• Sonuç bulunamadı

D. Düvel-i Ecnebiye Defterleri

2.3. DİPLOMASİ YÖNTEMLERİ

Diplomasi, uluslararası ilişkilerin yürütülmesinin temel aracı olarak devletlerin tarihinde önemli bir yer işgal etmektedir. Siyasi, askeri, ekonomi ve sosyal birçok

olayın yeterince anlaşılması, diplomasi tarihinin bilinmesiyle doğru orantılıdır237.

Osmanlı Devleti, kurulduğu zamandan XIX. yüzyılın yarısına kadar dünya siyasetine hâkim ve başat bir siyasi otorite olmuştur. Siyasi ve askeri gücüne paralel olarak beraberinde neredeyse tüm devletleri etki alanına alan Osmanlı Devleti, uygulamış olduğu diplomasisi ile dünya siyasetinin ana politikasının şekillenmesinde belirleyici bir rol üstlenmiştir. Nitekim dünya politikasında başrol oynayan Osmanlı Devleti’nin uygulamış olduğu diplomasi hem Osmanlı Devleti’nin hem de dünya siyasetinin anlaşılması açısından aydınlatıcı bir nitelik taşımaktadır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden bu yana uyguladığı diplomasi yöntemlerinin incelenmesi gerekmektedir. Osmanlı Devleti’nin tarihi boyunca kullandığı iki diplomasi yöntemi bulunmaktadır: “Ad Hoc Diplomasisi” ve “Sürekli Diplomasi”.

234 Mehmet Gönlübol, Uluslararası Politika, Atilla Kitabevi, Ankara 1993, s. 116.

235 Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika Analizi, Filiz Kitabevi, İstanbul 2000, s. 323. 236 Uğur Kurtaran, a.g.m, s. 119.

237 Ahmet Dönmez, “Osmanlı Devleti’nde Tek Taraflı Diplomasi Anlayışı ve Karşılıklı Diplomasiye

Geçiş Süreci” Osmanlı Diplomasi Tarihi, Kurumları ve Tatbiki, ed. Mehmet Alaaddin Yalçınkaya-Uğur Kurtaran, Altınordu Yayınları, Ankara 2018, s. 145.

2.3.1. Ad Hoc Diplomasi Yöntemi

“Ad Hoc”, tarihte uygulanan ilk diplomasi yöntemine verilen addır. Tarihin en eski dönemlerinden itibaren başlayarak yaklaşık XV. yüzyıla kadar olan süreç içerisinde yürütülen diplomasidir. Latince “ad hoc” olarak adlandırılan bu sistemin Türkçe

karşılığı “bunun için ve bu amaçla” anlamına gelmektedir238. Bu diplomasi yöntemi tek

yanlı ve geçici bir nitelik taşımaktadır. Geçici diplomaside taraflar arasındaki diplomatik temas oldukça dar kapsamlıdır. Yani diplomatik ilişkileri yürüten temsilciler ile elçiler, kısa süreli olarak belli bir amacı yerine getirmek için görevlendirilen

kişilerdir239. Ad hoc diplomasisinden neredeyse en son vazgeçen ülkelerden biri de

şüphesiz ki Osmanlı Devleti’dir. Avrupalı devletlerinin çoğunluğu en geç XV. ve XVI. yüzyıllar içerisinde “sürekli diplomasi” yöntemine geçmişlerdir. Ancak Osmanlı

Devleti ise XVIII. yüzyıla kadar ad hoc diplomasisini sürdürmeye devam etmiştir240.

Osmanlı Devleti’nin, ad hoc diplomasi yöntemini sürdürmesinin en büyük sebebi; kendisini diğer devletlerden daha üstün görmesi ve bunun göstergesi olarak bu yöntemi devam ettirmesidir. Osmanlı Devleti Avrupalı devletlerden güçlü olduğu zaman boyunca ne Avrupalı devletlerin siyasi görüş ve politikalarını öğrenmek ne de Avrupalı devletlerin desteğini sağlamak için çaba sarfetmiştir. Ayrıca İslam dininin de tek yanlı diplomasi uygulanmasında etkisi vardır. Çünkü İslamiyet, Müslüman olmayan dünya ile sürekli savaş halini öngören bir dindir. Bu yüzden Müslüman olmayanlarla dostluk ve ilişkilerin gelişmesinde önemli bir engel olduğu barizdir. Bu düşünce yapısı

Batılılardan hiçbir kurum ve düşünce alınmamasını da belirtmektedir241.

