• Sonuç bulunamadı

600 yıl boyunca varlığını devam ettiren Osmanlı Devleti hükümdarlığının en önemli faktörlerinden bir tanesi de çeşitli din ve etnik kökenlere sahip insanları bir arada tutup yönetmesidir. Bu hali ile Osmanlı Devleti bünyesinde gayrimüslimleri de barındırmıştır.İslam hukuku bünyesindeki gayrimüslimleri farklı olarak zımni kelimesi ile ifade etmiştir.Zımni kelime anlamı ile and, güven sağlama, söz verme anlamını taşıyan zimmet kelimesinden gelip İslam egemenliği altına giren İslam toprakları içerisinde devamlı hayatını sürdürme hakkına sahip gayrimüslimlere zımni denilmiştir. Zımni statüsünde bulunmak öncelikle ehl-i kitaplar için söz konusu olup sonradan Mercusiler, Budistler ve Hindulara da zımni olma hakkı tanınmıştır.74

Osmanlı Devleti başka İslam ve Türk devletlerinde olduğu gibi hukuksal durumu anlamında İslam Hukukundan oluşmuştur. Bu hali ile Osmanlı Devleti'nde gayrimüslimlere uygulanan hukuk İslam hukukuna dayanmıştır. Durum itibari ile de İslam hukukuna değinilip bilinmesi gerekmektedir. İslam Hukuku dini bir hukuk olarak insanın yaşantısını tüm açıları ile düzenlemiş emir ve kurallardan oluşmaktaydı. Ancak bu hukuk kuralları sadece Müslümanları ilgilendiren bir hukuk kuralları ve yaptırımlarından ibaret değildi. Vatandaşlık durumu birey ve devletin hukuki ve siyasi ve hukuki bağ olarak nitelendirdiğinden İslam devletin sınırları içerisinde yaşamakta olan herkesi hem Müslüman hem gayrimüslim bu

73 Ağırtaş, A.g.e, s.11-12

74 Gül Akyılmaz, Osmanlı Devleti'nde Gayrimüslimlerin Hukuki Statüsü, Ermeni Araştırmaları Türkiye Kongresi, 20-21 Nisan 2002,Bildiriler Kitabı, ASAM Yayınları, Mayıs 2003, Cilt 1, ss.171-189

devletin vatandaşı olarak görmüştür. Müslümanların ve Gayrimüslimlerin hak ve sorumlulukları da İslam anlayışında belirtmiştir.75

Osmanlı Devleti'nde İslam Hukuku cari iken gayrimüslimlere de kendi hukuk kuralları uygulanmıştır. Osmanlı Devleti‟nin millet sisteminde topluluklardan Rumlar gibi Ermeni cemaatleri de özerk statüye ulaşmıştır. Siyasi, idari ve mali açıdan yetkilendirilmişlerdir.

İslamiyet'te gayrimüslimlere tanınan hukuki statü Osmanlı Devleti'nde de geçerli olmuş ve Zimmîler Müslümanlardan farklı konumda olduğu görülmüştür. Zimmîlere hukuk kurallarının bazı kollarında şer-i hukuk değilde kendi dinlerinin kuralları uygulanmıştır. İslamiyet'te din insanların ilişkilerini düzenlemiş hukuk kurallarını da kapsadığından din ve vicdan hürriyetinin bir kolu halinde zimmîlere kendi hukuk kurallarına uyma hakkı verilmiştir.

Bu anlayış itibari ile dini kuralların etkisi altındaki şahıs aile ve miras hukuku konularında gayrimüslimlere kendi inançları doğrultusundaki hukuk kuralları ile kendi mahkemeleri tarafından uygulanması olanağı getirilmiş olup cemaat mahkemeleri oluşmuştur. Kuran hadis ve Hz Peygamber döneminden itibaren devam eden uygulamalarda gayrimüslim kimselerin yargı muhtariyetinden yararlanmış olup Hıristiyan Yahudi vb. dinlerin mensuplarının kendi kanun ve hâkimleri ile çalışmış mahkemeleri oluşturulmuştur. Başka bir hali ile de gayrimüslimlerin dilediği halde İslam mahkemeler olan Şer'iyye mahkemesine de başvuru hakları bulunmakta olup bu mahkemede İslam Hukuku hükümleri uygulanmıştır. İçki içme suçu gibi bazı durumlar dışında Ceza hukuku bakımından İslam Hukukuna bağlı tutulmuştur.76

