• Sonuç bulunamadı

1. YÖREDE BULUNAN İYELER

1.5. Eşik, Ocak, Ateş İyeleri

1.5.2. Ocak/Ateş İyesi

Od, ocak iye veya iyeleri, Türk hayatında mevki işgal eder. Ergenekon'dan çıkmak için Demir Dağ'ı ateş yakıp eriterek yeryüzüne çıkan Türkler (Ögel, 1971: C.1, 59-71) bu hatırayı günümüze kadar yaşata gelmişlerdir. Eski zamanlarda, ayin yaparak ateş etrafında toplanan eski Türkler, demir parçasını ocaktaki ateşte kızdırıp örs üzerinde döverlerdi. Türkler, bu hareketleri ile kendilerini tekrar yeryüzüne kavuşturan ateşe, şükranlarını sunarlardı. Ocaktaki ateşi söndürmeyerek, bu tazimi ömür boyu sürdürürlerdi. Ateş, ocak içinde küle gömülerek uyutulurdu. Kül, ateşin

45

koruyucusu, belki de koruyucu iyesi kabul ediliyordu. Külde saklanan, yeniden ateş yakmağa hazır halde saklanan korlara nisbetle, ailede son çocuğa “Kül” adının verildiği sanılmaktadır. “Kül Tigin” ve “Od Çiğin” adlarının da son çocuk oldukları inancı ile ad olarak verildikleri ileri sürülmektedir (Temir, 1983: 293-99).

Türkler, od ve ocak iyesine bir saygı işareti olarak üstüne, pis ve kötü şeyler atmaz, bundan sakınırlardı. Söndürmez ve üstüne su dökmezlerdi. Bir bereket ve hayat kaynağı olarak inanılan ateşi Türkler ocaktan dışarı vermeyi uğursuzluk kabul ederlerdi ve başka boydan kişilere asla ateş vermezlerdi (Buluç, 1942: 127).

Çuvaş Tengriciliği' nde dinî merasimlerde ateş yakılır (Kalafat, 1988:113). Altay kişi misafirin getirdiği yiyeceği iki ve onun katlarına böler. Od Ene' ye, ateşin ruhuna yiyecek sunar. Yemeğin üzerinden geçmek, atlamak yemeğe saygısızlıktır (Kalafat, 1998: 115).

Eski Türk hayatında cesetler, ateşle yakılıp kül hâline getirilirdi. Bunda ateşin her şeyi temizleyeceği inancı rol oynamaktaydı. Böyle bir hareketle, ölenlerin ruhlarının kötülüklerden kurtulacağına, kötü ruhların ondan uzaklaşıp kaçacağına inanılırdı. Bu inanç, Kök Türk, Hazar, Kırgız, Kuman ve Tuna Bulgar Türkleri arasında mevcut olmuştur (Esin, 1978: 20).

Türkler, ateşi kötülüklerden koruyucu, temizleyici gibi gördükleri için, ona karşı saygısızlık gösterenleri cezalandırmışlardır (Fazlan, 1975: 127). Bıçağı ateşe koymak, sönmüş oduna abdest çözmek, ateşin yanında odun bekletmek yasaktı. Bu suçları işleyenlerin ağır cezaları vardı. Yasağı bilerek veya bilmeyerek ihlâl edenler, kirli ve suç islemiş oldukları için temizlenmeleri gerekirdi. Önceki durumlarına dönmeleri için, böyle insanların çadırları, çocukları ve bütün eşyaları iki ateş arasından geçirilirdi (Buluç, 1942: 127).

Göktürkler ’in ateşi kutsal ve kötü ruhlardan temizleyici kabul etmelerini, 568’te Bizans elçisi Zemarkhos ve beraberindekilerin ateşle temizlenmek zorunda bırakılmaları açıkça göstermektedir (Gumilev, 1999: 128). Tarihçi Menander bu olayı şöyle anlatmıştır:

Bu kabilelerden felaketi ve uğursuzluğu kovduğuna inanılan Zemarh’ ın yanına geldiler. O’nun Rum’dan getirdiği eşyaları alarak güzelce istif ettiler. Sonra

46

sandal ağacını yakıp İskit dilinde barbarca birtakım sözcükler mırıldanarak çan çalıp davul dövdüler. Sonra alevler içinde kalan sandal ağacının çevresine toplanıp içine saklanan ruhları kovuyormuş gibi eşyaları çılgınca çırpmaya başladılar. Ve bunu yoruluncaya kadar sürdürdüler. Bütün uğursuzlukları kovduklarına kanaat getirdikten sonra Zemarh’ a da aynı şeyi yaptılar; güya onu da temizlediler. Ve Zemarh ateşle tamamen temizlendikten sonra hakanın huzuruna kabul edildi. İncelediğimiz yörede Nevruz günlerinde halkın bazı kısmı yakılan ateş üzerinden atlarlar. Ayrıca yüzlerinde, ellerinde ya da vücutlarının başka yerlerinde sivilce çıktığı zaman tahtadan veya demirden bir kaşık ısıtılarak sivilcenin üzerine hafifçe bastırılır. Yörede bu işleme “korkutma” adı verilir. Bu sayede sivilcenin ateşin korkusundan kaybolduğuna inanılır (KK16).

