• Sonuç bulunamadı

2.2. Haber Alma ve Bilgi Edinme Özgürlüğü

2.2.2. Radyo ve Televizyon Yayınları

AİHM, kararlarında demokratik toplumun vazgeçilmez unsurlarından ifade özgürlüğünün araçlarından görsel ve işitsel medyanın önemine vurgu yapmaktadır. Somut olaylarda ilk önce Mahkeme, radyo ve televizyon yayını yapma tekelinin devlete ait olup olmadığını, daha sonra da yapılan müdahalenin 10.madde çerçevesinde haklı olup olmadığını incelemektedir. Sözleşmenin 10.maddesinin 1.fıkrasında devletlerin, radyo televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarının ifade özgürlüğünü etkilemeyeceği açıkça belirtildiği için; Mahkeme, devletlerin bu konulardaki tekel konumunu kabul ederek özel işletmeleri ruhsata bağlamak suretiyle yayınları bazı kayıt ve şartlara tabi tutma yetkilerini tanımaktadır. Fakat AİHM devletlerin radyo televizyon işletmeciliğini ancak çok zaruri durumlarda kısıtlamasını, aksi halde bunun toplumun haber ve bilgi öğrenme hakkını kısıtlayacağını ifade etmektedir. Ayrıca Mahkeme yaşanan teknolojik gelişmelerle bu izin rejiminin etkisiz hale geldiğine de vurgu yapmaktadır. 138

137Dutertre (2007). s.383; Özgür Gündem/Türkiye. 16.3.2000. 138Bozkurt (2006). s.207-208.

Düşünceyi açıklama özgürlüğünü, günümüz teknolojisinin içerdiği bütün alanları kapsayacak şekilde “iletişim özgürlüğü” diye tanımlayabiliriz. Kitap, gazete, dergi gibi yazılı basının bütün türleri ile birlikte radyo, televizyon, internet yayınları, sinema, telefon, telgraf, telsiz iletişim, resim, karikatür, fotoğraf türleri ve bir şekilde düşünceyi açıklamada yararlanılan her türlü simge 10.maddenin koruması altındadır. Bu güvence, düşüncenin dışavurumunu gerçekleştiren iletişim araçlarını da kapsamaktadır.139

Genel sansür yasağından ayrı olarak Mahkeme, Sözleşme sisteminde yayın öncesi sınırlamayı reddetmekle birlikte sınırlama sebeplerinin çeşitli yayın araçlarına göre farklı şekillerde değerlendirmekte ve kapsamlarını ona göre tayin etmektedir. Örneğin; radyo, televizyon, sinema gibi araçlar söz konusu olduğunda bunların kitleler üzerinde yazılı basından daha etkili olduğu düşüncesiyle daha titiz bir denetim gerçekleştirilmektedir. Özellikle terör örgütü ile ilgili haberlerin verilmesinde görsel basın daha etkili olduğundan, terör örgütü mensupları ile televizyonda röportaj yapılmasına konulan yasakları, verdiği kararlarda Sözleşme çerçevesinde haklı bir uygulama olarak değerlendirmektedir. Mahkeme sınırlamanın haklılığını, sosyal ihtiyaçtan kaynaklanıp kaynaklanmamasına ve ilgili devlet bakımından takdir yetkisi sınırları içinde kalıp kalmamasına göre değerlendirmektedir.140

Maddenin 1.paragrafının 3.cümlesinde; “Bu madde, devletleri; radyo,

televizyon ya da sinema girişimlerini izne bağlamaktan alıkoyamaz.” şeklinde

düzenleme yapılmak suretiyle radyo, televizyon yayıncılığı alanında devletlere geniş takdir yetkisi tanınmış olmaktadır. Buna rağmen, devletler yine de lisans koşullarını ya da uygulamaya getirecekleri kısıtlamalarını, 2.fıkradaki kısıtlama şartlarına göre haklılaştırmak zorundadır. Divan’a göre1.fıkranın 3.cümlesinin amacı; devletlerin, kendi ülkelerindeki söz konusu yayıncılıkları ve özellikle onların teknik yanlarını düzenleme yetkisine sahip olduklarını açıkça düzenleme altına almış olmaktır.141

139Dinç (2005). s.38. 140Sunay (2002). s.165.

