enbiyâi ve’l-mürselîn ve erhame eslâfehü ve afâ ma‘a cemî‘i’l-mü’minîn fi’l-yevmi’s-sâmini ve’l-işrîne min şehri cemâdiye’l- ûlâ sene selâse ve seb‘în ve semâne mie23

Ayak Taşının Hârice Nâzır Cihetinde:

ibârâtı menkûş u rûnümûndur. Ayak taşında muharrer olan işbu ibârâta nazaran ayak ucunda bir kerîmelerinin defn edilmiş olması zann olunur.

Ayak Taşının Kabre Nâzır Cihetinde: Sağdan sola ve soldan dahi

sağa doğru yekdiğerine girift olarak yazılmış fârisiyü’l-ibâre bir kaç satır yazı daha var ise de okunmak kâbil olmadı. Kabir taşlarının mündericâtına nazaran mevlânâ-yı müşârunileyh Fahreddin Acemî hazretlerinin ism-i şerîfleri İbrâhimü’r-Râzî olduğu tahakkuk etmiştir. Edirne’de Üç Şerefeli câmi-i şerîfi civârında müşârunileyh hazretlerinin nâm-ı nâmîlerine bir mahalle ve o mahallede bir de medrese vardır. Fâtih Sultân Mehmed Hân hazretleri Mevlânâya kemâl-i muhabbetlerinden Ebû Hanîfe-i zamân ta‘bîr ederler imiş. [s.113] tâife-i hurûfiyeden Fazl-ı Tebrîzî’nin etbâ‘ından

22 Burada yatan kişi fenâ âleminden bekâ âlemine göçtü ve bu sıkıntılı âlemi sevinç âlemine döndü. Firdevs’e yürüyor ve o iyilik ve güzellikler civârında oturup cennete inmek istiyor.

23 Hem cömert hem de şerefli efendimiz İbrâhim Râzî, dinin ve milletin övüncüdür, bir eşi ve benzeri

daha yoktur. Onun olduğu yerde çirkinlik ve kötülükler olmaz. Allah enbiyâya resullere rahmet etsin. Bundan öncekilere acısın ve mü’minlerden onunla beraber olanların da günahlarını af etsin. 28 Cemâziyelevvel 873

Fâtih Sultân Mehmed Hân hazretlerine hulûl etmiş olan bazı melâ‘ine-i mâlâyâni haklarında müşârunileyh hazretlerinin icrâ buyurmuş olduğu ihrâk mu‘âmelesi birinci ciltte Vakâyi‘u’l-Mütenevvi‘a Ravzası’nda ve (193) sahifede muharrer olduğundan oraya mürâca‘at buyurula. Müşârunileyh meşâyih-i İslâmiyenin ikincisidir.

El-Mevle’l-Fâzılu’l-Kâmil Abdülkerîm

Mevlânâ-yı müşârunileyh küberâ-yı ümerâ-yı Murâd Hân-ı Sânî’den Mehmed Ağa nâm bir emîr-i vâlâ-makâmın kullarındandır. Sıgarı hâlinde Mevlânâ Ayas ve Mahmûd Paşa ile bilâd-ı harbden sâhil-i diyâr-ı İslâma ihrâc olunup sadef-i dehânlarında cevâhir-i zevâhir-i kelime-i tevhîd nümâyân olup vemen yehdillâhü fehüve’l-mühted24 âyet-i celîli muktezâsı

