• Sonuç bulunamadı

5. BİR KAMUSAL ALAN OLARAK: “PARK VE BAHÇELER”

5.1. Parkların Tanımı ve Türleri

5.1.1. Parkların Sınıflandırılması

Farklı kullanış şekillerine göre kent parkları da kendi içerisinde birden fazla türde incelenirler. Kentlerin büyüklüklerine göre park türlerinin hepsi veya bir kaçı kentte yer alabileceği gibi, parkların kendi büyüklükleri de nüfus büyüklüğüne ve artışına bağlıdır. Altınel’e (1998) göre kent parkları kullanış şekillerine, yani temalarına göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabilirler:

• Botanik bahçeleri: Botanik parklarında bir yörede bulunan ve bulunmayan bitkiler özel koşullar altında yetiştirilerek insanlara bitkisel örnekler sunulur. Bu tür alanlara “botanik eğitim alanları” denilebilir. Burada bitkiler gruplar halinde yetiştirilir ve her birini tanıtan levhalarla, bitkilerin özellikleri, yaşam, yetiştirme ve bakım koşulları ve hangi yörede normal şartlarda yetiştikleri açıklanır.

• Hayvanat bahçeleri: Amaç, örnekler sunarak öğretmektir. Bir yörede bulunmayan hayvan türlerini orada yaşayanlara tanıtmaktır.

• Eğlence parkları: Eğlence parkları boş vakit endüstrisine ait alanlar olup özel ekipmanlara, büyük alanlara ve büyük bütçeye gereksinme gösteren yerlerdir. Ülkemizde bu tür alanlara ilişkin az sayıda örnek bulunmaktadır. Çocukların ilgisini çeken merkezler oldukları gibi büyüklerin de boş zamanlarını eğlenceli bir şekilde geçirmesine olanak tanıyan yerlerdir. Eğlencenin yanı sıra bu tür alanlar eğitici aktiviteleri de içeren mekanlardır.

• Sanat parkları: Sanat parkları, müze ve sergi galerileri gibi kapalı alanları gezme alışkanlıkları olmayanlar için ideal yerlerdir. Çünkü eserler açıkta ve doğa içerisinde sergilenmektedir.

• Tarih parkları: Tarih parkları kentlerin içinde bulunan küçük ölçekli alanlardır. Tanıtıcı ve eğitici amaç içeren bu alanlar, Sanayi Devriminden kalma endüstriyel arkeolojik alanlar, eskiden çok önemli şahısların yaşadıkları çevreler olabilir.

• Kültürparklar: “Kültürpark” sözcüğü terimsel olarak Türkiye’ye özgü bir kullanımdır. Çok büyük alanlar olan kültürparklar, doğanın yanı sıra bünyelerinde eğlence, sergileme, sanat, eğitim vb. çeşitli aktiviteleri barındırırlar. Kültürparklar, Türkiye’deki planlı kent parklarının ilk denemeleridir. Kültürparklar tam anlamıyla

26

doğanın kopyası olmaya çalışan doğal parklar değildir. Kültürparklar konulu parklardır ve adından gelen kültür fonksiyonu, bir yerde tasarımcıyı; bilgilendirmek, parkta eğitsel ve eğlendirici aktiviteler bulundurmak yönünde şartlamaktadır. (Boyacı, 2010: 10-11).

5.2. “Kentli Olma” Kimliği ve Parkların İlişkisi

Tarihsel gelişme sürecine bakıldığı zaman her dönemde toplumların kendi yaşantı ve düşüncelerini mekâna yansıttıkları görülmektedir. Öyle ise; günümüz kent mekânlarında yaşanan, ekonomik ve teknolojik değişimle biçimlenen bir dizi değişim ve dönüşümü; birçok örnekte olumlu olmasa da günümüz kent kimliğinin bir parçası olarak değerlendirmek gerekmektedir. Lefebvre (1996), mekânın çeşitli üretimlerinin farklı toplumsal ve yaratıcı düzenlemeleri ifade ettiğini, böylece toplumların kimliklerinin oluştuğunu ve her toplumun üretim biçiminde ve kültüründe oluşan bir değişimin mekânın üretiminde de değişime neden olduğunu belirtmektedir. Bunun sonucunda da özgün bir form ya da yerleşme düzeni oluşmaktadır. Dolayısıyla kentin yaşam biçimi ve kültürel yapısı da kimliğinin oluşmasında önemli bir bileşendir. (Topçu, 2011: 1050). Bunun içerisinde yaşanılan bölgenin iklim koşulları, üretim teknikleri coğrafi alanın yapısal özellikleri insanları yaşadıkları yeri şekillendirmesine yön vermiştir.

