• Sonuç bulunamadı

4. Bulgular

4.10. Radyolojik Değerlendirme Bulguları

Hastalarımızın 45° fleksiyonda çekilen AP grafilerinde Fu ve ark.’nın tanımladığı femoral tünel açısı ölçüldü (94). Dört hastamızın (%15) femoral tünel açısı 33°’den daha düşük olarak ölçülürken 23’ünün (%85) 33°’den daha yüksek bulundu. Dört hastamızda medial kompartmanda daralma tespit edildi. Bunların 3’ü parsiyel menisektomi yapılan 1’i ise medial femoral kondilde kondral lezyonu olan hastaydı. Bir hastamızda endobutton CL materyalinin femura migre olduğu tespit edildi.

4.11. Komplikasyonlar

Bir hastamız da ameliyat sonrası birinci haftada enfeksiyon bulguları gelişmesi üzerine iki defa debridmana alındı ve parenteral antibiyotik tedavisi verilerek tedavi edildi. Tedavi sonrasında Lysholm skoru 95, Cincinnati skoru 30, IKDC skoru B olarak değerlendirilen bu hastamızın ekstansiyon ve fleksiyonda kısıtlılığı yoktu.

Sekiz hastamızda greft alma işlemi sırasında safen sinirin infrapatellar dalının hasar görmesine bağlı olarak hipoestezi şikâyeti tespit edildi.

Bir hastamız da ameliyat sonrası 8. ayda düşme sonrasında ağrı, şişlik ve instabilite şikâyetleri gelişmesi üzerine çekilen MR’da rerüptür tespit edildi. Bu hastamıza revizyon önerildi.

Bir hastamızın ameliyat sonrası 6. ayda ağrı, kilitlenme ve instabilite şikâyetlerinin ortaya çıkması üzerine kontrol grafisinde ve MR’da femoral implant materyalinin kemiğe migrasyonu tespit edildi ve bu hastamıza da cerrahi önerildi.

Üç hastamızda greft distal tespitinde kullanılan staplerin cilt altı irritasyonuna bağlı ağrı saptandı fakat bunun günlük aktiviteleri etkilemediği anlaşıldı.

ÖÇB rekonstrüksiyonları sırasında hiçbir hasta da teknik problemle karşılaşılmadı. Erken dönemde hareket kısıtlılığı ve majör nörovasküler bir yaralanma saptanmadı. Hastalarımızın hiçbirinde DVT, kompartman sendromu veya artrofibrozis gelişmedi.

Hastalara ameliyat öncesi durumlarına göre ameliyattan memnun olup olmadıkları sorulduğunda 27 hastanın 20’si ( %74 ) tam memnun olduğunu, 7’si (%26) önceki durumlarına göre daha iyi olduğunu ifade etmiştir. Kötü olduğunu belirten hasta bulunmamakta idi (Tablo 16).

Tablo 16. Hastaların ameliyatlarını değerlendirmeleri. Memnuniyet Düzeyi Hasta Sayısı Oran Tam 20 (%74) Daha İyi 7 (%26) Kötü 0 (%0)

4.13. Olgu Örnekleri 4.13.1. Olgu 1

A.Ö. 25 yaşında erkek hasta, koşarken dizi dönmüş. Travmadan 12 ay sonra opere edildi. Preop IKDC skoru D, Lysholm skoru 57, Cincinnati skoru 19 ve Tegner skoru 2 olan hastanın postop 10. ayda IKDC skoru B, Lysholm skoru 100, Cincinnati skoru 30 ve Tegner skoru ise 7 olarak değerlendirildi.

Şekil 31. Hastanın preop MR görüntüleri.

Şekil 32. Postop 10. aydaki X-ray görüntüleri.

Şekil 33. Postop 10. aydaki klinik görünümü.

M.A. 17 yaşında erkek, futbol maçında yaralanmış. Travmadan 2 ay sonra opere edildi. Preop IKDC skoru D, Lysholm skoru 55, Cincinnati skoru 10 ve Tegner skoru 1 olan hastanın postop 11. ayda IKDC skoru A, Lysholm skoru 100, Cincinnati skoru 30 ve Tegner skoru ise 9 olarak değerlendirildi.