Osmanlı Devleti'nde Ermeniler sorunlarını Tanzimat'a kadar olan dönemde millet sistemi halinde patrikhanede çözümlüyordu. Bu sistem sayesinde dini kültürel ve eğitim alanlarında imkânları bulunmaktaydı. Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan Ermeni milletinin ruhani idari ve en yüksek adli makamı Ermeni Patrikhanesiydi. Her ne kadar dışarıdan

75 İbrahim Özcoşar, Osmanlı Devleti'nde Gayrimüslimlerin Hukuki Durumu ve Millet Sistemi, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı:7, 2003

bakıldığında Eçmiyazin ve Kilikya bölgesindeki Sis( Kozan) katogikosluklarına bağlı gibi görünseler de Ermeni ruhani hiyerarşisi katı bir durum ve işlev içine girmemiştir.77

Osmanlı Devleti kendi içinde bulunan gayrimüslimlere her zaman hoşgörü ile yaklaşmıştır, bu hoşgörünün pratik yansıması onların dinlerini yaşamaları noktasında açık bir serbestiyete sahip olmuşlardır. Osmanlı Devleti diğer topluluklar gibi Ermeni topluluklarına dinlerini de özgür bir biçimde yaşamaları için geniş özgürlükler vermiştir. Hatta Ermeni cemaatleri dini ve dünyevi işlerini yürütmek için kendilerine bir patrik seçme hakkına dahi sahip olmuşlardır.

Osmanlı Devleti Tanzimat fermanı sonrasında 1856 Islahat Fermanı, 1876 Anayasası ve 1908 Anayasasıyla yeni bir döneme girerek gayrimüslimlerin hukuki durumlarında yeni düzenlemeler yoluna gitmiştir. Tanzimat Fermanınınbir kanun veya anayasa şeklinde olmadığından padişah kendi iradesinin sınırlandırılmasını kabul ederek kendi iradesi dışındabütün tebaanın can mal ırz ve namusunun korunarak kanunların devreye girmesini ve yapılan kanunların din farkı olmaksızın bütün herkes için eşit olarak belirlenmesini istemiştir. 1856 Islahat Fermanı da Tanzimat fermanı gibi anayasal özelliği sahip olmamıştır. Burada ise Tanzimat fermanındaki hususları yerine getirmeye yönelik yenilikleri ve gayrimüslimlere yeni haklar verilmiştir. Buna göre cizrenin kaldırılması ve gayrimüslimlerin de askere alınması söz konusu olmuştur. Ayrıca gayrimüslimler için ağır hakaret içeren sözler kullanılmayacak, mahkemeler de gayrimüslimlerin tanıklık durumları kabul görecek ve her gayrimüslim kendi dininde yemine tabi tutulacak, özel izin alınmasına gerek kalmadan kendi ibadethanelerinin tamiratını ve inşasını yapabileceklerdi. 18 Şubat 1856 yılında ilan edilmiş olan Islahat Fermanında laik kesimin gücü artarken kilisenin gücünde azalma olmuştur. Her ne kadar merkezi güç yapılan bu değişiklikler ile otoritesini ve Osmanlı sempatizanlığını arttırmayı hedeflemiş ise de durum tam tersine neden olmuş gayrimüslimler farklı ve yeni siyasi faaliyetlerin başlamasına neden olmuştur. 29 Mart 1862 yılında 99 madde olarak hazırlanmış olan ve 1863 yılında Bab-ı Ali tarafınca ilan edilen Nizamname-i Ermeniyan ile Ermenilere geniş imkânlar sunmuş ve Ermenilerin 140 üyeli bir meclisi kurarak neredeyse kendilerini bağımsız gibi hissetmesine neden olmuştur. Meclis 20 üyesini İstanbul Ruhbanı, 40 kişiyi taşra ve geri kalan üyelerinde İstanbul da yaşayan meslek gruplarından oluşmasını

77 Bülent Yıldırım, Türk Ermeni Sorunu ve Ermeni Sorunun Demografik açıdan İncelenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Edirne, Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005, s.6

sağlamıştır. Daha öncesindeki 14 kişilik dini meclis üyesi ile 20 kişilik siyasi mecliste korunmuştur. Yeni meclis ile Ermeni Patriğinin seçiminin gerçekleştirilmesinin önü açılmıştır. Bu nizamname ile Osmanlı Ermenileri gerek siyasi gerekse sosyal anlamda yeni bir devri başlamış Ermeniler Osmanlı içerisinde bir cemaat olmaktan ziyade sosyal, iktisadi, kültürel bütün fiilleri ile devlete karşı baskı yapan bir kesim haline gelmiştir. Oluşan bu durum ile Emperyalist devletler istifade ederek Osmanlı Devleti içerisinde Ermeni Patrikliğini siyasi bir makam olarak görmek istemişlerdir.78