• Sonuç bulunamadı

OSMANLI DİPLOMASİSİNİN SİYASAL AÇIDAN AŞAMALAR

D. Düvel-i Ecnebiye Defterleri

2.4. OSMANLI DİPLOMASİSİNİN SİYASAL AÇIDAN AŞAMALAR

batı devletleri ile olan diplomatik ilişkilerine nasıl yansıdığını anlamak açısından devletin kuruluşundan yıkılışına kadar olan, dönemsel ve tarihsel şartlar doğrultusunda değişen diplomasisinin incelenmesi ve siyasi olayların bu doğrultuda incelenmesi gerekmektedir. Bu noktada Osmanlı Devleti’nin tarihi boyunca mihenk taşı sayılabilecek önemli siyasi olayların şekillendirdiği diplomasi anlayışı aktarılmaya çalışılacaktır.

2.4.1. Osmanlı Devleti'nin Kuruluşundan İstanbul’un Fethi’ne Kadar Olan Dönemin Diplomasi Anlayışı

Bir uc beyliği olarak kurulan Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde hem Bizans İmparatorluğu hem de Anadolu Beylikleri ile ilişkileri mevcuttur. Orhan Bey döneminden İstanbul’un fethine kadar geçen süre içerisinde kazanılan toprakların sonucunda devletin sınırları genişlemiş ve bunun doğal bir sonucu olarak yeni komşular

edinilmiştir260. Ancak doğuda günden güne genişleyerek güç kazanan Osmanlı Devleti

bu dönemde Avrupalı devletler tarafından ciddiye alınmamış ve bu durum İstanbul’un

fethine kadar bu şekilde devam etmiştir261.

Orhan Bey’in Bursa’nın fethine kadar olan süre içinde Anadolu Beylikleri ile ilk

diplomatik ilişkileri Çobanoğulları, Umurlu Beyliği, Germiyanoğulları ve

Karesioğulları ile olmuş ve Bursa’nın fethinden sonra beyliklere karşı olan diplomasisi

yeni bir siyasi anlayış çerçevesinde şekillenmiştir262. Osmanlı Devleti’nde elçiler

düğünlerde davetli olarak da görülmektedir. Bu sayede Osmanlı Beyleri, ihtişamlı düğünlerinin komşu devletleri tarafından gözlemlenmesini ve güçlerinin ne derece

olduğunun görülmesini amaçlamışlardır263. Nitekim Aşıkpaşazâde’ye göre; I. Murad’ın

saltanat yıllarında Germiyanoğulları tarafından gönderilen elçi İshak Fakih aracılığıyla

260 Tayyib Gökbilgin, Osmanlı Müesseseleri Teşkilâtı ve Medeniyeti Tarihine Genel Bakış, İstanbul

Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1977, s. 15.

261 Savaş, a.g.e, s. 19

262 Feridun Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Siyaset, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, ss. 70-71.

263 Ayşe Çekiç, “Kuruluş Devri Osmanlı Diplomasisi ve Nitelikleri”, Akademik Tarih ve Düşünce

Osmanlı Devleti’ne akrabalık teklifinde bulunmuşlardır264. Osmanlı Devleti tarafından

kabul edilen teklif sonucunda Yıldırım Beyazıd’ın düğününe davet için Karamanoğulları, Hamidoğulları, Menteşeoğulları, Saruhanoğulları, İsfendiyaroğulları beyliklerine ve Mısır sultanına elçiler gönderilmiştir. Düğüne gelen her elçi beraberinde kıymetli hediyeler de getirmiş ve böylece dostane ilişkilerin sürdürülmesine

çalışılmıştır265. Bu düğün esnasında 1381-1382 yılları arasında Hamidoğullarını

temsilen gelen elçi ile Hamidoğlu Hüseyin’e ait Beyşehir, Seydişehir, Akşehir,

Karaağaç vb. toprakların Osmanlı Devleti’ne satışına dair bir sözleşme yapılmıştır266.

