• Sonuç bulunamadı

A. Modernleşme Nedir?

1. Osmanlılarda Modernleşme Algısı

Osmanlı Devleti Batı uygarlığı ile ilişkisini hiçbir zaman kesmemiş, tarihin her döneminde Batı ile etkileşim halinde bulunmuştur. Ancak kuruluş ve yükselme devirlerinde Avrupa’ya karşı kurulan askeri üstünlük, Osmanlı Devleti’nin kendi uygarlığını Batı uygarlığından üstün görmesine ve Batı’da meydana gelen gelişmeleri takip etmemesine sebebiyet vermiştir.294 Bernard Lewis’e göre Osmanlı Devleti’nin bu dönemlerde Batı’ya karşı tepkisiz kalması oldukça doğaldır. Çünkü İslamiyet’in hızla yayıldığı ve etkileşime açık olduğu bu dönemde, Batı uygarlığının

289 Mustafa Gündüz, a.g.m., s.166. 290 Mustafa Talas, a.g.m., s.107.

291 Alain Touraine, Modernliğin Eleştirisi, Yapı Kredi Yayınları, Çev: Hülya Tufan, İstanbul 2002,

s.27.

292 Demokaan Demirel, “Osmanlı Devleti’nde Modernleşme Ve Millîyetçilik: 19.YY’da Balkan

Millîyetçiliği Üzerine Bir İnceleme”, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Elektronik

Dergisi, C.7, S.18, Yıl:2016, s.140.

293 Mustafa Talas, a.g.m., s.108.

İslamiyet’e katacak hiçbir şeyi olmadığı gibi kültürel anlamda da gözle görülür derecede aşağı bulunması Osmanlıların gururunu okşuyordu. Aynı zamanda Balkanlarda ve Akdeniz coğrafyasında yaşanan rekabetten dolayı da bir güvensizlik hissi oluşmuştu.295

Batı’nın bir model olarak takip edilmesi sorunu Karlofça muahedesinden sonra ortaya çıkmıştır. Yenilişin ilk keskin işareti olarak kabul edilen Karlofça muahedesinin ardından, Batı’nın en azından askeri ve teknik açıdan üstünlüğü fark edilmeye başlanmış ve Osmanlı Devleti orduyu ıslah etme ihtiyacı duymuştur.296 Bu sayede ilk kez III. Ahmed döneminde Nevşehirli İbrahim Paşa’nın teşviki ile başlayan Lale Devri’nde Batı’nın model alınması sorunu ile karşı karşıya kalınmıştır. Modernleşme yolunda atılan ilk adım olarak kabul gören bu dönemde, ilk kez savaşlarda askeri teknolojinin rolü ön plana çıkarılmış ve kısmen de olsa dinî inancın savaşlardaki rolü tartışılmaya başlanmıştır.297

Lale Devri; eğitim ve askeri alanda yeniliklere doğru bir eğilim olarak görülse de aynı zamanda Batı’nın kişilerin refahına yönelik anlayış tarzının, Osmanlı’nın üst düzey yöneticileri tarafından benimsendiği bir dönem olmuştur. Bu yaşam tarzı halk tarafından, yöneticilere ait bir imtiyaz olarak algılanmış ve yeniçeriler ile birlikte hareket edilerek Patrona isyanı neticesinde Lale Devri’ne son verilmîşti. Batı ile kurulan ilişkilerin halkın yararlarının unutulması manasında oluşan algı,298 Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar kesintiler ile birlikte devam eden modernleşme sürecinin en büyük problemlerinden biri olacaktır. Edinîlen bu algı özellikle XVIII. yüzyılın sonlarında ve XIX. yüzyılın hemen başlarındaki modernleşme faaliyetlerinin çeşitli isyanlar neticesinde son bulmasının anahtarı niteliğindedir.

III. Selim ile başlayan, II. Mahmud, Tanzimat ve Islahat dönemlerini de içine alan reform dönemleri Jön Türkler, Abdülaziz, II. Abdülhamid ve II. Meşrutiyet

295 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu.., s.41-42. 296 Hilmî Ziya Ülken, a.g.e., s.13.

297 Şerif Mardin, a.g.e., s.10. 298 Şerif Mardin, a.g.e., s.10-11.

temel taşları299 ile birlikte modernleşme sürecine bürünmüştür. Modernleşme kavramı bu süreç içerisinde “terakki” kavramı ile bütünleşerek, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasının önüne geçmek için çeşitli şekillere girmiş ve çeşitli fikirler doğrultusunda uygulanmak istenmiştir.

