• Sonuç bulunamadı

Rızık Bağlamında İlâhî Meşîet

1. İlâhî Meşîet

1.2. Rızık Bağlamında İlâhî Meşîet

Kur’ân’da ( ٍبا س ِح ِرْي غِب ُءآَ ش ي ْن م ُق ُز ْر ي ُ ٰاللّ و )487 Allah’ın dilediğini hesapsızca rızıklandıracağı, ( هُرِدْق ي و ُءآَ ش ي ْن مِل ق ْز ِ رلا ُطُسْب ي ٰاللّ ٓن ا ا ْو ر ي ْم ل و ا )488 dilediğine bol rızık verirken dilediğinin rızkını daraltacağı vurgulanmaktadır. İbn Acîbe’ye göre ُمَلْعَي َو اَهُق ْز ِّر ِّ ٰاللّ ىَلَع َّلَِّا ِّض ْرَ ْلَا يِّف ٍةَّبآََد ْنِّم اَم َو (

َّرَقَتْسُم بُم ٍباَتِّك يف ٌّلُك ِۜاَهَعَد ْوَتْسُم َو اَه ٍني

) * “Yeryüzünde hareket eden bütün canlıların rızkı sadece

Allah'a aittir. Allah onların halen bulunduğu yeri de emanet olarak konulacağı yeri de bilir; hepsi apaçık kitapta vardır.”489 âyetinde belirtildiği gibi rızık konusu ilâhî iradeye

bağlıdır.490 İbn Acîbe, rahmeti geniş ve mülkün sahibi olan Allah’ın hüküm, idare ve

mal anlamlarına gelen mülkü dilediğine verdiğini, mülke kimin layık olduğunu en iyi

484 Ebû Dâvûd, “Melâhim”, 17; Tirmizî, “Fiten”, 11. 485 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, II, s. 85.

486 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, III, s. 479. 487 Nur 24/38.

488 Rum 30/ 37. 489 Hûd 11/6.

88

bilen olduğunu ve fakir olana genişlik vererek, onu sebepsiz zengin edebileceğini ifade etmektedir.491 Ona göre ruh ve beden için olmak üzere iki çeşit rızık söz konusudur. Ruhların rızkı marifet ve yakîn ilmiyken, bedenlerin rızkı yeme içme gibi maddî şeylerdir. Allah her iki rızkın da temini için kullarına bu rızıkların bağlandığı sebeplere ulaşmaya çalışmalarını emretmiştir. Allah’ın rızıkların garantisini vermesi hakikat, insanın bu rızıkları sağlayacak sebeplere ulaşmaya çalışması şeriattır.492

Kulun şerefinin dünya malının çokluğuna veya azlığına değil, takvasına bağlı olduğunu ifade eden İbn Acîbe’ye göre zenginlik bazen kulun dinini yaşamasına yardımcı olurken, bazen de helake gitmesine sebep olabilmektedir. Kur’ân’da ُق ُز ْرَي ُ ٰاللّ َو (

) * ٍباَس ِّح ِّرْيَغِّب ُءآََشَي ْنَم "Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır."493 buyurulduğu üzere

kendilerine dünyada genişlik verilen kullar, bazen bununla imtihan edilip azgınlıkları sebebiyle azabı hak edebilirler. Fakirlikle imtihan edilen bazı kulların ise sabırları neticesinde günahları temizlenebilir.494 ُةو يَحْلا اَم َو ِۜاَيْن دلا ِّةو يَحْلاِّب اوُح ِّرَف َو ُِۜرِّدْقَي َو ُءآََشَي ْنَمِّل َق ْز ِّ رلا ُطُسْبَي ُ ٰ َاللّ (

ِّا ِّة َر ِّخ ْلَا يِّف اَيْن دلا ٌعاَتَم َّلَ

) * Allah dilediği kimsenin rızkını bollaştırır ve (dilediğinin rızkını) daraltır. Onlar dünya hayatıyla sevindiler. Halbuki dünya hayatı, ahiretin yanında geçici, değersiz metadan başka bir şey değildir.”495 İbn Acîbe, bu âyeti Allah’ın dilediği kimsenin rızkını cehennemlik olsa bile bollaştırabileceği, cennetlik ve ilâhî yardıma ulaşmış olsa bile daraltabileceği şeklinde yorumlamaktadır.496 İbn Acîbe, İbn