Osmanlı Devleti, Anadolu Beylikleri ile bazen ittifak kurarak iş birliği içinde olmuş, bazen de karşı saflarda mücadele ederek birbirlerine taraf olmuşlardır. Osmanlı Devleti’nin Beylikler ile olan ilişkileri genel olarak Bizans İmparatorluğu’na karşı izlenen siyasi politikaya göre şekillenmiş ve zaman içerisinde bu durum değişime uğramıştır. Yıldırım Beyazıd döneminde 1402 yılına kadar kimi akrabalık bağları aracılığıyla, kimi satın alma yoluyla kimi ise mücadele edilerek tedricen Osmanlı Devleti’ne ilhak edilen Anadolu Beylikleri, Yıldırım Beyazıd’ın zamanından önce hareket etmesi neticesinde Ankara savaşında yaşanan ağır mağlubiyet neticesinde

Osmanlı Devleti’nin kısa süreli de olsa parçalanması ile yeniden tesis edilmişlerdir267.

Ancak I. Mehmed ve II. Murad zamanında daha sistemli bir şekilde devlet bünyesine katılan Anadolu Beylikleri ortadan kaldırılınca Anadolu siyasi birliği sağlanmıştır.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde en yoğun ilişkide bulunduğu devlet şüphesiz ki Bizans İmparatorluğu olmuştur. Neşri’ye göre; 1288’de Karacahisar’ın fethinin ardından Bilecik, Yarhisar, Yenişehir ve İnegöl’ün fethini gerçekleştiren

Osmanlı Devleti’nin gücü İznik, İzmit ve Bursa’nın fetihleriyle daha da artmıştır268.

Bizans ile yapılan ve önemli bir dönüm noktasını oluşturan Pelekanon savaşı ise

264 Germiyanoğlu, oğlu Yakub Bey ile Osmanlı Devleti ile akraba olunmazsa topraklarının

kalmayacağının düşüncesi ile elçi aracılığıyla ve çeyiz yoluyla Osmanlı Devleti’ne aktarılması planlanan aralarında Kütahya, Simav, Eğrigöz ve Tavşanlı’nın da bulunduğu birkaç araziyi de öne sürerek akraba olmayı teklif etmişlerdir. Derviş Ahmed Aşıki, Aşıkpaşazâde Tarihi, Kamer Yayınları, haz. Ayşenur Kala, İstanbul 2013, s. 113.

265 Germiyanoğulları ile Osmanlı Devleti’ne ait olan bu düğüne katılan elçiler, beyliklerin temsilcileri,

mısır sultanı ve devlette yer alan görevliler tarafından yetki ve statülerine göre hediyeler getirmişlerdir. Sancakbeyleri saçıyı hediye olarak verirken diğerleri iyi cins atlar, katırlar, develer, cariyeler, kullar vb. hediye olarak takdim edilmişlerdir. Aşıkpaşazâde, a.g.e, s. 115.

266 Aşıkpaşazâde, a.g.e, s. 118.

267Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-Vukuat Kurumlarıyla Osmanlı Tarihi I-IV, Akçağ Yayınları, haz.

Yılmaz Kurt, Ankara 2014, s. 48; İsmail Çiftçioğlu, Osmanlılar İle Anadolu Beylikleri Arasındaki İlişkilerde Ulemânın Diplomatik Rolü”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 26, Ocak 2009, ss. 193-205; Emecen, a.g.e, ss. 92-93.

268 Mehmed Neşri, Kitab-ı Cihan-Nüma, haz. Faik Reşit Unat-Mehmet Ali Köymen, Türk Tarih Kurumu

Osmanlıların zaferi ile sonuçlanmıştır. İki devlet arasında yapılan antlaşma sonucunda Bizans ile bir diplomatik ilişki kurulmuş ve arada kesilse de bir haraçgüzârlık rejimi

oluşturulmuştur269. Osmanlı Beyliği Rumeli’ye geçmek için hem Anadolu hem de

Balkanlardaki siyasi parçalanmışlıktan yararlanmak suretiyle bir diplomatik yöntem doğrultusunda hareket etmiş ve bu amaç için iki yoldan istifade etmiştir. Bunlar; Bizans İmparatorluğu’ndaki taht kavgalarından yararlanmak ve Bizans ile Balkan

devletlerinden kız alarak akraba olmak şeklinde ifade edilebilir270. Nitekim Orhan Bey,

1346’da Bizans tahtında hak iddia eden İoannes Kantakuzenos ile hem ittifak yapmış hem de kızıyla evlenerek Bizans İmparatorluğu’nun iç işlerine karışma fırsatı

bulmuştur271. Sultan Orhan ile oğlu Süleyman Paşa tarafından 1352’de Çimpe Kalesi,

buna müteakip de Trakya bölgesi tamamen ele geçirilmiş ve Balkanlardaki iktidar

boşluğu sayesinde sınırlar büyük ölçüde genişletilmiştir272.

