• Sonuç bulunamadı

Parasempatik sinir sisteminin etkisi:

 DİNLEN ve SİNDİR tepkisi oluşur.

 Vücudun kendine gelmesini, dinlenme anında enerji dengesinin düzeltilmesini sağlar

 Sempatik uyarıların eski haline dönmesini sağlar

 Kalbin yavaşlamasını, soluk yolunun ve gözbebeklerinin eski haline(çaplarına) dönmesini sağlar

 Tükürük ve barsak salgıları ile barsak harelketlerini artırır

 Eğer kişinin korkusundan kaçmak ya da korkusunu yenmek için çıkış kapısı yoksa: parasempatik etkiler artar; idrar ve dışkı üzerindeki kontrolü kaybolur  Parasempatomimetik etki: PSS tepkisini taklit eden etkidir

 Parasempatolitik (Antikolinerjik) etki: PSS tepkisini kesen (bloke eden) etkidir. Kolinerjik Ve Adrenerjik Etkiler

Kolinerjik: somatik sinir sisteminin parasempatik postgangliyonundaki sinirlerden Ach olarak salgılanan uyarıları ileten hücrelerdir (nörotransmitter). Asetilkoline duyarlı alıcılara(reseptörlere) Kolinerjik Reseptör denir ve bu aynı zamanda PSS etkisini belirtir. Adrenerjik: otonom sinir sisteminin genellikle sempatik postgangliyonlarından E

(epinefrin/adrenalin) ya da NE (norepinefrin/noradrenalin) olarak salgılanan uyarıları ileten hücrelerdir. Çoğu sempatik postgangliyalardan NE, Adrenal medulladan ise hem E hem de NE salgılanmaktadır. Norepinefrine duyarlı alıcılara Adrenerjik Reseptörler denir ve bu aynı zamanda SSS etkisini belirtir

Adrenerjik alıcılar: α1 F düzkaslardadır, kasılmaya neden olur,

α2 F arteriyollerdedir, vazokonstriksiyona neden olur, kan basıncını yükseltir

β1 F koroner damarlardadır, vazodilatasyona neden olur; +inotropik, + dromotropik, +kronotropik etki yapar

β2 F akciğerlerdedir, bronkodilatasyona neden olur, oksijenlenmeyi artırır

Asetilkolin(acetylcholine, Ach) iki alıcıyı etkiler:

1. Nikotinik Alıcılar (Nicotinic receptors): İskelet kaslarını uyarırlar. Uyarı olduğunda pregangliyonik sinirlerden salgılanan Ach, nikotinik alıcılara gider

2. Muskarinik Alıcılar (Muscarinic receptors): Çizgisiz kasları, kalp kasını ve salgı bezlerini uyarırlar. Postgangliyonik sinirlerden salgılanan Ach, muskarinik alıcılara gider. Üç tip muskarinik alıcı vardır:

M1: sinir sisteminde bulunurlar;

M2: kalptedir, sempatik uyarı sonrası kalbin eski haline dönmesini sağlar. Kulakçık(atriyal) kaslara etki ederek kasılmayı azaltır, karıncık(ventrikül) kasına etkisi yoktur. Ayrıca SA (sinoatriyal) düğüm ile AV (atriyoventriküler) düğümü etkileyerek hızı azaltır;

M3: Vücudun birçok yerinde bulunur ve düz kasları etkiler (kan damarları, akciğerler, sindirim sistemi gibi) Vazokonstriksiyon (damarlarındaralması), bronkokonstriksiyon (solukyollarının daralması) ve barsak hareketlerinin yavaşlamasından sorumludur. Çeşitli salgı bezlerinde de bulunan M3 tükürük bezlerinde ve diğerlerinde salgının artmasını sağlar.

