• Sonuç bulunamadı

2. Paranın Bir Enstrüman Olarak Piyasalardaki Rolü

2.2. Para Politikası Araçları

2.2.5. Faiz Oranı

Ekonomideki para miktarı faiz oranlarını ve faiz oranları da ekonomiyi etkilemektedir. Denge faiz oranı yukarıda aktarıldığı gibi para arzı ve talebinin dengeye geldiği noktada oluşmaktadır. Ancak Merkez Bankaları kriz dönemlerinde özellikle piyasadaki para arzını değiştirerek faiz oranlarının kendiliğinden dengeye gelmesini beklemek yerine doğrudan faiz oranını belirleyebilmektedirler. Merkez Bankasının belirlemiş olduğu gecelik faiz oranı doğrultusunda bankacılık kesimi mevduata verdikleri ve borçlanma faiz oranlarını değiştirirler. Faiz oranın ilan etme 2008 Global Ekonomik Krizinde Merkez Bankalarının en çok başvurduğu para politikası aracıdır.

Yukarıda değindiğimiz para politikası araçları dışında Merkez bankalarınca kullanılan şu gibi araçlar da mevcuttur: 61

61Keyder, op. cit., s. 231.

 Bankaları ikna yolu

 Selektif kredi kontrolü

 Zorunlu döviz devir oranı

 Reeskont oranı

 İthalat teminat oranı/süresi

 Asgari ödeme oranı

2. 3. Para Arzı Artışının Etkileri

Bir ekonomide para arzının artışı Grafik 3’ten de anlaşılacağı gibi faiz oranlarının artmasına neden olur, tersine para arzının azalması faiz oranlarını düşürür.

Grafik 3: Para Arzı Artışının Etkileri

Para arzı artışının gelir üzerine etkisi mal ve para piyasalarını ayırarak iki kısımda ele alınabilir. Para arzının doğrudan etkisi para piyasası üzerindedir. Para talebi ve gelir sabitken para arzı artışı faiz oranlarının düşmesine yol açarak düşük faiz oranında para piyasası dengesinin oluşmasını sağlayacaktır. Para arzı artışının dolaylı etkisi ise faiz oranları düştüğünde yatırımlar artmakta ve yatırımlardaki artış hasılada artışla sonuçlanmaktadır.

Para arzı artışının kamu harcamalarını artıcı etkisi vardır. Kamu harcamaları para basılarak finanse edilir. Para basılınca gelir artar buna bağlı vergi geliri artar. Para arzının gelir üzerinde yarattığı olumlu gelişme devletin vergi gelirlerini de artırarak kamu harcamaları için bir finansman kaynağı oluşturur.

Enflasyon bir ekonomide belli bir dönemde fiyatlar genel seviyesinin sürekli olarak yükselmesidir. Enflasyon kısa dönemde kaynak ve gelir dağılımını bozar, uzun dönemde büyümeyi engeller. Para arzındaki artış genel fiyat seviyesinde yükselmelere neden olur.

Ekonomik performansın en iyi ölçütü olan GSMH bir dönemde bir ülke vatandaşlarının sahip oldukları üretim faktörleri kullanılarak elde edilmiş bütün nihai mal ve hizmetlerin piyasa fiyatları ile hesaplanmış değeridir. Para arzındaki artışlar GSMH’yı artırır.

İkinci Kısım

Kriz Dönemlerinde Para Politikası Araçlarının Kullanımı

Finansal kriz dönemleri ekonomilerin dalgalanma dönemlerinin sıklaştığı dönemlerdir. Kurlardaki, faiz oranlarındaki ve borsalardaki yükseliş ve düşüşler hem derecesini hem de sıklığını artırır. Esasen bir ekonominin dengesi o ekonomideki arz ve talep dengesidir. Finansal piyasaların dengesi de bu iktisat kuralına göre belirlenir. Finans piyasalarında denge fon arz edenlerin fon talep edenlere eşit olması halinde sağlanır. Buradan kastettiğimiz durum fon arz edenlerin ve fon talep edenlerin fonların değişim koşullarında anlaşabiliyor olmasıdır. Fon arz edenlerin sunduğu faiz oranı fon talep edenlerce kabul edilebilir makul bir faiz oranı olarak görülüyorsa finans piyasasında denge unsurundan bahsedebiliriz. Faiz ise kısaca paranın fiyatıdır. Bu noktada para piyasasında denge yukarıda da bahsettiğimiz gibi para arzı ve para talebinin dengeye geldiği noktada oluşur. Piyasada para arzındaki artış faiz oranlarını düşürürken, para arzındaki azalış faiz oranlarını yükseltir.

