• Sonuç bulunamadı

I. TEZİN YÖNTEMİ

I.IV. Tezin Sınırları

2.2. Pierre Bourdeiu’nün Eğitimle İlgili Temel Kavramları

2.2.2. Pedagojik Otorite

Pedagojik otorite eğitim alanını düzenleyen erktir. Bu erk, kimlerin eğitim alması gerektiği, kimlerin eğitim alanından dışlanması gerektiği ve eğitim sürecinin nasıl işlemesi gerektiği ile ilgili kuralları belirler. Pedagojik otorite aracılığıyla, kimin eğitim alıp almayacağının belirlemesi, aktör üzerindeki kontrolü ve ürettiği ideoloji ile özerk ve egemen hale gelir ve de eşitsizliği meşru gösterir (Palabıyık, 2011: 138).

Güç ilişkilerinin meşru otoriteye dönüştürülmesinin temel aracı olarak pedagojik eylem, tahakkümün ve meşruiyetin paradokslarının toplumsal temelinin tetkiki noktasında öneme haiz bir çalışma nesnesi sunar. Pedagojik eylem güç ilişkilerinin yeniden üretildiği bir kapasite olması hasebiyle zorunlu olarak bir otorite olgusu içerir. Bourdieu bu, otoriteye “pedagojik otorite” diyor. Pedagojik otoritesiz bir pedagojik eylem, sosyolojik açıdan olanaksız, mantıki açıdan ise çelişkilidir. Şiddet içeren gerçeğini bizzat tatbiki esnasında ifşa etmeyi ve bu itibarla failin pedagojik otoritesini yok etmeyi hedefleyen bir pedagojik eylem kendi kendini yok edicidir (Bourdieu ve Passeron, 2015: 41-45). Yani bir pedagojik eylem kendi sembolik şiddet uygulama kapasitesini deşifre ettikçe kendi meşruiyetini ortadan kaldırmaya meyleder. Otorite, uyguladığı sembolik şiddete rıza ürettiği ve sembolik şiddeti görünmez kıldığı oranda güçlüdür.

“Bir takkümün meşruiyetinin ikrarı, her zaman, mevcut güç ilişkisini güçlendiren bir güç teşkil eder; çünkü güç ilişkilerinin olduğu gibi kavranmasını engelleyerek tahakküm altındaki grup veya sınıfların, güçlerinin bilincine varmalarının kendilerine vereceği tüm güce sahip olmalarına sekte vurur” (Bourdieu ve Passeron, 2015: 45).

Bourdieu’ye göre tahakküm altındakilerce kabul edilmiş bir iktidar daha kalıcıdır. Modern iktidar biçimleri böyle işlemektedirler. Bunlar daha çok toplumun kılcal damarlarında görünmez bir biçimde işlerler. Althusser’in devletin ideolojik aygıtları (Althusser, 2010) kavramsallaştırması ve Chomsky’nin rızanın üretimi söylemi (Herman ve Chomsky: 2012) Bourdieu’nün bu düşünceleriyle ortaklaşan düşüncelerdir.

Pedagojik otorite, meşru dayatma hakkı biçiminde kendini açığa vuran sembolik şiddet iktidarıdır. Nesnel anlamda ikrar edilmiş bir keyfi dayatma iktidarı olarak pedagojik otorite kendisini kuran ve kendisinin de onu gizlediği keyfi iktidarı güçlendirir (Bourdieu ve Passeron, 2015: 43).

Pedagojik eylem zaman zaman yumuşak zaman zaman da hoyrat meotodlara başvurur. Pedagojik eylemin yumuşak metodlara başvurduğu dönemler otoritenin ortadan kalktığı dönemler değil; otoritenin görünmez kılındığı dönemlerdir. Dolayısıyla pedagojik eylemin yumuşak metodlar kullanmasını otoritenin yok olması olarak okumak büyük bir yanılgıdır. Bu, Durkheim’in “hür eğitim yoktur” düsturunu unutmak demektir (Bourdieu ve Passeron, 2015: 47). Bourdieu, yumuşak metodların sinsiliğini Amerikan eğitim sisteminden dolaşarak açıklar:

“Amerikalı öğretmenlerin yaptıkları gibi, samimi ve kalbi nitelemeler ve takma isimler vasıtasıyla veya hissiyat dolu kavrayışa sürekli ve ısrarcı bir çağrıyla öğrencilere muhabbet ve sevgiyle yaklaşmak, bu hissiyattan bir öğrencinin mahrum bırakılma olasılığının teşkil edebileceği o kurnazca ve fark edilmez baskı aracına sahip olmak demektir. Bu türden bir pedagojik eylemin nesnel gerçekliğini fark etmek daha güçse bu, bir taraftan, kullanılan tekniklerin katıksız bir psikolojik ilişki görünümü altında pedagojik ilişkinin toplumsal anlamını gizlemelerinden, diğer taraftan ise, yine bu tekniklerin egemen dayatma biçimini tanımlayan otorite teknikleri sistemine dâhil oluşlarının, bu dayatma biçimine göre yoğrulmuş faillerin mevzubahis keyfiyeti idrak etmelerini engellemesinden ötürüdür.” (Bourdieu ve Passeron, 2015: 48).