Avrupa devletleri nezdinde sürekli diplomasi temsilcileri bulundurma gereği de duymayan Osmanlı Devleti, kendinden güçsüz olan devletlerde sürekli olarak temsil edilmeyi küçüklük olarak addetmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin sürekli temsilci bulundurmasını gerektirecek ticari bir sebebi de yoktur. Zira Osmanlı tüccarları Batı

238 Mehmet Yalçınkaya, Osmanlı Diplomasisi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir 2013, s. 5. 239 Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde belirgin bir elçilik müessesesi bulunmamakla birlikte savaş,

barış, cülûs, nâme göndermek vb. gibi önem arzeden olaylar doğrultusunda kısa süreli olmak kaydıyla fevkalade elçiler göndermekle yetinilmiştir. Selma Aydın, “Osmanlı Devleti’nde Elçilerin Ahvali”, Sosyal

Bilimler Genç Akademisyenler Sempozyumu-III-29 Nisan 2017, Mardin 2017, s. 34.

240 Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnâmeleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, tam. yay. Bekir

Sıtkı Baykal, Ankara 1968, ss. 14-15; Hüner Tuncer, Osmanlı Diplomasisi ve Sefaretnameler, Kaynak Yayınları, İstanbul 2010, s. 13.

241Zeynep Karaca, “Osmanlı-Avusturya Sefaretnâmelerinin Osmanlı Diplomasisi ve Modernleşme

Sürecine Etkileri”, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, C. 1, S. 1, Ocak 2018, ss. 14-15; Dönmez, a.g.m, s. 147; Tuncer, a.g.e, s. 14; Unat, a.g.e, ss. 15-17.

devletleri yerine Asya ülkeleri ile ticaret yapma ve ilişkilerini de bu yönde geliştirme

düşüncesi içerisinde bulunmaktadır242. Osmanlı İmparatorluğu’nun uzun bir süre bu

diplomasi yöntemini sürdürmesine karşın sürekli diplomasi yöntemini uygulayan Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti’nde bulunan daimi elçileri aracılığıyla diplomatik

ilişkilerini sürdürmüşlerdir243.

Osmanlı Devleti’nde tek taraflı diplomasi uygulaması olarak nitelendirilen ad hoc diplomasisi, yalnızca geçici niteliği ile değil aynı zamanda Avrupa devletlerinin aksine mütekabiliyet ve mübadele ilkelerinin uygulanmamasının da etkisi olduğu bilinmektedir. Uluslararası antlaşmaların imzalanması, elçilerin kabulü ile reddi ve Osmanlı Devleti’nde bulunan Avrupalı tebaanın hak ve statülerinde karşılıklılık ve

değişim gibi uygulamalar prensip olarak benimsenmemişti244.

Nitekim ad hoc diplomasisini uygulayan Osmanlı Devleti’nin XVIII. yüzyıla kadar benimsediği ilke, siyasi anlaşmazlık ve savaşlarda kendi kendine yetme ve kendi gücüne dayanma şeklinde idi. Bu prensip gereğince, Avrupa devletleri ile hiçbir ittifaka ve ortak oluşuma yanaşmamış ve bu doğrultuda bir antlaşma yapma girişiminde bulunmamıştır. Ancak uzun süre iyi işleyen bu tek taraflı diplomasi uygulaması ilerleyen dönemlerde alınan mağlubiyetler ile birlikte oluşan askeri ve siyasi güçsüzlüğün yanı sıra devletin kendi kendine artık yetememesi neticesinde durumun farkına varılmasını sağlamıştır. Zaman içinde uluslar arası güç dengelerinin değişmesi

ve ihtiyaçların farklılaşması sözü edilen bu anlayışın değişmesini zorunlu kılmıştır245.