Cerebellum (Küçük Beyin) Fonksiyonlari

Küçük beyni çıkartılmış hayvanlarda yürüyüş ve vücudun vaziyet almasında koordinasyon ve denge bozukluğu gözlenmiştir. Doktorlar sarhoş yürüyüşünü küçük beyin fonksiyon bozukluğu semptomu olarak kabul ettiler. Cerebellum büyük beyin motor nöronlarından tıpkı kaslara giden impulslar gibi impulslar almaktadır. Ayrıca küçük beyin kontraksiyon halindeki kaslardan impulslar alır. Bu şekilde küçük beyin, büyük beyin merkezlerinden verilen emre karşı kasların gösterdiği reaksiyonun kontrol edilmesi ve emrin icabına göre değiştirilmesi ile, kasların hareketlerini koordine ediyor. Motor korteksten kök alan impuls (1)kasa ulaşır(1a). Aynı zamanda motor korteksin kasa ne maksatla emir verdiği nucleus pontis (1b) yoluyla cerebellum’a bildirilir. Kas kasılınca, kas gerilme ve tendon golgi aparatından proprioceptive impulslar (2) pedinculus anterioris yoluyla neocerebellum’a ulaşırlar. Böylece cerebellum, cortex’in ne yaptırmak istediğinden ve kasın ne derece maksada uygun hareket ettiğinden haberdar olur. Eğer kasın hareketinde hata varsa bu cerebellum cortexlerinden çıkan (afferent) impulsların thalamus yoluyla(3) cerebral cortex e ve reticüler formasyon yoluyla (4) kaslara ulaşması ile hata derhal düzeltilir. Cerebellum iskelet kaslarının istek dışı hareketlerini ve kas koordinasyonunu da buna benzer biçimde fakat daha başka merkezler aracılığı ile Pürkinje hücreleri küçük beynin esas ünitesidir ve afferent impulsların sağlar. efferent impulslar haline çevrilmesi bu hücrelerde olmaktadır. Her bir pürkinje hücresi impulsunu uzun bir akson ile küçük beyinden dışarı diğer motor merkezlere gönderir. Küçük beyin temas, işitme, görme duyularını da koordine eder. Temas, görme ve işitme merkezlerinin küçük beynin ilgili merkezleri ile bağlantı kurduğu tespit edilmiştir. Ör: gözler kapalı yapılan yoga hareketi veya elektrikler ansızın kapandığında evin neresinde ne olduğunu bildiğimiz halde yavaş hareket ediyor olmamız. Çünkü görme merkezlerinden küçük beyne gelen impulslar yoluyla kas hareketlerinin daha iyi koordine edilmesi Yani küçük beyin ve bağlantıları, sinir sisteminin sensorik ve motorik yolları arasına yerleşmiş bir kontrol sistemidir. Küçük beyinden talamus’a, basal ganglionlara ve beyin köküne impuls götüren yollar tespit edilmiştir. Küçük beyin temas, işitme, görme duyularını da koordine eder. Temas, görme ve işitme merkezlerinin küçük beynin ilgili merkezleri ile bağlantı kurduğu tespit edilmiştir. Yani küçük beyin ve bağlantıları, sinir sisteminin sensorik ve motorik yolları arasına yerleşmiş bir kontrol sistemidir.

Büyük Beyin (Beyin korteksi) (Cortex cerebri)

Duygu, irade, hafıza, düşünce, zekâ, muhakeme ve yaratıcılık gibi ruhsal fonksiyonlarını Cortex cerebri yapar. Ayrıca iskelet kaslarının motor aktivitelerini idare eden motor merkezler ve duyuların idrak edilmesini sağlayan duyu merkezleri beyin korteksinde bulunurlar. Beyin korteksi h.sel yapı bakımından özellikler gösteren birçok alanlara ayrılmıştır. Bilinç zeka algılama vb. üst düzey görevler korteksin vazifesidir.

Beyin korteksinde çeşitli fonksiyonların yapılmasını sağlayan merkezler az çok belirli alanlarda yer alır. Fakat unutmamak gerekir ki korteksin her alanı öteki alanlarla beraber, assosiyasyon halinde, tam fonksiyon yapabilir.

