• Sonuç bulunamadı

1.1. TOPLUMSAL CİNSİYET VE STEROTİPLEŞTİRME

1.1.3. Queer Temsili (LGBT) ve Sterotipleştirme

Toplumda bir çeşit biyolojik cinsiyet tanımlaması veya cinsel aktivite çeşitliliği

olarak da yansıtılan Queer teorisi, insanlığın algısında geliştirilen bir oluşum olarak

ortaya çıkmıştır. Tanım olarak bakıldığında Butler bunu şu şekilde açıklamaktadır;

“Queer terimi baskı ve muhalefetin, tutarlılık ve değişkenliğin statüsünü performativite dahilinde sorgulayan bir çağırma [interpellation] olarak ortaya çıkar. Queer terimi, amacı isimlendirdiği özneyi utandırmak ya da bu utandırıcı çağırma üzerinden bir özne üretmek olan dilsel bir pratik olarak işlemiştir. Queer, gücünü tam olarak suçlama, marazileştirme (patolojikleştirme) ve hakaret ile ilintili bir hale gelmesini sağlayan yinelenmiş atıf üzerinden türetir. Bu homofobik cemiyetler arasında zamanla bir sosyal bağ oluşturulmasına aracılık eden bir göndermedir. Çağırma, geçmiş çağırmaları taklit eder ve konuşmacıları sanki bir birlik halinde zaman boyunca konuşmuşlar gibi bağlar. Bu bağlamda queer! [ibne!] diyerek sataşan ve alay eden koro her zaman imgesel bir korkudur. O zaman performatif queer ne noktaya kadar evlilik seremonisinin sizi karı koca ilan ediyorumuyla yan yana, onun bir deformasyonu olarak işlemiştir? Eğer performatif toplumsal bağın heteroseksüelleştirilmesini icra eden bir yaptırım olarak işliyorsa, belki de bu sosyal forma direnen ve karşı çıkanları, ayrıca bu sosyal formu

52Hasan Bahadır Türk, “Hegemonik Erkek(lik) ve Kültürel Temsil: Çirkin Kral, Kurtlar Vadisi’nde

20

hegemonik bir sosyal yaptırım olmaksızın işgal edenleri, queerleştiren/ibneleştiren utandırıcı bir tabu olarak da ortaya çıkabilir.”53

Butler’ın performatif düzlemde ele aldığı bu düşünceler, kavramın tam olarak ne

anlatmak istediğini açık bir şekilde ortaya çıkarmaktadır. Söylem olarak bakıldığında

büyük bir tepkiye neden olan LGBT kavramının, günümüz yapısı içerisinde de aynı

yorumlamaya sahip olduğu görülür. Açık bir ifadeyle lezbiyen, gay, biseksüel ve

trans anlamlarını taşıyan LGBT açılımı, baskı altında tutulan bir grubun simgesini

temsil etmektedir. Özellikle kapitalist düzlemde kişilerin cinsiyet rollerinin

belirlenmesi zaruriyeti, cinselliğin de boyutlarını değiştirmektedir. Eşcinsellik bir

anlamda kişilerin kendi içlerinde hapsolduğu bir içselliği yansıtmaktadır. Modern

ifadeyle LGBT ile örtüşen eşcinsellik kavramı, biyolojik cinsiyetle toplumsal cinsiyetin

birleşmesiyle ortaya çıkmıştır.

54

Konunun evrensel boyutlarına değinilmeden önce LGBT kavramlarının

açıklanmasında fayda vardır.

Tarihsel süreçte kadınlar arasında yaşanan aşk olarak lanse edilebilecek

lezbiyenlik kavramı, geçmiş olarak Antik Yunan’a kadar uzanmaktadır. M.Ö 620 ve

550 yıllarında şiirlere konu olan bir adadan ismini alan lezbiyen kelimesi, midilli-

lesbos isminden türetilmiştir. Kadın cinselliği noktasında kendi cinsleriyle olan

ilişkilerini yansıtan lezbiyenler, bugün yaklaşık olarak %2 ve %4’lük kesimi temsil

etmektedir. Özellikle feminizm hareketliliği ile kendini gösteren lezbiyen oluşumları

toplumsal cinsiyet üzerinden inşa edilmektedir.