Türk ve Moğol kavimlerinde od iyesi kutsanır. Altay Türklerinin, Öt ezi adını verdikleri ateş iyesi, Yakut Türklerinin inancına göre, gökten inen od/ ateş içinde oturur. Bu ateş, Tanrı Ülgen tarafından yeryüzüne gönderilmiştir (İnan, 1972: 42).

Bizans kaynaklarına göre, Türk kağanını ziyarete gelen elçi, huzura çıkmadan önce, İrtiş' in basında iki ateş arasından geçirilmiş ve temizlenmiştir. Çünkü Türkler, ateşe bir koruyucu iye olarak itibar ederlerdi. Elçinin verdiği bilgilerden, Türklerin ateşe bakarak geleceği öğrenmeye çalıştıklarını, ateş ile fal baktıklarını öğreniyoruz (Elçin, 1986: 497). Fala bakılırken kağan adına yakılan ateş önünde kurbanlar kesilir, çıkan alevlerin şekillerine bakarak gelecek yorumlanırdı. Arap kaynaklarına göre, bu ateşte, alevin yeşil renkte olması, yağmur yağacağına, kırmızı alev çıkarması harbe, sarı alev çıkarması hastalığa, kağanın öleceğine, yolculuğa çıkacağına işaret saydırmış (İnan, 1972: 42-43).

Ocak ile ilgili inançları sözlü kültürün her alanından örneklemek mümkündür. Değişebilen ana dillerine rağmen Ateş Türk kültürlü halklarda da düştüğü yeri yakıyor.

Türk kültür coğrafyasının her kesiminde de erkeği ölen aile için sönük ocak veya ailenin erkeği için ocağın direği deniliyor. Anadolu’nun her yöresinde çocuksuz aile için kör ocak tanımı yapılıyor. Buralarda da egzama için, siğil için, bayılmalı hastalıklar için ocaklara gidiliyor. Buralarda da yalvaran kimse tarafından yalvardığı kimseye “ocağına düşmüşüm” deniyor. Bu kültürün yapıcısı ve sahibi olanların

47

tümünde de yanan ocak ateşine pislik atılmıyor veya gece komsuya ocaktan çıkarılmış ateş verilmiyor (Kalafat, 2008).

Tıpkı “eşik iyesi” gibi “ocak ve ateş” iyeleri” de Türk inanç sisteminde kutsal olarak kabul görmüştür. Yörede tandır ocağında yanmakta olan ateşin su ile söndürülmesi hoş karşılanmayan bir davranıştır. Çünkü ocağın su ile söndürülmesi durumunda söndüren kişiye kötü ruhlar musallat olacağı ve o kişinin yuvasının dağılacağı inancı hâkimdir. Bu sebeple, ocakta yanan ateş kendi kendine sönünceye kadar beklenir. Ayrıca ocaktan çıkan kül insanların yaşadığı yerlerden çok uzağa dökülür ya da bir torbaya doldurulup dere kenarına dökülür (KK6).

Yörede ocak ve ateş ile ilgili olarak tespit ettiğimiz “ocağı batasıca”, “ocağında baykuşlar ötsün” gibi kullanılan ifadelerde ateş ve ocağın ne derece kutsal olduklarını görmekteyiz. Ayrıca yörede temizlik malzemelerinin pek yaygın olmadığı zamanlarda kirlenmiş kap kacaklar kül ile ovularak temizlenmekteydi. Yani ateşin külünün temizleyici, arındırıcı bir özelliği olduğuna inanılmaktaydı (KK4). Ateşin temizleme özelliğine sahip olduğu inancı Batı Göktürkler’ de de görülmüştür. Nitekim VI. asırda Batı Göktürk hakanı, Bizans elçilik heyetini, yaktırdığı ateşin alevleri üzerinden atlayarak kötü ruhlardan temizletmiştir (Kafesoğlu, 1980: 25).

Ateş ve ocak iyeleri ile ilgili yörede tespit ettiğimiz bu inançlar, bu iyelerin koruyucu ve korkutucu bir özelliğe sahip olduğu, aynı zamanda bereketi, sağlığı, mutluluğu, temizliği ve arınmışlığı temsil ettiğini görmekteyiz.

Benzer Belgeler