• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM

4.1. PSĠKANALĠTĠK VE EDEBĠYAT

Sanatın kaynağı ilk çağlardan itibaren çeĢitli biçimlerde yorumlanmıĢtır. Antik çağlarda ozanların ilahi bir vecd ile tanrıdan ilham alarak yazdıkları görüĢü hâkimdir. Zaman içinde değiĢen sanat anlayıĢla beraber sanatın kaynağı hususunda ilhamı yerini korurken, bu ilhamın yanına “akıl”, “düĢünce”, “zihin” gibi gerçeklerle sanat eserinin bağını kuvvetlendirecek unsurlarda eklenmiĢtir. Yirminci yüzyıla gelindiğinde ise bilinç kadar bilinçaltının da eserlere kaynaklık edebileceği düĢüncesi etkili olmaya baĢlamıĢtır. Sanat hakkındaki bu düĢüncenin temelini, Sıgmund Freud‟un psikoloji alanında yaptığı çalıĢmalar sonucu ruhsal nedensellik ilkesine dayanan “psikanaliz” kuramı oluĢturmaktadır. Psikanaliz kuramının temelini, insan davranıĢlarının bilinçli davranıĢlardan çok bilinçdıĢı güçlere dayandığı düĢüncesi oluĢturmaktadır. Freud, bilinç ve bilinçaltının kiĢi üzerindeki etkisini binici-at bağlantısı üzerinden Ģu sözlerle anlatır:

Bilinç ile bilinçaltının bağlan tısı binicinin at ile olan bağlantısına benzetilebilir. At hareket etmek için gerekli enerjiyi sağlar, biniciyse, varılacak hedefi seçmek ve kuvvetli hayvanın hareketlerini yöneltmek ayrıcalığına sahiptir. Bununla birlikte bilincin, bilinçaltı ile olan bağlantısı her zaman ideal olmaktan uzaktır, binici sık sık onu götürmek istediği yere sürüklenmek zorunda kalır ( Freud, 1989, s. 97).

Bilinçaltına itilenlerin bu halinin sürüp gitmeyeceğini vurgulayan Freud, bilinçaltına itilmiĢ durumların enerjisinin kiĢiyi farkında olmadan baĢka noktalara götürebileceğini at-binici benzetmesiyle anlatmaktadır. KiĢinin karanlıkta kalan bilinçaltına itilmiĢ duygularını psikanaliz yöntemiyle incelemiĢ ve kiĢiliğin karanlıkta kalan yanlarını ortaya çıkarmaya çalıĢmıĢtır. Bu yöntemi hastaları üzerinde uygulamakla sınırlı kalmayan Freud, yazarlar,sanat eserleri ve edebi eser kahramanları üzerinde de kullanmıĢtır. Dostoyevski, Leonardo Da Vinci, Mikelanj; Lady Machbet, Musa, Karamozov Kardeşler ve Kral Lear, Kül Kedisi Sinderalla bunlardan bir kısmıdır. Freud‟dan sonra öğrencileri de sanatçılar ve eserleri üzerinde psikanaliz kuramını kullanarak çözümleme yoluna gitmiĢtir. Bu bakıĢ açısının ürünü olan “psikanalitik edebiyat kuramı” yirminci yüzyılda eserlerin çözümlenmesinde kullanılan bir metot olarak karĢımıza çıkmaktadır.

EleĢtirinin eser, yazar, okur üçlüsünden yazara odaklanan bu kuramı Yılmaz Özbek Ģu sözlerle açıklar:

Psikanalitik yazınbilim eleĢtirisi denince, psikanaliz alanında elde edilen sonuçları ve verileri yazın ürünl erinin anlaĢılması ve yorumlanması sürecinde kullanmak akla gelir. Bir psikolog, bir ruh doktoru, hastanın bilinçaltını aydınlatarak hastayı etkileyen öğeleri belirlemeye nasıl çalıĢıyorsa, bu defa yazın eleĢtirisi ile uğraĢanlar da yapıtlardaki kurmaca ka hramanların bilinçaltını ve dolayısıyla metnin arka planını aydınlatmak için psikanalizin birikimlerin i kullanır. Bu yaklaĢımın adı, psikanalitik yazın yorumlama yöntemi”dir (Özbek, 2007, s. 7).