55

Gay, biseksüel ve trans kavramlarının ortaya çıkması da yine cinsel bir yönelimin

hangi cinse yönelik olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Cinsel yönelimlerde en zor kabul

edilen alan olarak görülen biseksüellik, toplumsal normların üzerinde bir tutuma

sahiptir. Yapılan araştırmalarda erkeklerin % 5 kadınların ise % 3’ünün kendilerini

biseksüel olarak gördükleri bilinmektedir.

56

Toplumsal rol ve ilişkiler çerçevesinde anlam kazanan cinsiyetin, bir kimlik arayışı

ile anlamlandırılması da sürecin boyutlarını değiştirmektedir. Eşcinsel kimlik olarak

adlandırılan homoseksüel veya heteroseksüel kavramları bugün bakıldığı zaman

tarihte oldukça eskiye kadar indirgenmektedir. 19.Yüzyılda seksologlar tarafından

53Judith Butler, “Kritik Queer”, Der: Sibel Yardımcı ve Özlem Güçlü, Queer Tahayyul, Sel Yayıncılık,

İstanbul, 2013, s. 125.

54Sherry Wolf, Cinsellik ve Sosyalizm: LGBT Özgürleşmesinin Tarihi, Politikası ve Teorisi, Çev:

Kıvanç Tanrıyar, Sel Yayıncılık-LGBT Kitaplığı, İstanbul, 2012, s. 21.

55Ed: Şahika Yüksel ve Nesrin Yetkin, Eşcinsellik, Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği,

İstanbul, 2013, s. 38-39.

21

yapılan yorumlamada, gaylığın açık olarak erkek bedeninde kadın figürünü

canlandırmasıyla ortaya çıktığı belirtilmektedir. Yine aynı şekilde kadınında kendisini

içsel olarak farklı anlamlandırması, bu kavramların belirginleşmesini sağlamaktadır.

Heteroseksüel kelimesinin ilk olarak 1890’lı yılların başında kullanılması, aslında

modern tıp kavramının da literatüre girmesine zemin hazırlamıştır. Sadece

heteroseksüellik değil, homoseksüellik kavramı da öyle ki Sigmund Freud ile birlikte

farklı anlam kazanmıştır. Freud bunu cinsel gelişiminin olgun olmayan safhası olarak

değerlendirmektedir.

57

Bakıldığı zaman yunan köleci ve roma topluluklarında eşcinsellik bir tercih

olmaktan ziyade sınıfsal gerçeklik olarak görülmektedir. Eşcinselliğin tarihi olarak

ideolojik gerçekliği yansıtan araştırmacılar bunun sınıfsal ve toplumsal boyutlarına

dikkat çekmiştir. İ.Ö 5 ve 4. yüzyıllarda eşcinselliğin Antik yunan topluluklarında

yaygın bir şekilde varlığından söz edilmektedir. Yapılan araştırmalarda elde edilen

bulgulara bakıldığında 925’i bulan erotik resim ithafının %91’nin erkekler tarafından

erkeklere ithafen yapıldığı ortaya çıkmıştır. Eşcinselliği açıklamaya yardımcı olan bu

bilgiler, kavramın derin bir noktada olduğunu göstermektedir.

58

Görüldüğü üzere

yapısalcı bir düşünceyle oluşturulan kavramın, ideolojik yansımalarına

rastlanmaktadır. Marksist bir yapıda ise LGBT politikalarının özellikle endüstrileşmiş

batılı ülkelerde 1960 ve 1970’li yıllarda ortaya çıktığı bilinmektedir. LGBT baskısı ile

türetilmeye çalışılan Marksizme alternatif farklı teoriler, oluşumlar böylelikle süreç

olarak postmodern bir yapıyı gündeme getirmiştir. Bu şekilde ise, queer teorisi

üzerinden farklı yorumlamalar geliştirilmiştir.

59

Beden üzerinden farklı anlamlar çağrıştıran kavramın bu süreçte kişilik

adlandırmalarını kimliksizleştirdiği görülmektedir. Kadın veya erkek olmayanların

cinsiyet temelli görüntüleri, ‘ibne’, ‘top’, ‘trans’, ‘lezbiyen’ şeklinde politikleştirilerek bir

özne kazandırılma amacı gütmektedir. Kimliğin yeni bir politik süreçte değer

kazandırıldığı bu dönemde kadın ve erkek cinsiyeti, modern bir düzlemde ele

alınmaktadır.

60

Toplumda geliştirilen söylemlerden bir diğeri olan ‘dönme’ kelimesi

de yine aynı şekilde cinsiyeti tanımlanmayan kişi noktasında ortaya çıkartılmaktadır.