TCMB ise para arzını para tabanını kontrol etmek suretiyle etkilemektedir.

Öncülüğünü Milton Friedman'ın yaptığı Monetaristler olarak bilinen bir grup iktisatçı, 1970'li yılların başlangıcında klasik Miktar Teorisinin farklı bir versiyonunu ortaya atarak, para miktarı değişikliklerinin toplam harcamalar üzerindeki etkisinin, Keynesyen iktisatçıların öne sürdüğünün

aksine, klasik iktisatçıların öne sürdüğü gibi direkt olarak ortaya çıktığını savunmuşlardır. Depresyonlar para arzında meydana gelen azalışlardan kaynaklanmaktadır. Yeni Klasik anlayışa göre konjonktüre göre parayı ayarlamaktan vazgeçip sabit oranlı parasal büyüme stratejisi izlenmelidir.

Modern Miktar Teorisi adı verilen bu yaklaşıma göre, paranın dolaşım hızı sabit değildir, ancak istikrarlıdır.62 Burada istikrarlılık kavramıyla kastedilen dolaşım hızının önceden belirlenebilir bir nitelik göstermesidir. Eğer dolaşım hızı önceden belirlenebiliyorsa klasik iktisatçıların ulaştığı temel sonuçlar uzun dönemde geçerliliğini koruyacaktır. Monetarist iktisatçıların yola çıkış noktası klasiklerden oldukça farklı olmasına karşın, ulaşılan sonuçların klasiklerle benzeşmesi, geliştirilen teorik yaklaşımın Modern Miktar Teorisi olarak adlandırılmasına neden olmuştur.

Monetarist iktisatçılara göre, para arzında meydana gelecek artış kısa dönemde ekonominin içinde bulunduğu duruma bağlı olarak fiyatlar ve üretim üzerinde etkili olabilir. Belirtilmesi gereken diğer bir nokta, Modern Miktar kuramcılarına göre Klasiklerin ekonominin tam istihdamda dengede olduğunu savunduklara tezden farklı olarak ekonomi tam istihdamdan daha düşük seviyelerde de dengede olabilmektedir. Eğer ekonomi tam istihdam üretim düzeyinin altında ise, para arzındaki artışlar kısa dönemde hem fiyatları hem de üretimi arttırabilir. Bir diğer deyişle,

62 Keyder, op. cit.

para arzındaki artış sonucu nominal gelirde meydana gelen artışın bir kısmı fiyatlardaki, bir kısmı da üretimdeki artıştan kaynaklanacaktır.

Bunlardan hangisinin baskın olacağı ise ekonominin tam istihdamdan ne kadar uzak olduğuna bağlıdır. Eğer ekonomide yüksek bir işsizlik oranı ve yüksek bir kullanılmayan kapasite mevcut ise, para arzındaki artış sonrası nominal gelirde meydana gelecek artışın büyükçe bir kısmı üretim artışından kaynaklanırken, fiyatlardaki artış nispeten düşük kalacaktır.

Ekonomi tam istihdama yakın bir üretim düzeyinde iken para arzındaki artış sonucu ortaya çıkan nominal gelir artışının büyük bir kısmı fiyat artışlarından kaynaklanacak, üretim artışının payı nispeten düşük olacaktır. Hemen tekrar edelim, monetaristlere göre, para arzı değişikliklerinin ekonomi üzerindeki yukarıda açıklanan direkt etkisi ancak kısa dönemde geçerlidir.

