• Sonuç bulunamadı

NSANLARIN KINAMASI

5. Kur’ân Kerim’de Veyl Kavram na Yak n Anlaml Kelimeler

1.2. NSANLARIN KINAMASI

1.2.1. M SAH K MSELER N MAL DÜ KÜNLER KINAMASI

Dünya, içindeki çe itli nimetler zaviyesinden insanlara her zaman tatl ve çekici görünmü tür.209 Dünyadaki as l vazifesi kulluk olan insana210 kendini kabul 206

bn  ûr, namaza gereken ehemmiyeti vermeyen bu kimselerin münaf k oldu unu ifade etmektedir. Bkz: et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, XXX, 567.

207

Aydüz, sa Sûrelerin Tefsîri, s. 133.

208

Bkz: “Ameller niyetlere göredir.” hadisi için… el-Buhârî, “Bed'ü'l-Vahy”, 1; Müslim, “ mâret”, 155; Ebû Dâvud, “Talak”, 11; et-Tirmizî, “Fedailu'l-Cihad”, 16; en-Nesâî, “Taharet”, 60.

209

Bkz: Müslim, “Zikr”, 99; bn Mâce, “Fiten”, 19; et-Tirmizî, “Fiten”, 26.

210

ettirmeye çal arak onu, ahiret için çal maktan uzakla rm r. Âhireti inkâr temeline dayal ve maddeperest bir bak a sahip bu dünya anlay , bin bir

cazibesiyle insan yolundan hep al koymaya çal r. Ama u gerçek

unutulmamal r ki, dünyan n sûri ve geçici nimetleri, insanlar için birer imtihan unsurudur.211 O nimetler, kendilerini elinde tuttu u halde onlar n as l sahibinin kim oldu unu unutanlara ve bu servet sahiplerine haset ile bak p imrenen, onlara gönül ba layan kimselere a r bir vebal olabilmektedir.

Nitekim “veyl” kavram , insanlar n birbirlerini k namas çerçevesinde ele alaca z ilk ayet de bu hakikati aç kça dile getirmektedir.

Kendisine verilen nimetler kar nda maran insan n ruh halini ve o dünya nimetlerine haset ile bakan mal dü künü kimselerin durumunu Kur’ân- Kerim Kârûn’un ahs nda tablola rmaktad r.

Sözü edilen Kârûn, Hz. Musa’n n kavmine mensup bir kimsedir. Allah, kendisine hazinelerinin anahtarlar bile güçlü kuvvetli bir toplulu un zor ta yabilece i kadar bol nimet verdi i halde o, bu nimetlere ükür gerekirken aksine nankörlük ç kmaz na saplanarak azg nla an bir insand r. Esasen kendisine, sahip oldu u bu nimetlerle ahiret yurdunu kazanmas için çal p gayret göstermesi, kibirlenip gururlanmamas ancak buna mukabil de dünyadan nasibini unutmamas tavsiye edilmi tir. O ise bütün bu nimetlerin kendi ilmine dayal bir kazanç oldu unu söylemek suretiyle ak l almaz bir küstahl k ve nankörlük örne i sergilemi tir.212 Bir gün Kârûn, sahip oldu u mal mülküyle kibir ve debdebe içerisinde gösteri yaparak insanlar n kar na ç nca, dünyaya talip olan baz kimseler, “ke ke ke ke” deyip Kârûn’a verilen imkânlar n bir k sm n da kendilerine verilmesini temenni etmi lerdir:

}

{

}

{

211

Bkz: el-Bakara 2/155; Âl-i mrân 3/186; el-En’âm 6/165; el-Kehf 18/7; el-Enbiyâ 21/35; el-Mülk 67/2.

212

“79. Bir gün Karun büyük bir gösteri ve debdebe içinde halk n kar na km . Dünya hayat na özenenler dediler ki: Ke ke biz de Karun kadar zengin olsayd k! Gerçekten o ne büyük bir servet sahibi.’ 80. Kendilerine ilim verilenlerse dediler ki: ‘Yaz k size! man edip salih amel i leyenlere Allah’ n sevab daha hay rl r.’ Bu anlay a ancak (dünyaya) sabredenler (ve ahirete özenenler) ula rlar.”213

