• Sonuç bulunamadı

Orta Çağ Toplumsal Yapısındaki Değişimler ve Ticaretin Gelişmesi

1.1. DEMOKRASİ GERÇEKTEN HALKIN KENDİNİ YÖNETMESİ Mİ?

1.1.4. Orta Çağ Toplumsal Yapısındaki Değişimler ve Ticaretin Gelişmesi

gelişmeler olmuştur. Kara Avrupa’sında ekonomik hayat yavaş yavaş canlanmaya ve tekrar ticaret hayatına açılmaya başlamıştır. Ticaret hayatının canlanması şehir

26 Leslie Lipson, Siyasetin Temel Sorunları, çev. Fügen Yavuz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,

1997, s. 244.

27

hayatını geliştirmiş, şehir hayatının gelişmesi şehirlerde burjuvazi adını alacak olan yeni bir sosyal sınıfın doğuşuna sahne olmuştur.

Ekonomik hayatın tekrar canlandığı, dünya ticaretine açıldığı kara Avrupası, kapalı tarım ekonomisinden çıkıp yapı değiştirmiş, ticaret ve el sanatlarının önem kazanması ile paranın hâkim olduğu hareketli Pazar ekonomisi düzenine doğru gelişme başlamış, yeni şehirler kurulmuş, yeni bir sınıf doğmuş ve siyasal olarak da giderek gelişmiştir28. Ekonomik faaliyetlerin artmasıyla, bölgeler arası ticaretin yapıldığı bazı merkezlerin oluştuğu görülmektedir. Bu merkezlerde ise ticaret ve tefecilikle uğraşan yeni bir sınıf olan burjuva sınıfı güç kazanmaya ve tarih sayfasında siyasi ilişkileri biçimlendiren bir yapı olarak belirmeye başlamıştır. İşte bu sınıfın ortaya çıkmasıyla, bir taraftan geleneksel lonca sistemi değişiyor ve diğer yandan da kırda ve şehirde ev sanayinin kurulmasından imalathanelerin oluşmasına kadar bir dizi yeni gelişme ortaya çıkıyordu. Böylelikle feodal kentin sıkı, disiplinli ve kuralcı yapısı yerine, daha özgürlükçü bir yapı olarak yeni şehir yapısı öne geçiyordu.

Demokrasinin tarihi gelişimi bakımından bu çok önemli bir gelişmeydi. Demokrasi açısından şehirlerde en kayda değer gelişme ise belediyelerin ortaya çıkmasıydı. Böylece yeni gelişme sonucu kendi kendini yöneten daha özgürlükçü bir yapı oluşuyordu. Yeni gelişmekte olan kentlerde yaşan soylu ve aristokrat sınıf, ruhban sınıfı, değişik zanaat loncalarının temsilcileri ile yeni imalat ve ticaret sınıfı olan burjuvazinin temsilcileri bulunmaktaydı. Yeni oluşan şehirlerin güvenliği de silahlı güçler tarafından sağlanmaktaydı. Böylelikle şehirler önemli bir siyasi ve ekonomik olgu olarak ortaya çıkmışlardır29.

Güvenliği sağlanmış ve siyasi mücadelelerin taraflarını oluşturan toplum kesimlerinin içinde yaşadığı şehirler tarih sahnesinde yerini almışlardır. Bundan sonra tarihin akışı ve biçimlenişi çok farklı bir süreçte ilerleyecektir. Şehirlerde varlığı görülen parçalı yapı, yani soylular ve aristokratlar, ruhban sınıfı ve gelişen burjuvazinin mücadelesi anarşik bir ortamı da beraberinde getiriyordu. Kral feodal beyleri, feodaller topraklarında ki şehirleri, kilise de tüm iktidarı kendine tabi kılmaya çalışıyordu. Diğer yandan bu tarz parçalı bir yapı (artan ticaretle birlikte)burjuva sınıfını öne çıkararak kentin özerkleşmesini sağlamıştır. Demokrasinin gelişimini de hızlandırmıştır. Bu anlamda Moore’un analizinde vurguladığı güçlü merkezi yapıların olmaması hem

28Göze, a.g.e., s. 81. 29Yılmaz, a.g.e., s. 135-136.