M. Friedman enflasyonun kaynağı olarak para arzındaki büyümeyi göstermektedir. Friedman para talebi ve para arzı eşitliğinden yola çıkarak para talebi ile paranın dolanım hızının istikrarlı, para arzının dışsal olduğunu ileri sürerken, para arzındaki artışların bir kural içerisinde olması gerektiğini savunmaktadır. Friedman'a göre para talebini etkileyen faktörler herhangi bir aktifin talebini etkileyen faktörle aynıdır. Bu nedenle Friedman, bir aktife ilişkin talebi etkileyen faktörleri inceleyen portföy tercihi teorisi para talebine uygulamaktadır. Friedman'ın para talebi fonksiyonunda talep edilen para miktarı; sürekli gelire, tahvillerin, malların

ve hisse senetlerinin nisbi getirişine bağlıdır. Ancak Friedman, diğer faktörlerin ihmal edilebilir derecede küçük etkisi nedeniyle para talebini belirleyen başlıca faktörü sürekli gelir olarak kabul etmektedir.

Monetaristlere göre eğer para arzı ekonominin resesyon döneminde arttırılmışsa artan harcamalar öncelikle istihdam ve reel üretimi artıracaktır. Eğer ekonomi tam istihdamda çalışıyorsa, böyle bir durum GSMH’daki yükselme yalnızca fiyatlar genel düzeyini etkileyen nominal bir artış olacaktır. Para arzındaki bir artış GSMH’nın yükselmesine neden olacaktır. Çünkü başlangıçta halkın eline para geçince, halk eline geçen aşırı parayı harcamaya başlayacak ve harcamalar para arzı para talebine eşit oluncaya kadar sürecektir. Para arzı artışı artan işlem talebiyle emilinceye kadar gelir artmaya devam edecektir. Buna karşın Keynesgil iktisatçılara göre, paranın GSMH’yı etkileme yolu oldukça farklıdır. Çünkü paranın dolaşım hızı hem kısa hem de uzun dönemde istikrarlı değildir.

Finansal kriz dönemlerinde ülkelerin GSMH’da büyüme gözlemlenmez. O halde miktar kuramının doğruluğunun ispatlandığı ve para arzı artışlarının GSMH’da reel büyümeye neden olduğunun kabul edildiği günümüzde para arzı kontrolü finansal krizlerde dikkat edilmesi gereken en önemli konudur. Ancak şu belirtilmelidir ki, miktar kuramında söylendiği üzere kriz dönemlerinde ekonomide para arzını arttırmak suretiyle GSMH’da büyüme yaratmak anlamsız olacaktır. Çünkü para arzı

piyasadaki faiz oranının temel belirleyicisidir. Faiz oranı ise hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için yatırım kararlarını almalarında rol oynayan önemli bir değişkendir. Gelişmekte olan bir ekonomi için yabancı yatırımların ekonomik faaliyetler içerisindeki önemi oldukça büyüktür.

Benzer şekilde gelir=harcama eşitliğinin sağlanabilmesi ve ekonominin resesyona girmemesi için de faiz oranı hem hane halkı hem de yerli yatırımcılar için önem arz etmektedir. O halde kriz dönemlerinde Merkez Bankalarının APİ aracılığıyla piyasalara müdahalelerde bulunması ve faiz oranının kendiliğinden oluşmasını beklemesi riskli olacaktır. Bu nedenle 2008 Global Finans Krizinde de gördüğümüz üzere Merkez Bankaları faiz oranlarını doğrudan açıklama yolunu seçmektedirler. Yine Merkez Bankaları kriz dönemlerinde döviz piyasası işlemleri aracılığıyla kurlardaki aşırı değişimleri kontrol etmektedirler.

1. 1978- 1979 Krizi ve TCMB'nin Uyguladığı Para Politikası

TCMB 1978- 1979 ekonomik krizinden kurtulmak için 24 Ocak 1980 Kararları olarak bilinen ve içeriğini sıkı para ve maliye politikasının oluşturduğu bir program izlemiştir. TCMB bu dönemde APİ aracılığıyla piyasaya para satmıştır. Bu faiz oranlarının aşırı yükselişini önlemek için uygulanmış bir politikadır. Bu programın uygulanmasında dünyada geçerli olan ekonomik konjonktürün de rolü dikkate alınmak durumundadır. Söz

konusu dönemde dünya ekonomisinde gelişmekte olan ekonomiler için olumsuz faktörlerin ağır bastığı bir ekonomik konjonktür hüküm sürmüştür.

Petrol Krizinin etkilerinin henüz atlatılamamış olması gelişmekte olan ekonomilere yabancı sermaye girişlerini önemli ölçüde azaltmıştır.