Atâullah-ı İskenderî’nin, Hikem adlı eserinde rızık konusu ile ilgili Allah’ın kula yetecek kadar rızkı verip onu azdıracak olan rızkı vermemesinin kulu mahrum bırakması anlamına gelmediğini, aksine ona olan nimetini tamamlaması demek olduğunu ifade ettiğine yer vermektedir.497

İbn Acîbe’ye göre nefsine ve hevasına hâkim olup onları kontrolü altına alan kimseye Allah, her iki dünyanın mülkünü verir. Nefsi ve hevası kendisini hükmü altına alan kimseyi ise her iki dünyada zelil eder. Bu konuda İbn Acîbe, Hz. İsa’nın (a.s), ashabına, dünya malı olarak hiç bir şeye sahip olmamalarına rağmen, elinde pek çok

491 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, I, s. 274-275. 492 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, II, s. 510. 493 Nur 24/38.

494 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, I, s. 237-238. 495 Ra’d 13/26.

496 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, III, s. 23. 497 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, II, s. 408.

dünya malı olduğu halde yetinmeyerek hep daha fazlasında gözü olan mülk ve saltanat sahibi kimselerden daha zengin olduklarını söylemesini örnek olarak getirmektedir.498 Ayrıca Hz. Peygamber’in (s.a.v) “Kim emniyet ve afiyet içinde sabaha çıkar ve günlük yiyeceğine de sahip olursa sanki bütün dünya kendisinin gibidir.”499 hadîsini aktarmaktadır.500

Kur’ân’da münafıklara verilen evlat ve mal gibi dünya nimetlerinin müminleri imrendirmemesi hususunda uyarılar yapılmaktadır.501 Allah dünyada rızıklandırdığı münafık kimseleri farkında olmadan azaba düşürmek istemektedir. Burada kastedilen azap, onların mal biriktirme yarışına girip bu uğurda mallarını artırmak ve korumak adına ya da çocuklarında meydana gelen hastalıklar ve musibetlerler gibi sıkıntılardır. Dolayısıyla ahireti isteyen kişiye yalnızca bir oyun ve eğlenceden ibaret olan dünyadan hiçbir şeyin cezbedici görünmemesi gerekir. Allah’a kavuşmayı isteyen kişinin ise Rabbinden gelen hiçbir şeyi kötü görmemesi gerekir.502

Fakirlik, zenginlik, zillet, izzet, kalp darlığı, gönül huzuru, hastalık ve sıhhat gibi kaderin tecellileri ile dinin emirlerine karşı şüphesiz bir teslimiyete ulaşmadıkça kulun imanı kâmil olmaz. Zira kulunun hayrına olan şeyleri en iyi bilen Allah, ona anne ve babasından daha merhametlidir.503 Kula düşen Rabbi kendisine istediği şeyi verirse

şükretmesi, isteğini daha sonraya ertelerse de sabretmesidir. Çünkü Allah’ın duaya icabet etmesi kulun istediği şekilde ve vakitte değil, kendi istediği şekilde ve vakitte olur.504 Kur’ân’da kulun şükretmesi durumunda Rabbi tarafından bu dünyada yahut ahirette kendisine verilen nimetlerin artırılacağı vurgulanırken, kulun nankörlük ve isyan etmesi durumunda ise azaba uğrayacağı bildirilmektedir.505 İbn Acîbe, seçkin

velilerin hem darlık hem de genişlik hallerinde her zaman şükür halinde olduklarını, bu sebeple onların darlık anlarının da manevi olarak zenginleşmelerine sebep olduğunu belirtmektedir. Şükür, sabır makamından daha yüksektir. Zira gerçek manada şükreden 498 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, I, s. 340. 499 Tirmizî, Zühd, 34. 500 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, I, s. 341. 501 Tevbe 9/55; Tevbe 9/85. 502 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, I, s. 392. 503 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, I, s. 522-523. 504 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, II, s. 455. 505 İbrahim 14/7.

90

kişi, imtihan ve sıkıntıların içinde Allah’ın ihsanlarını görüp bunları güler yüzle karşılayabilendir. 506 İbn Acîbe, ُِۜءآََشَت ْنَم لِّذُت َو ُءا ََٓشَت ْنَم زِّعُت َو هُءآََشَت ْنَّمِّم َكْلُمْلا ُع ِّزْنَت َو ُءآََشَت ْنَم َكْلُمْلا يِّتْؤُت ِّكْلُمْلا َكِّلاَم َّمُهٰللا ِّلُق( ِّ لُك ى لَع َكَّنِّا ُِۜرْيَخْلا َكِّدَيِّب دَق ٍءْيَش ٌري َنِّم َتِّ يَمْلا ُج ِّرْخُت َو ِّتِّ يَمْلا َنِّم َّيَحْلا ُج ِّرْخُت َو هِّلْيَّلا يِّف َراَه َّنلا ُجِّلوُت َو ِّراَهَّنلا يِّف َلْيَّلا ُجِّلوُت ٍباَس ِّح ِّرْيَغِّب ُءآََشَت ْنَم ُق ُز ْرَت َو ِّ ه يَحْلا

