• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Döneminde İnşa Edilen Gar ve İstasyon Binaları

3. GAR VE İSTASYON MİMARİSİ

3.1. Osmanlı Döneminde İnşa Edilen Gar ve İstasyon Binaları

19. yüzyılda Avrupa’da gelişim gösteren demiryollarının etkisi kısa bir süre sonra tüm dünyada hissedilmiştir. Dünyadaki bu gelişmeler Osmanlı topraklarında da kendine yer bulmuştur. Demiryolları ile birlikte gar ve istasyon mimarisi kavramları ortaya çıkmıştır.

İstasyon Fransızcadan dilimize yerleşen ve bekleme anlamına gelen bir kelimedir. İstasyonlar demiryolu ağındaki konumlarına göre ara, uç, kavşak, kesişme yeri ya da rıhtım istasyonu olarak isimlendirilmektedir. Trenlerin her iki yönde gidiş gelişlerine olanak sağlayan istasyonlara ara istasyonlar, trenlerin yalnızca bir yönde giriş çıkışlarına hizmet eden istasyonlara ise uç istasyonlar denmektedir (Kösebay, Erkan, 2007, s. 119; Gürsoy, 2016, s. 5).

İstasyon yolcu binalarında bilet alma, bagaj verme, tren bekleme gibi hizmet birimleri yer almaktadır. Ayrıca personele ait haberleşme odası, makasçı odası ve tuvaletler de bulunmaktadır. Yolcu binaları I, II, III. sınıf ve durak olarak sınıflandırılmaktadır. I. sınıf yolcu binaları daha çok büyük merkezlerde yer almaktadır. II. Sınıf yolcu binaları 19. yüzyılda yapılmışlardır. III. sınıf yolcu binalarında büro, gişe, bekleme salonu, mal deposu ve tuvalet bulunmaktadır (Meissner, 1936, s. 185). Yolcu ve idareye ait bölümlerin çoğu zemin katta yer alırken üst kat genellikle lojman olarak değerlendirilmektedir. İstasyonların dahilinde, ambarlar, vagon bakım atölyeleri, lojmanlar, su depoları, makasçı odaları, tuvalet binaları gibi yapılar da yer almaktadır (Kösebay, Erkan, 2007, s. 120; Gürsoy, 2016, s. 5).

Türkiye’deki gar ve istasyon binaları, kimi zaman geleneksel yapı sisteminden farklı olarak, demiryolu yapımını üstlenen ülkelerin mimari kültürünü yansıtmaktadır. Bu binalar kimi zaman da geçmiş dönemdeki mimari anlayışların yeniden yorumlanmasıyla meydana gelmişlerdir (Başar ve Erdoğan, 2009, s. 32).

Osmanlı dönemindeki gar ve istasyon binaları, kârlarını korumak isteyen yabancı şirketler tarafından, daha küçük boyutlu planlanmışlardır. Avrupa’daki anıtsal

44

gar ve istasyonlara göre küçük olsalar da biçimsel olarak tasarımlarına önem verilmiştir.

Yılmazyiğit’e (1991)’e göre; Anadolu’da Fransız sermayesiyle yapılan, İzmir- Kasaba hattı üzerindeki ilk demiryolu mimarlık örnekleri, Batı Avrupa şehirlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde tasarlanmışlardır. Bu dönemde istasyon binalarında yerli mimarlar yerine yabancı mimarlar görev almıştır. Cephede yuvarlak kemerli pencereler ve simetrik aksı iki kat yükseltilmiş olarak planlanan bu yapılar; Fransa’daki Napolyon döneminin mimari karakterini yansıtan, Fransa güneyinden kesme taş hatlara sahip, basık kemerli, kilit taşlı ve dik çatılı kurgulanmışlardır (Başar ve Erdoğan, 2009, s. 32).

Anadolu’daki ilk demiryolu mimarisi olarak Alsancak (1858-1861) ve Basmane Garları karşımıza çıkmaktadır. İzmir-Aydın hattı üzerindeki bu yolcu binaları İngiliz örneklerine benzemektedir. İngiliz yolcu binalarında kullanılan peronların üstünü örten geniş açıklıklı çatı örtüleri kullanılmışsa da bu örnekler daha küçük boyutlu ele alınmışlardır (Kösebay, Erkan, 2007, s. 120).

Alsancak Garı kendine özgü bir plan şemasına sahip, iki yönden hizmet veren bir mimari karakter yansıtmaktadır. Avrupa’da bu tipte birçok istasyon bulunmaktadır (Başar ve Erdoğan, 2009, s. 33).

Basmane Garı giriş holü oldukça geniş tasarlanmış olup dikdörtgen planlı, simetrik bir yapıdır. İki katlı binada, yuvarlak ve basık kemer açıklıklara sahip pencereler yer almaktadır. Kesme taş malzemeyle inşa edilen gar binasında dikdörtgen çatı örtüsü dikkat çekmektedir (Başar ve Erdoğan, 2009, s. 33).