ŞEKİL 2.39 Beyindeki duyusal alanlar

Hemen hemen bütün istemli hareketlerin düzenlenmesi beyin korteksi tarafından yapılmaktadır. Bu herbir kasın her kasılmasının korteks tarafından istendiği anlamına gelmez. Aksine, korteks cerebri alt beyin alanlarıyla ortak çalışır ve alt bölgeden gelen isteklere göre cevaplar verir. Korteks serebride görme, işitme, konuşma, bellek, yorum, el becerileriyle ilgili merkezler bulunur. Ayrıca, yutma, çiğneme olayları da korteks serebri tarafından başlatılır sonra refleks olarak devam eder. Korteks serebri 2 hemisfer (yarı küre) den meydana gelir. Her hemisferde (parietal, frontal, temporal, oksipital) 4 lop bulunur. Parietal loba vücudun somatik alanlarından duyular ulaşır. Bu duyuların geldiği yerlere somatik duysal alanlar denir. Buralardan motor alanlara bilgiler gider, motor alanlarda bu bilgilere göre cevap hazırlanır ve ilgili somatik bölgelerdeki kaslara gönderilir. Beyin sapından korteks serebriye giden sinir sinyalleri yok olursa, beyin işe yaramaz. Beyin sapı, mesensefalon ve serebrum arasında meydana gelen bir tümör nedeniyle baskıya uğrarsa hasta hayatının geri kalan kısmını koma halinde geçirir.

• Kortekste motor, duysal ve bağlantı bölgeleri bulunur. • Görme, işitme, tat ve koku merkezleri de burada bulunur

Efektör Yapılar

Endokrin ve sinir sistemin etkisi ile tepki veren yapılara effektör yapılar kısaca reseptörlerde alına bilgi efektörlerde tepkiye dönüştürülür. Effektörler sinir sisteminden ayrı özelleşmiş yapılardır. Çok hücreli hayvanlarda effektör organ ya bir kas veya bez hücreleridir.

ŞEKİL 2.40 Efektör yapılar Tek Hücrelilerde hareket

Hücredeki sitoplazmanın ektoplazması (dış kısmı) jel (katı), endoplazma (iç kısım) ise sol (sıvı) haldedir. Ameboid hareket sitoplazmanın jel ve sol hallerine dönüşümü sonucunda meydan gelir. Bu hareketin moleküler düzeydeki temeli ise kas kontraksiyonuna benzer hafif bir kasılmaya dayanmaktadır. Endoplazmada mikzomiyozin denilen bir protein bulunur. Bu protein, Ca2+ ve ATP etkisiyle kasılır ve gevşer. Bu kasılıp gevşeme hareketlerinin sitoplazmanın sol ve jel durumuyla ilgili olduğu sanılmaktadır. Bu nedenle ameboid hareketin temelinde kas hareketlerinin yattığından söz edilir. Ameboid harekette hücre bir uyaranla karşılaştığında cevap olarak hücrenin bir ucunda ektoplazma dışarıya doğru uzayarak pseudopod oluşmaya başlar ve pseudopod durmadan uzar.

ŞEKİL 2.40 Efektör yapılar

Bu sırada anterior uçta ise mikzomiyozin kasılmış, endoplazma sol halinden jel haline dönüşmüştür. Posterior uçta ise mikzomiyozin gevşemiş, ektoplazma jel halinden sol haline geçmiştir yani bir türlü erimiştir. Bu durumda ektoplazma endoplazmaya dönüşür ve endoplazma pseudopod içine akar. Endoplazmanın kontraksiyonla jel hale, ektoplazmanın ise sol hale geçmesi eriyen bölümün pseudopod içine akmasını sağlayan bir kuvvet oluşturmaktadır. Pseudopod ileriye doğru uzarken anterior uçta endoplazma kasılarak jel haline

geçer ve endoplazma ekzoplazmanın özelliğini kazanır, eksoplazma halinde geri döner. Bu olay durmadan devam eder, sonunda ameboid (amipsi) hücre çevresini değiştirmiş olur. Başka bir teoriye göre; Psödopodlar aktin alt birimlerinin biraraya gelerek mikrofilamentleri kurması, mikrofilamentlerin ise geri dönüşümlü olarak ağsı yapıyı oluşturmasıyla genişler ve kasılır. Bu birlikteliklerin kurulup, bozulması sonucunda sitoplazma jel ve sol durumları arasında değişime uğrar. Yaygın olarak kabul edilen bir modele göre, hücrenin sürüklenen arka kısmında yer alan filamentler miyozin ile etkileşerek, kasılmaya neden olurlar. Bu kasılma bir diş macunu tüpünün sıkılmasına benzer şekilde, içteki sıvıyı aktin ağının gevşetilmiş olduğu psödopod içine doğru iter. Aktin tekrar ağ yapısı oluşturmak üzere biraraya gelene kadar, psödopod genişler. Sadece amipler değil hayvan vücudunda birçok hücre de sürünerek hareket eder.