Uluslararası borçlanma faiz oranları oldukça yüksek olmakla birlikte aynı zamanda bu ülkeler için kredi bulmak da oldukça güçleşmişti. Bunun yanı sıra dış ticaret hacimleri de bu ülkeler için oldukça düşük gerçekleşmekteydi.

Türkiye’nin 1978-1979 ekonomik krizinden kurtulmak için alacağı önlemlerin başarıyla uygulanması sağlayacağı dış kaynakların büyüklüğüne bağlıydı. Bu çerçevede IMF’in dış desteği alınarak yeni bir istikrar programı uygulanmaya başlanmıştır. Bu program çerçevesinde TCMB TL'yi, ABD Doları karşısında 1978’de %23, 1979’da % 26.3 oranlarında devalüe etmiştir. Hükümet tarafından KİT ürünlerine zam yapıldı. KİT’lerin zararlarının azaltılmasıyla hazine kaynaklarına daha az başvurmanın sağlanması amaçlanıyordu. Cari işlemler bilançosu açıklarını azaltmak için TCMB tarafından ithalat kısıtlanıp, vergi indirimleri yoluyla ihracatı arttırmak amaçlandı. Bunun yanında TCMB faizlerde indirime gidilerek tasarruf özendirmeye çalıştı. Buna karşılık yatırımlar azaltılıp kalkınma hızının düşürülmesi kararlaştırıldı. Ücret ve maaş oranları enflasyon oranının altında artılarla gerçekleşecekti.

Bu tedbirlerin uygulamaya konulması halinde Türkiye’ye verilmiş olan uzun vadeli kredilerin taksitleri ertelenecekti. Buna bağlı olarak bu dönemde Türkiye borçlu olduğu bir çok ülke ile borç erteleme andlaşması yapmıştır. Ancak alınan bu tedbirler siyasi istikrarsızlık, kararların geniş halk kesimince muhalefetle karşılaşması ve uluslararası mali çevrelerden tam desteğin alınamaması gibi nedenlerle uygulanamadı. 1979’da bunalım genişlediği bir sırada hükümet el değiştirdi ve yeni hükümet 24 Ocak Kararları olarak anılan ekonomiyi krizden çıkarma tedbirlerini yürürlülüğe koydu.

24 Ocak Kararları dünya ekonomisinde petrol krizinin yarattığı şok etkisi sonrası, ekonomi politikalarında Keynesyen görüşlerin terk edildiği, neo-liberal tezlerin ün kazandığı bir sırada ekonomik bunalımdan çıkmak için altıncı Süleyman Demirel Hükümeti döneminde yürürlüğe konmuştur.

Türkiye ekonomisinde planlı dönemlerin sona ermesi anlamına gelen 24 Ocak İstikrar Programının temel felsefesi devlet müdahalesini en aza indirerek, piyasa ekonomisine işlerlik kazandırmaktır. Temel amacının Türkiye ekonomisinin dışa açılması şeklinde özetlenebilir. Ekonomi de o güne kadar izlenmiş olan ithal-ikameci sanayileşme stratejisi terkedilmiş, yerine gümrük sınırlamalarının minimumda tutulduğu, özel yatırımların teşvik edildiği, mal ve faktör piyasalarında serbestleşmenin sağlandığı, piyasa dengesinin fiyat mekanizmasına bırakıldığı, devletin piyasalarda

düzenleyici rol oynadığı ihracata dönük sanayileşme stratejisine geçilmiştir.

İstikrar programının temel amaçları, dış ödeme güçlüklerine çözüm bulmak için kredi olanaklarının sağlanması, sınai mallar ihracatının arttırılması, enflasyon hızının düşürülmesi, atıl kapasitelerin üretime kazandırılması suretiyle büyüme hızının yükseltilmesi olarak özetlenebilir.

24 Ocak Kararları IMF tarafından desteklenmiştir, IMF 12 milyar Dolarlık kredi desteği sağlayarak Türkiye’ye bu tarihe kadar verdiği tüm desteklerin üstüne çıkmıştır. 24 Ocak İstikrar Programı kapsamında alınan tedbirlerin en önemlilerini şu şekilde sıralayabiliriz:63

TCMB'nin benimsemiş olduğu programın kısa vadeli amacı ekonomide istikrarı sağlamak ve enflasyonu kontrol altına almaktır. Bu amaçla piyasa talebini kontrol etmeye yönelik tedbirler alınmıştır. KİT’lerin ürünlerine yüksek zamlar yapılmıştır. İstikrar programının çapasını para arzı oluşturmaktaydı. TCMB tarafından para arzı kontrol altına alınıp, reel para arzı kısıtlanmıştır.

