• Sonuç bulunamadı

Orta Doğu’da Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri İş birliği

Türkiye Cumhur Başkanı, Celal Bayar’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne, 1954 yılında yaptığı 50 günlük ziyareti ve seçimlerden sonra Başbakan Adnan Menderes’in Amerika Birleşik Devletleri ziyareti çok etkili olmuştur. Bu olumlu gelişmeler sonucunda 24 Şubat 1955’te “Bağdat Paktı” kurulmuştur (Albayrak, 2002, 872).

Sovyetlerin Ortadoğu’ya sızmasını engellemek amacıyla Orta Doğu ülkeleri arsında bir ittifak kurma fikri Amerika Birleşik Devletleri’nden gelmiştir. Fakat fikir Türkiye tarafından uygulamaya konulmuştur. 1955 Şubatı’nda Türkiye ile Irak arsında Bağdat’ta bir anlaşma imzalanmıştır. Eylül 1955’te Pakistan ve Kasım 1952’de İran pakta katılmışlar ve böylece ittifak genişletilmiştir (Armaoğlu, 2010, s.634-638). Mısır “barış içinde, bir arada yaşama” sloganıyla hızla Sovyetlere yakınlaşmaktaydı ve bu pakta katılma ihtimali yoktu. Bu pakta İran, Irak ve Pakistan’ın tanımadığı İsrail’in de katılma ihtimali yoktu. Suudi Arabistan Petrollerinin tamamı Amerika Birleşik Devletleri şirketlerince işletiliyordu. Sovyetler Birliği’nde Ortadoğu’da benzer paktlar kurabilirdi. Bu nedenlerle Amerika Birleşik Devletleri Bağdat Paktı’na katılmayı kendi çıkarları için uygun görmemiş ve pakta üye olmak yerine paktın toplantılarına gözlemci olarak katılmayı kendisi için uygun görmemiştir (Erhan, 2009, s. 558).

2.13.3. 1960 Yılına Kadar Yaşanan Diğer Gelişmeler 2.13.3.1. Eisenhower Doktrini ve Türkiye

Soğuk Savaş dönemi gelişmelerinden biri olan Eisenhower Doktrini o dönem Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri’nin ilişkilerini etkileyen olaylardan biridir. Amerika Birleşik Devletleri başkanlarından Truman, Soğuk Savaş Dönemi’nin başlangıcından itibaren Sovyetler Birliği’nin yayılma politikasına karşılık, onu çevreleme politikasını başlatmıştı. Truman’dan sonra Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olan Eisenhower bu çevreleme politikasını yayınladığı Eisenhower Doktrini ile Ortadoğu’ya taşımıştır. Bunun nedeni o dönem Ortadoğu’da yaşananlardır. Bunda “Süveyş Krizi” ve sonrasında İngiltere, Fransa ve İsrail‘in, Mısır’a savaş açması etkili olmuştur. Bu savaş bölgede Batı karşıtlığını artırmıştır. Sovyetler Birliği’ de bu oluşan Batı karşıtlığından faydalanarak bölgede etkinliğini artırma yoluna gitmiştir. Sovyetlerin bu tutumundan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Eisenhower rahatsız olmuş ve Eisenhower, bölgeyi Sovyetler Birliği’nden korumak ve bölge ülkelerinin sempatisini kazanmak amacıyla Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’nden daha sonra Eisenhower Doktrini olarak anılacak bazı yetkiler istemiş ve bu yetkileri almıştır. Bu yetkiler aşağıda verildiği şekildedir (Yüksel, 2011):

• Eisenhower Doktrini ile Ortadoğu’da bağımsızlığını korumak için ekonomik kalkınma çabası içine giren ülkelere Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomik yardım yapması,

• Bu ülkelerin istemeleri şartıyla, o dönem milletlerarası komünizmin kontrolünde olan bir ülkeden gelecek açık silahlı saldırılar karşısında, Amerikan silahlı kuvvetlerinin kullanılması, kabul edilmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’na bu doktrinle bölge ülkelerine 200 milyon dolara kadar yardım edebilme yetkisi de verilmiştir (Albayrak, 2002, s.873).

9 Ocak 1957 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri Kongresi doktrini oluşturan maddeleri içeren yetki belgesini kabul ederek yayınlamıştır. Böylece Eisenhower Doktrini olarak bilinen belge tarihteki yerini almıştır. Bu doktrinin Türkiye’ye ve Ortadoğu ülkelerine etkileri olmuştur (Yüksel, 2011).

Yüksel, Eisenhower Doktrinini; “Sovyetler Birliği ve Ortadoğu‘da yer alan Arap devletlerle Türkiye‘nin arası ciddi anlamda açılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri, Ortadoğu’da yapacağı operasyonlara yönelik Türkiye‘den üs kullanım hakkı almıştır.. Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’ye yönelik askeri ve ekonomik desteği daha da artmıştır. Türk Dış Politikası, en azından Ortadoğu ile ilgili olarak bağımsızlığını belli ölçülerde yitirmiştir,” şeklinde değerlendirmiştir. (Yüksel, 2011). Sander ise,

“Eisenhower Doktrininin asıl amacı, İngiltere’nin zorunlu olarak Ortadoğu’da çekilerek oluşturduğu boşluğu doldurmak ve Batılı ülkeler için önemli olan petrolün düşman eline geçmesini önlemek olsa gerek” derken (Sander, 2001, s. 307). Albayrak, “Amerika Birleşik Devletleri’nin amacının komünizmin Ortadoğu’da yayılmasını önlemek ve bölgedeki Amerika Birleşik Devletleri

çıkarlarını korumak olduğunu,” belirtmiştir (Albayrak, 2002, s.

873). Amerika Birleşik Devletleri’nin bu doktrini uygulamaya koymaktaki en önemli amacının Sovyet yayılmasının Ortadoğu’ya uzanmasını önlemek olduğu görülmektedir. Bununla Amerika Birleşik Devletleri’nin amacı kendi çıkarlarını korumak ve bunun için İngiltere’nin çekilmesi ile Ortadoğu’da oluşan boşluğu doldurmaktır. Her zaman olduğu gibi Ortadoğu petrollerini kontrolü altında tutmak da istemiştir. Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’yu da yayılma alanı içine almaya çalışması ve bu nedenle uygulamaya konan Eisenhower Doktrini ile Amerika Birleşik Devletleri nezdinde Türkiye daha önemli hale gelmiştir. Türkiye’nin de bu dönem Amerika Birleşik Devletleri’nin istekleri doğrultusunda Ortadoğu’da etkin olmaya çalıştığı görülmektedir.

Doktrini, Lübnan, Libya, Türkiye, İran, Irak desteklerken Irak dışındaki Arap devletleri doktrine katılmaktan endişe duymuşlardır. Filistin’de kurulan İsrail Devleti de kendi çıkarları açısından bu gelişmeye endişeyle yaklaşmıştır. Bu doktrin Soğuk Savaşın yeniden hızlanmasında bir basamak olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri, Truman Doktrininden farklı olarak bu doktrinde İngiltere ve Fransa’dan bağımsız bir politika izlemiştir (Sander, 2001, s. 308).