Sürekli olarak aşağılanma üzerine kurgulanan cinsiyet belirsizliği olarak adlandırılan

‘dönme’ kelimesi, cinsiyet ve cinsiyet karmaşası olarak görülmektedir.

61

57Wolf, a.g.e., s. 37-38.

58Halit Erdem Oksaçan, Eşcinselliğin Toplumsal Tarihi, Tekin Yayınevi, İstanbul, 2012, s. 73-75. 59Wolf, a.g.e., s. 147-148.

60Yardımcı ve Güçlü, a.g.e., s. 328. 61Yardımcı ve Güçlü, a.g.e., s. 381.

22

Pıerre Bourdieu Eril Tahakkum adlı kitabında cinsellik ve cinsiyetler arasındaki

tutumu toplumsal cinsiyet üzerinden şu şekilde ele almaktadır;

“Toplumsal dünya, bedeni cinsiyetlendirilmiş bir gerçeklik ve cinsiyetlendirici görüş ve bölünme esaslarının taşıyıcısı olarak inşa eder. Algının bu bedenselleşmiş toplumsal programı, dünyadaki her şeye en başta da bedenin kendisine, onun biyolojik gerçekliğine uygulanır: erkeklerin kadınların üzerindeki keyfi tahakküm ilişkisine kök salmış mitsel bir dünya görüşünün esaslarına uygun olarak biyolojik cinsler arasındaki farklılıkları inşa eden bu programdır ve bu tahakküm ilişkisinin kendisi de, işbölümü vasıtasıyla toplumsal düzenin gerçekliğine kazınmış durumdadır. Cinsler arasındaki biyolojik farklılık, yani eril ve dişil bedenler ve bilhassa da cinsel organlar arasındaki anatomik farklılık, cinsler arasında toplumsal olarak inşa edilmiş farklılığın, özellikle de cinselliğe ilişkin işbölümünün doğal gerekçesi gibi ortaya çıkabilir.”62

Toplumun tasvip ettiği ve uyguladığı düşünceleri ortaya çıkartan bu yazın,

günümüzde doğal bir görünümün gerekçesi olarak görülmektedir. Özellikle cinsiyet

ayrımının sadece anatomik farklılıklar yüzünden ortaya çıkartılması, öznel olarak

kadını ötekileştirmektedir. Bourdieu’nun da belirttiği gibi iş bölümündeki bu

ayrımcılığın günümüzde LGBT’liler üzerinden belirginleştirilmesi, bir anlamda insani

değerleri zedelemektedir. Toplumsal bakış açısını ön plana koyan bu düşüncelerin

erkeklik üzerinden erilleştirilmesi söz konusudur. Bir anlamda cinsel organların

belirleyici olduğu bu cinsiyet ayrımcılığında kişiliğin kimliksizleştirilmesi

istenmektedir.

Heteroseksüelliğin toplumsal anlamda önemine dikkat çeken Wittig ise şu

cümleleriyle konunun özünün aslında her noktada değerlendirilmesi gerektiğinin

altını çizer.

“Evet, heteroseksüel toplum her düzeyde ötekinin-farklının gerekliliği üzerine kuruludur. Bu kavram olmaksızın ne ekonomik olarak, ne simgesel, ne dilsel, ne politik olarak işler. Bu öteki-farklı gerekliliği, straight düşünce diye adlandırdığım bilimler ve disiplinler yığını için ontolojik bir gerekliliktir. Eğer tahakküm edilen değilse, nedir bu öteki-farklı? Zira heteroseksüel toplum yalnızca lezbiyenleri ve eş cinsel erkekleri ezen bir toplum değildir, başka pek çok öteki-farklıyı da ezer, bütün kadınları ve çok sayıda erkek kategorisini, tahakküm altındaki herkesi ezer. Çünkü bir farklılık kurmak ve onu kontrol etmek temelde normatif bir eylem olduğundan bu bir iktidar eylemidir. Herkes

23

bir diğerini farklı olarak göstermeye çalışır. Ama herkes bunu beceremez. Bunu başarabilmek için toplumsal olarak egemen olmak gerekir.”63

Genel haliyle bakıldığında var olan durumları ortaya çıkaran bu düşüncelerin

soyutluğundan bahsedilebilir. Özellikle kalıpyargılarla birlikte ortaya çıkan kadın

cinsiyetinin soyutluğunun, futbol ve spor alanlarında belirginleştiği görülür.

Benzer Belgeler