6324 Ocak Kararlarına ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz.: ŞAHİN, op. cit., ss. 193-195; Lale KARABIYIK, Çokuluslu Şirketlerin Finansmanı, Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü Ders Notları, 2005; Mustafa İMAMOĞLU, Türkiye Ekonomisi ve Özal’lı Yıllar, http://www.genbilim.com/content/view/2866/39/, 03.03.2007; Dış Ticaret Müsteşarlığı online yayınlar, 1980 Sonrası Ekonomik Politikalar ve Dış Ticaret Politikası, http://www.foreigntrade.gov.tr/Ekonomi/75yilbk/1980so.htm, 03.03.2007.

Alınan tedbirlerin bir kısmı ile devletin ekonomideki rolünü küçültmeyi amaçlıyordu. KİT’lere ürettikleri mal fiyatlarını belirleme özgürlüğü verildi, Fiyat Tespit ve Kontrol Komitesi kaldırıldı, ithalat serbestleştirildi, faiz ve döviz kurunun oluşması serbest piyasaya bırakıldı, sigara tekeli kaldırıldı, madenlerin kamulaştırılması kararı iptal edildi.

KİT’ler özelleştirilmeye başlandı.

Bir kısım tedbirler dış ticaretin serbestleşmesine ve yabancı sermayenin teşvikine yönelik alındı. Döviz alım satımı serbestleştirildi.

Türk Parasının değerini Koruma mevzuatı liberalleştirildi. Aşırı değerlenmiş kur politikasının risklerinden kaçınmak için TL.’nin değeri 1 ABD Doları 47.1 TL’den 70 TL’ye düşürüldü. 1981’de günlük kur uygulamasına geçildi ve döviz kuru TCMB tarafından resmi kur ve piyasa kuru arasındaki farklılıkları yok ederek döviz arzının bollaşmasını sağlamak adına kısa aralıklarla kontrol edildi.

İstikrar programı kapsamında ithalat ve ihracat rejiminin serbestleştirilmesi amaçlandı. Bu sayede ekonominin dışa açılması ve iç piyasa rekabetinin genişletilmesi sağlanacaktı. Artan rekabet maliyetleri düşürecek ve mal kalitesi arttırılacaktı. İthalattan alınan damga resmi ve teminatlar azaltıldı. Ocak 1984’ten itibaren ortalama %76.3 olan nominal gümrük vergileri %48.9’a düşürülmüştür. İthalat üzerindeki dolaysız devlet kontrolleri kaldırılmıştır. İhracatta dolaylı vergilerin iadesi sistemi sürdürülmüş ve kurumlar vergisi hafifletilmiştir. İmalatçı-ihracatçılara

hammadde ve ara girdi ithalatında kullanılmak üzere döviz tahsisinde ve döviz transferlerinde öncelik sağlanmış ve kazanılan dövizlerden gümrük muafiyeti olanağı sağlanmıştır.

24 Ocak Kararları ile ekonominin dışa açılmasının sağlanması sırasında yabancı sermayenin dolaysız yatırımlarına teşvikler verilmiştir.

Formaliteleri azaltmak amacıyla yabancı sermayeyle ilgili tüm yetkiler Devlet Planlama Teşkilatına bağlı Yabancı Sermaye Dairesine verilmiştir.

Yabacı bankaların Türkiye’de çalışmasına ilişkin yasal düzenlemeler yapılmıştır, finansal kiralama ile ilgili düzenlemeler yapılmış, 1984’te Türkiye’de ikamet edenler açısından döviz tevdiat hesapları serbestleşmiştir. 1987’de ise daha önce bankalar tarafından yapılan döviz ticaretinin döviz bürolarınca yapılması sağlanmıştır. 1989 yılında alınan 32 Sayılı Kanun ise Türkiye ekonomisine mali küreselleşmeyi getirmiş, menkul kıymetler veya sermaye piyasası araçları ithalat ve ihracatına geçilmiştir.