1993 tarihli Avusturya’ya ilişkin İnformationsverein Lentia ve diğerleri davasında Mahkeme ilk kez radyo yayıncılığı ile ilgili kamu tekelini inceleyerek, ihlal kararı vermiştir. Mahkeme, Avusturya’daki mevcut sisteme uygun olduğu için söz konusu yaptırımı 1.fıkranın 3.cümlesine uygun bulmakla birlikte, başvurana uygulanan müdahalenin demokratik bir toplum için gerekli olmadığına karar vermiştir. Mahkeme öncelikle kararında, demokratik bir toplumda düşünceyi açıklama özgürlüğünün amacının toplumun almaya hakkı olan düşünce ve haberleri özellikle basın aracılıyla alabilmesini temin etmek olduğunu hatırlatmıştır. Devletin sağlamakla yükümlü olduğu çoğulculuğu, programları daha geniş kitlelere ulaştırabilmesi hasebiyle görsel basın aracılığıyla daha iyi gerçekleştirebileceği vurgulanmıştır. Kamu tekelinin uyguladığı sınırların, ancak mutlak bir zorunluluk olması halinde haklı olarak kabul edilebileceğini belirtmiştir.142

İletişim alanında gerçekleştirilen teknik gelişmeler fikir ve haber alıp verme sorununa yeni boyutlar kazandırmıştır. Mahkeme’ye göre; ülkede hertziyen dalgalarla yayın yapma izninin iptali ve yayımın yasaklanması halinde, fıkranın üçüncü cümlesindeki izin rejimi uygulanacaktır. Radyo ve televizyon işletmelerinde izin rejimi önceleri, devletlerin bu faaliyeti kamu makamlarının tekelinde tutma arzusu, teknik ve pratik endişeler, uluslar arası normlara riayeti sağlama gibi gerekçelerle uygulanmaktaydı. Fakat bugün gerek anlayışlardaki değişme, gerek ilerleme sonucu çoğu Avrupa ülkesinde R-Tv tekeli son bulmuştur. Bu nedenle söz konusu hükmün konu, amaç ve kapsamı belirlenirken maddenin bütününü özellikle ikinci fıkradaki ölçüt ve gerekleri göz önünde bulundurmak gerekecektir. Birinci fıkraya istisna getiren bu cümle sınırlıdır. Bu hüküm devletleri izin rejimini uygularken ikinci fıkra koşullarından muaf tutmuş değildir. Aksi şekilde değerlendirmek maddenin konu ve amacına aykırı düşecektir.143

Diğer bir deyişle hüküm soyut düzeyde ele alınmayıp, maddenin bütünü çerçevesinde ve ikinci fıkra ile bağlantısı gözden kaçırılmadan yorumlanmalıdır.

Ve İçtihatları (1.Baskı). (Çeviren: Orhan Kemal Cengiz). İstanbul. Belge Uluslar arası Yayıncılık. s. 127.

142Tezcan (2002). s.29-30; İnformationsverein Lentia ve diğerleri/ Avusturya. 24.11.1993. Par.32- 33,38-40.

Devletler ülkelerinde radyo-televizyon yayınları üzerinde düzenleme yaparken teknik koşullar yanında kurulmak istenen tesisin niteliği ve amaçları, ulusal, bölgesel ve yerel düzeydeki muhatapları, uluslar arası sözleşmelerden çıkan yükümlülükler gibi hususları da dikkate alabilir ve düzenleme konusu yapabilirler. Böylece maddenin ikinci fıkrasında öngörülen meşru kısıtlamalardan başka kısıtlamalar da izin rejimi düzenlemesi ile meşruluk kazanmış olacaktır. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi Mahkeme, Groppera Radio AG et autres kararında bir kez daha devletlerin bu konudaki takdir marjının ölçüsüz surette geniş olmadığını belirtmiştir.144

Sinemada izin konusuna ilişkin örnek olarak, Otto-Preminger İnstitut davası gösterilebilir. Dava konusu, Katolikler tarafından kutsal kabul edilen kişi veya nesneleri eleştirdiği gerekçesiyle gösterime girmeden el konulan Das Liebeskonzil adlı filmdir. Yerel mahkeme, filmde Katolik dinine tahkir edici bir şekilde saldırıldığı eğer gösterime sunulursa bölgede yaşayan Katolik nüfusta haklı bir öfkeye sebep olacağı gerekçesiyle filme elkoyduğunu açıklamıştır. Komisyon, bu elkoyma kararını izlenen amaçla orantısız bulduğundan 10.maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir. Divan ise komisyonun aksine devletin kendisine bırakılan takdir hakkını aşmadığını bu nedenle ihlal olmadığını belirtmiştir. Divan’a göre, Sözleşme ile güvence altına alınan ve somut olayda karşı karşıya gelen iki hak söz konusudur.145