Ameboid hareketin en gelişmiş şekli amiplerde görülür. Bu olay sonunda hücre tümüyle yerini değiştirir. Ameboid hareket besin maddelerine veya tehlikeye karşı yapılan bir harekettir. Bu hareketi başlatan faktörün hücre zarında potansiyel değişikliğe neden olan bazı kimyasal (kimotaktik) maddeler olduğu sanılmaktadır. Bu olaya kimotaksis olayı denmektedir. Bu hareketin çoğu kez kimyasal maddelerin az olduğu yerden çok olduğu yere doğru meydana geldiği görülmektedir. Buna pozitif kimotaksis, tersi olan olaya ise negatif kimotaksis hareket denir. Ameboid hücreler besin maddelerine karşı (+), tehlikeye karşı (-) kimotaksis gösterirler. Çok hücreli hayvanların birçoğunun vücutlarının iç veya dış yüzeylerinde bulunan siller de bu hayvanların ortam içinde yer değiştirmesinde rol oynarlar (Ctenophora, turbellaria’da larva hareketi). Çok hücrelilerin bir kısmında ise sillerin görevi farklıdır. Bunlarda siller kendilerine temas eden katı ve sıvı cisimlerin hareketini sağlarlar. Örneğin, yumurta hücresi yumurta kanalının iç yüzünü döşeyen sillerin vuruşlarıyla kanalda ilerler, midyelerin solungaç epitelinde bulunan siller solunum için gerekli su akımını meydana getirdiği gibi su içinde bulunan besinlerin yakalanmasını da sağlarlar

Çok hücrelilerde hareket

Çok hücreli hayvanların birçoğunun vücutlarının iç veya dış yüzeylerinde bulunan siller de bu hayvanların ortam içinde yer değiştirmesinde rol oynarlar (Ctenophora, turbellaria’da larva hareketi). Çok hücrelilerin bir kısmında ise sillerin görevi farklıdır. Bunlarda siller kendilerine temas eden katı ve sıvı cisimlerin hareketini sağlarlar. Örneğin, yumurta hücresi yumurta kanalının iç yüzünü döşeyen sillerin vuruşlarıyla kanalda ilerler, midyelerin solungaç epitelinde bulunan siller solunum için gerekli su akımını meydana getirdiği gibi su içinde bulunan besinlerin yakalanmasını da sağlarlar. Amipte besin alınması, memeli vücudundaki alyuvarların fagositoz olayı gibi görevlerle de yükümlüdürler. Fetusun gelişmesi sırasındaki embriyonik hücreler ve fibroblastların hareketleri de ameboid harekettir. Ameboid hareket tek hücrelilerden Rhizopodada, çok hücreli hayvanların gezici hücrelerinde örneğin, süngerlerin mezenşim tabakasında, sölentaratların eşey hücrelerinde (Hydra’nın yumurtaları) görülür. Silyum dıştan sil zarı denilen ve plazma zarının devamı olan bir zar ile çevrilir. İçinde sil matriksi bulunur.

ŞEKİL 2.40 Sperm flagelum yapısı

Silyum hareketini sağlayan aksonem, mikrotübül yapısında olan 11 adet filamentle desteklenmiştir. Bu mikrotübüllerden iki tanesi tektir ve silyumun merkezinde yer alır, 9 mikrotübül ise ikilidir ve silyumun dış çevresine yerleşmiştir. Her silyum hücre membranınınn hemen altında ve silyumun bazal cismi adını alan bir yapıyla bağlıdır. Silyum yapısında 3 özel

protein tipi olduğu görülmüştür. Bunlar:

