• Sonuç bulunamadı

1.6. KAYIT DIŞI EKONOMİYİ ÖLÇME YÖNTEMLERİ

1.6.2. Kayıtdışı Ekonomiyi Dolaylı Yoldan Ölçme Yöntemleri

1.6.2.4. Parasalcı Yaklaşım

Kayıt dışı ekonomiyi ölçmeye ilişkin olarak kullanılan bir diğer dolaylı yöntem ise parasalcı yaklaşımdır. Bu yaklaşımda, parasal istatistikler kullanılarak kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Parasalcı Yaklaşım; Sabit Oran (Emisyon Hacmi), İşlem Hacmi ve Ekonometrik Yaklaşım olmak üzere üç grup altında incelenecektir.

Parasalcı yaklaşımda, çek ve nakit para kullanımı kayıt dışı ekonomi hakkında ilgililere bilgi verebilir. Parasalcı yaklaşıma göre kayıt dışı ekonomide yapılan ödemelerin büyük çoğunluğu, bu konudaki denetimlere imkan vermemek bakımından nakit para ile yapılmaktadır.

54 Biçer, s.21

Kayıt dışı ekonominin boyutlarını ölçmek için para piyasasındaki hareketler de izlenmektedir. Bu yaklaşımda dolaşımdaki paranın mevduata oranının zaman içinde artması, paraya olan talebin arttığını ve dolayısıyla kayıt dışı ekonominin genişlediğini göstermektedir.55

1.6.2.4.1. Sabit Oran (Emisyon Hacmi) Yaklaşımı

Bu yaklaşımda, kayıt dışı ekonominin büyüklüğünü belirlemek için para piyasalarında hareketler izlenmekte ve kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde ödemelerin genellikle peşin para ile yapıldığı, çek ve senet gibi ödeme araçlarının kullanılmadığı varsayılmaktadır.

Ayrıca, ekonomide kayıt dışı ekonomi olmadığı dönemlerde emisyon hacminin mevduata oranının sabit kalacağı varsayılmakta ve bu oranın zaman içinde artması paraya olan talebin arttığını ve dolayısıyla kayıt dışı ekonominin de arttığını göstermektedir. Bu yaklaşımın en önemli eksikliği, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerde ödeme aracının peşin para olduğunu ve paranın dolaşım hızının kayıtlı ve kayıt dışı ekonomide aynı olduğunu kabul etmesidir. Oysa kayıt dışı ekonomide çek ve senet ile ödeme de yaygındır ve ayrıca paranın dolaşım hızı kayıtlı ekonomiye göre daha yüksektir.56

1.6.2.4.2. İşlem Hacmi Yaklaşımı

Bu yaklaşım ilk kez kayıt dışı ekonomi üzerine araştırmaları ile tanınan Amerikalı iktisatçı Edgar Fiege tarafından kullanılmıştır.

Bu yaklaşıma göre, Fisher’in miktar teorisi eşitliği kullanılarak işlem hacminin milli gelire oranındaki değişikliklerden kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu yaklaşımın emisyon hacmi yaklaşımına göre avantajı, kayıt dışı ekonomide peşin para yanında çek ve senet ile ödeme araçlarını da dikkate almasıdır.

Bu yaklaşımın eksikliği ise, paranın dolaşım hızının kayıtlı ve kayıt dışı ekonomide aynı olduğunu varsayması ve işlem hacmi miktarının hesaplanmasının güç olmasıdır.57

55 Kıldiş, s.9

56 Sarılı, s.37

57 Sarılı, s.37

1.6.2.4.3. Ekonometrik Yaklaşım

Bu yaklaşımda, nakit para talebinin ekonometrik bir denklem ile tahmin edilerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu yaklaşıma göre, kayıt dışı ekonominin en önemli nedeni yüksek vergi oranlarıdır. Bu yaklaşımın temelini, kayıt dışı ekonomide ödeme aracının peşin para olduğu ve paranın dolaşım hızının kayıtlı ve kayıt dışı ekonomilerde aynı olduğu varsayımı oluşturmaktadır. Ayrıca, nakit para talepleri, vergilerin uygulandığı ve uygulanmadığı durumlarda ayrı ayrı hesaplanmakta ve bu rakamlar arasındaki fark kayıt dışı ekonomi ile ilgili nakit para seviyesi tespit edilmektedir. Paranın dolaşım hızı da analize dahil edilerek kayıt dışı ekonominin büyüklüğü tahmin edilmektedir.58

58 Sarılı, s.37

İKİNCİ BÖLÜM

EKONOMİK BÜYÜME-KAYIT DIŞI EKONOMİ İLİŞKİSİ VE KAYIT DIŞI EKONOMİNİN SONUÇLARI

2.1. EKONOMİK BÜYÜME KAVRAMI

Günümüzde ekonomik büyüme, makroekonomi tartışmalarının odak noktasını oluşturmaktadır. Ekonomistler, kısa dönemli salınımlardan çok, uzun dönemli büyümenin daha önemli bir konu olduğunu yeniden keşfetmektedirler. Aylık sanayi üretimi ya da perakende satışların değişimi gibi kısa dönemli makro değişkenlerin yerine, ulusal gelirin değişimi ve bu değişimin arkasında yatan dinamikler sorgulanan konular haline dönüşmüştür.59

Zamanla devlet, yönetsel alanda hizmet sunumu ile birlikte, ekonomik, sosyal ve ticari alanda da hizmet sunumunu gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu kapsamda devletin faaliyet alanına giren görevlerinden biri de ekonomik büyümenin sağlanması olmuştur.

