• Sonuç bulunamadı

ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Aşama 5 (H): Affetmeyi sürdürmek

2.2.1. Psikolojik İyi Olma Kavramının Tarihçesi

Yıllar boyu psikoloji; insanların kendi güçlerini ve kapasitelerini geliştirmelerine yardım ederek onların daha iyiye ulaşmalarını sağlamak yerine, hasarları tamir etme ve akıl hastalıklarını iyileştirme üzerine odaklanmıştır (Carruthers ve Hood, 2004). Psikoloji bilimi odaklandığı bu alanda kısa zamanda büyük ilerlemeler kaydederek birçok bozukluğu tam olarak iyileştirebilecek noktaya gelmiştir. Fakat bu arada doyumlu insan ve gelişen toplum neredeyse yok sayılmıştır (Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000). Psikoloji biliminin bu belirgin yönelimi kısa sürede araştırmalara da yansımıştır. Bu nedenle bazı araştırmacılar (Diener ve Myers, 1997; Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000) anksiyete, depresyon gibi ruh sağlığının olumsuz bileşenleri ile ilgili sayısız araştırmaya karşılık, ruh sağlığının olumlu bileşenleri (umut, sezgi gibi) ile ilgili oldukça az araştırma olduğuna dikkati çekmişlerdir. Nitekim 1967 ile 1994 yılları arasında psikoloji alanında yapılan çalışmalar incelendiğinde, olumlu duygu durumları üzerine olumsuz duygu durumlarına göre 1/21 oranında daha az çalışıldığı görülmektedir (Myers ve Diener, 1997). Dolayısıyla bireyin olumlu yönlerini inceleyen araştırmalar patolojik

33

boyutlarını ele alan araştırmaların gölgesinde kalmıştır. Bireyin psikolojik iyi olma düzeyini belirlemek için yapılan araştırmalarda da çoğunlukla psikopatolojik kriterlere başvurulduğu görülmektedir. Psikolojide yapılan araştırmaların önemli bir bölümü patoloji, mutsuzluk ve bireysel sorunlara odaklanınca, birçok araştırmacı, psikolojik sağlığı değerlendirmek için bireyin olumlu işlevselliği yerine depresyon gibi psikopatoloji düzeyini ölçmektedir (Christopher, 1999; Ryff, 1995).

Son yıllarda psikopatoloji odaklı yaklaşımlara tepki olarak insanların güçsüzlüklerine değil insan doğasının psikolojik gücünü araştıran yeni bir yaklaşım olan “pozitif psikoloji” ortaya çıkmıştır (Fava ve Ruini, 2003; Martin ve diğerleri, 2003; Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000). Seligman ve Csikszentmihalyi’ye (2000) göre psikolojinin bilimsel ve uygulamadaki amacı, normal insanları daha güçlü, daha üretken hale getirmek, insanların yüksek olan gerçek potansiyellerini anlamalarını sağlamak ve nelerin insanların iyi olmasını sağladığını araştırmaktır. Özellikle Abraham Maslow’un, “Freud bize insanın karanlık yarısını tanıttı, bize düşen ise sağlıklı yarısını anlamaktır” sözünden sonra yeni bir çığırın açıldığı ve pozitif psikoloji akımıyla birlikte araştırmaların bireyin olumlu yönlerini daha fazla anlamaya çalıştığını söylemek yanlış değildir (Tütüncü, 2012).

Psikolojik iyi olma, öznel iyi olma veya daha az teknik tanım olan iyi yaşam gibi kavramlara ilgi antik Çin, Yunan ve Aztek medeniyetlerine dayanmaktadır (Herrera, 2008). Eski Çağ Yunan filozoflarına göre iyi yaşam, hayata anlam veren ve hayatın yönünü ortaya çıkaran erdemdir (Waterman, 1993). Eski Çağ Çinli düşünürlere göre ise iyi yaşam, üyelerinin kendi rol ve sorumluluklarını doğru gerçekleştirmeleri sayesinde ortaya çıkan disiplinli bir toplumdur. Benzer şekilde, Aztek felsefesinde psikolojik iyi olma zihin ve beden arasında denge ve sosyal rollere uygun bir yaşam olarak açıklanmıştır (Murguia, 2001; Padilla ve Delgado de Snyder, 1989). Günümüz psikolojisinde iyi yaşamın ne olduğu konusu iki şekilde gündeme gelmektedir. Birincisi oldukça uzun bir geçmişe sahip olan öznel iyi olma, diğeri ise psikolojik iyi olmadır. Psikolojik iyi oluş kavramının tarihsel gelişimine baktığımızda öncelikle öznel iyi oluş kavramının sonrasında günümüzde anladığımız anlamda psikolojik iyi oluş kavramının şekillendiği görülmektedir (Timur, 2008).

