• Sonuç bulunamadı

1.2. Mülkiyet Hakkının Tarihçesi

1.2.2. Batıda Tarihsel Gelişim

1.2.2.4. Türk Mülkiyet Anlayışının Tarihsel Gelişimi

1.2.2.4.2. Osmanlı Devletinde Mülkiyet

Osmanlı devleti genel olarak İslam hukukunu her yönüyle uygulamıştır. Bu sebepten ötürü İslam hukukunun mülkiyet görüşünün de Osmanlı hukukunda hemen hemen aynı olarak kabul edildiği görülmektedir82. Osmanlı Devletine mülkiyet hakkının genel gelişim seyrinde Ortaçağ Avrupa'sında olduğu gibi mülkiyetin kullanımı konusunda uzun ve ağır mücadeleler yaşanmamıştır. Osmanlı-İslam hukukunda mülkiyete saygı duyulmuş, malı uğrunda öldürülen şehit olarak adlandırılmıştır. Aynı zamanda insanın canı ve ırzı ile birlikte, malı da başkasına

78

TUĞRUL, Kamu Hukuku Açısından Mülkiyet Hakkı ve Sınırlandırılması, s.44.

79ÜÇOK, C./ MUMCU, A./BOZKURT, G., Türk Hukuk Tarihi, 9. Bası, Ankara, 1999,s.28 80TUĞRUL, s Kamu Hukuku Açısından Mülkiyet Hakkı ve Sınırlandırılması,.45. 81ÜÇOK, C./ MUMCU, A. Türk Hukuk Tarihi, 5.bası, Ankara, 1985, s.144. 82

haram edilmiş ve sahibinin rızası olmadıkça malını başkasının alması yasaklanmıştır83.

Mülkiyet hakkının sahibine istimal (kullanma), istiğlal (semerelerinden yararlanma) ve tasarruf (tüketme) olmak 3 ana yetkiyi sağladığı kabul edilmiştir. Osmanlı Devletinde toprağın kuru mülkiyeti devlete aittir. Arazinin sahibi olan devlet ile mutasarrıfı bulunan birey arasında bir bakıma sözleşmeye dayalı hukuki bir ilişki söz konusudur84. Köylü, kira ve işleme bedeli olarak, topraktan aldığı ürünün belirli bir oranından devlete hisse vermekteydi. Ferdin kullanma karşılığı olarak devlete verdiği paraya “çift akçesi” veya “tasma akçesi” denmekteydi. Toprağı işleyenin bunu sürekli olarak yapması ve toprağı miras yoluyla devredebilmesi nedeniyle uygulamada köylü toprağın maliki imiş gibi hareket etmekteydi85. Özel mülkiyet sadece hiç ürün vermeyen ve hiç kimsenin olmayan ölü toprakların ihyası halinde padişahın izniyle kurulabilirdi. Konuyu düzenleyen Mecelle’nin 1272/1. maddesinde bir kimsenin sultanın izni ile ölü topraktan bir yeri ihya ve imar ederse ona malik olacağı belirtilmiştir86.

1839 tarihli Tanzimat Fermanı'nda can ile birlikte malın da korunmasından söz edilmiş olup böylelikle mal güvenliğinin de can güvenliği kadar önem arz eden bir husus olduğu vurgulanmıştır87. Fermanda herkesin mal ve mülkünden emin olması gerektiği, mal güvenliğinin söz konusu olmadığı yerde kimsenin devlet ve milletine ısınamayacağı, ülkenin gelişmesi ile ilgilenmeyeceği, her zaman korku ve üzüntü içerisinde yaşayacağı, buna karşılık malından, mülkünden emin olduğunda ise

83FENDOĞLU, Osmanlı Hukukunda Mülkiyet, s.151.

84 KÖPRÜLÜ, B. Türk Hukukunda Orman Mülkiyeti, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Mecmuası, Cilt. XIV, Sayı 3-4, İstanbul,1948, s.700-754, s.723.

85 ESEN, a.g.m, s.258.

86 EREN, F., BAŞPINAR, V., Toprak Hukuku, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 3. Baskı,Yetkin

Yayınları, Ankara, 2007, s.154.

87

her zaman kendi işi ve işinin genişletilmesiyle ilgili çaba harcayacağı, devlet ve millet gayretinin, vatan sevgisinin kendisinde her geçen gün artacağına vurgu yapılmıştır. Herkesin malına, mülküne tam sahip olacağı, bunları istediği gibi kullanacağı, bunu yaparken de devlet büyüklerinin müdahalesine maruz kalmayacağı, can, ırz, namus ve mal konularında, ülkede yaşayan bütün halka şeriat yasaları gereği teminat verildiği belirtilmiştir.