Kaynağını Batı’dan alan reformların Müslüman ahaliyi oldukça rahatsız ettiği bir gerçektir. Çünkü reformlar siyasi, idari ve askeri gelişim/değişim ile birlikte sosyal ve kültürel hayatı da etkilemekte idi. Osmanlı’nın geleneksel toplum yapısı modernleşmenin etkisi ile değişmekte fakat değişen yapının yerine geçecek olan yapı dejenerasyona uğramakta idi.300

Modernleşmenin toplumlarda zamanla farklılaşma ve merkezileşme sonucu doğurduğuna değinmiştik. Batı Avrupa’da feodalitenin çökmesinin ardından başlayan süreç burjuva sınıfının gelişmesi, sanayiinin yayılması ve siyasete zamanla halkın dâhil olması gibi gelişmeleri ihtiva eder. Bu gelişmeler sırasında toplum içerisinde bazı işlevlerin yerine yenileri geçmeye başlar ve toplum düzeni değişir. Osmanlı Devleti de girdiği modernleşme sürecinde en çok bu noktada problem yaşamıştır.301 Reformların Batı kültürü ve eğitimi ile tanışmış Mustafa Reşid Paşa gibi siyasiler tarafından uygulanmasına karşın, toplumun eğitim açısından oldukça zayıf durumda kalması ve değişen formatların yerine yenisinin eklenememesi, modernleşmenin etki alanını daraltmış ve reformlar yüzeysel düzeyde kalmıştır. Bu durumun neticesinde de geleneksellik ve modernlik bağlamlarını sorgulayan yeni bir aydın kitle doğmuştur.302

Fransız romantizmi ile Aydınlanma felsefesini harmanlayan Jön Türkler, XIX. yüzyıl Avrupa’sında meydana gelen bir takım değişimlerin Osmanlı’ya girmesini sağlamışlardır. Dinîn siyaset ile olan bağlarının koparılması olarak tanımlanan laiklik veya kişinin dinîn kutsallığından arındırılarak yeni bir vatandaşlık algısı oluşturma düşünceleri bu yüzyılda Jön Türklerin kanalları ile Osmanlı

299 Emel Poyraz, “Tanzimat’tan Önce Osmanlı Modernleşmesi”, Türk Dünyası Araştırmaları, S.189,

Aralık 2010, s.137.

300 Mehmet Beşirli, “Osmanlı’da Modernleşme Ve Aydınlar, 1789-1908”, Dinî Araştırmalar, C.2,

Eylül-Aralık 1999, s.135.

301 Şerif Mardin, a.g.e., s.25-26. 302 Mehmet Beşirli, a.g.m., s.135.

uhdesine dâhil olmuş ve Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesi ile de siyasette kısmi bir görünüm kazanmıştır.303 Amacın yine Batı uygarlığını takip etmek ve modernleşmek olduğunu belirterek vurgulanmalıdır ki; Osmanlı aydınları Avrupa’da meydana gelen dinî değişimi Osmanlı Devleti’nde de uygulamak istemişlerdir. Ancak Avrupa’daki din ve devlet geleneği ile Osmanlı’nın din ve devlet geleneği birbirleri ile uyuşmamaktadır. Osmanlı toplumunun dinînde, devlet geleneğinde ve dilinde karşılığı olmadan ele alınan laiklik kavramı ciddi anlaşmazlıkları da beraberinde getirmiştir. Şüphesiz bu anlaşmazlıkların ortaya çıkmasındaki ana sebep, kavramın geldiği din geleneği (Hristiyanlık) ile İslam geleneğinin bağdaşmamasından kaynaklıdır. Ayrıca dinîn, geleneğin son kalesi olduğu göz önünde bulundurulursa kavrama karşı muhalif bir kitlenin oluşmasını doğal karşılamak gerekir.304