Fibrillerin yapısında bulunan protein tubulindir. Merkezi fibrillerde bulunan tubulin üzerinde GTP bölgesi vardır. Tubulin özellikle aminoasit kompozisyonu bakımından kas aktinine benzer. Ancak tubulin ve aktin 3 durumda birbirinden farklıdır: Sil hareketi kasların kayan filament modelini andıran bazı özelliklere sahip olan ‘’kayan mikrotubul modeli’’ ile sağlanır. Bu harekette, silin alt fibril çiftleri kasılma olmaksızın birbiri üzerine kaymaktadır. Çiftlerin kayması, radyal çubukların merkezi kılıfa değme ve ayrılma sikluslarıyla meydana gelir. Bu olayda mikrotübül çiftleri merkezi kılıf boyunca radyal çubuklar aracılığıyla merkezi çift etrafındaki kılıfla temas kurup ayrılarak kayarlar. Bu olay sırasında mikrotübüllerin boyları ve genişlikleri değişmez. Yani kendileri kasılmaz. Mg ile aktive olan altfibril ATPazı (yani dinein) silyum ATPaz aktivitesinin sadece yarısını yansıtır. ATPaz aktivitesi aynı zamanda, radyal çubukların şişkin uçlarında da bulunur. Bu bölgede, şişkin uçlar (ATPaz) merkezi kılıfla temas kurarlar.

1) Tübülin 2) Dinein 3) Neksin’dir.

141

Kas

Kas hücreleri, zar yüzeyleri boyunca aksiyon potansiyeli iletebilme ve bu elektriksel değişikliği takiben mekanik olarak kasılma veya boylarını kısaltma yanıtı oluştururlar. Kasın bazı temel özellikleri vardır; Kontraktilite -kasılabilme, Eksitabilite-uyarılabilme, Estensibilite-uzayabilme-gerilebilme, Elastisite-normal boyuna dönebilme. Kas hücrelerinin hayvanı hareket ettirebilmesi için mekaniksel bir dayanağa ihtiyaç vardır. Bu iskelet sistemidir. En ilkel iskelet sistemi hidrostatik iskeletir. Bu tür iskelet, annelidlerde özellikle toprak solucanlarında iyi gelişmiştir. Bu hayvanlarda, vücudun dış duvarı ve iç organlar arasındaki boşlukta (sölom) vücut sıvısı bulunur. Bu sıvı iskelet görevi yapmaktadır. Derinin altında birbirleriyle karşıt çalışan 2 kas tabakası bulunur. Bunlardan biri halka şeklinde dizilmiştir, diğeri ise boyuna olarak yer alır. Deri ve kasların oluşturduğu bu yapı “deri-kas’’ kılıfı adını alır. Halka kasların kasılması sölom sıvısında bir basınç meydana getirir. Halka kaslar kasıldığında, boyuna kaslar bu sıvı basıncıyla uzayıp gerilir ve hayvanın boyu uzar. Bundan sonra halka kasların gevşemesi ve boyuna kasların kasılması hayvanın boyunun kısalmasına neden olur. Kas tonusu: Kas kasılması ile oluşan gerimdir. Kaslar dinlenim halinde kısmen kasılı durumdadırlar, bu kası kasılmaya hazır tutmak içindir.

ŞEKİL 2.41 Karşılıklı kasılan kas grupları Kas tipileri

Genel olarak iskelet kası, organizmayı dış ortamın değişikliklerine uydurmakla; düz kas organizmanın iç ortamındaki değişikliklerine reaksiyon göstermekle, kalp kası ise kalbin çalışmasını sağlamakla görevlidirler. Genel olarak omurgasızların düz kası çizgili kasa benzer fakat miyofilamentleri düzgün bir konum göstermez. Omurgasız hayvanlardan toprak solucanları, yumuşakçalar ve sölenterlerde kaslar çoğunlukla çizgili ve çizgisiz olma özelliklerine birlikte sahiptirler. Yine bazı balıkların bağırsaklarında düz ve çizgili kaslar birlikte bulunur.

 • İskelete kası: Çizgili kastır. İstemli çalışır. Somatik sinirlerle idare edilir. Yalnız sinir yoluyla uyarılır.

• Düz kas: Çizgili değildir. İstemsiz çalışır. Otonom sinirlerle idare edilir.