Alınan kararların birisi de ilk başlangıçta faiz hadlerinin serbestleşmesi ve reel faiz uygulamasına geçilmesi idi. 1 Temmuz 1980’den itibaren faizler bir süre serbest bırakılmıştır. Ancak Aralık 1983’te alınan kararlarla tavan faizler konusunda TCMB yetkili kılınmıştır.

Temmuz 1987’de ikinci bir serbestleşme girişiminde bulunulsa da spekülatif faaliyetlerin önüne geçilemedi. Bunun başlıca sebebi bankalar ve holdingler arasıdaki kemikleşmiş ilişkilerdir. İstikrar programının önemli

maddelerinden birisi de fiyatların oluşumunun piyasaya bırakılmasıdır.

KİT’lere ürünlerinin fiyatlarını belirleme serbestliği tanındı, tarımda uygulanan taban fiyatları ve destekle alımlarının kapsamları daraltıldı.

Bunu sonucu Türkiye ekonomisinde tarım büyük yaralar aldı. İç ticaret hadleri tarım kesiminin aleyhine gelişti.

Kararların bir kısmı ücretler ve sendikal faaliyetlerin düzenlenmesini içermektedir. Kararların alt yapısının Friedman’ın görüşlerine uygun olduğunu düşünürsek öncelikle bireysel özgürlükler vurgulanmıştır, ancak sosyal adalet olgusu neo-liberal sistemde pek göze çarpmayan bir noktadır. Bu noktada Türkiye’de 24 Ocak kararlarıyla birlikte sosyal harcamalar kısıtlanmış, sendikalar pasifize edilerek, reel ücretler düşürülmüştür.

2. 1994 Krizi ve TCMB'nin Uyguladığı Para Politikası

Türkiye ekonomisinde 1989’dan sonra kamu kesimi gelir- gider dengesi bozulmuştu ve bu açıklar konjonktürel değil yapısal, kurumsal nedenlerden kaynaklanmaktaydı. Vergi politikası etkin çalışmıyordu, şuanda yapıldığı gibi akaryakıt ürünlerinde aşırı vergilendirmeye gidiliyordu. Kamu kesimi giderleri normal gelirlerle karşılanamayınca yoğun bir biçimde iç ve dış borçlanmaya gidilmiştir. Uygulanan yüksek faiz uygulamasıyla sıcak para ekonomiye çekilmişti. Ödemeler bilançosu

büyük açıklar verse de giren bu sıcak para ekonomideki döviz rezervinin yüksek gözükmesine neden olmaktaydı. Ödemeler bilançosundaki bu açıkların tek nedeni ulusal ekonomik yapıdan da kaynaklanmamaktaydı.

Yine ekonomiyi kriz ortamına sürükleyen bir gelişme olarak 32 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile mali piyasalarda erken ve aşırı ölçüde bir serbestleşmenin sağlanmış olmasıdır. Bu kararname ile hükümet içeride mali piyasayı, döviz piyasasını ve sermaye hareketlerini ileri derecede serbestleştirmiştir.64 Dolayısıyla TCMB’nin faiz haddi ve döviz kurunu belirlemedeki rolü azaldı, bu değerler bundan sonra makro ekonomik değişkenler ve uluslararası mali piyasalardaki fon akımları tarafından belirlenmeye başladı. Enflasyon oranı kısa vadeli sermaye girişleri ve kamu kesimi açıkları dolayısıyla artan fon talebi neticesinde arttı ve %60’lara kadar çıktı.

1994 Krizinden kurtulmak için hükümet ve TCMB 5 Nisan İstikrar Programını devreye sokmuştur. 5 Nisan Kararları kamu açıklarını azaltarak finans piyasalarını dengeye getirmek, ihracatı artırmak ve yabancı yatırımlara teşvikler vermek suretiyle cari açığı azaltmayı amaçlamıştır. İstikrar programının temel amacı serbest piyasa mekanizmasının tüm kurum ve kurallarıyla işler hale gelmesini sağlamaktır.Programda TCMB'nin özerkliğini artırmak amacıyla, TCBM'nin kamu ve özel kesime verdiği kredilere sınırlamalar getirilmiştir. Hazinenin

64 KAZGAN, op.cit, s. 205

kullandığı avans miktar 1995'te %12 iken, 1998'de bu oran %3'e gerilemiştir. Bunun yanısıra TCMB tarafından mevduat munzam karşılıkları ve disponibilte oranları yeniden düzenlenmek suretiyle para arzı kontrol altında tutulmaya çalışılmıştır.