Şekil 34. Hastanın preop MR görüntüleri.

Şekil 35. Postop 11. aydaki X-ray görüntüleri.

4.13.3. Olgu 3

Ö.İ. 26 yaşında erkek hasta, halı saha maçında yaralanmış. Travmadan 10 ay sonra opere edildi. Preop IKDC skoru C, Lysholm skoru 76, Cincinnati skoru 22 ve Tegner skoru 4 olan hastanın postop 9. ayda IKDC skoru A, Lysholm skoru 95, Cincinnati skoru 27 ve Tegner skoru ise 6 olarak değerlendirildi.

Şekil 37. Hastanın preop MR görüntüleri.

Şekil 38. Postop 9. aydaki X-ray görüntüleri.

4.13.4. Olgu 4

M.T. 27 yaşında erkek hasta, halı saha maçında yaralanmış. Travmadan 3 ay sonra opere edildi. Preop IKDC skoru C, Lysholm skoru 56, Cincinnati skoru 14 ve Tegner skoru 1 olan hastanın postop 11. ayda IKDC skoru A, Lysholm skoru 91, Cincinnati skoru 28 ve Tegner skoru ise 6 olarak değerlendirildi.

Şekil 40. Hastanın preop MR görüntüleri.

Şekil 41. Postop 11. aydaki X-ray görüntüleri.

4.13.5. Olgu 5

E.Y. 30 yaşında erkek hasta, 1m yükseklikten atlarken yaralanmış. Travmadan 1.5 ay sonra opere edildi. Preop IKDC skoru C, Lysholm skoru 27, Cincinnati skoru 0 ve Tegner skoru 0 olan hastanın postop 9. ayda IKDC skoru B, Lysholm skoru 85, Cincinnati skoru 25 ve Tegner skoru ise 5 olarak değerlendirildi.

Şekil 43. Hastanın preop MR görüntüleri.

Şekil 44. Postop 9. aydaki X-ray görüntüleri.

5. TARTIŞMA

Toplumda sağlıklı yaşam bilincinin gelişmesi ve spor yapan kişi sayısının, her yaş grubunda amatör veya profesyonel düzeyde artmasıyla beraber spor yaralanmalarında da artış gözlenmektedir. Ülkemize ait resmi rakamlar bulunmamakla birlikte, spor yapan kişilerin çoğu düzenli ve bilinçli spordan ziyade sedanter bir hayat sürüp haftada bir veya iki kez spor salonları veya halı sahalarda spor yapmaktadır. Bu kişilerin kas iskelet sistemleri profesyonel sporcular gibi gelişmiş ve güçlü olmadığından dolayı daha kolay yaralanabilmektedir.

ÖÇBR, ÖÇB yırtığı gelişen hastalarda menisküs ve kıkırdak hasarı riskini azaltmak, hasar öncesi aktivite düzeyini sağlamak ve potansiyel posttravmatik osteoartriti önlemek için genel olarak kabul edilmiş bir işlemdir (95). ÖÇBR 80’li yıllara kadar açık cerrahi tekniklerle yapılıyordu. Artroskopik tekniklerin gelişmesiyle beraber açık cerrahi girişimler yerini artroskopik girişimlere bırakmış ve artroskopik ÖÇBR daha popüler bir ameliyat yöntemi olarak ön plana çıkmıştır. Artroskopik ÖÇBR’de önce çift daha sonra da tek insizyon teknikleri ortaya çıkmıştır. Çift insizyonlu teknikte femoral tünel ile tibial tünel birbirinden bağımsız ve femoral tünel dıştan içe açılmakta idi. İki ayrı insizyon gerektirmesi cerrahları daha az invaziv olabilecek yöntem arayışına sürüklemiştir (88).