Osmanlı Devleti, kuruluş devrinde yayılmacı politikalarının başarıya ulaşmasında diplomasi gücünün ve uzlaşmacı bir tutum sergilemesinin büyük rolü olduğu söylenebilir. Bu dönemde Osmanlı Devleti denizci devletler ile de sıkı diplomatik ilişkiler içerisinde olmuştur. Bahsi geçen bu denizci devletler ticari çıkarları

doğrultusunda Osmanlı Devleti ile diplomatik ilişkiler kurmaktan çekinmemişlerdir273.

Yine söz konusu olan bu dönemde Osmanlı Devleti’nin Bizans İmparatorluğu’ndan sonra doğrudan ilişki kurduğu devletler şüphesiz ki, Macaristan, Ceneviz ve onun ardından da Venedik olmuştur. 1388 yılında Bulgarlar ile yapılan seferler sonucunda Osmanlı kuvvetlerinin Aşağı Tuna sahillerini ele geçirmesi Niğbolu dâhil, Silistre,

Hezargrad ve Ruscuk gibi önemli mevkilere hâkim olunmuştur274. Balkanlarda ilerleyen

ve hem askeri hem de siyasi anlamda gücünü gün geçtikçe arttıran Osmanlı Devleti’ne ilk direnişi gösteren Avrupa’nın önemli stratejik bir konumunda varlık gösteren Macarlar olmuştur. Osmanlı-Macar münasebetleri 1389 Kosova savaşıyla başlamakla birlikte iki ülke arasında dengelerin yer değiştirdiği ve oldukça büyük önem teşkil eden 1396 Niğbolu savaşı ile devam etmiştir. Oruç Beğ tarihinde; Sırp Kralı’nın Murad Han’a savaşmayı teklif eden bir mektup gönderdiği, Anadolu ile Rumeli’den asker

269 Mehmet Yalçınkaya, Osmanlı Diplomasisi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir 2013, s. 64. 270 Özkan, a.g.e, s.38; Yalçınkaya, a.g.e, s. 64

271 Daniel Goffman, Osmanlı Dünyası ve Avrupa 1300-1700, Kitap Yayınevi, (çev. Ülkün Tansel),

İstanbul 2004, ss. 55; İnalcık, a.g.e, s. 15.

272 Namık Sinan Turan, İmparatorluk ve Diplomasi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2015,

s. 23.

273 Çekiç, a.g.m, s. 250.

274 İlhan Ekinci, Tuna Nehri’nde Diplomasi Oyunları (1856-1883), Altınpost Yayınları, Ankara 2014, s.

toplayan Murad Han’ın I. Kosova savaşını kazandığı ancak savaş alanında bir Sırplı

tarafından şehid edildiğini belirten satırlar mevcuttur275. Niğbolu Savaşı ise, Osmanlı

Devleti’nin Balkanlarda durdurulamayan ilerleyişini önlemek ve Batı Avrupa’nın emniyetini sağlamak amacıyla Avrupa ülkelerinin Bizans İmparatorluğu ile birlikte meydana getirmiş olduğu bir hristiyan birliği etrafında birleşerek doğrudan Türkleri

hedef alan ilk ciddi askeri harekâtı olarak tanımlanmaktadır276. Zira Macar Devleti,

Osmanlı Devletine tek başına karşı koyamayacağını anlayarak Hristiyan dünyasını bir Haçlı seferi etrafında toplamayı başarmışsa da, savaş Haçlılar aleyhine sonuçlanmıştır. Bu savaş sonucunda Osmanlı Devleti hem Haçlıları ağır bir yenilgiye uğratmış hem de Osmanlıların Balkanlardaki denetimini güçlendirerek İslam dünyasındaki saygınlığını

arttırmıştır277. İki devlet arasındaki bu durum gerek savaş alanında farklı stratejiler

uygulayarak gerekse diplomatik ilişkiler kurarak 1526 yılında Macaristan’ın yıkılışına

kadar devam etmiştir278.