üzere sandûka-i derûn-ı pâki cevher-i şeref-i İslâm ü îmân ile dolmuş idi. Mûmâileyh Mehmed Ağa ta‘lîm-i Kur’ân u ilm için bir hâce nasb edip badehû şehzâde Sultân Mehmed Hân hazretlerine bağışlayıp serrişte-i ta- sarrufunu yed-i istihkâkına tefvîz eylemiş idi. Mevlânâ-yı müşârunileyh zamân-ı tahsîlinde Mevlânâ Tûsî’den ve Mevlânâ Acem Sinân’dan oku- yup riyâz-ı ahvâli şükûfe-i ulûm-ı berâ‘at-rüsûmuyla hâlî ve dâhin-i a‘mâli reşehât-ı fünûn-ı garâbet-nümûn ile mâlî olduktan sonra bazı medâriste müderris olmuş ve mahrûse-i Kostantiniyye’nin fethinden sonra binâ vü inşâ olunan medâris-i âliyeden birisi kendisine ihsân buyurulmuş idi. 863’te kazasker olup 871’de ma‘zûl ve 873 senesi Cümâdilâhiresinde Fahreddin-i Acemî’den sonra me’zûn bi’l-iftâ olmakla makbûl oldu. ( târîh-i meşîhatleri Şakâyık’ta 870 ve Devhatü’l-Meşâyih’te 893 Cümâdilâhiresi yazılmış ise de mademki yine Şakâyık’ta Fahreddin-i Acemî’den sonra müftü olduğu musarrahdır târîh-i meşîhatlerinin Fahreddin-i Acemî hazretlerinin târîh-i vefâtları olan 973 Cümâdilûlâsı olması iktizâ eder) Esmârü’t-Tevârîh bu zâtın meşîhatini hiç kâle almamıştır. Zamân-ı Bâyezîd Hân Gâzî’de yani 900 senesi Recebinde vefât eyleyip bu teng-nây-ı zevâyâ-yı fenâdan füshat- fezâ-yı nüzhet-serây-ı bekâya ric‘at eyledi. Edirne’de Sultân Câmi-i şerîfi kurbunda kendisi binâ ettiği mektephânede defn olunduğu Şakâyık’ta mastûrdur. Câmi-i şerîf-i mezkûr kurbunda Tavukçular Hanı Sokağı’nda ikinci numarada mekteb-i mezkûrun arsası el-yevm mevcut ise de mürûr-ı zamân ile seng-i mezârı zâyi‘ olmuştur. Telvîh ve Hâşiye-i Mütâlaa ve Sey- yid Şerîf ’in Keşşâf ’a dediği hâşiyesine havâşîsi olduğu ve Sultân Bâyezîd

24 Ve Allah, kimi hidayete erdirirse (kendisine ulaştırırsa) artık o hidâyete ermiştir. Kur’ân-ı Kerîm,

Hân Gâzî zamânında bir mes’ele-i istişkâl olup ol asrın müftüsü cevâba kâdir olamayınca hazret-i pâdişâh Mevlânâ Abdülkerîm’den sorulsun diye emr eyledi. Fi’l-vâki Mevlânâ Abdülkerîm ol mes’ele-i müşkileye cevâp ve- rip fi’l-hâl nikâb-ı işkâli ref ‘ eyledi. Mervîdir ki bilâd-ı harbden diyâr-ı İslâma nakl ü tahvîl için Mevlânâ Abdülkerîm ile Mahmûd Paşa ikisi bâr- girin bir cânibine Mevlânâ Ayas dahi başka bir cânibine yüklenip Mevlânâ Ayas ikisine adîl kılınmış olmakla zamân-ı mevleviyetde Mevlânâ Ayas hâlet-i sıgarda muhâfa ile geldiğimizde ikiniz ile berâber olduğum gibi fazâil ü ma‘ârifte dahi ikinize muâdil bulunduğum mukarrerdir diye latîfe eder imiş. Bu sûretle sâhib-i tercemenin Mahmûd Paşa ile beynlerinde muhabbet ve ülfet-i samîmî vü hakîkî olmakla Mahmûd Paşa kapıcıbaşı iken işrete mübtelâ olup bir gün Abdülkerîm geldi diye haber verdiklerin- de revâyih-i bâde istişmâm olmasın diyerek bazı sipend-i hoşbû ile hâneyi tebhîr u ta‘tîr ettirdikten sonra Mevlânâ-yı müşârunileyh ile mülâkî olup bir saat mikdârı musâhabetle avdetlerinde akrân u emsâlin arasında bir âlim-i hüner-ver ve bir fâzıl-ı dâniş-güster ve ma‘ârif bir zât olduğunuz halde levhât-ı derûnunda hurûf-ı mefâhir müstekarr ve cevher-i kalbinde

[s.114] a‘râz-ı fazâil mütemekkin ü sâbit iken keyfiyyât-ı hamr ile tekey-

yüf sana lâyık değildir. Arâyiş-i mukaddere akl-ı kâmil ve hads-i şâmil ile ümmü’l-habâis olan duhter-i rez minassa-i derûnunda cem‘ olmak cem-i uhteyn gibi şer‘an nâ-münâsiptir. Bu makûle şürûr-ı umûrdan ittikâ edip bunun gibi müntehâ-yı menâhî olan mahzûr ve mahzûrdan tehâşî eyle- mek lâzımdır diye vukûa gelen nush u pendleri Mahmûd Paşa’ya te’sîr edip şeref-i tevbe ile ercümend olmuşlardır. Mahdûmu Abdülvahhâb Ravzatü’l- Ulemâ’da (19) numaradadır.