Fransızların inşa etikleri demiryolu hattı üzerindeki istasyon binaları, tip projeler şeklinde karşımıza çıkmaktadır (Kösebay, Erkan, 2007, s. 120). Almanların inşa ettikleri hatlarda istasyon binaları, ekonomik kaygılar nedeniyle düşük bütçeler ayrılarak yapılmıştır. Almanlara ait olan Anadolu Demiryolu Şirketi tarafından 1899 yılında belirlenen 4 tip plan görülmektedir.

Almanların inşa ettiği Haydarpaşa Garı, Anadolu’daki diğer Alman sermayeli gar ve istasyon binalarından farklı olarak anıtsal boyutlarda ele alınmış özellikli bir yapıdır. Haydarpaşa Garı, bir kolu diğerinden kısa olup U planlıdır. Beş katlı binada

45

oryantalist çizgileri barındıran Orta Avrupa tarzı barok üslup özellikleri ve seçmeci bir anlayış gösteren, Anadolu’daki ünik yapılardandır (Başar ve Erdoğan, 2009, s. 33).

1908’li yıllara gelindiğinde Anadolu’da, I. Ulusal Mimarlık Akımı’nın etkisinde gar ve istasyonlar yapılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı döneminin biçimsel özelliklerinin yeniden canlandırıldığı bu dönemde şehirlerde karakteristik gar ve istasyon binaları yükselmiştir. Hatta yabancı şirketlerin inşa ettikleri demiryolu hatları üzerindeki binalarda da bu üslup özellikleri görülmektedir (Kösebay, Erkan, 2007, s. 120).

Almanların inşa ettiği İstanbul-Bağdat hattı üzerinde yer alan Adana Garı 1911 yılında yapılmıştır. I. Ulusal Mimarlık Akımı çizgilerini taşıyan istasyon binası taş ve tuğladan iki katlı olarak düzenlenmiştir. Giriş, bekleme salonu, lojmanlar ve bürolardan oluşmaktadır. Bina U biçiminde plana sahip olup giriş cephesi içe girinti yapmaktadır. Giriş bölümü, güney cephe aksının ortasında konumlandırılmış olup üç tane sivri kemer açıklığıyla vurgulanmıştır. Girişin üzeri alttan ahşap taşıyıcılar üzerine oturtulmuş eğimli bir çatı ile kapatılmıştır. Batı ve doğudaki dışa çıkıntı yapan kütlede dikdörtgen biçiminde pencereler yer almaktadır. Bu bölümdeki pencerelerin alınlıkları, üç dilimli kör kemerler ile düzenlenmiştir. Beden duvarları geniş bir saçak ve kırma çatı ile sonlanmaktadır (Akpolat, 2004, s. 80).

Bir diğer I. Ulusal Mimarlık Akımı dönemi eseri olan Edirne Gar Binası 1912- 1913 yılları arasında yapımına başlanmıştır. Dikdörtgen plan şemasına sahip yapıda giriş bölümü simetri aksında konumlanmış olup bu bölüm yüksekçe tutulmuştur. Girişin iki yanında iki katlı kütleler yer almaktadır. Sivri kemer açıklığına sahip pencereleri, dışa çıkını yapan saçakları ve girişin iki yanındaki kubbesiyle döneminin özelliklerini yansıtmaktadır (Durak, 2003, s. 120).

1900-1908 yılları arasında II. Abdülhamid tarafından, Şam ile Medine arasına inşa ettirilen Hicaz Demiryolları üzerinde 96 tane istasyon binası bulunmaktadır. Bu istasyonların çoğunluğu Ürdün topraklarında yer almaktadır (Top, 2016, s. 138). Hicaz Demiryolu üzerinde yer alan istasyonlara bakıldığında, Anadolu toprakları dışında inşa edilen istasyon binalarında, bulundukları bölgenin mimari karakterlerinden de izler taşıdıkları görülmektedir. Hat üzerindeki en anıtsal binalarından birisi olan Medine Tren Garı’nın yapımına 1908 yılında başlanmış, bazalt taşı yapının inşasında

46

kullanılmıştır. 1910 yılında ikinci kez inşaat başlamış, üst katların yapımına devam edilmiştir. 68,30x21 metre uzunluğa sahip dikdörtgen planlı bir yapıdır.15 Revaklı düzenlemesi, cephe boyunca sıralanmış pencere açıklıkları ve iki renkli taş işçiliğiyle güney bölgesinin özelliklerini taşımaktadır. Giriş cephesinin ortası ve köşeler vurgulanarak anıtsal bir görünüm kazandırılmıştır. Cephenin ortasındaki alınlık barok tarzdadır.

Benzer Belgeler