2.3.2. Sürekli Diplomasi Yöntemi

Sürekli diplomasi yöntemi, diplomasi tarihinin ikinci dönemi olarak adlandırılmaktadır. Devletlerarası diplomatik ilişkilerin yürütülmesi ve yurtdışında devamlı surette istihdam edilen elçiler aracılığıyla sorunların çözülmesi için yapılan faaliyetler bütününe “sürekli diplomasi” denilmiştir. Bu diplomasi yöntemi XV. yılda

242 Hüner Tuncer, Eski ve Yeni Diplomasi, Ümit Yayıncılık, Ankara 2005, s. 44.

243 Osmanlı Devleti’nde ilk olarak 1454 yılında bir ahidnâme ile Osmanlı topraklarında daimi elçi

bulundurma hakkı elde eden Venedik’i 1475’te Lehistan, 1497’de Rusya, 1521’de Avusturya, 1524’te Fransa, 1579’da İngiltere ve 1612 tarihinde de Hollanda izlemektedir. Nasıh Sarp Ergüven, “Uluslararası Hukukun Tarihsel Boyutuyla Diplomasinin Kurumsal Gelişim Süreci”, Ankara Üniversitesi Sosyal

Bilimler Dergisi, S. 7/1, Ankara 2016, s. 126.

244 Dönmez, a.g.m, s. 149.

245 Ali Akyıldız, Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İletişim Yayınları, İstanbul 2012, ss. 15-22;

bu yüzyılın önemli Avrupa devletlerinden olan Venedik ve Ceneviz gibi İtalyan şehir

devletlerinin uygulamasıyla başlamıştır246.

Osmanlı Devleti güçlü bir Avrupa devleti olduğu müddetçe ve egemenliği Avrupalı devletler tarafından tehdit edilip işgal edilmedikçe tek yanlı diplomasi yöntemini üstünlüğünün bir göstergesi olarak devam ettirmiştir. Avrupalı devletler ile yapılan diplomatik müzakerelerde iki taraf arasında eşitsizlikler söz konusuydu. Bu eşitsizlikler, görüşmelerin Osmanlıca ve Osmanlı topraklarında yapılması, Osmanlı temsilcileri hemen karar alabilirken Avrupalı temsilcilerin hükümetlerine danışmak zorunda olmalarıdır. Tüm bunlar görüşmeler esnasında Osmanlıların bir üstünlüğünün

olduğunu gözler önüne sermektedir247.

Osmanlı Devleti’nin uygulamış olduğu ad hoc diplomasisi, XVIII. yüzyıla gelindiğinde artık devlete zarar vermeye başlamıştır. Tek yanlı diplomasi; sürekli diplomasinin bir devletin diğer devletlerin nezdinde milli çıkarlarını korumak, tayin edildiği ülkenin siyasi, askeri, ekonomik vb. her türlü bilgiyi toplayarak devlete bildirmek, iki ülke arasında ilişkileri sağlamak şeklinde olan görevlerini yerine getirebilecek özellikleri bünyesinde barındırmamaktadır. Ayrıca şartlar artık Osmanlı Devleti’nin tek yanlı diplomasiyi yürütmesine elverişli olmadığından Osmanlı Devleti

yavaş yavaş bu diplomasiden vazgeçmeye başlamıştır248.

Avrupa devletleri ile kıyaslandığında Osmanlı Devleti sürekli diplomasiye geçişte oldukça geç kalmıştır. Osmanlı Devleti’nde yabancı devletler hakkında bilgi edinmek, gelişmelerden haberdar olmak ve Avrupalı devletlerin uyguladığı diplomasiye dâhil olmak amacıyla sürekli diplomasiye geçişi başlatan ve Avrupa’da sürekli elçilik kurma kararını alan padişah III. Selim’dir. Osmanlı Devleti’nin sürekli diplomasi

denilen karşılıklı diplomasiye geçişi için 1793 tarihini vermek yanlış olmaz249. Zira

Osmanlı Devleti’nin yabancı devletler ile ilişkileri 1789 yılında III. Selim tahta çıkıncaya kadar tek taraflı olarak sürdürülmüştür. Fatih Sultan Mehmed döneminden bu yana yabancı devletlerin İstanbul’da daimi elçilerinin bulunmasına rağmen Osmanlı padişahları cülûs, şehzadelerin doğumu, ölüm, savaş ilanı, barış vb. olayları yabancı

246 Mehmet Yalçınkaya, a.g.e, s. 14; Tuncer, a.g.e, s. 23.

247 Namık Sinan Turan, “Osmanlı Diplomasisinde Batı İmgesinin Değişimi ve Elçilerin Etkisi (18. ve 19.

Yüzyıllar), Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 5, S. 2, Edirne 2004, ss. 58-59; Hüner Tuncer,

Osmanlı Diplomasisi ve Sefaretnameler, Kaynak Yayınları, İstanbul 2010, s. 24.