5 Nisan Kararlarının amaçları şu şekilde özetlenebilir: 5 nisan istikrar programının temel amacı mali piyasalarda istikrarı sağlamak ve TL.’den ve borsadan kaçışı önlemek için döviz kurunun yükselme beklentilerini ve yükselişini dizginlemek.65 Piyasalara istikrar kazandırmak için enflasyonun artış hızı düşürülmeliydi ve bunun için kamu kesimi ürünlerinin fiyatlarında ayarlamaya gidilmiştir. Kamu kesimi gelir ve gider dengesi kurulmalı ve bu sayede devletin borçlanma ihtiyacını düşürmek suretiyle faizlerdeki yükseliş durdurulmalıydı.

Ödemeler bilançosu açıkları azaltılmalı ve döviz kurunun istikrara kavuşturulması da bir diğer amaçtır. Yine istikrar programı kapsamında KİT’lerin özelleştirilmesi ve bu sayede açıklarının kapatılması amaçlanmıştır.

65Ekonomide bir yatırım üçgeni vardır. Döviz-Borsa-Faiz. Fon arz edenlerin fonları en fazla getiri sağlayan/sağlayacağı düşünülen köşeye kayar. Paranın döviz köşesine kayması TL’nin değerini düşürür. Kısa vadeli yabancı yatırımlar bir ekonomi için risk unsurudur. Sıcak para ekonomiye fırsatlardan yararlanmak için girer ve doyum noktasına ulaşınca yada ekonomideki belirsizlikler, ekonominin uluslararası ortamda riskli görülmesi gibi nedenlerle borsaya yatırılmış olan kısa vadeli yatırımlar reel varlıklardan paraya geçer ve ülke ekonomisini terk eder. Sıcak para ekonomiyi terk edince ulusal paranın değeri ve buna bağlı olarak faiz oranları artar. Faiz oranlarındaki artışlarda o ekonomide enflasyonu tetikler. Bir ekonomide büyümenin sağlanması için uzun vadeli yatırımların olması gerekmektedir. Yatırımcının uzun vadeli olarak borsaya yönelmesi için yatırım üçgeninin döviz ve faiz köşelerinde fırsatların olmaması gerekmektedir. Bu da ancak enflasyon oranının düşmesiyle sağlanır. Lale KARABIYIK, op. cit., 2005.

Tablo 2: Türkiye’de Yıllara Göre Yabancı Sermaye Yatırımları

5 Nisan İstikrar Programı çerçevesinde TCMB ve hükümet tarafından alınan önlemlerin66 başında fiyatlardaki yükselişleri durdurmak için KİT ürünlerine yüksek oranlı zamların yapılması gelmektedir. Kamu kesiminde ücret ve maaş artışları durdurulmuştur. İşletmelerin ise ücret ve fiyat ayarlamalarında disiplinli olmaları istenmiştir. Döviz kuru serbest piyasa koşullarına bırakılmıştır. Başka bir ifade ile TL'nin devalüasyonu serbest piyasaya bırakılmıştır.

3. 2000 ve 2001 Krizinde TCMB'nin Uyguladığı Para Politikası

Türkiye 1999 yılının sonuna doğru ekonomik açıdan son derecede olumsuz bir tablo sergilemekteydi. Ekonomik büyüme % - 6.1 olmuş, yani ekonomi yüzde 6.1 oranında küçülmüş, enflasyon (TEFE) % 70'e ulaşmış,

66Ayrıntılı bilgi için bkz., İlker PARASIZ, Kriz Ekonomisi, Bursa: Ezgi Kitabevi, 1996.

Yıllar Yabancı Sermaye (Milyon $)

Yabancı Sermayeli Firma

Sayısı

Fiili Giriş (Milyon $) 1990 1.861 1.856 684 1991 1.967 2.123 907 1992 1.820 2.330 911 1993 2.063 2.554 746 1994 1.478 2.830 636 1995 2.938 3.161 934 1996 3.836 3.582 914 1997 1.678 4.068 852

bütçe açıkları büyümüş ve taşınamaz noktaya gelmiş, Hazine faizlerinin yıllık ortalama bileşik oranı % 106'ya ulaşmıştı.67 Yaklaşık 30 yıldır iki haneli yüksek enflasyon yaşayan Türkiye'nin bu yapısı artık sürdürülemez bir noktaya doğru hızla ilerlemeye yönelmişti. Bundan sonraki aşama hiper enflasyona geçiş aşaması olarak görünmeye başlamıştı.