Aydınlanma felsefesinden hareketle uygulanmak istenen bu düşünce ve beraberinde oluşturulmak istenen vatandaşlık algısını amaçlayan Tanzimat Fermanı’nın pratikte başarısız olmasının en önemli sebebi, modernleşmenin “otokratik” bir şekilde uygulanmaya çalışılması ile açıklanabilir. Çünkü Osmanlı Devleti’nde modernleşme devlet tarafından uygulanmak istenen bir süreçtir. Avrupa’da sürecin tabandan başlaması algının çabuk yayılmasına ve anlaşılmasına sebep olurken, Osmanlı Devleti’nde toplumun bu sürecin dışında kalması daha da önemlisi aydın zümre dışında halkın üst tabakadan herhangi bir şey talep etme gücünün veya bilgisinin bulunmaması, sürecin aksamasına hatta gelişememesine sebep olmuştur.305 Bu açıdan değerlendirildiğine Osmanlı Devleti’nde modernleşme, aydın zümre eliyle yönlendirilen ve özellikle Abdülaziz’in son dönemleri ile II. Abdülhamid’in baskıcı rejimlerinde devlet-aydın çatışmasına dönüşen ve Meşrutiyet Döneminde hürriyetçi tarih tasavvuru içerisindeki bir süreci içerir.

Modernleşmenin siyasi boyutu dikkate alındığında iki farklı aydın gruptan söz edilebilir. Birinci grup hem Tanzimat’ın ilan edilmesinde hem de Tanzimat’ın

303 Hilmî Ziya Ülken, “Türkiye’nin Modernleşmesi Ve Bu Hareketin Öncüleri Olan Türk

Düşünürleri”, Felsefe Dünyası, S.28, Aralık 1998, s.34; Fazlı Arabacı, “Osmanlı Modernleşmesinde Yeni Osmanlıların Din Ve Siyaset Anlayışları”, Dinî Araştırmalar, C.2, Eylül-Aralık 1999, s.57.

304 Niyazi Berkes, a.g.e., s.17-18. 305 Fazlı Arabacı, a.g.m., s.59.

eleştirilmesinde ön plana çıkan ve özellikle I. Meşrutiyet’e kadar modernleşme sürecine yön veren Osmanlıcılardır. Onlara göre Fransız ihtilali dikkate alınarak Osmanlı Devleti’nin parçalanma süreci, hürriyet, müsavat ve demokrasi kavramları etrafında yapılacak ve vatandaşlık algısı oluşturacak reformlar ile durdurulabilirdi. Bu doğrultuda yapılan Tanzimat ve Islahat reformları özellikle Batılı devletlerin Osmanlı’ya bakış açılarının değişmesi, ekonominin iflas konumuna gelmesi ve Balkanlarda azınlıkların isyanlarının şiddetlenmesi gibi sebeplerden dolayı başarısızlık ile sonuçlanmıştı.306

İkinci grup ise reform faaliyetlerinin Müslüman kitlenin çıkarlarını gözetmemesi sonucu özellikle II. Abdülhamid yönetiminde modernleşme hareketine yön veren İslamcılardır. XVIII. yüzyıla göre ciddi bir değişim geçiren İslami düşünce yapısı, bu dönemde meşrutiyetçi bir İslami görünüm kazanmış ve modernleşmenin boyutlarını İslamiyet’e göre yönlendirme gayretinde bulunmuştur. İslami düşünce yapısının modernleşmeye bakış açısının değişmesinin altında değişen toplum düzeninde Müslüman orta sınıfların ortaya çıkması, II. Mahmud ile başlayan reform sürecinde siyasi, toplumsal ve kültürel değişimlerin meydana gelmesi ve Hristiyan devletlerin Müslüman topraklarını işgali sonucunda Halifelik makamının önem arz etmesi sadece birkaç sebep olarak gösterilebilir.307

Sürecin bir diğer önemli algısı ise modernleşmeyi Batı’nın kültürel yapısı ile birlikte tatbik etmek isteyen bir güruhun doğması ile ortaya çıkmıştır. Özellikle Tanzimat dönemi romanlarına yansıyan bu tutum Osmanlı aydınlarının sosyal ve kültürel değişimlere karşı nasıl baktıklarını da ortaya koyar. Şinasi’nin Şair

Evlenmesinde önceden düzenlenmiş evlilikler ile alay etmesi, Ahmet Mithat

Efendi’nin Felâtun Bey ile Râkım Efendi’de kadınların okuma yazma öğrenmesine dair vurguları, Namık Kemal’in İntibahında alafrangalaşmaya ait düşünceleri Osmanlı toplumunun XIX. yüzyılda yaşadığı ani değişimleri ortaya koymaktadır. Bu

306 Niyazi Berkes, a.g.e., s.309-311.

ani değişimler de toplumun bazı kesimlerinde modernleşmeye karşı olumsuz bir algı oluşmasına sebep oluyordu.308

B. Modernleşmenin Gerekliliğini Ortaya Koyan Sebepler