Ayetlerde de aç kça görülmektedir ki, Kârûn, dünyada belki de ba kas na nasip olmayacak kadar bir mal biriktirmi tir. Ancak Hz. Peygamber’in ifadeleri içinde Allah yolunda kullan lmayacak olan böylesi bir dünyal k biriktirmenin çok da uygun olmad görülmektedir. Nitekim Ebu Zerr (r.a.)’ n anlatt u olay meseleyi izah eder mahiyettedir:

“Hz. Peygamber, Kâbe'nin gölgesinde otururken ben yan na yakla m. Beni görünce: ‘Kâbe'nin Rabbine kasem olsun onlar zarardad r.’ buyurdular. Ben:

- Ey Allah' n Resûlü, annem babam sana feda olsun, onlar kimlerdir? dedim. Buyurdular ki: ‘Onlar malca çok olanlard r. Ancak -eliyle ön, arka, sa ve sol

taraflar göstererek- öyle öyle bol bol vermelerini emredenler müstesna!’ dedi ve

hemen ilâve etti: ‘Böyleleri ne kadar da az! unu bilin ki, devesi, s , davar olup da bunlar n zekât vermeyen her insan k yamet günü, o mallar , mümkün olan en iri ve en semiz ekilde kar nda bulacakt r. Onlar, s ras yla o kimseyi, boynuzlar yla toslay p ayaklar yla da çi neyeceklerdir. Sonuncusu da bu muameleyi yap nca birincisi tekrar ba layacakt r. Bu hal, insanlar aras ndaki hüküm bitinceye kadar devam edecektir.”214 Ve yine Hz. Peygamber “Evimde üç gece kalacak alt m olsun istemem. Ancak üzerimdeki bir borç sebebiyle tek dinar koruyabilir, geri kalan n da Allah' n kullar na öyle öyle da lmas emrederdim” demi ve elleriyle önüne,

sa na, soluna da tma i areti yapm r.215

213

el-Kasas 28/79-80.

214

el-Buhârî, “Eymân”, 3, “Zekât”, 43; Müslim, “Zekât”, 301; et-Tirmizî, “Zekât”, 1; en-Nesâî, “Zekât”, 2.

215

el-Buhârî, “Zekât”, 4, “ stikrâz”, 3, “Bed'u'l-Halk”, 6, “ sti'zân”, 30, “Rikâk”, 13, 14; Müslim, “Zekât”, 34.

Allah’ n Resulü (s.a.v.), ümmeti için en çok korktu u fitnelerden birinin de dünya mal oldu unu haber vermi tir.216 Mümin bir kulda de ik huylar n bulunabilece ini ancak cimrilik ve kötü ahlak gibi iki huyun asla onda bir araya gelemeyece ini ifade etmi tir.217 Esasen bir insan n as l mal mülkü de dünyadayken yiyip içti i, giyip eskitti i bir de ahiret hesab na önceden hayra sarf etti idir.218 Bundan öte sahip oldu u mallar ise gerçekte mirasç lar na kalacak olan dünya meta r.219

u bir gerçektir ki, dünyan n çekicili i, göz al süsleri, ihti am ve debdebesi hemen her zaman, baz kalpleri kendine çekmektedir. Bu çekici, göz kama süsler, dünya hayat isteyenlerin ba döndürmektedir. Bunlarla ba dönen, bak bulanan safdil insanlar, dünya hayat n çekicili inden, göz kama süslerinden daha üstün, daha onurlu de erlerin oldu u hakikatinin fark nda de ildirler. Bu, geçici, fani emtialara sahip olanlar n bunlar ne pahas na sat n ald klar , bunlar elde etme ad na belki de ahiretlerini hiçe sayd klar anlamazlar.

Allah'a iman etmi , O’nun dinine ba olanlara gelince, onlar n hayat de erlendirdikleri ba ka bir hayat ölçüleri vard r. O ölçüler içerisinde mal, süs ve dünya nimetleri ancak kendi de erleri nispetinde bir yere sahiptir. O kimseler, yeryüzünün bu türden de erlerinin cazibesine kap lmayacak, göz al süslerin önünde küçülmeyecek kadar yüce ruhlara, ulu kalplere sahiptirler. Onlar Allah'a ba lanarak yüceldikleri için, kullar n sahip olduklar mevki ve makamlar kar nda küçülmekten korunmu lard r. Onlar “ ” (kendilerine ilim verilmi ) kimselerdir. Onlara hayat gere i gibi de erlendirebilecekleri gerçek bilgi verilmi tir. Onlar biliyorlar ki, Allah' n verece i sevap bu göz al süslerden daha iyidir. Allah' n kendi kat ndaki nimetler, Kârûn'un yan ndaki mal ve mülkten daha hay rl r. Böyle bir bilince sahip olmak, ancak sab rl kimselerin ula abildikleri üstün bir derecedir. Bu dereceye ula an kimseler insanlar n e ya ve olaylar ölçüp de erlendirdikleri ölçüler kar nda sabrederler. Hayat n çekicili ine, ba tan ç kar

216

et-Tirmizî, “Zühd”, 26.