Pedagojik otorite, pedagojik iletişim ilişkisinin tüm yönlerine damgasını vurur. Bu ilişki, sıklıkla, pedagojik iletişimin temel ilişki modeli üzerinden, yani ebeveynler ve çocukları arasındaki veya daha genel olarak nesiller arasındaki ilişki üzerinden yaşanır veya kavranır. Bir otorite olarak baba figürü burada da görünür olur, eğitimci ne kadar genç olursa olsun baba gibi görünmeye meyleder. Weber daha sert bir ifade ile öğretmenlerin “ücretleri devlet tarafından ödenen küçük peygamberler” gibi davranmaya meyilli olduklarını ifade eder (Bourdieu ve Passeron, 2015: 50-51).

Pedagojik eylemin aktörü, otorite bağlamındanki gücünü kişisel niteliklerinden değil toplumsal olarak pedagojik otoriteye atfedilen anlamdam alır. Pedagojik otorite, bu otoriteyi kullanan aktörün kişisel kıymetinden bağımsız olarak ve örneğin göndericinin teknik yeterliliğinin veya karizmatik niteliğinin derecesi ne olursa olsun tam da pedagojik

eylemin toplumsal değerini teminat altına almak için vardır. Pedagojik otorite kavramı, bir pedagojik iletişim ilişkisi dahilinde işgal ettiği; geleneksel ve kurumsal olarak teminat altına alınmış konum hasebiyle her pedagojik göndericiye otomatik olarak sunulan kişisel otorite ve teknik yetkinliği, kişinin kendisine göre veya öğreticinin kişiliğine havale etmekten ibaret olan yanılsamalardan kurtulmaya imkan verir (Bourdieu ve Passeron, 2015: 51).

Rekabet durumundaki toplumsal grup ve sınıfların temel hedefi egemen kültürel meşruiyetin tekelidir. Kültürel dayatma bu rekabet alanının özel bir biçimine tekabül eder. Entelektüel veya sanatsal alandaki meşruiyet rekabetinin veya egemen sınıfların farklı fraksiyonlarının ideolojileri ve değerleri arasındaki rekabetin doğurduğu problemlere tedrisi çözümler olarak eklektizm ve senkretizm bu anlamda örnek verilebilir. Pedagojik eylem içerisindeki her aktör, ancak ve ancak, kültürel keyfiyetini dayattığı grup veya sınıfların vekili sıfatıyla, yani sembolik şiddet uygulama hakkını vekaleten elinde bulundurması sıfatıyla pedagojik otoriteden faydalanır. Bu kültürel keyfiyetin dayatım biçimi yine keyfiyetin kendisi tarafından tanımlanır (Bourdieu ve Passeron, 2015: 52-55).

Bir pedagojik mercii, zihinlere kazıdığı kültürel keyfiyeti meşrulaştırma iktidarını kendisine veren pedagojik otoriteye, ancak ve ancak, bu keyfiyet tarafından çizilen sınırlar ölçüsünde sahip olabilir. Bu kültürel keyfiyet, bir grup veya sınıfın gerek kendi mevcudiyeti gereğince gerekse de bunu yeniden üretmek için gerekli otoriteyi bir merciye vekâleten bırakması hasebiyle yeniden üretilmeye değer gördüğü keyfiyettir (Bourdieu ve Passeron, 2015: 57).

Bir pedagojik aktörün zihinlere kazıdığı keyfiyet, kendisine pedagojik otoritesini vekâleten devreden grubun veya sınıfın kültürel keyfiyetini ne kadar doğrudan yeniden üretiyorsa meşruiyetini o kadar az vurgulamak ve gerekçelendirmek zorundadır. Bu bağlamda, geleneksel bir toplumda tatbik olan pedagojik eylem bir sınır-örnek teşkil eder; çünkü çok az farklılaşmış bir toplumsal otoriteyi devam ettirmesi ve dolayısıyla da tartışılmaz olması ve tartışılmaması sebebiyle, pedagojik otoritenin ne kendisine ilişkin bir ideolojik gerekçelendirme ne de araçlarına ilişkin bir sorgulama söz konusudur. Bir pedagojik aktörün temel veya biricik işlevi, egemen sınıfın veya egemen sınıfın bir fraksiyonunun yaşam tarzını yeniden üretme olduğunda mevzubahis olan şey de bunun aynısıdır (Bourdieu ve Passeron, 2015: 60).

ikrar derecelerine ve pedagojik iletişimin kültürel kodlarına vakıf oluş derecelerine göre değişir. Verili bir toplumsal formasyondaki verili bir pedagojik eylemin başarısı da bu pedagojik eylemin dayattığı kültürel keyfiyet, mevzubahis toplumsal formasyondaki egemen kültürel keyfiyet ve bu pedagojik eyleme maruz kalanların geldikleri grup veya sınıflarda ön-ilk eğitim tarafından zihinlere dayatılan kültürel keyfiyet arasındaki ilişkiler sistemine göre değişir (Bourdieu ve Passeron, 2015: 61). Bir pedagojik eylemin temel ilkeleri, eğitim süreçlerinin ilk evrelerinde edinilen eğitimin ilkeleri ile paralellik gösteriyorsa o pedagojik eylemin başarılı olma olasılığı yüksektir. Yani alımlayıcının “hazır bulunuşluğu” pedagojik eylemin başarısını derinden etkiler (Bloom, 1979).