248 Tuncer, a.g.e, s. 24.

249 Onur Kınlı, Osmanlı Devleti’nde Modernleşmenin Aracı Olarak Diplomasi, (Basılmamış Yüksek

devletlere bildirmek amacıyla fevkalade elçiler göndermişlerdir. Bunun yanı sıra yabancı ülkelerde meydana gelen olaylardan ise Eflak ve Boğdan voyvodaları, tüccarlar,

İstanbul’da bulunan yabancı elçilerin tercümanları aracılığıyla haberdar olmuşlardı250.

Nitekim Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında askeri gücünün azalması ve büyük toprak kayıpları yaşamsının sonucunda Babıâli’nin ortak kararı ile Avrupa

devletlerinde daimi elçi bulundurmanın gerekli olduğunun farkına varılmıştır251. Zira

Osmanlı Devleti, bu dönemde Avrupa’yı tanımak, diplomasi kurallarını bilmek ve tatbik etmek gerekliliğini hissetmektedir. Söz konusu olan bu uygulama sonucunda sürekli

elçiliklerin açılması bu düşüncenin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır252. Yine bu

dönemde Avrupalı devletlerde oldukça iyi işleyen bu sistemin elçiler aracılığıyla sorgulanarak idari, askeri, siyasi, kültürel ve diplomatik anlamda nasıl idare edildiklerinin araştırılması ve alınan neticelerin Osmanlı Devleti’nde uygulanmaya çalışılması söz konusudur. Böylece Osmanlı Devleti’nde bir değişim ve yenileşme

döneminin başlamasına yol açmıştır253.

Osmanlı Devleti, bu dönemde gittikçe güç kazanan Avrupa’yı tanımak, oradaki gelişmelerde haberdar olmak ve yabancı devletler ile iyi geçinmeye mecbur hissetmekteydi. Zira askeri gücünü kaybeden ve ekonomik olarak oldukça zor duruma düşen bir devlet için diplomasinin içinde bulunduğu koşullarda tek çare olarak bu yola başvurulmuştur. Bu bağlamda III. Selim Fransız İhtilâli sonrasında ortak düşmanlara karşı ittifak kurmak ve gelişmelerden haberdar olmak amacıyla Osmanlı diplomasi anlayışında bir değişime gitmiştir. Uzun süredir Osmanlı Devleti tarafından uygulanan tek taraflı diplomasi anlayışını terk ederek Avrupa devletlerinin yüzyıllardır uygulamakta olduğu sürekli diplomasi anlayışına geçmiş ve böylece Avrupalı

devletlerin diplomasi anlayışına ortak olmuştur254.

250Ercüment Kuran, “1793-1811 Döneminde Osmanlı Mukim Elçilerinin Diplomatik Faaliyetleri”,

Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç, Türk Tarih Kurumu Yayınevi, Ankara 1999, s. 55

251 Kuran, a.g.m, s. 55; Unat, a.g.e, ss. 19-21.

252 III. Selim ile başlanan bu uygulama ile Avrupa başkentlerinde sürekli elçilikler kurulmuş ve üç

yıllığına atanan bu şahıslar kaleme aldıkları sefaretnameler, takrirler ve havadisnameler ile tarihi, sosyal ve kültürel alanları aydınlatacak nitelikte belgeler ortaya koymuşlardır. Belkıs Altuniş Gürsoy, “Türk Modernleşmesinde Sefir ve Sefaretnamelerin Rolü”, Bilig, S. 36, Kış 2006, s. 140.

253 Muhammet Şahin, “Osmanlı Diplomasisinde Değişim ve Osmanlı Devleti’nin Avrupa Devletler

Sistemine Girişi”, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 4, S. 46, 2009, ss. 825-826; Gürsoy,

a.g.e, s. 141.

