• Sonuç bulunamadı

En azından ne var, yeter bu bana der. Kadın arkamı toplasın yeter der. Öbürü mesela maksimuma ba-kar, bundan ne koparırım diye baba-kar, gırtlağına çö-ker. Öbürü de mesela optimaline bakar, ortalaması ne bunun, millet ne yapıyor bende de o kadar olsun der. Var mı böyle anlatan tarikat? Tv’de ki adam de-ğilim değil mi, gülüyorum bak, orası savaş alanı.

188 -Kısıtlamayacaksın.

Bundan dolayı ne işle uğraşırsan uğraş, sadece işin potansiyeline bakacaksın. Potansiyeline bakmak demek, belirsizlik alanında kendini konumlandır-mak demektir. Şimdi bakın ne olduğuna bakalım, diyelim ki benim bir ilişkim var ve ilişkide karşımda-ki şahsın potansiyelini kullanıyorum. Potansiyelini kullanmak demek, anında o kişi ile ilişkini hem var hem yok hükmünde saymaktır. Yani sen o insana bir şey anlattığın zaman, bu anlatımından dolayı senden uzaklaşacağını filan düşünüyorsan sen onu var hükmünde kabul ediyorsun demektir. Kaybetme korkusu ile hareket ediyorsun, şekillenmişsin. Ama iki hükümden birden hareket etsen, o insana mesela en olmadık şeyleri anlatırsın. Ne yapmış olursun bi-liyor musun?

ONU BESLEMİŞ OLURSUN…

Onu beslemiş olursun. Onu beslediğin için potansi-yelini yükseltirsin. O aldığı bilgi ile senden, kendi zihninde, sisteminde işler topu sana geri atar.

-Yani zenginleştiriyor. Yani şey gibi mi olacaksınız, Binbir Gece Masalları’nda ki gibi ha bire bir şey an-latacaksınız.

189

Tabi. Bundan dolayı ilişki ……….. içinde, ta-rafların birbirlerinden çekinmemesi lazım. Çekin-memesinin tek şartı da, potansiyeli kullanmak, yani ilişkiyi yok hükmünde saymaktır. Yani olmasa da olur. “Olmasa da olur” dediğin zaman rahatlıkla ha-reket edersin, çünkü otobüsteki yanında duran adam senin için olmasa da olur. Olmasa da olur.

Ama ilişkide şudur, şunu söylesem darılacak, bunu söylesem kırılacak, bilmem ne yapsam bilmem ne olacak.

-Kısıtlıyorsun işte her şeyi. Nasıl hoşuna gider, nasıl desem, nasıl yapsam.

Hangi alanda olursanız olun, iletişim ağında karar verme süreçlerinde ne olursa olsun, mesela bir şey öğreneceksiniz değil mi, bir şey, o şeyin potansiyeli-ne bakacaksın, potansiyeli-ne kadar gelişebilir o şey. Konu potansiyeli-ne ise, ben öyle bir alanı kullanıyorum ki sınırsız yani.

Ömrüm yetmez. Yani yüz elli sene daha yetmez beş yüz sene lazım. Konuşacağım yani beş yüz yapsın-lar, yani sınırsız bir alan.

ONUNCU KİTABIN SONU

190 Mustafa Karnas kimdir?

Bir insan, gerçekten de bir insan mıdır? Kendimden bilirim, değildir. Yaşadığımız dönemlerin, koşulla-rın, fıtratımızın, akışlakoşulla-rın, savrulmalakoşulla-rın, sürüklen-melerin ürettiği zamanlar içinde, döngülerde çoğalı-rız. Bir insan olarak kalamayız, milyon insan oluruz.

Benim hayat serüvenim de böyle bir şeydir, işte.

Savrulmaların, sürüklenmelerin ama daha da önem-lisi FITRATIMA tutunma, onu koruma, ondan kop-mama mücadelesidir yaşamış olduğum hayat. Mus-tafa Karnas bir insan olarak doğmuştur ama bin in-san olarak yaşamıştır ve artık kainatın büyük matriksinde, kainatın her düşümünde var olabilen bir nokta gibi sonsuz sayıda insandır.