Osmanlı Devleti’nin bu dönemde diplomatik münasebetlerde bulunduğu devletlerden biri olan Ceneviz ile ilk ilişkiler Orhan Bey zamanına dayanmaktadır. Orhan Bey zamanında hem Bizans İmparatorluğu ile hem de Ceneviz ile ittifak yapılmıştır. Osmanlı Devleti, müttefiki olan Cenevizlileri 1351 yılında Venedik ile 1352 yılında ise Bizans-Katalan donanmasına karşı desteklemişlerdir. 1352 yılında gelen Ceneviz elçisinin diplomatik teşebbüsü sonrasında Ceneviz ile anlaşan Orhan Bey’in izniyle gemileri Osmanlı limanlarına yanaşmış ve Türk gemileriyle Avrupa’ya taşınabilmiştir279.

Osmanlı Devleti’nin Venedik ile ilk ilişkisi; 1385 Arnavutluk seferi sonrasında başlamış ve Osmanlı-Bizans yakınlaşmasından çekinen Venedik’in I. Kosova savaşı sonrasında I. Beyazıd’ı tebrik ederek ticari antlaşmayı yenilemek üzere Osmanlı

Devleti’ne bir elçi göndermesiyle de devam etmiştir280. Venedik’in 1408’de Yıldırım

Beyazıd’ın oğlu Süleyman Çelebi’ye bir elçi göndermesi ve iki ülke arasında bir antlaşma yapılması ile Osmanlı- Venedik ilişkileri değişik bir boyut kazanmaya başlamıştır. Aynı şekilde Osmanlı Devleti de Venedik’e 1416 yılında imzalanan

275 Nihal Atsız, Üç Osmanlı Tarihi Oruç Beğ-Ahmedi-Şükrullah, Ötüken Yayınları, İstanbul 2011, s. 41. 276 Feridun Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s. 127.

277 İnalcık, a.g.e, s. 22.

278 Ali İbrahim Savaş, Osmanlı Diplomasisi, 3F yayınları, İstanbul 2007, s. 19.

279 Feridun Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Siyaset, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s. 76.

280 Turan, a.g.e, s. 53; I. Murad sadece komşu devletler ile değil aynı zamanda uzakta bulunan yabancı

devletler ile de diplomatik ilişkiler içerisinde bulunmuştur. Bu bağlamda Venedik’e ilk elçilik heyetini gönderen I. Murad’ın amacı Cenevizlilere karşı bir ticari işbirliği yapmaktır. Özkan, a.g.e, s. 43.

antlaşmanın tasdikli suretini götürmesi amacıyla bir yıl sonra bir elçi göndermiş ve diplomatik ilişkiler bu şekilde devam etmiştir. Venedik, diğer Avrupa devletleri gibi siyaset odağını din değil ticaret merkezli olarak belirlemiştir. Bundan dolayı ticari çıkarlarına bir zarar gelmediği sürece Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca bir tutum sergilememiş, ancak Avrupa’da oluşturulan Haçlı seferlerine de gizliden destek vermiştir. Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’de bazı önemli adaları ele geçirmesi ile iki ülke

arasındaki ilişkiler İstanbul’un fethinden sonra daha yoğun bir hal almaya başlamıştır281.