1856 tarihli Islahat Fermanı'nda da Tanzimat Fermanı ile tanınan hak ve teminatların tamamının Osmanlı tebaası için aynen geçerli olacağı bir kez daha vurgulanmıştır. Islahat Fermanı'nda can ve malın korunmasını sağlayacak zabıta tedbirlerinin alınması öngörülmektedir.

1858'de çıkarılan Arazi Kanunnamesi, devletin sahip olduğu kuru mülkiyet anlayışına son vererek bireysel mülkiyet anlayışına uygun bir sistem getirmiştir. Bu Kanunname'ye kadar ülkemizde uygulanan mülkiyet rejimi klasik ve modern mülkiyet yaklaşımlarından farklı bir özellik arz ederken, belirtilen kanunnamenin kabul edilmesiyle birlikte klasik mülkiyet rejimine yaklaşan bir sistem benimsenmiş olup bu sisteme göre, arazinin kuru mülkiyeti de artık malike, yani bireye ait olacaktır.

1864 tarihli Turuk-u Ebniye Nizamnamesinin 3. maddesinde yolların genişletilmesi için yapılacak kamulaştırmalar için taşınmaz maliklerine herhangi bir ödeme yapılmaması öngörülmüştür88. Böylelikle kamu yararının söz konusu olduğu durumlarda bireysel mülkiyet hakkına karşılıksız olarak son verilebileceği kabul edilmiştir.

88 UÇAR, M.A., Mülkiyet Hakkının Anayasal Gelişimi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi

1876 tarihli Kanun-i Esasi 1789 tarihli Fransız ihtilalinin prensiplerine uygun olarak düzenlenmiştir89. Kanun-i Esasi’nin 21. maddesindeki düzenleme ise aynen aşağıdaki gibidir:

“Madde 21.-Herkes usulen mutasarrıf olduğu mal ve mülkten emindir. Menafii umumiye için lüzumu sabit olmadıkça ve kanunu mucibince değer bahası peşin verilmedikçe kimsenin tasarrufunda olan mülk alınamaz”.

Böylece 1876 Anayasası kamulaştırmanın da temellerini hüküm altına almıştır.

Mülkiyetin ilk kez mutlak bir hak olarak kabul edilmesi 1329 (1913) tarihinde çıkarılan geçici kanun ile olmuştur90. İslam Hukukunun toplum açısından zararlı olan şeyleri önlemek adına bireysel zararların kabul ve tercih edilebileceği, toplum açısından zararlı olan faaliyetlerin yasaklanabileceği prensipleri mülkiyet hakkının kullanılmasına da tatbik edilmiş ve bir mülkün toplum için zarar doğurucu şekilleri, malike özel bir menfaat temin etseler bile yasaklanmıştır91.

Taşınmaz mülkiyetinin komşuluk hukukundan kaynaklı sınırlamaları ile ilgili kapsamlı düzenlemelere Mecelle’nin 1198-1212. maddelerinde yer verilmiştir. Böylelikle komşuya zarar verici eylemlere karşı mülkiyet hakkı sınırlandırılmıştır. “Mülkiyet hakkının komşuluk hukukundan doğan sınırları bir bakıma Mecellede daha geniş sayılabilir”92.

Mecelle’de kamu hukuku açısından mülkiyet hakkının sınırlamasına imkan tanıyan genel bir düzenlemenin yanı sıra kamulaştırma hususu da ayrıca hüküm altına alınmıştır. Genel sınırlama, Mecelle'nin 26. maddesindeki "Zarar-ı ammı

89 UÇAR, Mülkiyet Hakkının Anayasal Gelişimi, s.5. 90 ESEN, a.g.m, s.258.

91

ONAR, S.S., Mülkiyet Hakkının Takyidleri ve Neticeler, Siyasi İlimlerde Fikir Dünyası Dergisi, sayı 17, 1957, s. 11.

92 HATEMİ, H., Eski Hukukumuzda Mülkiyet Kavramı ve Medeni Kanun Dönemi İle

Karşılaştırılması, Medeni Kanunun 50. Yılı, Bilimsel Hafta:15-17 Nisan 1976, Sevinç Matbaası, Ankara, 1977, s.215.

(geniş kapsamlı zararı) def içi, zarar-ı has (dar kapsamlı zarar) ihtiyar olunur" kuralı ile ifade edilirken gerektiğinde bedeli ödenmek şartıyla bir kişinin mülkünün kamulaştırma yoluyla elinden alınabileceği hüküm altına alınmıştır. Aynı zamanda miri arazide mutasarrıfın 3 yıl toprağı mazeretsiz olarak işletmemesi halinde toprağın ondan alınması, Osmanlı mülkiyet hukukunun sosyal içeriğini oluşturmaktadır93.

1921'de TBMM'de kabul edilen ve geçici bir niteliğe sahip olan Anayasa'da mülkiyet hakkıyla ilgili herhangi bir ilke bulunmamaktadır.