• Kasılırlar

• Hareket üretirler • Güç üretirler • Isı üretirler

ŞEKİL 2.42 Kas tipleri

İskelet kasının hücresel organizasyonu ve yapısı myofibril-myoflament adı verine yapılardan oluşur. Kas lifleri myofibril adı verilen daha küçük lifler içerir, Myofibrillerde myoflamenta adı verilen ince ve kalın uzantılardan oluşur. Her kas lifi birkaç yüz ile birkaç bin arasında miyofibril içerir. Myofibriller iskelet kasının kasılma mekanizmasında görev alan fonksiyonel birimlerdir. Uzunlamasına incelendiklerinde, sarkomer adı verilen çok sayıda bölmelere ayrıldıkları görülür. Sarkomer kas hücresinde kasılma işini yapan en küçük birimdir. Miyofibril uzun proteinden oluşur aktin , miyosin , ve titin ve onları bir arada tutan diğer proteinler. sarkomerde myofibril uzunluğu boyunca ince filaman ve kalın filamentler tekrar halinde düzenlenir. İskelet kası başlıca hareket ve ısı üretimi ile ilgili olmasına rağmen, kas kütlesinin sürdürülmesi açlık sırasında glukoneogenez için protein rezervi sağlamada gereklidir. Kas aynı zamanda yemekten sonra glukoz ve trgliseridin kullanımının ana yeridir. GLUT4 ve lipoprotein lipaz aktivitesi sayesinde kas kandaki fazla enerji kaynaklarını uzaklaştırır.

Kas

Temel olarak düz ve çizgili kas varken istemli kontrol edilen çizgili kaslar iskelet kası istem dışı çizgili kaslar ise kalp kası olarak sınıflandırılır.

ŞEKİL 2.42 Kas organizasyonu

İskelet kası, lif adı verilen, boyu 1 mm ile 30 cm, eni ise 10-100 mikron arasında değişen binlerce kas hücresinin bir araya gelmesi ile oluşmuştur. Kaslar, çoğu durumda yumuşak dokular ile çevrilmiştir(perimisyum, endomysium, epimysium). Kas hücreleri meydana getiren flamant yapısındaki, aktin ve miyozin bir birbirlerine kayarak daralır ve sarkomer uzunluğu ve hücrenin şekli değiştirir. Kaslar kuvvet ve hareketi üretmek için çalışır. Kas dokuları mezoderm embriyonik tabakasının köken alır. Kas oluşumuna miyogenesis denir.

ŞEKİL 2.432 Farklı kas tiplerinin kasılma süreleri.

Kasın işlevsel kasılma birimi olan sarkomerin kısalması aktin ve miyozin proteinlerine bağlıdır. Miyozinin baş kısmı ATP’yi hidrolize eden ATPaz aktivitesine sahiptir ve kalsiyum varlığında sarkomer kısalmasıyla sonuçlanır. Dinlenme durumunda ATP depoları kas kasılması sırasında büyük bir dalgalanma göstermez. Aktif olarak kasılan kas, kreatin fosfat mekiğiyle ADP’den ATP hızlı senteziyle anaerobik ve aerobik metabolizmanın ek ATP üretimine ihtiyaç duyar

Kas Yapısını Oluşturan Proteinler

Kas liflerinde endomisyumun hemen altında sarkolemma adı verilen kas hücre zarı bulunur Bu zar sarkoplazma adı verilen hücre plazmasını çevreler. Her lif sarkoplazma içerisinde asılı halde duran yüzlerce Myofibril’den (lifcik) oluşmuştur. Myofibriller, protein yapısındaki ince ve kalın myofilamentlerden oluşmuşlardır. Bunlardan ince olan ağırlıklı olarak Aktin olmak üzere Troponin ve tropmyozin moleküllerinden, kalın olan ise Myozin moleküllerinden oluşmuştur. Bu nedenle ince ve kalın flamentler sırasıyla aktin ve myozin flamentleri olarak da tanımlanırlar. Myozin flamentleri orta bölgeleri dışında, çapraz köprüler içerirler. Çapraz köprülerin başlarında myozin ATP’az enzimi yer alır. Kas hücresinde en küçük kasılabilen protein birimine sarkomer (iki Z çizgisi arasındadır) adı verilir. Koyu bant: A bandı (anizotropik. ışığı geçirmiyor) Açık bant: I bandı (izotropik). Kasılma sırasında boyu kısalanlar: H – I – Z bantlarıdır. A bandının ortasında açık boyanan H diski bulunur. İnce filaman: Aktin, troponin T-C-I ve tropomiyozinden oluşur. Kalın filaman miyozin moleküllerinden oluşur.