Yıldırım Beyazıd’ın beylikleri devletin bünyesine katma politikasını zamanından önce yapması 1402 Ankara savaşında yaşanan ağır mağlubiyet sonrası Osmanlıların kısa sürede dağılmasına yol açmıştır. Ancak gerek Çelebi Mehmed gerekse II. Murad’ın zamanında Anadolu birliği tekrar tesis edilmiş ve Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar Anadolu beyliklerinden varlığını sürdüren sadece Ramazanoğulları ve Dulkadiroğulları kalmış olduğundan dolayı Osmanlılar fetihlerinin yönünü Balkanlar ve Doğu Avrupa’ya

çevirmiştir 282 . Osmanlı Devleti ile Macaristan arasında tampon bölge olarak

nitelendirilebilecek bir konumda yer alan Sırbistan’ı Osmanlılar ele geçirmiş ve iki ülke sınır komşusu haline gelmiştir. Avrupalılar bu mücadeleler sonucunda Avrupa’da günden güne büyüyen Osmanlı gücünü önlemek amacıyla yine bir Haçlı seferi

düzenleme teşebbüsünde bulunmuşlardır283.

Anadolu’daki olaylar Osmanlı Devleti’nin batı politikası üzerinde oldukça etkili olmuştur. Karamanoğulları’nın Balkanlarda ve Doğu Avrupa’da fetihler yapan Osmanlı Devleti’ne saldırması 1444’te bazı kalelerin kaybedilmesine ve Sırbistan’ın prenslik statüsü kazanmasına yol açmıştır. 1444 yılında gerçekleşen Varna savaşında alınan ciddi bir mağlubiyet Macarların Balkanlar üzerindeki hâkimiyet mücadelesini sona erdirmemiş, aksine askeri girişimler ve kurduğu diplomatik münasebetler doğrultusunda Osmanlı Devleti’nin Balkanlar üzerindeki nüfuzunu ortadan kaldırmak için önemli bir çaba sarf etmesine yol açmıştır. Ancak 1448 yılında yapılan II. Kosova savaşı, Macarların Balkanlar üzerindeki etkisinin sona ermesine zemin hazırlayan bir yenilgi ile neticelenirken Osmanlı Devleti’nin açısından bakıldığında Balkanlardaki hâkimiyetini ve diplomatik anlamda kurduğu üstünlüğü sarsılmaz bir şekilde pekiştirmesini

sağlamıştır284. 1448 tarihli II. Kosova savaşında alınan bu galibiyet Osmanlı Devleti’nin

281 Savaş, a.g.e, s. 20

282 Mustafa Nuri Paşa, a.g.e, s. 100. 283 Savaş, a.g.e, s. 21.

Balkanlardaki geleceğini belirlediği gibi aynı zamanda İstanbul’un fethine de zemin

hazırlamıştır285. Zira 1448’de kazanılan zaferin ardından 1453’te İstanbul’un fethini

gerçekleştiren Osmanlı Devleti bir uc beyliğinden bir cihan devleti haline gelmiştir. Bu

durum Osmanlı Devleti’ni dünya siyasetinde en güçlü ve etkin bir duruma getirmiştir286.

Kuruluş aşamasında Osmanlı Devleti’nin hem hristiyan komşularına hem de Türk beyliklerine karşı akıllı ve son derece iyi hesaplanmış politikaları mevcuttu. Bunlardan ilki olan hristiyan komşularına karşı izlediği politika önceleri askeri ittifaklar ve akrabalık bağları iyi ilişkiler kurmuş, ardından ayrıca kazanılan topraklarda iyiden iyiye hesap edilmiş bir iskân ve yayılma politikası izlenmiştir. Türk beyliklerine karşı izlediği politika ise problem çıkarabilecek olanları zamanını iyi ayarlayarak onları topraklarına katmış, diğerleriyle de dostane bir ilişki içinde olmuşlardır. Beylikleri Balkanlar ve Avrupa’ya nispeten bir iç mesele olarak gördüklerinden ileri bir zamana ertelemişler, Yıldırım Beyazıd’a kadar Anadolu’daki Türk beylikleriyle fazla uğraşmamışlar ve tüm askeri gücünü Balkanlarda kullanmışlardır. Yıldırım Beyazıd dönemi sonunda devlet kısa bir süre dağılma süreci yaşamış ancak tekrar Anadolu siyasal birliği sağlanınca Doğu Avrupa ve Balkanlardaki fetihlere kaldığı yerden devam edilmiştir. Anadolu beylikleri Osmanlıları zaman zaman zor duruma soksa da bunun üstesinden bir şekilde gelinerek yeni bir çağın başlangıcını getirecek olan İstanbul’un fethi gerçekleştirilmiş ve bir uc beyliği bir dünya devleti haline dönüşmüştür.