Bu arayışların sonunda, tek insizyonla girilen ve femoral tünelin içten dışa tibial tünel üzerinden açıldığı transtibial teknik (TT) gelişmiştir. TT daha kısa operasyon süresi, daha düşük maliyet, daha iyi kozmetik görünüm, daha az ameliyat sonrası ağrı, potansiyel olarak daha hızlı rehabilitasyon, femoral tünel oyma sırasında 90°’den fazla diz fleksiyonu gerektirmemesi gibi avantajlara sahiptir.

2000’li yılların başından itibaren normal ÖÇB’nin biyomekaniği ve kinematiğinin daha iyi anlaşılması ile tünel yerleşim yeri hakkında yeni öneriler ortaya çıkmıştır. Bu süreçten itibaren ilgi normale yakın diz kinematiği sağlamak için anatomik greft yerleşimine kaymış ve bunun da

ÖÇB’nin ayak izinden tünellerin açılması ile mümkün olabileceği fikri gelişmiştir (88).

Ortopedik cerrahlar TT’yi tartışırken bu tekniğin özellikle femura ÖÇB’nin ayak izinden tünel açılamadığına dikkati çekmiş ve yöntemi başarısız olarak tanımlamıştır (88). Femoral tünelin optimal düzeyde açılamadığı görüşünün bir çok cerrah tarafından ifade edilmesi cerrahi teknikle ilgili yeni arayışları da beraberinde getirmiştir.

ÖÇBR normal anatomiyi, normal kinematiği sağlamalı ve orijinal dizin biyomekaniğini en iyi düzeyde taklit edebilmelidir. Bu şekilde muhtemel kondral dejenerasyonların önüne geçilebilecek ve uzun dönemde diz korunmuş olacaktır. Zaman içerisinde araştırmacılar geleneksel transtibial artroskopik tek bant yönteminin rotasyonel diz stabilitesini tam sağlayamadığını ve tekrarlayan instabilite ataklarıyla kondral hasarlanmanın kaçınılmaz olduğunu fark etmişler ve daha anatomik bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymuşlardır (18).

ÖÇBR gelişim sürecinde ortaya çıkmış olan ve femoral tünel pozisyonunu belirleme de kullanılan saat kadran tekniği çok bilinen ve halen kullanılan bir yöntemdir. Ancak; iki boyutlu olarak değerlendirmenin sınırlı olması, çentik derinliğinin saptanamıyor olması ve diz fleksiyonuna göre pozisyonunun değişiyor olmasından dolayı terk edilmesi gereken bir yöntem olduğu bildirilmiştir (88). Femura bu yöntemle açılan tünelin süperiora yerleşmesi; ÖÇB greftinin vertikal olmasına ve sonuç olarak anterior stabilitede yetersiz, rotasyonel stabilite de ise etkisiz olmasına sebep olmaktadır (88). Üçlü portal teknikte femoral tünel tibiadan bağımsız olarak açılmakta ve böylece greftin ÖÇB ayak izine daha horizontal olarak yerleştirilmesi mümkün olmaktadır.

Anatomik rekonstrüksiyonda femoral tünel ÖÇB ayak izinin merkezinden geçecek şekilde yerleşirken, tipik TT’de daha posteriorda ve lateral femoral kondilin süperior bölgesinde yerleşir. Anatomik rekonstrüksiyonda bu tünel pozisyonu, greftin daha horizontal bir uzanımla yerleştirilmesini sağlar. Vertikale göre horizontal yerleşimli bir greftin

translasyonu engellemede ise daha yeterli olduğu biyomekanik çalışmalarla gösterilmiştir (95).

Femurun transtibial olarak oyulması tibial tünel açıklığında değişikliğe sebep olabilir. Tibial tünel açıklığı daha eliptik olacak şekilde değişebilmekte bu da erken dönemde tünel genişlemesine zemin oluşturmaktadır (95).

