• Sonuç bulunamadı

Saffet YILMAZ

OSMANLI’DAN KALMIŞ GİBİ…

Peki, Endülüs hayali ile gittiğimiz İspanya’da ne gördük. Bir kere, bütün yıkımlara, yok edilmelere karşın sokakları hala Müslüman mahalleleri gibi, Osmanlı sokağı gibi. Grana-da’nın, Sevilla’nın, Cordoba’nın sokaklarında gezerken, zaman zaman Cumalıkızık’ın, za-man zaza-man Muradiye’nin eski sokaklarında geziyormuşum hissine kapıldım. Rehberimiz sevgili Cihat bize, Müslümanlardan kalan altyapı sistemlerini ve mimariyi o kadar güzel anlattı ki!

Müslümanlara dair ne varsa yakıp yıkmışlar ama dokunmaya kıyamadıkları bazı eserler de olmuş. Bunlardan biri de El Hamra Sarayı. Binbirgece masallarına konu olan ihtişamıy-la müthiş bir yapı. Endülüs Medeniyeti’nin günümüzde yaşayan en büyük mirası. Size yapının mimarisi hakkında bilgi vermek is-terim ama gördüğümüz her şey hesap kitap işi. Günümüz mimarlarının hem estetiği görmek hem de o estetiğin arka planındaki hesabı kitabı incelemek için mutlaka burayı görmesi lazım. Tabandan tavana her santi-metresi işlenmiş, yazılar, desenler, motifler… Ve yapının yer yerine işlenmiş “LA GALİBE İLLELLAH”(Allah’tan başka Galip yoktur) lafzı. Günün galiplerine yüz yıllar öncesin-den verilmiş bir mesaj, acı bir tevafuk diye geçirdim içimden.

Dışı kızıl surlarla, içi insanı duygudan duy-guya sürükleyen detaylarla yüklü nadide bir eser. Heyetteki herkesi hayretle, hayranlıkla, saygıyla seyretmeye yönelten müthiş bir yapı. Dantel gibi işlenmiş taşlardaki güzellik, renklerdeki letafet, sütunlardaki zarafet… Yapılarla bütünleşmiş bahçeler..

Tavanlarda-ki birbirini ahenkle sarıp sarmalamış sedef ve ahşaplar… İnsanı içine çekecek gibi duran kubbeler…

El Hamra Sarayı, İspanya’ya gitmişken uğra-nacak bir yer değil, günler önceden randevu-nuzu ve biletlerinizi almış olmanız gerekiyor. Biz 1 hafta kadar öncesinden başvurmuş olmamıza rağmen ancak gece 22.30’a ran-devu alabildik. ‘Hiç görememekten daha iyi-dir’ dedik ve o saatte sarayın yolunu tuttuk. Kalabalıkları görünce gözlerime inanama-dım. Saraydan çıkışımız 01.30’u bulmuştu ama gördüklerimizi hazmetme telaşı içinde kimsenin saate falan bakacak hali yoktu. Fotoğraf çekmek amaçlı gidecek olanlara da küçük bir sır vereyim; hani tarihi mekanlar-da sehpa, flash vb. araçlar kullandırılmaz ya, yapıya ve detaylara zarar vermemesi için, El Hamra’da böyle bir sorun yok. Her türlü flash vb. araç gereci kullanıyorsunuz. Hoş ben, kullandırılmadığını düşünerek flash’ı yanıma almadım ve çok pişman oldum. İspanya’da Müslümanlardan kalan bir diğer önemli eser Yusufiye Medresesi. 14. yüzyılda

47

| Ocak 2017 | Sayı 21 BURSA’DA ZAMAN

yapılmış ve bugün İspanya’daki en az deği-şime uğramış yapı. Zaman içinde buradaki pek çok tezyînât ve hat levhalar çeşitli müzelere götürülmüş ama kalanlar bile bizi büyülemeye yetti.

Gezimizin bir sonraki durağı Cordoba ve ünlü Kurtuba Camii. Mağrib Müslümanla-rının ortaçağdaki muhteşem başkenti, bir masal şehri gibi karşılıyor bizi. Sokaklarına hiç yabancı olmadığımız bir şehir. Kısa süre sonra caminin girişindeyiz. Geometrik bir sonsuzluk gibi duran kolonlar karşılıyor bizi. İspanyollar camiyi birtakım eklentiler yaparak kiliseye çevirmişler ve bugün ziyaret eden hiçbir Müslümana namaz kılma izni vermiyorlar. Pencerelere, tavanlara, kolon ve kemerlere hayranlıkla baka baka bir müddet ilerliyoruz. Zihnimize kazınmış olan mihrap biraz sonra karşımıza çıkıyor. Muhteşem bir sanat şaheseri. Saygıyla, hayranlıkla ve biraz da şaşkınlıkla seyrediyoruz. O doğal renklerin güzelliği, o altın yaldızların ışıltısı ve aralarındaki muhteşem uyum. Ben bu uyuma El Hamra Sarayı’nda da dikkat etmiştim ve aklıma Bursa’daki Muradiye Külliyeleri gelmişti. Hatırlanacaktır, külliye-lerde son dönemde yapılan restorasyonla, 18. yüzyılın sonunda kaplanan barok motifli sıvalar kalkmış ve altından orijinal Osmanlı ve Selçuklu işi kalemişleri çıkmıştı. Muradiye Külliyeleri’ndeki bu kalemişi ve tezyinat-taki uyumun, El Hamra Sarayı ve Kurtuba Camii’ndeki kalemişi ve tezyinatta kullanılan motif ve renkler arasındaki uyum ile benzeş-tiğini farkettim. ‘Ne alaka, arada yüzyıllar var!’ dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız fakat kalemişleri, renkler, motifler ve bunlar arasındaki uyum; Endülüs’te çalışan ustanın birkaç nesil sonraki usta oğlu Muradiye Külliyeleri’nde de çalışmış gibi bir durum var. Bu sadece bir his elbette.

Ve Sevilla… Ulucami’nin yerinde katedral, minaresinin yerinde ise çan kulesi bulunan, Endülüs Emevileri’nin güzel başkenti. Hay-ran kalmamak elde değil. Şehrin merkezinde İspanyol Meydanı dedikleri bir alanda dev bir prestij yapısı inşa etmişler. Binanın her bir noktası İspanyol kültürüne dair sembollerle bezenmiş. Kah bir mimari detay, kah bir tarihi olayın resmi… Özellikle korkuluklarda-ki çini sanatı muhteşem. Bu çiniler üzerine ülkenin tarihi olaylarını resmetmişler. Aslın-da yapının yapılış amacı Aslın-da, İspanyol kültür ve tarihini anlatmak. Oldukça başarılı bir iş olduğunu söylemeliyim.

İspanya’da sayılı günlerimiz bitiyor ve Bursa’ya dönüyoruz ama aklımız Endülüs’te kalıyor…

dosya / İspanya / Endülüs’ün Gözbebeği Sevilla / Cihat AKÇAY

Sadece 76 yıl camii olarak kullanılan ve daha sonra kiliseye çevrilen İşbiliyye Camii ile çan kulesine dönüştürülen minaresi. Cami olarak kullanıldığı dönemde müezzin, minarenin içerisinde bulunan 34 rampa aracılığı ile yukarıya atı ile çıkar ve müminleri ibadete çağırırdı.

49 | Ocak 2017 | Sayı 21 BURSA’DA ZAMAN

Endülüs’ün