Kuruluş döneminde Osmanlı Devleti’nde ilişkisi olduğu devletlere karşı tavizsiz ve yaptırımcı bir siyasi ve diplomatik bir politika izlenmiştir. Bunun sonucunda Osmanlı Devleti’nde “hiçbir devleti eşit hakları haiz muhatap kabul etmeme” anlayışı ile hareket edilmiştir287.

2.4.2 İstanbul’un Fethinden Zitvatoruk Antlaşması’na Kadar Olan Dönemin Diplomasi Anlayışı (1453-1606)

İstanbul’un fethi hrıstiyanlık âleminde büyük bir yankı uyandırmış ve artık Avrupa devletleri Osmanlı Devleti’nin gücünün iyice farkına varmışlardır. Avrupalı

285 Feridun Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Siyaset, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s. 104. 286 Savaş, a.g.e, s. 22

287 Uğur Kurtaran, “Osmanlı Diplomasi Tarihinin Yazımında Kullanılan Başlıca Kaynaklar İle Bu

Kaynakların İncelenmesindeki Metodolojik ve Diplomatik Yöntemler Üzerine Bir Değerlendirme”, OTAM, S. 38, Güz 2015, ss. 114-115.

devletlerin bundan sonraki politikası İstanbul’un geri alınması için yapılan Haçlı seferleri düzenlemeye ve doğuda kendilerine Osmanlı Devleti’ne karşı destek vermesi için müttefik bir devlet aramaya yönelik olmuştur. Zira Osmanlı Devleti ile tek bir devletin başa çıkamayacağını bildiklerinden dolayı Osmanlıları hem bir Haçlı seferi hem de doğuda ittifak edilen bir devletle birlikte iki cephe arasında bırakmak istemişlerdir288.

Osmanlı Devleti’nin fetihten sonraki diplomasisi ise; Avrupalıların kurmaya çalıştıkları ittifaklar, Avrupalı devletlerle ittifak etme eğiliminde olan Karamanoğulları, Trabzon Rum İmparatorluğu, Akkoyunlu Devleti vb. gibi konular üzerinde yoğunlaşıldığını göstermektedir. Fatih Sultan Mehmed’in Mora ve Sırbistan’ı ele

geçirdi289. Haçlı ittifaklarının mali destekçisi olan Venedik’e büyük kayıplar verdirerek

Avrupa’dan gelebilecek olan tehlikeyi önlemiş, Trabzon Rum İmparatorluğu’na, Karamanoğullarına ve Akkoyunlu devletlerine son verilmiş ve Fatih Karadeniz’de

güvenliği sağlamıştır290. Fatih Sultan Mehmed, devletin idare rejimini kesin bir şekilde

yerleştiren kişi olduğu gibi Anadolu ve Rumeli’yi tek bir hâkimiyet altında birleştirmiş

mutlak bir otorite ile devleti örgütleyen kişi olmuştur291.

Yavuz Sultan Selim dönemine bakıldığında ise 1514’te Çaldıran savaşı yapılarak Osmanlı Devleti’nin Doğu’da en önemli rakibi olan Safeviler büyük bir mağlubiyete uğratılmış, ancak bölgede oluşan boşluğu doldurmaya çalışan yeni bir rakip ile karşılaşmıştır. Yavuz Sultan Selim hem bölgede hâkimiyet iddiasında bulunan Memlükleri de ortadan kaldırmak hem de Mısır’ı ele geçirerek İslam dünyasının lideri ve koruyucusu sıfatını elde etmek amacıyla Mısır seferine çıkmıştır. Ancak sebepsiz bir şekilde iki müslüman ülke arasındaki yaşanacak bir savaşın dine aykırı olmasından dolayı öncelikle sınır boylarında girişilen diplomatik ilişkiler, mektuplaşmalar ve müzakereler yapılmış, sonrasında iki ülkenin uzlaşamaması ve savaştan başka bir yol kalmadığı gerekçesine dayanılarak savaş ilan edilmiştir. 1516 yılında yapılan ve Mısır seferinin ilk aşamasını oluşturan Mercidabık savaşı sonrasında Osmanlı Devleti, Suriye, Lübnan ve Filistin gibi önemli topraklar kazanmıştır. Yine 1517 yılında Mısır üzerine yapılan Ridaniye savaşı ile birlikte ağır bir yenilgi daha alan Memlükler, savaşın

