• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: HABERMAS’IN RASYONALİZM ANLAYIŞI

3.2. Habermas’ta Rasyonalizmle İlintili Kavramlar

3.2.1. Rasyonel Bir Unsur Olarak Dil

Gerçek ve gerçeklikle ilgilenen düşünürlerin çoğu zaman dil konularıyla da ilgilendiği görülmektedir. Gerçekliğe ulaşma konusunda akıl yürüten biri gerçek ve onun yansımaları, düşünce ve onun ifadesi için dil konusuyla ilgilenme gereğini mutlaka duyacaktır (Winch, 2007: 23). Gerçekler üzerine kurulu, samimiyetin ön plana çıktığı ve farklı akılların karşılaştığı bir iletişim sürecinde Habermas, post modern düşünceyi takiben dil aracılığıyla iktidarı sorgulayan çağdaşlarından farklılaşarak müzakere sürecini akılcı temellere oturtmaya çalışmış, dili rasyonel bir unsur olarak ele almıştır. Habermas’a göre (2003: 17) bir dili inceleme konusu yapmanın, dil kavramı üzerinde çalışmanın en önemli nedeni “karşılıklı anlaşma”nın nasıl sağlanacağını kavramaktır. Dili incelemek aynı zamanda ampirik olanın bıraktığı boşlukları doldurabilmek açısından da önemli olmaktadır. Karşılıklı anlaşma ya da uzlaşma kavramı daancak bir müzakere süreci sonunda gerçekleşecektir. Habermas’ta (2002: 152) müzakere süreci “akla uygun bir siyasi irade” oluşturmak için oldukça gereklidir. Böylece müzakere sürecinin sonunda meşruiyetin sağlanması da gerçekleşecektir. Hukuki çerçevesi belirlenmiş iletişim kanallarının kullanılmasıyla meşru yani akla uygun bir anlaşmaya varılacaktır.

61

Müzakere sürecinde uzlaşmaya varmak için öncelikle tartışmalar söz konusu olacaktır. Söz konusu tartışma ortamının sağlanabilmesi için birtakım şartlar gereklidir. Habermas (2010: 158) bunları şöyle sıralamaktadır: “karşılıklı etik anlaşma”, “çıkarların dengelenmesi”, “mutabakat”, “rasyonel araçlar”, “ahlaksal temel”,” hukuki kavram”. Tüm bunların sağlanmasıyla “kurumsallaşmış kamuoyu” yaratılabilecektir.

Tartışma süreci de karşılıklı konuşmalardan oluşacaktır. Habermas’a göre (1990a: 24-25) bu konuşmada üç unsur söz konusudur. Öncelikle konuşmaya niyetlenmiş bir kişi olmalıdır. Bu kişi eylemini gerçekleştirmek için bir başka kişi bulmalıdır. Tabi bu kişiler birden fazla olabilmekte, iletişimin kurulması için en az iki kişi gerekmektedir. Bu kişiler “konuşmacı” ve “dinleyici” olmak üzere rollerin nasıl dağılacağını gerçekleştirmeli ve konuşulacak konu somut ve herkesin hakkında fikir sahibi olduğu bir konu olmalıdır. Konuşulacak konu da üç şekilde gerçekleşebilmektedir. Konu ya kişilerden bağımsız konu olabilmekte, ya kişilerin birbirleri arasında geçen olaylar hakkında olmakta ya da tamamen bireyin kendi yaşamıyla ilgili olmaktadır.

Müzakerenin oluşması ve akılların karşılaşması için birtakım geçerlilik söylemleri (validity claims) bulunmaktadır. Bu kavramlar “aşkın” bir karaktere bürünüp ‘zaman ve mekanın’ ötesine geçmektedir(Habermas, 2004: 20). Geçerlilik için dört istem bulunmaktadır. Bunlar ifade edilen şeyin tutarlı olması, önermenin gerçek olması, sözü edilen şeyin gerçek ve uygun olması ilegüvenilir bir öznedir(Habermas, 1974: 18). Habermas’a göre (1990a: 58) iletişimsel aklın kullanılması iletişimsel eylemin gerçekleşmesine kapı aralayacaktır. Habermas, bir eyleme “iletişimsel” sıfatını nasıl verdiğini şöyle açıklamaktadır: Katılımcılar ve bu katılımcıların bir uzlaşmaya varmaları söz konusudur. Uzlaşmaya varma sürecinde karşılaşılacak aşamalar dilbilimsel bir etkinlik çerçevesinde gerçekleşmelidir.

Bir müzakere anında ortaya çıkan “yaşamdünyası” kişinin özellikleri, yaşadıkları, içinde bulunduğu ortam tarafından şekillenmiş dünyadır. Müzakerecilerin yaşamdünyaları karşılaşıp var olan, kişilerden bağımsız bir dünya üzerinde tartışmaktadır. Böylece yaşamdünyası ve dünya kavramları iletişimin gerçekleştiği, konuşulacak konuların seçildiği ve iletişime girilecek kişilerin seçildiği iki farklı alan olmaktadır (Habermas, 1990a: 138). Yaşamdünyası kavramı üç unsurun kendilerinin ve aralarındaki ilişkilerin

62

iletişim ile netlik kazandığı bir alan olmaktadır. Bu üç unsur ise birey, toplum ve kültür olmaktadır (Habermas, 1987: 222).