Sim ve ark. TT ile AMP’nin kullanıldığı anatomik rekonstrüksiyon tekniğini karşılaştırdıkları çalışmada, normal diz kinematiğini sağlamada AMP tekniğinin TT’ye göre daha üstün olduğunu göstermişlerdir (95). Bu çalışmada TT ile açılan tünellerin anatomik olmadığı ortaya konmuştur. Geleneksel TT’den farklı olarak tünelin daha aşağıdan açıldığı modifiye TT’nin normal diz kinematiğini sağlamada daha başarılı olduğu da çalışmadan çıkan diğer bir sonuçtur. Bu çalışmada tekniklerin diz laksitesi üzerindeki etkisi de araştırılmış ancak anlamlı değişiklik olmadığı saptanmıştır (95).

Kalıcı eklem instabilitesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan dejeneratif değişiklikler ÖÇBR’de stabilitenin daha iyi sağlanması gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Anatomik tünelleme ile diz stabilitesinin daha iyi sağlandığının biyomekanik çalışmalarla ortaya konması TT’nin yeterliliğinin sorgulanmasına, bazı otörlerin tekniği modifiye etmesine ve bazılarının da tamamen tibiadan bağımsız tünellemeye geçmelerine neden olmuştur (95).

Üçlü portal kullanarak görüntüleme ve alet kullanımı ÖÇB’nin femoral ve tibial bağlanma yerlerinin tam olarak değerlendirilmesine ve oyma işlemi öncesinde hazırlanmasına imkân verir. Femoral tünel AMP üzerinden drillenebilir. ÖÇB kalıntıları dışında diğer anatomik yapılarında değerlendirilmesi tünel açma işleminin anatomik olmasında yol göstericidir (96).

Tünel yerleşiminin anatomik olarak yapılabilmesi için ÖÇB yapışma yeri net olarak belirlenebilmelidir. Bu yapışma yerini bulmamızı kolaylaştıracak kılavuz noktalara ihtiyaç duyulmasıyla anatomik çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Fu ve ark. kadavra disseksiyonlarına ve fetal histolojik analizlere ek olarak ÖÇBR sırasında bantların tutunduğu yumuşak doku ve kemik çıkıntıların değerlendirildiği 60 artroskopik disseksiyon

yapmışlardır. Bu çalışmanın sonucunda; lateral interkondiler çıkıntının diz ekstansiyonda iken ÖÇB yapışma yeri ön sınırını ve diz 90° fleksiyonda iken ÖÇB yapışma yeri üst sınırını oluşturduğu gösterilmiştir (89). Lateral interkondiler çıkıntıya ek olarak AM ve PL bantlarını birbirinden ayıran lateral bifurkat çıkıntıyı da tanımlayan Fu ve ekibi ÖÇBR yapılan çoğu dizde bu yapıların mevcut olduğunu ve bunları anatomik klavuz noktaları olarak kullandıklarını belirtmişlerdir (89).

ÖÇBR cerrahisinde anatomik değerlendirme öncelikli olup greft seçimi ve fiksasyon yöntemi gibi konular ikinci planda düşünülmelidir. Bizde kendi vakalarımızda Fu ve ark.’nın tanımladığı bu klavuz noktalarını kullanarak femoral tünelin anatomik açılması işleminin daha kolay yapılabildiğini gördük.

Anatomik ÖÇBR’de özellikle femoral ayak izi üzerinde çalışmalar yapılmış ancak tibial ayak izine aynı ilgi gösterilememiştir. Bedi ve ark.’nın bir çalışmasında tibial tünelin anterior pozisyonda açılmasının stabilite açısından daha avantajlı olduğu ancak ekstansiyonda greft impingement riskini artırdığına; tibial tünel posteriorda açıldığında ise yeterli stabilite sağlanamayacağı ve rezidüel translasyonel instabilite kalabileceğine vurgu yapılmaktadır (97). Tibial yüzde ÖÇB yapışma yerinin tespitinde tibial spinalar, lateral menisküs anterior ve posterior boynuzları ve AÇB’nin bağlantı noktası cerrahi yol göstericiler olarak kullanılabilir.

Anatomik tek bant ÖÇBR’de femoral ve tibial tüneller ÖÇB’nin femoral ve tibial yapışma noktalarının merkezine yerleştirilir (95). Femoral ve tibial tünellerden birinin merkezde değilde anterior ya da posteriorda açılması greftin daha vertikal ya da daha horizontal yerleşmesine sebep olur.