Mevlânâ Ali İbni eş-Şeyh Mehmed İbnü’l-Kadı Hasan

Pederleri Şeyh Mehmed Efendi’dir. Alâiye’den İstanbul’a ge- lerek ulemâdan birine dânişmend olduktan ve meşâyih-i tarîkat-i Halvetiyye’den tercümân şeyhi Ömer Efendi’den ahz-ı yed-i inâbetle bir zamân tahsîl-i âdâb-ı tarîkat ettikten sonra Yenişehir-i Fener civârında Çatalca kazâsında Beyzâde Zâviyesi’ne halîfe nasb olunup orada tavat- tun etmişler idi. 1041 târihinde sâhib-i terceme Çatalca kasabasında zîver-i sahîfe-i vücûd olup sinn-i temyîze vâsıl oldukta vâlid-i mâcidleri himmetiyle teşyîd-i mebânî-i ulûm ve tertîb-i mukaddimât-ı manzûm u mefhûm eyleyip 1043’te Yenişehir kadısı olan Fâzıl Abdurrahîm Efendi Çatalca’ya gittiğinde bunlara bir mülâzemet va‘d etmegin 1057 Rebiulev-

velinde şeyhulislâm olduklarında teşrîfen ikinci olmak üzere mülâzemete kabûl etmişler idi. 1062 hudûdunda tahsîl-i kemâl ve vusûl-i âmâl kas- dıyla İstanbul’a giderek Minkârîzâde Yahya Efendi âsitânesine bi’l-intisâb sene-i mezkûre Şabanında Yahya Efendi Mısır kadısı oldukta birlikte gi- dip orada bâb nâibi olmuşlar idi. Badehû edâ-yı hacc-ı şerîf ile İstanbul’a avdetlerinde 1069 Recebinde Yahya Efendi İstanbul kadısı oldukta sâhib-i terceme yine bâb nâibi nasb olunup ba‘de tekmîli’l-müddet 1071 Şevvâlinde Abdurrahîmzâde Mehmed Efendi Mısır’a kadı oldukta yine bâb nâibi oldular. İstanbul’a avdetlerinde sinîn-i ömürleri henüz ıkd-ı sâlise bâliğ olmaksızın bilâd-ı müte‘addide vü mu‘teberede izzetle mezkûr olmagın (Nâib Çelebi) demekle meşhûr ve zebân-zed-i cumhûr oldu- lar. (Edirne’de Nâib Çelebi Mahallesi’nin bunların nâmlarına mensûb olması zann olunur) 1073 Recebinde La‘lîzâde Abdü’lazîz Efendi yeri- ne evvelen Mesîh Paşa Medresesi’ne müderris ve sene-i mezkûre Rama- zanında Uyvar Seferi’nde ordu-yı hümâyûn kazâsıyla mümtâz ve Siroz kazâsı arpalığıyla ser-efrâz olup ba‘de’l-feth 1074 Cümâdilâhiresinde Sarı Osmân Efendi yerine Hâfız Paşa medresesiyle i‘zâz olundular. 1075 Mu- harreminde Osman Efendi yerine Gazanfer Ağa Medresesi’ne müderris ve 1076 Ramazanında Selânik’e kadı oldular. O sene Zilkadesinde vâki Girit Seferi’nde mevkib-i hümâyûn kazâsıyla memur olup mansıblarına nâib nasb eylediler. 1078 Zilhiccesinde Selânik kazâsı Kebîrîzâde Mus- tafa Efendi’ye tevcîh olunup 1081 Recebinde Ankaravî Mehmed Efendi yerine Mısır’a kadı olup gitmiş iseler de bâ-irâde-i seniyye Aynü’n-neccâr nâm menzilden avdet ettirilip Kadri Efendi def ‘a-i sâlisesi yerine 1081 Şevvâlinde sadr-ı Rumeli oldu. Mısır kazâsı Kabakulakzâde Mehmed Efendi’ye verildi. 1084 Rebiulevvelinde munfasıl ve yerlerine Anado- lu sadrı Ankaravî Efendi vâsıl oldu. Bunlara Eriha ma‘a Tebşar kazâları zamîmesiyle Es‘adzâde Efendi üzerinden Ayıntâb kazâsı arpalık veril- di. 1084 Zilkadesinde şeyhulislâm Minkârîzâde Yahya Efendi tekâ‘üd ihtiyâr ettiklerinde sâhib-i terceme Hacıoğlu Pazarı kasabasında rikâb-ı hümâyûna davet olunup mâh-ı mezkûrun on dördüncü Çarşamba günü şeyhulislâm oldular. Nâlî Mehmed Efendi bu târihi demiştir.

