• Sonuç bulunamadı

1. Popülizm: Kavram, Açmaz ve Belirsizlikler

1.1. Tarihsel Süreçte Popülizm

1.1.3. Sağ Popülizm

Çalışmamızın bu bölümünde popülizmin sağ ideolojiyle ilişkisini inceleyeceğiz. Bunu yapmadan önce aşırı sağın tarihsel süreç içerisindeki evrimini ve sağ popülizm ile ilişkisini de incelemek sağ popülizmin temellerinin kavranabilmesine fayda sağlayacaktır.

Aşırı sağ 19. yüzyılın bitimine yakın beş farklı dönemden evrilerek günümüze kadar gelmiştir. Bu yüzden de yeni bir fenomen olarak görülmemesi gerekmektedir. Özellikle 1900’lü yılların başında İtalya ve Fransa'da komünizme, liberalizme ve muhafazakârlığa bir tepki olarak gelişen aşırı sağ, ulus kavramı üzerinden kendi ideolojik tasavvurunu geliştirmiştir. Fakat ancak Birinci Dünya Savaşı’nın akabindeki, birçok yönden kargaşanın hâkim olduğu dönemde politik bir alternatif olarak belirebilmiştir. Bu yeni belirlenimin ismine Faşizm adı verilmiş ve İtalya’da başlamıştır. 30’lu yıllara gelindiğinde birçok ülkede çeşitli partiler ve kurumlar oluşturmaya başlayan faşist ideoloji, her ne kadar İtalya’da başlayıp Nazi Almanya’sında kurumsal gelişimini tamamlasa da, her ülke bu ideolojiyi kendi iç dinamikleriyle yorumlama yolunu seçmiştir. Fakat İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde aşırıcılığın siyasi ve toplumsal hiçbir geçerliliği kalmamış, faşist ideoloji küresel ölçekte kara leke olarak damgalanmıştır. Faaliyetlerine küçük ve gizli örgütlenmelerle belli bir süre daha devam eden etkisiz gruplar, küresel yeni bir ideolojik arayışın başladığı dönemde, eski ideolojik temelleri olan antikomünizm, antiliberalizm ve milliyetçilik sacayaklarına göçmen ve azınlık karşıtlığı ilkelerini de ekleyerek yeni bir siyasi alternatif olmayı başarmışlardır. Fransa’da Jean-Marie Le pen, Belçika’da Filip Dewinter ve Avusturya’da Jörg Haider bu yeni alternatif siyasi

32

hareketin partilerinin önderleri olarak ön plana çıkmışlardır. Ve eskinin kötü hatıralarından sıyrılabilmek adına popülist söylemler aracılığıyla kamuoyunu, yeni aşırı sağın eski ideolojik kökenlerinden koptuğuna inandırmayı başarmış, 90’lı yıllarla birlikte ise halk nezdinde desteğini iyiden iyi arttırmıştır. Aşırı sağa artan destek 11 Eylül saldırısından sonraki süreçte hat safhaya ulaşarak birçok yeni aşırı sağ partinin de güçlenmesine olanak sağlamıştır.

Bu güçlenme aslında aşırı sağ popülizminin salt kendi başarısı değildir. Neoliberal küresel düzenin ve bunların temsilcisi olan partilerin başarısızlıklarının da aşırı sağın yükselişine katkı sağladığı düşünülmektedir (Yıldırım, 2017, s. 60). Mudde aşırı sağın yükselişini halkın ekonomik ve politik sorunlarının doğurduğu bir sonuç olarak görmektedir (Mudde, 2012, s.9). Yaşanan küresel ekonomik sorunlarla bağdaştırılan azınlık ve göçmen sorunun çözümü için aşırı sağ popülizminin geliştirdiği tez, kitleler için yeni bir umut kapısı olarak görülmektedir. Kültür, tarih ve ekonomi temellerinden şekillendirilen bu aşırı sağ tezi kitlelerde derin etkiler uyandırdığı için sağ popülist partiler gitgide daha da tercih edilebilir hale gelmektedir. Yukarıda bahsedilen küresel ekonomik sorunların temeli olan post-endüstriyel devrim ana akım sağ partilerin söylemlerinin benzeşmesine ve birbirleri arasındaki farkların azalmasına neden olmuştur. Bu ekonomik sorunlara ana akım sağ partiler tarafından getirilen çözümlerin başarısızlıkları ve kitleler için politik tercihlerin sınırlı hale gelmesi radikal sağ partileri daha da güçlendirmiştir (Yıldırım, 2017, s. 60-61).

Aşırı sağın tarihsel süreç içerisindeki gelişimini ve sağ popülizmle olan yakın ilişkisini inceledikten sonra sağ popülizm kavramının temel ideolojik sacayaklarını açıklamaya çalışacağız. Bunu yaparken aşırı sağ ile sağ popülizm arasındaki ideolojik benzerlikler vurgulanmaya çalışılmaktadır.

Mudde bu konu özelinde aşırı sağ popülizm örneklerinin antisemitizm ve refah şovenizmi gibi tali özellikleri de paylaşabileceğini düşünse de, tüm sağ popülist parti veya liderlerin ortaklaştığı üç temel özelliğe vurgu yapmaktadır. Bunlar, nativizm (doğuştancılık), otoriteryanizm ve popülizmdir. Çok çeşitli referans noktaları ve halklarını tanımlama tarzları bulunmasına rağmen tüm sağ popülistlerin bu bahsedilen üç ana özellikte mutabık oldukları gözlemlenmiştir (Mudde, 2017, s.4-5).