Aktin: Globüler aktin monomerleri (G-aktin) polimerleşerek F-aktin filamentlerini oluştururlar. Aktin filamenti de üç protein bileşeninden oluşmuş bir komplekstir: aktin, tropomiyozin ve troponin. Aktin molekülleri küçük yuvarlak moleküllerdir (G-aktin) ve yan yana dizilerek tek sıralı bir zincir kurarlar(F-aktin). İki düz aktin zinciri helezon biçimi birbirine sarılarak ince filamenti oluştururlar. Her aktin molekülünün ön yüzü, yanındaki molekülün arka yüzüne eklenmiştir. İnce filamentlerde aktinden başka tropomiyozin molekülleri vardır. İnce ve kalın filamentlerin kasılma esnasında sürgü gibi birbiri üzerinde kaymaları, miyozin başlarının aktinlerle yaptığı köprüler sağlamaktadır. Miyozin başları filamentin yarısında sağ tarafa doğru öbür yarısı ise sol tarafa doğru dönük bulunurlar. Bu nedenle bir sarkomerde

ince filamentlerin bir yarısı sağa doğru, öteki yarısı sola doğru kayarak “Z’’ hatlarını birbirine yaklaştırır ve sarkomer boyunu kısaltır. Filamentlerin boylarında değişiklik olmaz.



Tropomiyozin: Tropomiyozin aktin üzerindeki miyozinin bağlanacağı F-aktin noktalarını kapatarak kasın gevşek kalmasını sağlayan moleküldür. Tropomiyozinler uzun ince moleküllerdir; troponinler ise az çok globüler yapı gösterirler. İplik gibi olan tropomiyozin molekülü, yedi aktin molekülü boyunca uzanır. Kastaki bir ince filamentte 300–400 kadar aktin molekülü ve 40–60 kadar tropomiyozin molekülü vardır.

ŞEKİL 2.42 Troponin ve tropomyoszin yapısı

Troponin : Üç alt birimden oluşur. Troponin I, istirahat halindeki kasta aktin ile sıkıca bağlıdır ve aktin miyozin birleşmesini önler. Aktine bağlandığı bölümdür. Troponin T, En iri alt üniteye TnT adı verilmiştir. Tropomiyozinle bağlıdır. Tropomiyozin miyozin başlarının aktine bağlanma yerlerini örter. Troponin-tropomiyozin kompleksi aktin ile miyozin arasındaki ilişkiyi önlediği için bunlara gevşetici protein denir. Tropomiyozine bağlandığı bölümdür. Troponin C, Kalsiyumun bağlandığı bölümdür (Dönme özeliği vardır. tropomiyozin de dönünce F-aktin noktaları açılır). Ca2+ bağlayarak kasılmaya yol açar. Kası kalsiyum iyonlarına bu derece hassas kılan, ince filamentlerdeki troponin ve tropomiyozindir. Serbest kalsiyum iyonları troponin C molekülüne bağlanır ve bu bağlanış tropomiyozin molekülünün pozisyonunu değiştirir. Kalsiyum iyonları bulunmadığı, daha doğrusu belirli bir miktardan az bulunduğu zaman, tropomiyozin molekülleri aktin üzerindeki miyozin başlarının bağlanacağı bölgeyi kapatmış durumdadır. Ca2+ iyonları serbest kalınca troponine bağlanır, tropomiyozin molekülünün pozisyonu değişir ve miyozin’in aktine bağlanacağı bölge serbest kalır ve miyozin başları aktin’e bağlanır

Miyozin : Yapı bakımından çift başlı golf sopasına benzer. Baş ve kuyruk kısmı vardır. Gevşek kasta baş-kuyruk açısı 90 derecedir. Baş kısmı kasılma sırasında aktin üzerindeki F-aktin

Benzer Belgeler