Mısra Ma‘denü’l-ilmi Aliyyün ve âleyhi’l-fetvâ

1085 Muharreminde arpalıkları Bosnevî Bâlî Efendi’ye verildi. 1097 Zilkadesinde Debbağzâde Mehmed Efedi üzerinden Gelibolu ma‘a Şe- hirköy ve Sultânhisâr kazâları arpalığıyla azlden mâ‘adâ on üç sene devâm

eden müddet-i [s.115] fetvâlarında tanzîm-i umûr ve tensîk-i masâlih-i cumhûra müstebid-i bi’r-re’y oldukları dest ü dâmen takbîl ederek nâil-i ikbâl-i nev-devlet vüzerâ tarafından istiskâl olunduğundan başka mürâ‘ât-ı resm-i tarîkte inâyet tedkîk edip olur olmaz ricâlarına müsâ‘ade göstermediği için kaymakam Receb Paşa ricâsıyla der-i devletten dûr ve Bursa’da kûşe-gîr-i künc-i ferâğ u huzûr oldu. Makâm-ı fetvâya da Rumeli sadâretinden halefleri Ankaravî Mehmed Efendi mevsûl oldu. 1098 Zil- hiccesinde Rodos’a gönderilip 1099 Rebiulevvelinde sâniyen Bursa’ya av- dete me’zûn olarak sene-i merkûme Recebinde arpalıkları Minkârîzâde Abdullah Efendi mahlûlünden Tire ve Pınarhisâr ve Karasu Yenicesi kazâlarına tebdîl kılındı. 1101 Şevvâlinde İstanbul’da menzillerine avdete me’zûn olup kûşe-nişîn-i inzivâ ve dîde-dûz-ı zuhûr-ı feyz-i Hudâ iken 1103 Cümâdilâhiresinde Edirne’ye davet ve şeyhulislam Ebû Sa‘îdzâde Feyzullah Efendi yerine ilbâs-ı hil‘at-i beyzâ-yı meşîhat buyuruldu

Mısra Âleme oldu yine müftü Aliyy-i âkil

Târîh-i fetvâlarıdır. Ancak zamân-ı kalîlde enfâs-ı ma‘dûdeleri tamâm olup sene-i merkûme Şabanının ikinci sebt günü dâru’n-na‘îm-i câvidânîye hırâm etmekle emr-i techîzi tamâm ve Sultân Selîm câmi-i şerîfinde ba‘de salâti’z-zuhr salât-ı cenâzelerine kıyâm olunduktan son- ra Zehrimâr Mescid-i şerîfi sâhasında mütevârî-i hâk-i ıtr-nâk oldular. Müddet-i fetvâları def ‘a-i ûlâda saltanat-ı Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘’de on üç sene iki mâh on beş gün ve sânîyede Sultân Ahmed Hân-ı Sânî müddetinde iki aydan ziyâdecedir. Mevlânâ-yı müşârunileyh aynü’l-a‘yân fuzelâ-yı zamân tarâvet-bahş-ı bostân-ı kemâl-i irfân dûdmân-ı salâhdan zâhir müstecmi‘-i ma‘âlî vü mefâhir halîm ü kem-âzâr esâs-ı zâtı metîn ü üstüvâr kelâmında sâbit-kadem mu‘âhedâtında râsih-dem ismet ü akitde alem kazâsında nezâhat ve istikâmeti müsellem vecîh ü vakûr ve beşâşet ü semâhatle meşhûr sohbet-i ulemâya mâil ve meşâyih-i tarîkate şifte-dil câmi-i şerî‘at u tarîkat mecma‘u’l-bahreyn-i fazîlet ü hakîkat pâk-nijâd melek-nihâd bir zât-ı sütûde-sıfât idi. Fetvâları beyne’n-nâs mütedâvil-i âbâdî-i fazâil-i istînâstır. Sekâhu’llâhü’l-kayyûm bi’r-rahîki’l-mahtûm min yedi semiyyü’l-ma‘lûm25