Bankalar zincirleme olarak ödemelerini aksatmaya başlayınca Türk Lirası ve döviz karaborsaya düştü. Kamu bankalarının yarattığı güven krizi, bankaların birbirlerine olan ödemelerini de durdurdu. Geç açılan bono piyasasında ve repo piyasasında hiçbir banka birbirine para satmamaya başladı.

Kamu bankalarından alacağını tahsil edemeyen bankaların Merkez Bankası ile yaptıkları döviz sözleşmeleri iptal oldu ve bu çerçevede 7,6 milyar Dolar'ın 6,1 milyar Dolar'ı geri döndü. Sonuçta Merkez Bankası, Türk Lirası karşılığını bankada hazır bulundurabilen bankalara uygulanan program çerçevesindeki kur taahhüdünün bir gereği olarak 1,5 milyar Dolar'ı sattı.

67Op. cit. Kazgan.

Aylar Hazine Yıllık Bileşik Faizi Aylık

Ort.(%)

İnterbank Piyasası Gecelik Ort. Faizi (%)

Ocak 37.0 34.1

Şubat 40.7 49.2

Mart 35.9 37.7

Nisan 34.4 33.3

Mayıs 36.0 41.3

Haziran 39.8 42.0

Temmuz 32.3 26.0

Ağustos 33.1 37.6

Eylül 33.6 46.2

Ekim 38.0 38.3

Kasım 39.2

Yıllık Ortalama 36.4 38.6

Tablo 3: 2000 yılı Faiz Oranları68

Türk Lirası likiditesinin kısılması repo faizlerini % 7500'lere, kısa dönem mevduat faizlerini ise % 2000’lere çıkarttı. Hazine Müsteşarlığı, oluşan gerginliğin üstesinden gelebilmek için ihale programım değiştirdi, aylık ve dört aylık iki ihale açan Hazine bugüne kadar gerçekleştirilen en kısa vadeli borçlanmayı yaptı. Bu nedenle fazladan 51 trilyon TL fazladan faiz yükü altına girdi. Bunun yanı sıra, bankacılık sisteminin içine düştüğü

68www.tcmb.gov.tr

kriz borsada etkisini hemen göstermeye başladı. Standart&Poors ve Fitch gibi uluslararası derecelendirme kuruluşlarının, Türkiye’nin kritik bir noktada olduğunu ve notunun düşürüleceğini açıklamaları, güvensizliğin daha da artmasına neden oldu ve yabancı yatırımcılar hızla İMKB'den çıkmaya başladı. Borsa ilk seansta %11.4 ve ikinci seansta %6.7 olmak üzere günü %18.11 düşüşte kapattı. Endeks 8 Kasım 1999'dan bu yana en düşük düzeyine indi. 21 Şubat gününe gelindiğinde borsa % 30 kayba uğradı.

Tablo-4: Yıllara Göre Faiz Oranları69

YASAL FAİZ ORANLARI

01.01.1998 - 31.12.1999 tarihleri arasında ...% 50 01.01.2000 - 30.06.2002 tarihleri arasında ...% 60 01.07.2002 - 30.06.2003 tarihleri arasında ...% 55 01.07.2003 - 31.12.2003 tarihleri arasında ...% 50 01.01.2004 - 30.06.2004 tarihleri arasında ...% 43 01.07.2004 - 30.04.2005 tarihleri arasında ...% 38 01.05.2005 - 31.12.2005 tarihleri arasında ...% 12 01.01.2006 tarihinden itibaren ...% 9

Merkez Bankası bu noktada devreye girerek NİV hedefini aştı ve piyasaya ek likidite sundu. Ne var ki bu aşamada artık geç kalınmıştı ve piyasada en fazla likiditeye gereksinim duyan, elinde en fazla Hazine kağıdı bulunan büyük bir banka sıkıntıya düşmüştü. Üstelik Merkez

69 www.tcmb.gov.tr. ( 21.08.2006)

Benzer Belgeler