254 Gökhan Erdem, Osmanlı İmparatorluğu’nda Sürekli Diplomasi’ye Geçiş Süreci, (Doktora Tezi),

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2008, ss.185-197; Dönmez, a.g.m, s. 161; Şahin,

a.g.e, s. 827; Ali İbrahim Savaş, “Genel Hatlarıyla Osmanlı Diplomasisi”, Osmanlı, Yeni Türkiye

İlk sürekli elçilik III. Selim duyduğu yakınlıktan dolayı Fransa’da kurulmak istendiyse de Fransız ihtilalinin ardından yeni rejim Avrupalı devletler tarafından tanınmadığı için bu düşünceden vazgeçilmiş ve ilk sürekli elçiliğin İngiltere’de kurulmasına karar verilmiştir. Bu dönemde Reîsü’l-küttâb Raşid Efendi ile İngiltere elçisi Lord Ainslie ile 10 Temmuz 1793 tarihinde yapılan bir görüşme sonucunda konu

ile ilgili resmi yazışmaların durumu, elçinin rütbesi ve gidiş güzergâhı belirlenmiştir255.

İlk sürekli Osmanlı elçisi ise “büyükelçi” unvanı ile İngiltere’ye gönderilen Yusuf Agâh

Efendi’dir256. Kalyonlar eski kâtibi Yusuf Agâh Efendi, 1793 yılının Ekim ayında

maiyetiyle birlikte İstanbul’dan ayrılması ile Osmanlı Devleti’nin İngiltere’de ikâmet

elçisi olarak görevine başlamıştır257.

Tüm bunların yanı sıra III. Selim Batı’yı yakından tanımak ve yakın ilişkilerde bulunmak isteyen bir padişah olmasaydı bile Osmanlı Devleti ve Avrupa devletlerinin içinde bulunduğu koşulların bu dönemde ad hoc diplomasisinin uygulanmasını imkân

dışı kılması sürekli diplomasiye geçilmesinin bir başka sebebi olarak gösterilebilir258.

Osmanlı Devleti’nin ad hoc diplomasisinden sürekli diplomasi anlayışına geçmesiyle birlikte yaşanan bir dizi değişim söz konusu olmuştur. Bu değişikliklerin başında Avrupa ülkeleri nezdinde Osmanlı Devleti adına daimi elçiliklerin açılması gelmektedir. Ancak değişim tabiki bununla sınırlı kalmamış ve Osmanlı diplomatik ilişkilerinde tek taraflı diplomasi anlayışı doğrultusunda uygulanan adetler ve prensip edinilen pek çok diplomatik gelenekten de vazgeçilmiştir. Padişahın Avrupa elçilerini kabullerinde yapılan muamele değişmiş, tayinat usulü kaldırılmış, yabancı elçilerin

hapsedilmesine son verilirken mütekabiliyet ilkesi benimsenmeye başlanmıştır259.

255 Kuran, a.g.m, ss. 55-56.

256 Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, “Osmanlı Sefaretnameleri ve Diplomasi Tarihi Bakımından Önemi”,

Osmanlı Diplomasi Tarihi, Kurumları ve Tatbiki, Altınordu Yayınları, ed. Mehmet Alaaddin Yalçınkaya-

Uğur Kurtaran, Ankara 2018, s. 12; Tuncer, a.g.e, s. 26.

257 Yusuf Agâh Efendi, 1793 yılının Aralık ayında Londra’ya ulaşarak 8 Ocak 1794 tarihinde yapılan

merasimde İngiltere kralı III. George’a itimatnâmesini takdim ederek görevine başlamıştır. Hariciye nazırı Lord Grenville ile yapmış olduğu görüşmeler neticesine İngiltere ile Rusya arasında 8 Şubat 1794’te yapılan antlaşmanın Osmanlı aleyhine bir hüküm taşımadığını anlamış ve bunu Babıâli’ye bildirerek Osmanlı Devleti’nin kaygılarını gidermiştir. Kuran, a.g.m, s. 56; Aydın, a.g.m, ss. 35-36; Turan, a.g.m, ss. 60-61.

258 Hüner Tuncer, Eski ve Yeni Diplomasi, Ümit Yayıncılık, Ankara 2005, s. 50. 259 Dönmez, .a.g.m, ss. 160-161.

2.4. OSMANLI DİPLOMASİSİNİN SİYASAL AÇIDAN AŞAMALARI

Benzer Belgeler