25. İnce ince düşünülerek verilmiş olan bu fetvaların, herkes tarafından bilinen sahibini Kayyum olan

Câmiu’r-riyâseteyn Mevlânâ Es-Seyyid Feyzullah

Mevlânâ-yı müşârunileyh vilâyet-i Erzurum’dan zuhûr edip vâsıl-ı rütbe-i bülûğ u nisâb olduktan sonra teşmîr-i sâk-ı ikdâm ve şedd-i rahl-i bâzû-yı ihtimâm ile tekmîl-i ilme sa‘y ü ictihâd ve tahsîl-i bizâ‘a vü isti‘dâd akîbinde yani hâce Vânî Mehmed Efendi 1074 hilâlinde der-i devlete ge- lip kendilerini dahi davet ve kendüye dâmâd edinmiş idi. 1078’de edâ- yı hacc-ı şerîf için cânib-i Hicâz’a azîmet ve ba‘de îfâ’il-hacc avdetlerinde mevkib-i hümâyûn Yenişehir’de bulunmak münâsebetiyle doğruca oraya azîmet ve kâinpederleri mûmâileyh Vânî Efendi’nin delâletiyle huzûr-ı hümâyûna müsûl olup 1080 Recebinde Sultân Mustafa Hân-ı Sânî’nin hâcesi Seyyid Mehmed Efendi fevt olmakla bunlar istihdâm ve ol esnâda bâ-hatt-ı hümâyûn mülâzim ve 1081 Muharreminde müderris olup 1086’da bâ-pâye-i İstanbul Süleymâniye dârü’l-hadîsinden Sultân Ahmed müderrisliğiyle tekâ‘üd ve 1089 Recebinde Sultân Ahmed ta‘lîmine dahi memur olmuşlar idi. 1097 Zilkadesinde sadr-ı sadâret-i Rumeli ile bekâm olduktan sonra zamân-ı cennet-mekân Sultân Mehmed Hân-ı Râbi‘’de yani 1097 hudûduna dek hizmet-i talîm-i şehzâdegân ile fâiku’l-akrân ve 20 Zilhicce 1098’de nikâbetü’l-eşrâfla karîn-i ihsân olmuş iken pâdişâh-ı mağfûrun hal‘i ve vukû-ı cülûs-i Sultân Süleymân Hân-ı Sânî esnâsında zorbânâna olan melâ‘în-i vükelâ-yı devlet mâbeyninde kendi izâleleri için ittifâk ve mu‘âhede âsârın müşâhede etmeleriyle bazı ricâl-i menâsıbı tebdîl ile emn-i hâtır tahsîl etmek [s.116] sevdâsına düşüp ilhâh u ibrâmlarıyla 1099 Rebiulevvelinin on ikinci günü şeyhulislâm Debbağ-zâde Efendi bi’l- iktizâ ihtiyâr-ı inzivâ ve bunlar mesned-i fetvâya revnak-efzâ olmuşlar idi. O sene Cümâdilâhiresinde hücûm-ı bâğiyân ile sadru’l-vakt Siyâvuş Paşa şehîd ve ahâlî-i şehir hücûm ile erbâb-ı bağy u tuğyânın dahi ser-i sakar- ları cesedlerinden teb‘îd olunup sadr-ı sadâretle vezîrâzam Nişancı İsmâil Paşa tes‘îd olundukta kendüye hem-dimâğ Debbağzâde Efendi’yi müftü etmek kastıyla veyahut sâhib-i tercemenin vakadan bir gün mukaddem zorbalar davetiyle Ağakapısına varmak töhmeti için şehr-i mezbûrun yir- mi sekizinde azliyle Erzurum’a nefy edilmiş idi. 1106 Cümâdilâhiresinde cennetmekân Sultân Mustafa Hân-ı Sânî hazretleri câlis-i evreng-i saltanat ve zîver-i erîke-i cihânbânî oldukta alâka-i talîm ü taallüme ri‘âyet ve hakk-ı ilm-i şerîfi sıyânet edip tefvîz-i umûr-ı fetvâ için Erzurum’dan davet ve sene-i merkûme Şevvâlinin on birinde mahrûse-i Edirne’de mansıb-ı vâlâ- yı fetvâya sâniyen vusûl bulmuşlar idi. 1115 senesine gelinceye değin do-

Benzer Belgeler