Ekonomik büyümenin sağlanması tüm ülkelerde önemli bir etkendir. Fakat özellikle gelişmekte olan ülkelerde ön plana çıkan temel ekonomik amaçlardan biri haline gelmiştir. Gelişmiş ülkeler belli bir büyüme hızını muhafaza etmek gibi daha kolay bir çaba içinde olurken, gelişmekte olan ülkeler belli bir büyüme seviyesine ulaşma çabasına girmişlerdir.60

Ekonomik büyüme hakkında çok çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Basit bir tanımla mal ve hizmet üretim kapasitesindeki genişlemedir ve reel Gayri Safi Yurtiçi Hâsıladaki

59 Sanlı Ateş, Yeni İçsel Büyüme Teorileri ve Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamiklerinin Analizi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Adana, 1998, s.10

60 Esra Siverekli Demircan, “Vergilendirmenin Ekonomik Büyüme ve Kalkınmaya Etkisi”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı:21, Temmuz-Aralık 2003, s.97

(GSYH) artışa bağlı olarak ölçülmektedir.61 İşgücü, doğal kaynaklar, sermaye gibi ekonomik değerlerdeki fert başına bir yıldan diğer yıla doğru daha yüksek gelir sağlayacak şekildeki artışlara büyüme adı verilmektedir.62

Daha açık bir ifadeyle ekonomik büyüme, kişi başına reel hâsıladaki artışları ifade eder.

Bu artışlar, ancak uzun dönemde ülkenin üretim ölçeğinin veya potansiyelinin genişlemesi veya daha üretken kullanılması sayesinde ortaya çıkartılabileceğinden, ekonomik büyüme sorunu, genellikle bir uzun vade sorunu olarak kabul edilir. Büyüme, bu nedenle, makroekonomik anlamda daha çok arz cephesince belirlenir.63 Toplumsal refah düzeyini ölçme de kişi başına düşen büyüklüklerin kullanılması daha etkilidir.

Çünkü kişi başına düşen gelir, toplam gelirin nüfusa bölünerek bulunmasıyla olduğundan dolayı, o ülkede yaşayan bireylerin toplam gelir büyüklüğünden ne kadar pay aldığını gösterir. Ayrıca bir ülkede gelir dağılımının en önemli göstergesi de kişi başına düşen gelir büyüklüğüdür.64

Başka bir tanımda ekonomik büyüme, genel anlamda bir ekonominin üretim kapasitesindeki artış olarak ifade edilmektedir. Üretim kapasitesindeki artış Gayrisafi Millî Hâsıla (GSMH), GSYH ya da kişi başı GSMH veya GSYH’ daki artış ile ölçülür.

GSMH, bir ekonomide bir yıl içinde üretilen nihai mal ve hizmetlerin toplam değeridir.

GSYH ise sadece ülke sınırları içinde üretilen mal ve hizmet toplamını kapsamaktadır.

Yerleşiklerin yurtdışında gerçekleştirdikleri mal ve hizmet üretimi GSYH’ nın dışındadır. Dolayısıyla, GSMH, GSYH’ ya göre daha geniş kapsamlıdır.65

II. Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda ekonomik büyüme hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler açısından büyük önem taşımaya başlamıştır. Buna göre;

gelişmiş ülkelerde dengeli bir büyüme hızına ulaşılması ve korunması amaç olurken, gelişmekte olan ülkelerde özellikle II. Dünya Savaşı yıllarından sonra kalkınma çabalarının başlatılması ve devam ettirilmesi amaç olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde

61 İlker Parasız, Modern Büyüme Teorileri: Dinamik Makro Ekonomiye Giriş, Ezgi Kitabevi, Bursa, 1997, s.4 62 Sabri F. Ülgener, Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi Büyüme, Der Yayınevi, İstanbul, 1995, s.409

63 Aykut Kibritçioğlu, “İktisadi Büyümenin Belirleyicileri ve Yeni Büyüme Modellerinde Beşeri Sermayenin Yeri”, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt:53, No:1–4, Ocak-Aralık 1998, s.208

64 Hasan Atılgan, Vergilemenin Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkileri: Türkiye’deki Durumunun Analizi, T.C. Maliye Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, Ankara, 2004, s.28

65 Ebru Yalçın, İktisadi Büyüme ve Dış Krediler, T.C. Merkez Bankası Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Ankara, 2005, s.4

sahip olunan yapısal sorunlar nedeniyle büyüme ve kalkınma oldukça önemli bir hedef haline gelmeye başlamıştır.66