Temelleri on dokuzuncu yüzyılın ortalarında Amerika’daki Hiçbir Şey Bilme (Know Nothing) hareketine kadar dayanan nativist (doğuştancı) ideoloji hem ülke içindeki hem de ülke dışındaki düşmanlara karşı bir ideoloji olarak gelişmiştir.

33

Milliyetçilik ve yabancı düşmanlığının yoğrulmuş bir hali olan nativizm; devletin, ulusun üyeleri olan bireyler tarafından paylaşılması gerektiğini vurgulamakta olup, yabancıların ise bunu engellediğini ve ulus-devletin homojenliğini tehdit ettiğini iddia etmektedir. Nativist ideoloji etnik, dini ve ırkçı ayrımların bir bileşimidir. Aşırı sağ popülizmi ise Avrupa’nın batısındaki konuk işçiler ve mültecileri ve Avrupa'nın doğusundaki etnik azınlıkları hedef alarak Avrupa kıtasında vücut bulmuştur. İkisi arasındaki yakın ilişki dikkati çekmektedir (Mudde, 2017, s.5).

Mudde için aşırı sağ popülistlerin bir diğer temel özelliği olan otoriteryanizm, katı bir şekilde düzenlenmiş bir toplum yapısında yine katı hukuk kuralları ve politikalara referans eder. Ayrıca yargıda seyrek bir siyasi katılımı öngören otoriteryenizmde aile ve okul yapılanmalarında daha sıkı politikalar uygulanmaktadır (Mudde, 2017, s.5).

Mudde’nin aşırı sağ popülizmini tanımlarken vurguladığı son özellik ise popülizmdir. Kendisi için popülizm; toplumun iki düşman kutup olmak üzere, sıradan insanlar ve yozlaşmış elitler olarak bölündüğü bir düzende desteklenmesi gerekenin 'genel irade' (volonté générale) olduğunu savunan bir düşünce sistemidir (Mudde, The Populist Zeitgeist, 2004, s. 543). Yozlaşmış elitlere olan kinin asıl sebebi ise, sıradan halkın homojen bir halk olmasının önündeki yegâne engel olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Sıradan 'halkın sesi' (vox populi) bu elitler tarafından susturulmaktadır (Mudde, 2017, s.5).

Popülizm içerisinde vurgunun en çok halka olmasının bir nedeni vardır. Zira halk kavramı ucu açık bir tanımdır ve kimleri kapsadığı tam olarak belli değildir. Bu da popülistlerin politikalarını bu özne üzerinden şekillendirmelerinin önünü açar. Zira halk nüfusun büyük bir kesimini kapsamaktadır ve halkın sözcülüğünün yapılması da aslında popülistlere bir meşruiyet sağlamaktadır. Sağ popülizm bu sınırları belli olmayan halkı 'sessiz çoğunluk' olarak yorumlamakta ve toplumda büyük bir kesime denk düşen bu 'sessiz çoğunluk' harici kesim, yani elitler, toplumun homojenliğini tehlikeye düşürdüğü için dışlanmaktadır (Doğan, 2019, s.19). Öte yandan popülizmin modernleşmeyle olan iç içeliği de bazı araştırmaların konusu olmuştur. Yukarıda bahsettiğimiz sınırları net olmayan halk kavramının kimlerden oluştuğunu modernleşmeyle dalgasıyla da anlayabiliriz. Hızlı sanayileşme süreçleriyle birlikte modernleşme dalgalarına uyum sağlayamayan büyük bir kesim aslında popülizmin içindeki sıradan halktır. Bu kesim modernleşmenin kaybedenleri olarak

34

adlandırılmıştır. Ve bu kaybeden kesin uyum sağlayabilip kazananlara, yani yozlaşmış elitlere, karşı popülistlerin en önemli kozu haline gelmiştir (Doğan, 2019, s. 19).

Mudde aşırı sağ ile popülizmin kuvvetli ilişkisini ifade ederken birbirlerinden ayrıldığı yönlere de dikkat edilmesi gerektiğini vurgular. Ona göre sağ popülizmin aşırı sağdan en temelde ayrıldığı nokta sağ popülizmin en temel öznesi olan sıradan halkın egemenliğini desteklemesidir. Ayrıca sağ popülizmin çoğunluk yönetimini kabul etmesinin de yanında, yürütmenin daha güçlü olmasını ve parlamenter demokrasinin kaidelerini benimsemek de ister. Çoğulcu politikaların halkın genel iradesine zarar verdiğini düşündüğü için monist bir tutumu vardır. Ve bu yüzden de liberal demokrasinin, azınlıkların haklarının korunmasını içeren kurallarıyla bir çatışma içerisindedir (Mudde, 2017, s.6).

Ekonomik düzlemde sağ popülizm için aşırı sağ ideolojiyle benzeştiğini söylemek yanlış olur. Zira sağ popülizm için ekonomik meseleler ikincil bir önem arz etmektedir. Mudde sağ popülist partilerin ekonomik kavrayışlarını şu şekilde açıklamaktadır:

Uygulamada, popülist radikal sağ partilerin çoğu, daha az kural ve daha düşük vergi taleplerini ekonomik milliyetçilik ve refah şovenizmi ile birleştiren karma bir sosyo-ekonomik gündemi desteklemektedir, yani ulusal ekonominin korunması ve sadece 'yerliler' için refah hükümlerinin desteklenmesi (Mudde, 2017, s.6).