Kent yaşamı bünyesindeki bireyleri ister istemez bu ilişki sisteminin içine aldığından önce kentin fiziksel yapısını oluşturan doğası, tarihsel eserleri, binaları, caddeleri, sokakları, ibadet yerleri, alışveriş (ticaret) ve eğlence merkezleri kent toplumunun doğal üyesi olan birey birincil derecede etkileyen maddi kültür unsurlarıdır. Bununla birlikte sadece maddi değil manevi kültür öğelerini de gerçek anlamda göz önüne seren kitle kültürü araçları kültür değişmelerini hızlandıran bir katalizör görevi görmektedir. Bireyde aidiyet duygusu artıkça, kentlileştikçe, kendisini bu maddi öğelerle özdeştirmeye çalışacak ve etkilenecektir. Çünkü kentte kitle kültürünü taşıyan unsurlar çeşitlilik kazanmış olduğundan, söz gelimi sadece TV ve radyo değil sokak ve caddelerde karşılaşılan afişler, reklam panoları, yeni ürünler sergileyen ve teknolojik gelişimleri simgeleyen bilgisayarlar, mültivizyon cihazlarıyla donatılmış iş ve alışveriş merkezleri, değişik yemek ürünlerinin servis edildiği oturma ve yemek birimleri, sinema, konser ve değişik eğlence yerleri bunlardan birkaçıdır. (Altıntaş, 2012: 66). Kamusal özellik taşıyan ortak kullanım alanları, insanlara ortak değer ve düşünce üretmelerinde önemli rol oynar. İnsanlar girmiş oldukları ortamın yansıttığı kültürel özelliklere göre tutum gösterirler.

27

Konya kenti de tüm bu gelişmelerden payını almıştır. Özellikle 1980 sonrası neo- liberal politikaların etkisiyle yaşanan süreç, çoğu Türk kentinde olduğu gibi Konya kentinin de hızlı bir şekilde büyümesine ve değişmesine neden olmuştur. Kentte var olan eski doku bu süreçte köhneleşmeye ve kentin gelişme alanlarında modernizmle şekillenen yeni gelişmeler yaşanmaya, yeni yapılaşma desenleri görülmeye başlamıştır. Tüm bu gelişmeler kentlerin kimlik sorgulamasının yapılması gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. (Topçu, 2011: 1050). Yeni oluşumlar sürecinde üretilen mekanlar, beraberinde kendi kültürel esintilerini de getirerek kentsel kimliğin üretiminde sürekliliğin oluşmasını sağlar.

Her kentin bir başkasının zihninde oluşturduğu belli imgesel, mekânsal, kültürel değerleri özellikleri taşıması ve bu özelliklerle insanların kafasında canlanması kent planlamasının en can alıcı noktasıdır. Bunun için şehirlerin kimliklerini vurgulayacak net bir imgelemeye ihtiyaçları vardır, çünkü kentte, her durumda gözün görebileceği, kulağın işitebileceğinden fazlası, keşfedilmeyi bekleyen bir dekor ya da manzara vardır. Kent çevresi farklılıklar ve ilişkiler ortaya koyar. (Lynch, 2014). Lynch’ın belirttiği durum, bir kentin oluşumunun belli zihinsel aşamalardan geçerek, insanlara dayatılması ve kendiliğinden oluşmayan bu sürecin insanlara bir kimlik kazandırma özelliği vurgulanmıştır.

Modernleşmenin ve modernitenin en önemli ideolojilerinden biri olarak söyleyebileceğimiz “kimlik inşa etme” ya da “ bir kimliğe aidiyet” modern dünyanın bize sunmuş olduğu kaçınılmaz bir durumdur. Modernite koşullarında çeşitli faktörler, modern kurumlar ve kimlik arasında ilişkileri etkilemektedir. (Aslanoğlu, 2000: 77).

Parklar ise bu modern kent planlamacılığını kentli olma kültürünün en olmazsa olmazı olarak bize dayatmış olduğu bir gerçektir. Durum şu şekilde açıklanabilir: Köy (kır) hayatında insanların uğraştıkları toprakları, bağları bahçeleri “kendilerine” aitti özel alanı oluşturan bu açık yeşil alanlar, kimse için ekstra bir yeşil alana ihtiyaç durumu oluşturmuyordu. Zaten adı üstünde olan “kır” toplumları doğa ile iç içe belli, sınırlı, keskin statülere sahip olmayan bir yaşam tarzı idi. Kentleşmenin getirdiği çevreye ve doğaya özlem, insanlara da yeşil alanlara bir özlem duygusu oluşturdu. Parklar bu süreçte kentlerin iklim, yer şekilleri, alan genişliğine göre iktidar eliyle inşa edildi. Buralarda ihtiyaçlarını gidermek isteyen bireyler kır hayatında ki doğayla iç içe olma durumundan farklı olarak modernitenin ve onun ideolojisinin sahip olduğu özellikler çerçevesinde bir davranış kuralları ve buna uygun bir kimlik geliştirmeye başladı. Diğer insanlarla bir arada bulunmak, onları izlemek ve onlardan etkilenmek

28

yalnız kalmaya oranla daha olumlu etkiler ve deneyimler sağlamakta ve arzu edilen kentli kimliğinin oluşmasına neden olabilmektedir (Özdemir, 2009). Kent kimliğinin sürekliliğini devam ettirebilmesi için önemli olan unsur insanların sosyal etkileşim içerisinde bulunarak davranışları kendilerinde yaşatmaları ve aktarmaları yoluyla kalıcılığını sağladığı belirtmiştir.