28

sanayi ve ticaretin hem de demokrasinin gelişimine yol açmıştır30. Ancak diğer yandan güçlenen yeni burjuvazi ürettiği malları diğer bölgelerde pazarlamak istemekteydi. Ama pek çok feodal senyörün egemenlik alanına bölünmüş bir yapıda sağlıklı bir ticaret mümkün değildi. Dolayısıyla ticaret için geniş bir coğrafi alanda otoritenin kurulması gerekliydi. Böylelikle yeni burjuvazi sınıfı feodal yapının kaldırılması için kral ile ittifak yaparak ve özellikle de parasal yönden destek vererek merkezi otoritenin kurulmasını sağlıyordu. Bunun yanında yeni burjuva sınıfı merkezi iktidarın sınırlı tutulmasını ve en azından mülkiyet hakkı ile ticari faaliyeti imkânsız kılmamasını da istiyordu. Bu süreçte Yeni ortaya çıkan ve güçlenen burjuva sınıfı, bölgeler arası ticaret de yaptığından her bölge için konulan gümrük sınırlamalarının da kaldırılmasını istiyordu. Ayrıca kilisenin ticarete ve sosyal alana müdahaleleri de gelişen burjuva sınıfının mücadele konularından birisidir. Bu ortamda gelişen dinde reform ve Protestanlık faaliyetleri yeni tarihsel dönemi besleyen ve destekleyen gelişmelerdir. Böylelikle teokratik yapı ve kilise egemenliğine karşı laiklik ilkesi ortaya çıkmaya başlıyordu. Yeni düzende para ve para ekonomisinin gelişmesi önemli bir oynamıştır. Burjuva, kral ile feodaller arasında ki çatışmayı da kendi amaç ve çıkarları için kullanmaya çalıştılar ve merkezi bütünlüğün oluşturulmasıyla, güvenli biçimde imalat ve ticaret yapabilmek için kralı destekledi. Sonuçta, burjuva yeni üretim olarak tarzı Feodal yapıya karşı ortaya çıkmıştır.

Burjuvazinin mali desteğiyle krallık merkezileşti31. Böylelikle burjuvazi için geniş bir iç Pazar ve milli devlet sürecinde önemli adımlar atılıyordu. Burjuvanın gelişmesi ve tamamen yeni bir üretim tarzının ortaya çıkmasıyla başlamıştır. Feodal üretim tarzından imalat ve ticarete dayalı toplum yapının gelişmeye başlaması, ancak kral ve aristokrasinin, feodal beylerin baskısı olmadan üretim yapabilme, ürettiğini satabilme, satmak için yani ticari faaliyetlerini serbestçe bölgeler arası, hatta dünyanın öteki ucuna taşıyabilme serbestisi burjuvazinin gelişimi için zorunludur. Bu durum, vergilerle ve diğer yasal kısıtlamalarla burjuvanın önüne engeller çıkarılmamasını içermektedir. Sonraki demokrasinin gelişim süreci de toplumsal özgürlükleri ve eşitlik kavramının yeniden üretilmesi ve ileriye taşınması üzerinden ilerlemiştir. İlk zamanlarda adına demokrasi denmese de yapılan girişimlerin pek çoğu kendi ideallerine yaklaşan demokratik sisteme atıfta bulunmaktadır.

30Yılmaz, a.g.e. , s. 136.

29

Locke insanlara birçok durum bakımından açıkça geçersiz olmakla birlikte, belirli amaçlar özellikle de yönetimle ilgili amaçlar bakımından belirleyici olabilecek doğal eşitlik atfetmekteydi. Gerçi Locke, kendi düşüncecilerini özel bir form içinde sunmaktadır. Fakat başkalarıyla birlikte en azından kolektif kararları gerektiren konularda bütün insanların önemli bir anlamda eşit olduklarını veya eşit olduklarının kabul edilmesi gerektiğini içeren temel bir inancı paylaşmaktadır32.

Locke’a göre doğal eşitlik, açık bir biçimde, hiçbir kimsenin bir başkasını kendi iradesine veya otoritesine tabi kılma hakkına doğal olarak sahip olmaması demektir. Bundan da hiçbir kimsenin kendi rızası olmadan bir diğerinin siyasal iktidarına tabi kılınamayacağı sonucu çıkmaktadır. Buna karşılık, bazılarına göre de doğal eşitlik, bütün insanların eşit, doğal değerler sahibi oldukları veya bir başka değişle hiç kimsenin diğerine göre doğal olarak daha üstün olmadığı anlamına gelmektedir. John Locke’ta soyut ve belirsiz kalan insanların doğal olarak eşit haklara sahip oldukları fikri, John Rawls’a göre insanların doğal eşitliği daha çok onların kendi iyilikleri hakkında bir anlayışa sahip olma ve bir adalet duygusu edinebilme kapasitelerini içermektedir. Başkalarına göre ise, doğal eşitlik herkesin kendi iyisinin veya çıkarının eşit ölçüde dikkate alınması gerektiği anlamına gelmektedir; bu, iyi bilinen çıkarların eşit değerlendirilmesi ilkesidir33. Doğal eşitlik fikrinin temeli, feodal yapının değişme sürecinde burjuvanın güç kazanması ve toplumsal yapıyı biçimlendirmesinin sonucunda gelişen, düşünsel işleyişle ilgili siyasal kavramlardır.