Bunlardan ilki, ihtilaflı ya da tartışmaya sebep olan konuları kamuya duyurma ve ilgili kişilerin bu tür konular hakkında fikir sahibi olabilme hakkı diğeri ise, kişilerin düşünce, din ve vicdan hürriyetlerine saygı gösterilmesini isteme haklarıdır. Divan’a göre ifade hürriyeti dini eleştirileri de kapsadığından, inanç sahipleri bu eleştirilere katlanmak zorundadır. Ancak bu eleştirilerin de bir sınırı olup söz konusu sınır aşıldığında devletin seyirci kalması düşünülemez. Yetkili makamlar bu takdir haklarını kullanırken toplum menfaatlerini tüm olarak gözetip, belli sorumluluk anlayışı içinde hareket etmelilerdir. Somut olayımızda da Mahkeme’ye göre el koyma kararı, dinsel barışı sağlamak ve bazı insanların kendi dinsel

144Age. s.362.

inançlarına haksız ve hakaret edici bir şekilde saldırılmasını engellenmek amacıyla verilmiştir.146

Video eserine uygulanan sınırlamaya ilişkin davaya örnek olarak, Wingrove-

Birleşik Krallık davası verilebilir. Başvurucu, Visions of Eastsy başlıklı bir video

eserini yönetmiş ve çekmişti. Yetkili makamlar, bu video eserine dine küfür ettiği gerekçesiyle ruhsat vermemiştir. AİHM kararında, sözleşmeci devletlerin takdir payına ilişkin ilkelerine bir kez daha vurgu yapmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında, siyasi ifade veya kamu yararını ilgilendiren konulardaki tartışmalara getirilecek kısıtlamalara hemen hemen hiç yer verilmez. Söz konusu ahlaki veya dini bir mesele ise sözleşmeci devletlere daha geniş bir takdir payı verilmektedir. İnsanların dini inançlarına saldırı söz konusu olduğunda, ahlak alanında olduğu gibi, bu konuda da Avrupa’da ortak bir anlayış bulunmamaktadır. Özellikle inanç ve mezhep çeşitliliğinin hızla artmakta olduğu bir dönemde herhangi bir dine, mezhebe mensup kişileri neyin ciddi biçimde rencide edebileceği dönemden döneme ve mekândan mekâna değişiklik gösterebilecektir. Bu bakımdan yerel mahkemedeki yargıçların kendi ülkelerindeki dini eğilimleri ve yapılan davranışların o kişileri nasıl etkileyeceğini bilmeleri, uluslar arası hukuktaki bir yargıçtan daha mümkündür. Tabi ki bütün bunlar AİHM’in bu konuda hiçbir denetimi olmayacağı anlamına gelmemektedir.147

Somut olay açısından Mahkeme, video eserlerinin piyasaya çıktıktan sonra rahatlıkla çoğaltılabileceğini, ödünç verilebileceğini, kiralanabileceğini, satılabileceğini bu nedenle denetimden kolayca kaçabileceğini ifade etmiştir. Mahkeme, geniş kesime yayılma ihtimali bulunan bu yayın hakkında ruhsat verilmemesini Sözleşme’ye aykırı bulmamış ve ifade hürriyetinin ihlal edilmediğine karar vermiştir.148

Tele 1 Privatfernsehgesellscaft mbH davası, bir özel şirkete Viyana

bölgesinde kara televizyon vericisi kurup işletme izninin verilmemesine ilişkindir.

146Sunay (2002). s.166; Otto-Preminger-İnstitut/Avusturya. 20.9.1994. Par. 49. 147Dutertre (2007). s.377-379; Wingrove/ Birleşik Krallık. 25.11.1996. Par.57. 148A.g.e. s.379; Wingrove/ Birleşik Krallık.25.11.1996. Par.64-5.

Söz konusu dönemdeki kanunun, ulusal istasyon dışında hiçbir istasyona televizyon yayın izni vermemesi nedeniyle 10.maddenin ihlal edildiğine karar verilmiştir.149

Devletler radyo ve televizyon yayınlarını düzenlerken, bu yayınları belli şart ve yaptırımlara bağlarken, temel görevlerinin düşünceyi açıklama özgürlüğünü ve çok sesliliği sağlamak olduğunu unutmamalıdırlar. Devletler, 1.fıkradaki hak ve özgürlükler ile 2.fıkradaki sınırlamalar arasında dengeyi kurabildikleri ölçüde AİHS kapsamında hareket etmiş olacaklardır. Devletler radyo televizyon yayınlarında devlet tekeli yaratamazlar. Buna karşılık bu yayınların belli kişi veya grupların tekeline girmesi için tedbir alabilirler. Çok seslilik, radyo ve televizyonda her düşüncenin yayınlanacağı anlamına gelmez. Ayrıca devletler, maddenin ikinci fıkrasındaki kısıtlamalar haricinde de bazı önlemlere yer verebilirler. Örneğin; reklâmların içeriğini, verilişini, süresini belli düzenlemeye tabi tutabilirler. Tabi bu yapılacak düzenlemelerin, demokratik rejime uygun nitelikte olmasına dikkat etmek zorundadırlar.150

Benzer Belgeler