288 Savaş, a.g.e, s. 23.

289 Feridun Emecen, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi 1300-1600, Türkiye İş

Bankası Kültür Yayınları, ed. Ali Berktay, İstanbul 2016, ss. 148-149.

290 Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, C. I, İstanbul 2014, s. 113; Savaş,

a.g.e, s. 24.

sonucunda tarih sahnesinden silinirken, Osmanlı Devleti Mısır üzerindeki hâkimiyetini tam anlamıyla pekiştirerek Safevi ve Avrupalı devletlerin tüm çabalarına rağmen bölgede askeri ve diplomatik üstünlüğü elde etmiş olarak İslam dünyasında tek lider

haline gelmiştir 292 . Yavuz Sultan Selim, Mısır’ın fethinin ardından denizlerde

sürdürdüğü yayılmacılık politikalarını gerçekleştirmek adına Kızıldeniz’de bir filo meydana getirme ve bunun sonucunda stratejik bir konumda bulunan Rodos’u almak amacıyla sefer hazırlıklarına girişmiş ancak vefatından dolayı bunu gerçekleştiremeye

zaman bulamamıştır293. 1519 yılında ise İstanbul’daki Macar elçisi Bélay Barnabas ile

Osmanlı elçisi Kemal Vitus aracılığıyla Macarlar ile bir dostluk antlaşması

imzalanmıştır294.

Kanuni Sultan Süleyman tüm dikkatini Avrupa’ya çevirerek devletinin fetih yönünü Batı’ya sevk etmiştir. 1521 yılında Belgrad’ı fetheden Kanuni, Macaristan üzerine aralıksız fetihlerine devam ederek kuruluş döneminde önemli siyasi ve diplomatik ilişkiler içerisine girdiği Macar İmparatorluğu’nun 1526 yılında yapılan Mohaç Meydan Savaşı ile birlikte tarih sahnesinden silinmesini sağlamıştır. Macaristan’ın ortadan kalkması ile birlikte Hıristiyanların koruyuculuğunu üstlenen Avusturya ve Müslümanların halifesi olarak Osmanlı Devleti hâkimiyet mücadelesi içerisine girmişlerdir. Nitekim devletler sadece siyasi değil aynı zamanda dini anlamda

da karşı karşıya gelmişlerdir295. Böylece Osmanlı hâkimiyetine giren Orta Macaristan

toprakları için Avusturya ile mücadele eden Osmanlı Devleti, Avusturya’nın rakibi olan Fransa ile ittifak yapmıştır. Ancak bu durum Avusturya’nın Rusya ile ittifak yapmasına ve Osmanlı Devleti’ni iki cephe arasında bırakabilecek yeni bir düşman kazanmasına yol açmıştır. Fransa’ya tanınan “kâpitülasyonlar” olarak tanımlanan ticari ve

diplomatik imtiyazlar dönemin oldukça önem arz eden olaylarından biri olmuştur296.

292 Cihan Yüksel Muslu, “Osmanlılar ve Memlükler” İslam Dünyasında İmparatorluk Diplomasisi ve

Rekabet, Kitap Yayınevi, (çev. Zeynep Rona), İstanbul 2016, ss. 227-228; Kazım Yaşar Kopraman,

“Osmanlı-Memlük Münasebetleri”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, C. 9, Ankara 2002, ss. 901-902; Emecen, a.g.e, s. 153.

293 Palmira Brummett, Osmanlı Denizgücü, Keşifler Çağında Osmanlı Denizgücü ve Doğu Akdeniz’de

Diplomasi, Timaş Yayınları, İstanbul 2009, s. 245.

294 BOA, Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı’dan Günümüze Türk-Macar İlişkileri, Yayın No: 146, İstanbul

Benzer Belgeler