217

et-Tirmizî, “Bir”, 41.

218

Müslim, “Zühd”, 3, 4; en-Nesâî, “Vesâyâ”, 1.

219

özelli ine kar sabrederler. Birçoklar n imrenerek bakt klar eylerden yoksun olmaya da sabrederler.220

Sabra gelince o, en k sa tarifiyle, bir kimsenin arzu ve isteklerini kontrol alt na almas r. htiras ve ehvete kar do ruluk ve dürüstlükte sebat etmesidir. Hak ve adaletin tesisi için u ramak zorunda kalabilece i kay plara tahammül göstermesi, er'i olmayan araçlarla edinilebilecek kârlara s rt çevirmesidir. Eksik ve yetersiz de olsa, helâl yollarla kazand na kanaat etmesidir. Müfsit insanlar n debdebesine g pta ve k skançl k duymaktan çekinip onlara, ba kald p bakmaya bile tenezzül etmemesidir. Dürüst bir insan için Allah' n kendisine bah etti i küçük nimetlerin, günah ve fesatla kazan lm , ehevânî duygularla kirletilmi dünyevî nimetlerden daha iyi oldu u dü üncesiyle mutmain olmas demektir.221

Hz. Peygamber’in dünya mal ve ilim kar nda insan n durumunu izah etti i u hadis-i erif ise slâm’ n bu meseleye bak kavramada çok önemlidir: “ nsanlar dünyal k kar nda dört k md r:

1- Bir kul vard r, Allah ona mal ve ilim vermi tir. O, bu mal hususunda Allah'tan korkar da onu s la- rahimde harcar, malda mevcut olan Allah' n hakk bilir ve yerine getirir. te bu en yüce mertebeyi elde eder.

2- Bir kul vard r, Allah ona ilim vermi tir fakat mal vermemi tir. Ancak o kimse, iyi niyet sahibidir, öyle dü ünür: ‘E er mal m olsayd falanca gibi hay r yollar nda harcayacakt m.’ Allah, onu niyetiyle kabul eder ve o kimse ecir yönüyle önceki ile e it olur.

3- Bir kul vard r, mal sahibidir, ancak Allah ona ilim vermemi tir. Mal ehvet yolunda cahilane harcar. Ne Rabbinden korkar ne de o mal ile s la-i rahimde bulunur. Malda mevcut Allah' n hakk da bilmez. Bu çok fena bir mertebedir.

4- Bir kul vard r, Allah ona ne mal ne de ilim nasip etmi tir. Ancak, sefihlere pta ile: ‘E er param olsayd der, falanca gibi harcar onun gibi ya ard m.’ Bu da niyeti ile o sefih gibi olur ve günahta e it olurlar.”222 Bu beyanda mal ve ilmin insanlar için nas l bir imtihan vesilesi oldu u aç kça görülmektedir. Ayr ca ki inin

220

Kutup, fî Z lâli’l- Kur’ân, XX, 94-95.

221

Mevdûdî, Tefhîmu’l- Kur’ân, IV, 187.

222

niyetinin de ne derece önemli oldu u konusuna dikkat çekilmektedir. Tabi burada slam’ n dünya mal na ve zenginli e kar ç kt anlam ç kar lmamal r. Zira müttakî olana zenginli in bir zarar yoktur. Ayr ca “Kuvvetli mümin, Allah nezdinde

zay f müminden daha hay rl , daha üstün, daha sevgilidir.”223gibi vb. hadisler bunun böyle olmad n aç k birer örne idir. Dünya ve ahiret dengesi iyi ayarland ktan sonra ortada bir sorun kalmamaktad r.