) * “De ki: “Ey mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Hiç kuşku yok sen her şeye kâdirsin. Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Ve dilediğine sayısız rızık verirsin.”507 âyetinin tefsirinde Allah’ın kudretinin

her şeye nüfuz ettiğini vurgulamaktadır. Ona göre geceyi gündüze katan Allah, zilletten sonra izzeti getirmeye yani mülkü çekip aldıktan sonra geri vermeye de kadirdir Her şeye gücü yeten Allah, dilediğine hem maddî hem manevî sayısız rızık verebilir.508 İbn

Acîbe gece ile gündüzü kulun darlık ve rahatlık hallerine benzetmiş; Allah’ın geceyi gündüze, gündüzü geceye katabilmesi ifadesini kulunu darlıktan ferahlığa ve ferahlıktan darlığa çevirebilmesi şeklinde yorumlamıştır. Yine Allah, kuluna hem gönlünü eşyadan ayırıp Mevla ile huzura ulaşma halini verebilirken hem de onu dünyaya daldırabilir. Buna göre manevî hürriyetin gündüzüne yani hakikate ulaşan kimse varlıkları fanî görerek onların sevgisini kalbinden silerken, ubûdiyet gecesinde kalan yani zâhirî amellerle iktifa edip şekilde kalan kimse hakikî ilim ve tevhide ulaşamaz ve düştüğü bu zillet kendisini yorar. Bu iki hal gece ve gündüz gibi sırasıyla gelip gittiği için kul, kabz ve bast hallerinden uzak kalamaz. 509

İbn Acîbe, her şeyin Allah’tan geldiğini unutarak sebeplere bağlanan veya insanlardan medet umarak onlara dayanan kimselerin Allah’a gizli ortaklar koştuğunu ifade etmektedir. Oysaki Allah’tan başka hiç kimse Allah’ın ezelde kula takdir ettiğinden başka bir fayda veremez. Rızıkla ilgili şüpheye düşmek, rızkı verenle ilgili şüpheye düşmek demek olduğundan bu kimseler Allah’ı yakînen tanıma zenginliğinden alıkonmuşlardır. Onlar için dünyada zillet, hırs ve mahrumiyet azabı vardır.510 Allah,

506 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, III, s. 45. 507 Âl-i İmrân 3/26-27

508 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, I, s. 339. 509 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, I, s. 341. 510 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, III, s. 32.

hikmeti gereği bazen kuluna nimetini genişleterek çok verirken, bazen de daraltarak az verebilir.511 İbn Acîbe’ye göre kul için Allah’ın rızık taksimine rıza göstermek farz olduğu gibi, kulun devamlı olarak Allah’ın ikram ve ihsanlarını talep etmesi de bir gerekliliktir. Nitekim kulun hakikatte ulaşacağı en son makam ancak ölümünden sonra bilinebilir. O halde bizim için gayp olan akibete takılmadan, kulun Rabbi’nin kendisine nasip ettiği her makama kanaat ile şükretmesi gerekmektedir.512

Allah, kulunu niyeti ölçüsünde rızıklandırır ve himmeti yani gayreti ölçüsünde destekler. Niyeti ve gayreti hemen kazanılabilecek geçici dünya zevkleri olanlara Allah, bu konuda imkân sağlayarak kısmeti ölçüsünde dilediği kadar onları bu nimetlerden yararlandırır. Buna karşın niyeti ve gayreti âhiret olanları ise namaz, oruç, sadaka ve faydalı ilim gibi amellerle destekleyerek onlara manevi bir tat verir.513 Bununla birlikte

her şeyi bilen Allah, kulları için en uygun olanı bilerek kendisine fakirlik hali uygun olanların rızkını daraltırken zenginlik hali kendisine uyanların rızkını genişletir.514 Eğer

