• Sonuç bulunamadı

ister tiyatro, ister sinema oyunculuğu olsun temelde oyunculuk sanatı aynıdır ve bir bütündür. Farklı olan, yalnızca, oyuncunun sinema ve tiyatrodaki işlevleri ve kullanılışıdır. Bu tıpkı bir müzik aletinin caz ile pop mü­

ziğinde ayrı teknikle kullanılışı gibidir. Onun için bura­

daki çağdaş oyuncu tanımımız tüm gösteri sanatları için geçerlidir. Tiyatro sahnesine ve sinema perdesine çıkan yüzlerce mekanik, kalıplı, cilalanmış insan arasından gerçek çağdaş oyuncuyu bulup çıkarmak önemlidir.

Ü çgenin “A” Kenarı: O yunculuk Eğitimi

Oyuncunun malzemesi insansa, % 70-80'i uygulama olan eğitim programının geri kalan kısmını oyuncunun kafası­

nı geliştirecek kuramsal ve estetik eğitime ayırmak gere­

kir. Oyuncü adayı, müzik, resim, plastik sanatlar kadar, felsefeden, toplumbilimden ve edebiyattan haz duymalı, okuma alışkanlığını edinmelidir. Oyuncunun önce iç di­

siplinini ve sahne ahlakını özümleyebilmesi için, eğitim­

deki öğretmen ve eğitmenlerin de aynı disiplini edinmiş örnekler olmaları gerekir. Oyunculuk eğitiminde sistem önemlidir. Öğretme yöntemi olmayan, başka deyişle der­

sini yaratıcı, zevkli ve geliştirici duruma getirmeyen eğil­

menin, öğretim kadrosu içinde yeri yoktur. Oyuncuyu eğiten kişi kendini tümden bu işe adamalıdır. “Herhangi bir oyuncu, öğrenci eğitebilir” düşüncesi yanlış ve tehli­

kelidir. Böyle bir anlayış oyuncu adaylarının ilerdeki ya­

şamıyla kumar oynamak anlamına gelir.

Her oyuncu adayına tek bir reçete uygulamak hem yanlıştır, hem de sonuçsuzdur. Her oyuncu adayına, onun ruhsal ve bedensel yapısına uygun bir özel eğitim seçme zorunluluğu vardır. Teknik çalışmalarda, öğrenci­

nin fiziksel yapısı, hattâ psikolojik durumu özel bir çalış­

ma gerektirebilir. Bunun kadar önemli başka bir nokta da, öğrenciyi taklide şevketine alışkanlığıdır. Ustayı tak­

lit, öğrencinin geleceğine gölge düşürür, bazan da yok eder. Sahne çalışmalarında hiçbir eğitmen istenileni ya­

pamayan öğrenciye nasıl yapılacağını oynayarak göster­

memeli, sorunu açımlayarak ve öğrencinin sonuca gitme­

sine fırsat vererek onun arayıp bulmasını sağlamalıdır.

Oyunculuk eğitiminde sabır ve anlayış her eğitmende bu­

lunması gereken çok önemli bir niteliktir.

Ualıa önce de belirttiğim gibi, oyunculuk öğrencileri ikinci yıldan itibaren profesyonel tiyatrolarda staj yapma­

lı, profesyonel tiyatro yaşamını tanımalıdırlar. Bunun için profesyonel tiyatrolarla eğitim kurumlan arasında sıkı ve iyi niyete dayanan bir işbölümü gerekir. Eğitim kurulu­

larının profesyonel tiyatrolardan istekleri olabileceği gi­

bi, tiyatroların da eğitim kıırumlarından talepleri olabilir.

Bu istekler ve talepler değerlendirilerek profesyonel ya­

şamla eğitim arasında bir uyum ve bütünlük sağlamak için olumlu değişiklikler yapılabilir. Öğrencilerin ders dı­

şı pratik çalışmaları ve stajları puan ve notlarla değerlen­

dirilmelidir.

Ü çgenin UB” Kenarı: Eğilim ve Yasalar

Yetenek sınavı ile oyunculuk eğitimine alınan öğrenci, malzemesi olduğu için okula kabul edilse bile bu yeter­

li değildir. Yetenek ya da malzeme, işlendiği ölçüde işe yarar duruma gelir. Öğrenci malzemesi olmasına karşın çalışmıyorsa, birinci yılın ilk sömestri sonunda (üç ay so­

111

nunda) uyarılmalı, eger bu eğitimi başaramayacağı ke­

sinleşmişse, zaman yitirmemesi için eğitimi bırakması sağlanmalıdır. Oysa bugünkü 2543 sayılı yasayla bu mümkün değildir. Böyle bir öğrenci ancak üç yıl yitirdik­

ten sonra eğitimi bırakmak zorunda kalmaktadır. Bu da onun yaşamında boşa geçmiş üç değerli yıl demektir.

Oyunculuk eğitimi veren sanat kuaımlart için uyumlu bir yasanın çıkması ya da mevcut yasada düzeltmeler yapıl­

ması gerekmektedir. Bu, oyunculuk eğitiminde yaşamsal önem taşıyan bir sorundur.