Greftin interkondiller çentiğin çatısında sıkışmasıyla karakterize olan impingement ÖÇB cerrahisinde sık karşılaşılan bir problemdir. Bu özellikle transtibial drilleme tekniğinde anterior femoral tünel pozisyonunda ortaya çıkar (95). Posteriorda femoral tünel elde etmek için tibial tünel daha posteriordan oyulursa bu defa da tibial tünel pozisyonu PL yapışma yerine femoral tünel pozisyonu da AM bandı yapışma yerine kayar. Sonuç olarak greft daha vertikal yerleştirilmiş ve stabilteye de katkısı azalmış olacaktır.

Greftin uygun olmayan açıda yerleştirilmesi ve bununla ilişkili olarak karşılaşılan impingement daha çok anatomik olmayan tek ve çift bant rekonstrüksiyonlarından sonra görülebilen sorunlardır. Birçok çalışmada anatomik olmayan tünel yerleşiminin; eklem hareket açıklığında kısıtlılık, greft gerginliğinde artış ve greft yetmezliğine neden olduğu gösterilmiştir (95). Uygun yerleştirilmeyen greftler sıklıkla vertikal uzanımlı olup normal ÖÇB ile karşılaştırıldığında rotasyonel instabiliteye sebep olabilirler. AMP’den drilleme tibial tünel lokalizasyonundan bağımsız bir femoral tünel açılmasına izin verir. Ancak TT ile karşılaştırıldığında AMP’den drilleme kısa femoral tünel ve posterior duvar kırığı risklerini belirgin olarak taşır (95). Bu risk femoral tünel drilleme sırasında diz hiperfleksiyona getirilerek azaltılabilinir.

Greft impengementini önlemenin bir diğer yoluda interkondiller çentiğin genişletilmesidir (notchplasti). Fakat bu işlem anatomik ÖÇBR’de gereksiz bir uygulamadır (95). Teorik olarak sağlam bir ÖÇB’de impingement olmayacağı için anatomik rekonstrüksiyonda da impingement görülmesi beklenmez (89). İnterkondiller çentiğin genişletilmesi PL bölgesini daha iyi görüntülemek için yapılabilir. Fakat bu da femoral ÖÇB ayak izini ortadan kaldıracağı için anatomik rekonstrüksiyonu daha da zorlaştıracaktır. Vaka serimizde hiçbir hastada impingement görülmemiş ve notchplasti yapmamıza gerek kalmamıştır. Bu sonucu greftin anatomik yerleştirilmesine bağlıyoruz.

Geleneksel anatomik olmayan tek bant ÖÇBR’de tünel yerleşimi tibiada PL ve femurda yüksek AM pozisyonuna sahiptir. İnvitro çalışmalarla anatomik olmayan tek bant greftin diz stabilitesini tam olarak sağlayamadığı gösterilmiştir (18). Kadavra çalışmalarıyla ister tek bant olsun isterse de çift bant olsun anatomik rekonstrüksiyonların diz stabilitesini sağlamada daha başarılı olduğu gösterilmiştir. Kadavra çalışmaları tek zamanlı değerlendirmeye katkıda bulunmakta ve dinamik stabilite hakkında bilgi vermemektedir (18).

İnvivo dinamik çalışmaların diz fonksiyonlarının yaralanma ve rekonstrüksiyon sonrası fonksiyonel eklem yüklenmesi ve dinamik stabilite açısından değerlendirilmesinde önemli katkıları bulunmaktadır. Aktivite sırasındaki diz kinematik çalışmaları anatomik olmayan tek bant ÖÇBR’nin

fonksiyonel yüklenme durumlarında hasar öncesi diz fonksiyonunu sağlamada yetersiz kaldığını göstermiştir. Benzer tipte çalışmalar anatomik tek bant ve çift bant rekonstrüksiyon üzerinde yürütülmekte olup ön sonuçları anatomik tekniklerin yaralanma öncesi diz fonksiyonlarını sağlamada daha başarılı olabileceğini vurgulamaktadır. Ancak uzun dönem sonuçların yayınlandığı daha iyi dizayn edilmiş çalışmalar anatomik rekonstrüksiyonların potansiyel faydalarını ortaya koyabilecektir (18).