Allah Teâlâ, ( ٌريصَب ٌريبَخ هِّداَبِّعِّب ُهَّنِّا ُِۜءآََشَي ا َم ٍرَدَقِّب ُل ِّ زَنُي ْنِّك ل َو ِّض ْرَ ْلَا يِّف ا ْوَغَبَل هِّداَبِّعِّل َق ْز ِّ رلا ُ ٰاللّ َط َسَب ْوَل َو ) “Eğer Allah kullarına rızkı bolca verseydi, muhakkak yeryüzünde azarlardı; fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının hâlinden haberdardır, her şeyi görendir.”515 âyetinde buyurduğu üzere zenginliği tüm yarattıklarına dileseydi, şüphesiz ki yeryüzünde azgınlık yaparlardı, eğer tüm kulları için fakirlik dileseydi, helâk olurlardı. Azgınlığın en çok zenginlik verilen kimselerde olduğu, zengin değilken azgınlık yapanların ise daha az olduğu görülmektedir ki bu da ilâhî hikmete uygun olarak gerçekleşmektedir.516

İbn Acîbe, ُ ٰاللّ َو ٍِۜةَّبَح ُةَئاِّم ٍةَلُبْنُس ِّ لُك يف َلِّباَنَس َعْبَس ْتَتَبْنَا ٍةَّبَح ِّلَثَمَك ِّ ٰاللّ ِّليبَس ي۪ف ْمُهَلا َوْمَا َنوُقِّفْن ُي َنيذَّلا ُلَثَم(

ْنَمِّل ُفِّعاَضُي لَع ٌعِّسا َو ُ ٰاللّ َو ُِۜءآََشَي

ٌمي

) * “Allah yolunda mallarını harcayanların misali, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır (toplam yedi yüz dane eder); Allah dilediğine kat kat verir. Allah'ın lütfu geniştir, O, her şeyi bilir.”517 âyetinde kulun

Allah yolunda infak etmeye teşvik edildiğini belirtmektedir. İbn Acîbe konuyla ilgili

511 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, II, s. 58. 512 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, II, s. 260. 513 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, III, s. 358. 514 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, IV, s. 317. 515 Şûrâ 42/27.

516 İbn Acîbe, el-Bahru’l-medîd, V, s. 216. 517 Bakara 2/261.

92

Hz. Muhammed’in (sav) “Her iyiliğe en az bire on karşılık verilir; bu, yedi yüz katına ve daha fazlasına kadar devam eder.”518 hadîsini de aktarmaktadır. Yedi başaktan yedi

yüz dane elde edilmesi temsilinde olduğu gibi lütfu geniş olan Allah, infak eden kulun samimiyeti, gayreti ve fedakârlığına göre kullarından dilediğine kat kat fazlasını verir. Her şeyi bilen Allah, infak edenin niyetini ve yapılan infakın miktarını da çok iyi bilmektedir. İnfakın Allah tarafından kabul edilmesi, infak eden kişinin bu hayrını sürekli başa kakmaması ve yardımcı olduğu kişiye bu hususta eziyet etmemesi şartına bağlı kılınmıştır. 519

Sonuç olarak İbn Acîbe, Allah’ın dünyada kullarını birbirine sebep kılarak başkalarının eliyle onlara rızık verdiğini, dolayısıyla rızkı yaratanın Allah olduğunu belirtmektedir.520 Ona göre Allah rızkı yarattığı gibi dilediği gibi de paylaştırır. İtaat eden bir kulun rızkının az olup isyan eden bir kulun rızkının bol olması mümkündür. Bazen itaat edene bol rızık verilirken asi kulun rızkı daraltılabilir. Bazen de Allah her ikisine de ezeldeki dilemesine göre bol rızık verebilir. İsyana dalmış birinin rızkının bol olması da Allah’ın hikmeti gereği olup Allah, bununla o asi kulunu yavaş yavaş azaba yaklaştırmaktadır. İtaat edenin rızkının daralması ise, onu dünyadan korumak ve günahlardan arındırmak için olabilir. Rızkın bolluğu veya azlığı sevabın ya da şerefin azlığı veya çokluğuyla ilişkilendirilmez.521 Aynı şekilde kişiyi Allah’a yaklaştıran ya da

Allah’tan uzaklaştıran da mal ya da evlat değildir. Kişi ancak ezelde kendisi için takdir edilen ilâhî inâyet sayesinde Allah’a yaklaşabilirken buna karşın kendisine ezelde takdir edilen bedbahtlık ile ilâhî huzurdan uzaklaşabilir. Bu bağlamda İbn Acîbe’ye göre kendisine ezelde ilâhî yardım takdir edilmiş kişiler mallarını Allah yolunda harcadığı için yahut çocuklarını Allah’a itaate yönlendirdikleri için Allah’a yaklaşmış olurlar.522