Eğitim kurumlan, oyunculuk eğitimine kaç öğrenci alabileceğini kendi saptamalıdır. Profesyonel tiyatroların gereksinimine, öğretim kadrosuna, tesislerin durumuna, teçhizat sayısına ve çalışma sistemine uygun bir konten­

janın saptanması doğal olarak o eğitimi veren kurumun hakkıdır. Oyunculuk eğitiminde öğrencilerle.tek tek uğ­

raşıldığından her sınıftaki öğrenci-sayısı en çok 7 ile 10 arasında değişmelidir. Oysa bugünkü uygulamada, kon­

tenjanlar, üniversite üstü kurumlarca, hiçbir araştırma ya­

pılmadan saptanmakta, kamuoyuna politik yatırım olsun diye, eğitimin kaldıracağının iki misli kontenjan ayrıl­

makta, dolayısıyla uzun vadede oyunculuk eğitimi, kısa vadede de öğrenci, harcanmaktadır.

Doğal olarak dünyadaki oyunculuk eğitiminde, eski yöntemler yerini yenisine bırakmaktadır. Bunlar yakın­

dan izlenmeli, genç öğretim elemanları bu konuda eği­

tilmelidir. Ders programları da buna göre yeniden dü­

zenlenmelidir. Okuma alışkanlığı verilmemiş, ileri yaşlar­

da kendini boşlukta hissedip teselliyi alkolde bulan oyuncular değil, kültürlü, her yaşta kendini yenileyebile­

cek kafa yapısına sahip oyuncular var edilmelidir.

112

Ü çgen in “C” K enarı: Ölüm cül O yuncu

Oyunculuk eğitimini bitiren bir aday, ancak profesyonel tiyatroda kendini kanıtladıktan sonra oyuncu olur. Bu da en az on yıllık bir süreklilik ister. Bu süre içinde oyuncu durmadan kendini geliştiriyorsa, kalıplaşmıyorsa, anten­

lerini yeni şeylere açabiliyorsa, kendini kanıtlamış de­

mektir. Bu on yıllık süreç, o oyuncunun daha ileriki yo­

lunu da belirler.

Oyuncu için en büyük tehlike onun evcilleşmesi (do- mestikleşmesi), (belki de sahneye küsüp) sahneden gi­

derek uzaklaşmasıdır. Yetişen bazı oyuncuları “rate" du­

rumuna sokan koşulların ortadan kaldırılması gereklidir.

Beş altı yıl hiç sahneye çıkmadan, ama düzenli olarak yüksek bir memur maaşının dört mislini alanlar körelip gidiyorlar. Çünkü hiç sahneye çıkmıyorlar, evlerinde ça­

lışmıyorlar. Nasıl dayanıyorlar bilemem; çünkü bir balık için su neyse, bir oyuncu için de sahne odur. Bunlar ya emekliye ayrılmalı ya da aralıksız sahneye çıkmalıdırlar.

Bu, onların sanatçı onurları için de önemlidir.

Gelişmiş ülkelerde seslendirme sanatçılarıyla tiyatro oyuncuları ayrılmıştır. Sanatçıların kimi tiyatro kadrola- nnda yer almış kimi de seslendirme kadrolarında; çünkü tiyatro kadrosundayken seslendirme yapmanın sakınca­

larını yaşamışlardır. Bunun için de sanatçının sözleşme­

sine bu seçeneği getiriyorlar. “Ya bizimle çalışırsın” di­

yorlar, “ya da seslendirmeye gidersin!” Oysa bizde bu iş öyle karışık bir durum almıştır ki, bazan seslendirme yü­

zünden oyuncunun genel provaya bile gelmediği olmak­

tadır. Böyle bir oyuncunun tiyatronun kadrosunda yeri yoktur.

Televizyon reklamları da öyle. Tiyatronun gelişmiş olduğu ülkelerde, ünlii hiçbir oyuncunun deterjan rekla­

mına ya da ne bileyim dişlerini göstererek diş macunu 113

reklamına çıktığı görülmemiştir. Bunları yapsa yapsa an­

cak iş bulamayan aktör eskileri yapar. Reklamlar için de­

neyimli mankenler ya da yalnızca bu işi yapan, tiyatro­

larda iş bulamayan figüranlar vardır. Bu ülkelerde iyi bir oyuncunun reklama çıkması o sanatçının sonunun geldi­

ğini gösterir.

Üçgenin Oturduğu Taban

Ölümcül Tiyatro, yalnızca yazara ya da yönetmene değil, her şeyden önce oyuncuya bağlıdır. Oyuncu ve seyirci tiyatronun kan dolaşımını sağlayan yüreğidir. Oyuncu, tiyatroda ön planda olan kişidir. Giderek betonlaşan bir kurumda, yönetim ve dış etkiler oyuncunun önüne geç­

meye başlarsa, oyuncu da o kurumda boğulmaya başlar.

Oyuncu, yaşama sevincini, yaratma coşkusunu, kendi yaşam biçimini yitirdi mi, büyük bir hızla mekanikleşir ve betonlaşan yapının artık işe yaramayan bir cıvatası durumuna girer. Eğer tiyatroyu ileriye götürmek, onu canlandırmak ve seyircinin heyecan duyduğu bir yer yapmak istiyorsak, işe oyuncudan başlamak zorunda­

yız.

114

TEMRİNLER...

ALIŞTIRMALAR...

DOĞAÇLAMALAR...

HAZIRLIK TEMRİNLERİ