Rivayet edilir ki 1962 yılının Ekim ayında, şiddetli fırtınalı bir gecede, fırtınadan damı uçmuş bir gece-konduda doğmuşum. Bir hastanede değil, bir der-me-çatma evin içinde, fırtınanın getirdiği sağanak yağmurların içine boşaldığı bir evde.

Kendimi bildim, bileli, sizlerden biri olmadığımı önce hissederek, sonra fark ederek, sonra da bilerek, kav-rayarak ve anlayarak yaşadım. İlk çocukluk döne-mimde çekilmiş bir fotoğrafta ki gözlerim ve bakışla-rım bu dünyadan daha fazlası ile ilgili olduğumu bana gösteriyordu.

Çocukluğum, adeta bir SOKAK ÇOCUĞU kıvamında geçmişti. Ailesi olmayan bir sokak çocuğu değildim ama hayatım sokaklarda geçiyordu. Zor ve yoksul dönemlerdi anlaşılan; fakirlik ve cehaletin derin bir kuyu gibi bizi içine çeken zor dönemlerdi.

191

Beslenemiyorduk, beslenemediğimizi bile bilmeden.

Protein almak için sapanla kuş vurup, bir ağaç al-tında yakılan eğreti bir ateşte pişirip yerdik. Yazları, bazen sığ, bazen derin sularda kayalardan midye toplar, cebimizden hiç eksik etmediğimiz tuz ve çey-rek ekmek eşliğinde midyeleri, etrafta bulunan bir tenekenin üzerinden pişirip yerdik. O zamanlar ne kadar çok kırık şişe, teneke vardı etrafta. Demir ek-sikliğimizi ne ailelerimiz bilirdi ne de biz ve bir söyle-yen yoktu ama doğamız bu eksikliği bize gösterirdi, toprak yerdik, mineral eksikliğimizi kapatmak için.

Çocuktuk, yoksul ve cahil insanların cehenneminde, akılsız kafaların ellerinin altında hayata tutunmaya çalışıyorduk.

Ama her zaman bilirdim. Ne bu insanlara ne de bu cehalete ait bir çocuktum. Farklıydım, farklı düşü-nür, farklı hayaller kurar, farklı şeyler okurdum.

Mahallemize gelen gezici kütüphanenin en iyi oku-yucusu olmuştum o dönemlerde. Kitap, okuma ve yazma aşkı daha Teksas, Tommiks okuduğum za-manlarda ise hayal dünyamı kurmaya başlamıştım.

Sur dibine geldiğimizde, Yedikule, Lise hayatımda başlamıştı artık. Zeytinburnu, Bozkurt ilkokulu, Abdülhakhamit Ortaokulu, sonrasında Yedikule li-sesi. Yeni, farklı hayatın başladığı dönemler.

Herkesin yoğun siyasi ortamlara bulaştığı dönemler-de, ben fıtratımı, mecrası ve kaynağı ile buluştura-cağım bir deneyim yaşamıştım. Benim lisede oku-duğum dönemlerde, çalışan mahalle arkadaşlarım vardı. Mücellithanelerde çalışırlardı. Onları, iş yerle-rinde ziyaret ederdim bazen.

192

Bir gün, o yerlerden birinde BÜTÜN DÜNYA dergileri ile tanışmıştım. İade dergileri bir çuvala doldurmuş eve götürmüştüm. Yıllarca o dergilerde METAFİZİK mekanın kokularını hissetmiştim.

O zamanlar bir GAZETECİ olmak istiyordum, oldum da zaten. Yazdığım kompozisyonlar, sınıflarda örnek diye dolaştırılırdı. Üniversite sınavlarında (1980-81) iki tercih yapmıştım (İ.Ü Gazetecilik-İTIA Gazeteci-lik). İkinci tercihimi kazanmıştım. Sonra gazetecilik serüvenim başlamıştı. Ben memur kafalı bir gazeteci olamayacak kadar asi ve girişkendim. Yetmiyordu, kesmiyordu hayat bana. Sıkıcıydı, buralar, yetersizdi 1983 yılında böylece Yurtdışı serüvenim başlamış oldu.