Berna Moran ise Freud‟un psikanalitik sanat kuramının sanat ile bağlantısını Ģu sözlerle özetler:

Ġnsanların birtakım istekleri itileri vardır, fakat toplum içinde yaĢadıklarından dıĢ gerçekliğe uymak zorunluluğu duyar ve bu isteklerini serbestçe tatmin edemez, aksine bunları bastırmaya, örtmeye bakarlar. Fakat cin sel alanda ister baĢka alanda olsun bu itilerden isteklerden vazgeçmek oldukça zordur. Bundan ötürü insan gerçek hayatta kavuĢamadığı bu zevkleri hayal kurma yolu ile elde etmeye çalıĢır. Böylece gerçeklik ilkesinin sözünü geçiremediği bir hayal dünyasında insan en gizli arzularını tatmin eder. (…) Freud‟un sanat kuramında, bu hayal kurma eylemi ile sanatçının yakın bir iliĢkisi vardır. (…) Mademki yazarı yazmaya iten açığa vuramayıp bastırmak zorunda kaldığı istekleridir, o halde bunlar bir yolunu bulup kı lık değiĢtirerek kendilerini eserde belli edeceklerdir; tıpkı hepimizin rüyalarında kendilerini gösterdikleri gibi. Bundan ötürü bir sanat eserine, yazarın bilinçaltında kalmıĢ isteklerinin, korkularının vb. bir be lge gibi bakabiliriz. (…) (Moran, 1974, s. 155-156).

Psikanalik edebiyat kuramında, yukarıdaki tanımlardan anlaĢılacağı üzere Freud‟un hastalar üzerinde kullandığı psikanaliz kuramı temel alınarak yazar ve eserleri üzerinde çözümleme yoluna gidilmiĢtir. Yazarların eserleri, bir dıĢavurum olarak görülmekte ve bu eserler bilinçaltına itilen durumların sanatçı tarafından yorumlanmıĢ belgeler olarak görülmektedir. Freud‟la baĢlayan bu kuram bazen öğrencileri bazen baĢka kiĢiler tarafından geliĢtirilerek günümüze kadar gelmiĢtir. Freud‟un cinselliğe ve saldırganlığa odakladığı sanatçıya dönük kuram, öğrencileri Jung ve Adler ile beraber farklı boyutlar kazanmıĢtır. Jung, “kolektif bilinç” ve “arketip” kavramlarını kurama dâhil etmiĢ odak noktasını sanatçıdan esere kaydırmıĢtır; Adler ise, aile ve çevreye dikkat çekmiĢtir. Lacan, dil faktörünü; Rollo May ise yaratıcılığın rolünü kurama dâhil ederek kurama yeni metotlar eklemiĢtir.

Edebi ürünün öznesi yazardır. Yazar, meydana getirdiği eserde dıĢ dünyaya ait tecrübelerini, izlenimlerini ve dıĢ dünyanın tesirini zihninden geçirerek esere yansıtmaktadır. Yazarı dıĢ dünyadan ve eserinden bağımsız düĢünmek eserin

derinliğine inilmesini sağlamayabilir. Psikanalitik yöntem, edebiyat araĢtırmacısı için yazarın iç dünyasına girecek bir sembol ya da anahtar sunmaktadır. Yazarın eserde kullandığı dil oyunları, imgeler, karakter ve olayları okuyucuya sunuĢ biçimi psikanalitik yöntemin önemli malzemelerindendir. Bu yöntem aracılığıyla yazarın eseri hakkında bilgi alınabileceği gibi eser aracılığıyla yazar hakkında da bilinmeyen pek çok bilgiye ulaĢılabilir. Hayatta olmayan veya hayatı ile ilgili çok fazla bilginin olmadığı ya da karanlık noktaların aydınlatılması hususunda da bu kuram aracılığıyla çeĢitli bilgelere ulaĢılabilinir. UlaĢılan bilgilerin doğrularını veya yanlıĢlığını değerlendirecek bir metot olmaması bu kuramın zayıf noktasıdır. Psikanaliz yöntemi, psikanalist tarafından uygulanıyorsa hasta tarafından “evet” ya da “hayır” denilerek sonuç değerlendirilirken; eleĢtirmen tarafından yapılıyorsa bu yorum okura düĢmektedir. Bulguların değerlendirilmesinde nesnel bir ölçütün bulunmayıĢı, sonuçların kesinliğini engellemektedir. Metin ve retoriği ön plana çıkaran anlayıĢ ise bu yöntemin yazara odaklanmasını eleĢtirmektedir. Bu konuyla bağlantılı olarak Peter Brooks, psikanaliz kuramının edebiyat çalıĢmalarında kullanılmasında karĢılaĢılan olumsuzluklarıĢu Ģekilde değerlendirmektedir:

Ġlk ve temel sorun, edebiyat çalıĢmalarında psikanalizin analiz nesnesini sürekli yanlıĢ seçilmesi ve bunun sonucunda, ürettiği i çgörü ne olursa olsun, bize edebi metinlerin yapı ve retoriği hakkın da pek de bir Ģey söylememesidir. Geleneksel psikanalatik eleĢtiri, analiz nesnesine bağlı olarak üç genel kategoriye yönelir: Yazar, okur ve kurmaca kiĢileri (Brooks, 2016, s. 31).

Psikanalitik kuramının yazar, kurmaca kiĢileri ve okura odaklı olması, nesnelliğinin tespit edilememesine bağlı olarak sonucunun doğruluğunun kesin biçimde ortaya konulamamasına rağmen edebi eserlerin incelenmesinde 21. yüzyılda tercih edilen bir kuramdır.