Yaşam dünyasında teknolojik gelişmelerin araçsal bir şekilde ele alınmasıyla birçok farklı disiplin ve sadece o disiplinin “uzmanlarının” anlayacağı bir bilgi birikiminin oluşması aynı zamanda günlük konuşmaların dışında herkesin anlayamayacağı bir uzman dilini ortaya çıkaracaktır. Böylece insanlar evde ve işte ayrı dilleri konuşur hale gelecektir (Brown ve Goodman, 2001: 211). Böylece dil sadece rasyonel bir unsur olarak ele alınmayacak, Weber ve Frankfurt Okulu’nun ele aldığı şekliyle rasyonelleşmenin izlerini taşıyan, bu süreçten etkilenen bir unsura dönüşecektir.

3.2.1.1. Söz Eylem

Söz eylem (speech act) kavramı görüldüğü üzere “speech” yani konuşma ve “act” yani eylem sözcüklerinin birleşiminden oluşmaktadır. Söz eylem konuşma ve eylemin aynı anda gerçekleştiği ifadeleri belirtmek için kullanılmaktadır. Yani bir söz eylem söz konusu olduğunda eylemde bulunma ve konuşma durumları birbirine zıt ifadeler olmaktan çıkmakta, aynı anda gerçekleşmektedirler. Austin’in dil çalışmalarından kaynağını olan bu kavrama örnek olarak “işten kovuldun” cümlesi verilmektedir. Bu cümle söylendiği an hem konuşma gerçekleşmiş hem de işten çıkarılma eylemi gerçekleşmiştir (J. L. Austin, 1962’den aktaran: Eckert ve McConnell-Ginet, 2003: 130-131).

Söz eylemleri kendi iletişimsel eyleminde kullanan Habermas için (1998: 215-216) söz eylem iki aşamada önemli olmaktadır. Bunlardan biri stratejik aklın aşılması diğeri ise eylemin kendini ifade etmesidir. Söz eylemde hem eylem hem konuşma hemen o anda gerçekleştiği için stratejik akla gerek olmayacaktır. Eylem düşünülmüş, taşınılmış ve kişisel bir çıkar etrafında şekillendirilmiş olmayacaktır. Eylemin kendini ifade etmesi noktasında ise Habermas koştuğunu gördüğü bir arkadaşını örnek vermektedir. Sadece koşmakta olan birini görmek eylemin nedenini anlayabilmek noktasında yeterli olmamaktadır. Kişinin bir yere geç kaldığı için koşuyor olması da muhtemeldir, bir köpekten kaçıyor olması da muhtemeldir. Dolayısıyla Habermas’ın yaptığı dilbilimsel ve dilbilimsel olmayan eylemde söz eylemlerler dilbilimsel eylem kategorisinde yer almaktadır.

63 3.2.1.2.Evrensel Edimbilim

Habermas’ın iletişim sürecini açıklamasında ve iletişimi rasyonel temellere oturtma sürecinde kullandığı önemli kavramlardan biri de evrensel edimbilimdir (universal pragmatics).

Habermas (1995: 2-3), evrensel pragmatiğin gerçekleşmesi için birtakım “geçerlilik iddialarından” (validity claims) bahsetmektedir. Bu geçerlilik iddiaları Habermas’ın etkilendiği Karl Otto Apel’in konuşma esnasında kişinin uyması gereken kuralları aşkınlıkla ilintilemesinden esinlenmektedir. Böylece aşkın bir şekilde bulunan ve Habermas’a göre evrensel nitelik kazanabilecek geçerlilik iddiaları bulunmaktadır. Geçerlilik iddiaları iletişime giren en az iki kişi arasında gerçekleşmektedir. Burada konuşmaya başlayan kişi anlaşılır bir ifadede bulunmalıdır, karşı taraf anlaşılır bir şey duymalıdır. Böylece kişi kendisini anlaşılır kılmalı ve diğer kişiyle bir anlaşmaya varmalıdır. Bu noktada ortaya çıkaniddialar güvenilir ve doğru olmalıdır. Kişinin konuşma esnasında karşı tarafa sunduğu şey doğru olmalıdır ki karşı taraf bu ifadeye güven duyabilsin. Böylece konuşma da kendi içinde birtakım kurallar ve şartlar gerektirmekte, bu kurallar da geçerlilik iddiaları olmaktadır.

Habermas’ta iletişimsel akıl, iletişim esnasında ortaya çıkan bir unsurdur. Bu esnada iletişime katılan insanlarda var olan akıllar ortaya çıkmakta, tartışılmakta, şekillenmekte ve ortak bir akla ulaşılmaktadır. Bu süreçte Habermas’ın “evrensel pragmatik (universal pragmatics)” unsurunda genel olan ile pratik olan birleşmektedir. Bir uzlaşmaya varmak dışında baştan belirlenmiş bir amaç olmadığı için araç-amaç karşıtlığı da aşılmış olmaktadır. Dolayısıyla iletişimsel aklın Habermas’ta teleolojik bir yapı olarak ortaya çıkmadığı görülmektedir (Pensky, 2001: 52).

Benzer Belgeler