Fu ve ark. anatomik tek bant ÖÇBR sonrasında tünel ve greft pozisyonunun değerlendirilmesinde femoral tünel açısı ve inklinasyon açısının kullanılabilecek basit ve etkili iki ölçüt olduğunu öne sürmüşlerdir (94). Bu çalışma anatomik olmayan tek bant rekonstrüksiyonların anatomik olanlara göre daha dar femoral tünel açısı ve daha geniş inklinasyon açısına sahip olduğunu göstermiştir. Ayrıca tibial tünel bağımsız teknik transtibiale göre daha geniş femoral tünel açısı ve daha dar inklinasyon açısı ile birliktedir (94).

Bu çalışmada femoral tünel açısının 32.7°’nin altı ve inklinasyon açısınn 55°’nin üstü olması ÖÇBR’nin anatomik sınırlar içinde olmadığını belirlemede maksimum sensitivite sağlamıştır (94). Biz de bu çalışmada hastaların son kontrollerinde femoral tünel açılarını Fu’nun tanımladığı radyolojik kriterlere göre ölçtük. Hastalarımızın %85’inin (23 hasta) femoral tünel açısı 33°’den daha fazlaydı. Bu açtığımız femoral tünellerin anatomik olma ihtimallerinin yüksek olduğu şeklinde yorumlanabilir.

ÖÇB yaralanmalarında cinsiyet faktörü değerlendirildiğinde; aynı sporu yapan kadınlarda erkeklere oranla daha fazla ÖÇB yaralanması geliştiği saptanmıştır (98-100). Bu durumun sebepleri arasında kas gücünün daha az olması, ÖÇB’nin bayanlarda daha kısa olması, interkondiler aralığın daha dar olması, eklem laksitesi, ekstremitenin dizilimi ve menstrüel siklus (ovulatuar fazda risk daha fazla) sayılabilir (46). Literatürde vaka serileri incelendiğinde hastaların %56 ile %96 arasında erkek olduğu görülmüştür (101-103). Çalışmamızda hastaların %96’sını erkek hastalar oluşturmaktadır. Ülkemizde amatör veya hobi olarak spor yapan popülasyonda erkek oranının fazla

neden olmaktadır. Yine kadınlara göre erkeklerin daha dinamik yaşam alışkanlıkları, iş ve sosyal yaşamlarındaki özellikleri dizdeki instabilite ile ilgili semptomları daha az tolere edebilmelerinin sebebi olabilir. Bu durum da ülkemizde ÖÇBR’lerin erkeklerde daha sık yapılan bir ameliyat olmasını açıklamaktadır.

ÖÇBR için daha önceleri 40 yaş bir sınır olarak kabul edilmekteydi (37). Ancak 40 yaş üstü hastalarda yapılan rekonstrüksiyonun uzun dönem sonuçlarının ortaya çıkmasıyla yaş artık cerrahi tedavi için bir kriter olarak kabul edilmekten çıkmıştır (10,104). Yapılan bir çalışmada yaş ortalaması 54.4 olan ÖÇBR yapılmış ortalama 4.4 yıllık takip süreli 50 hastanın diz fonksiyon ve semptomlarının belirgin düzeldiği ve osteoartrit oranında artış olmadığı gösterilmiş (105). Biz vakalarımız için herhangi bir yaş sınırı belirlemedik. Hastalarımız içerisinde 40 yaş üstü hasta bulunmamakta idi. Ayrıca 18 yaş altında da tek bir hasta (17 yaş) çalışmamıza dâhil oldu ancak bu hastanın da epifizi operasyondan önce kapanmıştı. Bizim serimizdeki hastaların ortalama yaşı 26.7 (dağılım 17-34) olarak saptandı.