Ryan ve Deci (2001) “iyi oluş” kavramıyla ilgili kuramsal çalışmaları, hazcılık (hedonizm) ve psikolojik işlevsellik (eudomonism) olmak üzere iki temel geleneğe dayandırmaktadır. Hazcılık mutluluğu tanımlamak için kullanılan düşünce olarak

34

M.Ö. 4.yy Yunan filozofu Sokrates’in öğrencilerinden Aristippus’a dayanan; hoşa giden deneyimlerin sayısını arttırmayı, acı veren deneyimleri azaltmayı gerektiren ve haz alınan anların toplamının (ne kadarına ulaşıldığına ve ne kadar sürdüğüne bakılmaksızın) kullanıldığı bir kavramdır (Ryan ve Deci, 2001; Waterman, 1993). Benzer biçimde Kahneman, Diener ve Schwartz (1999) iyi olmayı, yaşamı haz veren ve zevkli hale getiren deneyimlerin bütünü olarak ele almıştır. Hazcı (hedonic) bakış açısına göre, mutluluk ve doyum iyi oluş olarak görülmektedir. İyi olmanın tek ölçüsü bireyin kendisi ve bireysel değerleridir. Yani dünyayı ve kendi yaşamını değerlendirmesi, bireyin kendisinin oluşturmuş olduğu değer ve ölçülere göredir (Diener, 1984; Diener, Suh, Lucas ve Smith, 1999; akt. Kuzucu, 2006). Tanımlara bakıldığında bu tarz bir iyi oluş olumlu duygulanımın varlığına karşılık, olumsuz duygulanımın yokluğu olarak değerlendirilir ve kavramsal olarak “öznel iyi oluşa” karşılık gelir (Deci ve Ryan, 2008).

"İyi oluş" için diğer bir açıklama olan Psikolojik İşlevsellik (eudaimonism) ise insanın gizil gücünü gerçekleştirmesini içermektedir. Mutluluğun zıttı iyi olmanın göstergesi olarak, iyi olmanın eudaimonik formülasyonu yüksek değerde istek ve sonuçlara erişmenin bir iyi olma duygusu üretmeyeceğini ve sonuçta öznel mutluluğun iyi olma ile eşit sayılmayacağını öne sürmektedir (Ryan ve Deci, 2001). Bu görüşteki araştırmacılar, hazcılığın aslında iyi olma deneyimi için gerekli olduğunu kabul etmelerine rağmen onun psikolojik sağlığın en önemli göstergesi olduğu görüşünü eleştirmişlerdir (Lu, Gilmore, ve Kao, 2001; Ryan ve Deci 2001). Psikolojik işlevsellik yaklaşımıyla bakıldığında iyi oluş, yaşamı tamamen ve derin bir biçimde doyum alacak şekilde yaşamaya odaklanır ve kavramsal olarak “psikolojik iyi oluş” kavramına karşılık gelir (Deci ve Ryan; 2008). Öznel iyi olma genelde mutluluk, rahatlama ve problemlerin göreli olarak yokluğu anlamına gelirken, psikolojik iyi olma meydan okuma, çaba harcama, kişisel gelişim ve büyüme için uğraşma olarak tanımlanmaktadır (Waterman, 1993).

Diener (1984) öznel iyi olma veya mutluluk kavramlarını ele alan ilk araştırmacılardandır. Psikolojik iyi oluş kavramı ise ilk olarak Bradburn tarafından 1960’lı yıllarda ortaya atılmıştır. Bradburn ve öğrencilerinin bulgularına göre pozitif ve negatif duygulanım farklı unsurlardan etkilenen bağımsız iki yapıdır ve mutluluk bu iki yapı arasındaki dengedir (Bradburn, 1969). Bradburn’ün ele aldığı anlamda psikolojik iyi oluş günümüzde öznel iyi oluş kavramına daha yakın durmaktadır.

35

Günümüzde anladığımız anlamda psikolojik iyi oluş kavramı ise Carol Ryff tarafından ortaya atılmıştır. Ryff'a (1995) göre psikolojik olarak iyi olma, stressiz olmaktan veya diğer psikolojik problemlerin olmamasından çok daha fazlasını ifade etmektedir. Anksiyete, depresyon ve yalnızlık gibi ölçeklerden düşük puan alan bireylerin, psikolojik iyi olma düzeylerinin yüksek olduğunun düşünülmesi doğru bir yaklaşım değildir. Psikolojik iyi olma, olumlu benlik algısını, insanlarla iyi ilişkileri, çevresel hâkimiyeti, özerkliği, yaşamın anlamını ve sağlıklı bir gelişim yönündeki duyguları içermektedir (Ryff, 1989a).