Savrulmayla sürüklenme arası bir hayatın içindey-dim.

Yaşadım işte, herkesten az farklı olarak. Zor günler, iyi günler, mutlu günler, mutsuz günler. Macera do-lu savrulmalar, umutsuz gibi görünen sürüklenme-ler. Sokaklarda yatmışlığımız var, aç kalmışlığımız-da. Hayatın bir sürü şeyini tattık işte. Susuzluk ne-dir bilirim, açlık nene-dir bilirim, kışın ortasında, yazın sıcağında sokaklarda yatmak nedir bilirim. Tehlike-ler arasında gazetecilik yapmak nedir bilirim. Bir yılbaşı gecesi, kar üzerinde hafif şaraplanmış bir ka-fayla güzle kızlarla VALS yaptığımı da bilirim. Tren-lere binip Avrupa kentlerinde başıboş kaybolmayı.

Garip insanlarla dostlukları da.

Büyücü Çingenelerden, asilzade soylu Avrupalı aile-lerden kişilerle aynı sofralara oturmuşluğum da var-dır. Avrupa’da girmediğim tapınak, dolaşmadığım, görmediğim gizemli bir yerler kalmamıştır.

193

Nedense severlerdi beni, hiç birilerinden olmadım, oradaydım ama eğretiydim. Kural tanımazdım, ser-seri, dik başlı biriydim. Tapınakların bile kurallarına uymazdım, uyamazdım. İçimde ki serseri beni hep sokaklara iterdi. Sadece hayatı değil METAFİZİK ne-dir, onu da sokaklarda, acayip insanlardan öğren-dim.

Bazen sürüklendik, yoksulluktan tombala torbaları sallayan babaların getirdiği nimetlerden nasiplendik, bazen savrulduk, sevdik, sevildik, öfkelendik, seviş-tik, çocuğumuz oldu. Evlendik boşandık, birleştik ayrıldık, herkes gibi, ekmeğimizin peşinde dolaştık.

Sonra bıraktık, lanet olsun dedik. Yeniden fıtratımı-zın derinliklerinde kendimizi bulabilmek için kesip attık. Ve dedik bir inziva. Arındık, tefekkür ettik, na-siplendik, aydınlandık. Yazdıklarım ile yaşadıklarım paralel bir kronoloji içerir.

Gazetecilikle yazmaya başlamıştım, bugüne kadar da hemen hemen 32 yıldır ekmeğimizi yazarak ka-zandık. Gazetecilik, dergicilik dönemlerim 2001 yı-lına kadar sürdü. Romancılık ve senaryo yazarlığı devam eden birkaç sene. Çok iyi bir romancıydım ama ortama uygun Komplo teorileri içeren romanlar yazmaya zorlandık, yayıncılar tarafından, daha iyi-sini yazmaya gücümüz varken. Sayılmaz o romanlar, heybemizde daha iyileri var. Değişik Kişisel gelişim kitapları da yazdım o dönemde. Daha iyileri yazabi-lecekken ve NOETİK AKIL kitaplarım ile başlayan dönemim. Özgür olarak, istediğim gibi, hiçbir yayın-cının etkisi ya da talebi olmadan yazdığım gerçek fıtratıma uygun kitaplar. Sonrasında sohbetler.

194

Şimdi ise bir anonim şirket kurucusuyum NOETİKA A.Ş, herkesin adına kurdum bu şirketi. Metafizik dostlarının bir EMANETİ olarak, bir gün hepsini on-lara devredeceğim. Ben yazmaya devam ediyor ve yazıyorum. Sanatım tefekkür yolu ile bilgiye ulaşma, retorik ve yazmaktır.

Bu yazı içinde bir sürü yafta vardır. Yoksul, zengin asil, vesair. Ve etiketsizlik matrikslerinde ben kendi gerçekliğimi yaşarım. Ben saf bilginin peşindeyim.

Ve kendimi rematrikslemenin, diğer her şey etiket-lerden ibaret. Bir farkı yoktur benim için ha iki zey-tinle yaşamışım ha iki milyon zeytin ağacının sahibi-yim.

Benzer Belgeler