Yaşamlarında spora ayırdıkları sürenin fazla olduğu veya işi gereği aktivitelerini sürdürmek isteyen ve yaşam stillerini değiştirmek istemeyen daha ileri yaşlardaki hastalara da ÖÇBR yapılmasının uygun olduğunu düşünmekteyiz. Önemli olan hastanın kronolojik yaşından çok fonksiyonel yaşıdır.

ÖÇB yaralanmalarının etyolojisinde spor yaralanmaları en sık sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlar arasında da futbol birinci sırada yer almaktadır. Spor yaralanmalarının neden olduğu ÖÇB yaralanmalarının oranı farklı çalışmalarda %80 ile %95 arasında bildirilmiştir (44,101,106). Bizim çalışmamızda bu oran %89 (27 hastanın 24’ü) olup sonuç literatürle uyumlu bulunmuştur.

ÖÇB rüptürlü hastalarda en sık karşılaşılan şikâyetler instabilite ile ilgili olup bunların arasında da dizde boşalma hissi başta gelmektedir. Bunun dışında dizde ağrı, kilitlenme ve özellikle akut dönemde şişlik diğer önemli şikâyetlerdir. Dizde boşalma hissi farklı çalışmalarda %52 ile %93 arasında bildirilmiştir (107,108). Bizim çalışmamızdaki hastaların %96’sında (26 hasta)

boşalma, %70’inde (19 hasta) kilitlenme, %66’sında (16 hasta) ağrı ve %55’inde (15 hasta) şişlik şikâyeti mevcut olup hasta gurubumuzda instabilite ile ilgili şikâyetlerin daha yüksek oranda olması dikkat çekicidir.

ÖÇB yaralanmalarının tanısında fizik muayenenin önemi oldukça fazladır. ÖÇB rüptürü olan hastalarda fizik muayene testlerinin amacı dizin anterolateral instabilitesini göstermektir. Bu nedenle geliştirilmiş olan klinik testlerden özellikle Lachman testinin spesifikliği ve özgünlüğü ön çekmece ve pivot shift testlerine oranla daha yüksektir (109). Bizim çalışmamızda ameliyat öncesi Lachman testi %96, ön çekmece ve pivot-shift testleri ise sırası ile %85 ve %70 pozitif bulunmuş olup mevcut sonuçlar literatür ile uyumludur.

Literatürde ÖÇB lezyonu şüphesi bulunan ve aktif sporla uğraşan hastalarda fizik muayene sonuçlarına bakılmaksızın artroskopi yapılarak tedaviye yön verilmesini öneren çalışmalar vardır. Böylece MR ile tanısında güçlük çekilebilecek parsiyel yırtıkların daha rahat tanınabileceği bildirilmiştir (110). Biz hastaların hiçbirine tanısal amaçlı artroskopi yapmadık ancak cerrahi esnasında greft alma işlemine geçmeden önce tanıyı doğrulamak amacıyla artroskopik muayene yaptık. Bu şekilde tanıyı fizik muayene ve MR bulgularına göre koyduğumuz hastalarımızın hiçbirinde yalancı pozitiflikle karşılaşmadık.

ÖÇB yaralanmasına neden olan travmayla veya ÖÇB rüptürünün neden olduğu instabilite sonucu menisküslerde ve eklem kıkırdağında lezyonlar gelişebilir. Akut travma sırasında en çok lateral menisküs yaralanırken, kronik dönemde instabilite ataklarına bağlı olarak medial menisküste yırtıklar oluşmaktadır (37). Rekonstrüksiyon sırasında iç menisküsün durumu sonradan gelişecek osteoartrozu belirleyen en önemli faktördür. Çünkü iç menisküs ÖÇB yetmezliği olan dizlerin stabilitesini sağlayan yapılardan biridir. ÖÇB yokluğunda tibianın anteriora translasyonunu primer olarak kısıtlama görevi üstlenir. ÖÇBR sırasında mümkün olduğu kadar fazla menisküs dokusunun korunması amaçlanmalıdır (10). Daha önceden başka bir seansta herhangi bir nedenle artroskopik

stabilitesi, menisektomi yapılmayan dizlere oranla daha düşük, ağrı ve

Benzer Belgeler