Bu ba k alt nda sonuç olarak diyebiliriz ki, kendilerine ilim verilmi bilge insanlar, dünyaya talip olup Kârûn’un serveti kar nda bak lar bulanarak hay flanan kimseleri “size yaz klar olsun” manas ndaki “ ” (veyle küm) kavram yla k nam lard r. Onlar n bak lar dünyadan ahirete çevirmi ve iman edip bu imanlar salih amellerle payandalayan kimseler için Allah’ n vaat etti i mükâfat n dünya mal ndan çok çok daha hay rl oldu unu söylemi lerdir. Fakat buna da ancak sabreden, yüksek karakterli üstün ruhlar n ula abilece i hakikatini de ifade etmekten geri durmam lard r.224

1.2.2. EBEVEYN N NKÂRCI EVLADINI KINAMASI

nsan, dünyaya bir ey bilmez bir halde gönderilmektedir.225 Hayat için gerekli olan hususlar , zaman içerisinde taklîden veya tecrübe ederek ö renmekte yani onu, geçici yurdu say lan fani dünyada uzun bir ö renme süreci beklemektedir. Bu süreç be ikten mezara kadar sürdürülmesi gerekli olan bir zaman parças r. te birbirini takip eden bu önemli dönemlerde insan n ilk ö retmenleri, dünyaya gelmesine vesile olan anne ve babas r. nsan n hayat ad na olmazsa olmaz bir keyfiyet ta yan beslenme, korunma, sevgi gibi temel gereksinimleri, ilk olarak ebeveyni taraf ndan kar lanmaktad r.

nsan yaratan ve onun do up ya amas nda as l âmil üphesiz Yüce Allah’t r. Ancak insan n dünyaya gelmesinde maddî-fiilî sebebin ana baba oldu u bilinen bir husustur.”226

223

Müslim, “Kader”, 34; bn Mâce, “Mukaddime”, 10; “Zühd”, 14.

224

bn  ûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, XX, 184; et-Tabâtabâî, el-Mizân fî Tefsîri’l-Kur’ân, XVI, 81.

225

Bkz: en-Nahl 16/ 78.

226

Hiçbir anne baba evlad n kötülü ünü istemez. Ço u zaman onlar n hayata ms tutunmalar sa layan dinamik, çocuklar na kar duyduklar derin sevgi ve bu sevginin omuzlar na yükledi i a r mesuliyettir. Anne ve baba, çocuklar n gülüp mutlu olmas yla huzur bulurken; a lay p hüzünlenmeleriyle de hicrana bo ulmaktad r. Anne baba olma nimetine227 ermi insanlar n neredeyse tamam , evlatlar n ya ant lar ad na endi e duymakta ve elinden geldi ince onlara güzel bir gelecek b rakma gayreti içinde ya amaktad r. Ne var ki, ahiret yurdunu gerekti i derinlikte idrak edemeyen ebeveynin, bu endi e temelli gayretleri ukba ad na çok da bir ey ifade etmemektedir. Ancak dünyay ahiretin bir tarlas olarak gören engin dü ünce ufkuna sahip anne babad r ki, evlad n hem bu dünyada hem de ahirette mutlu olabilece i bir hayat tarz için u ra makta, bu yönde bir gayret ortaya koymaktad r. Bütün kusur ve hatalar na ra men evlad na kar tak nmas gereken tavr tak nmayan duyars z anne baba karakterine mukabil o, evlad n mutlulu u ad na yeri geldi inde onu k namaktan da çekinmemektedir.

Nitekim Kur’ân- Kerim birçok ayetiyle anne baba hakk üzerinde durmu ve onlara iyilik yapmay emretmi tir.228 Onlara kar her zaman sayg ve sevgiyle davran lmas istemi hatta onlara kar “öff” bile demeyi yasaklam r.229 Ne var ki, anne baba bile olsa Allah’a isyan n söz konusu oldu u yerde kula itaat edilemez. Bu durumu da Allah aç kça dile getirmekte ve böyle bir mesele oldu unda onlara kar itaat etmeye izin vermemektedir.230 Fakat bu durum onlara kötü davran lmas gerekli k lacak bir durum de ildir. Zira mü rik bile olsa anne babaya kar iyilikle muamele etmek gereklidir. Nitekim Hz. Peygamber’in bald olan Esma b. Ebî Bekir (r.a.) bu konuda ba ndan geçen bir olay öyle anlatmaktad r:

Henüz mü rik olan annem yan ma gelmi ti. (Nas l davranmam gerekti ine tam karar veremedi im için) Hz. Peygamber'e sorarak:

‘Annem yan ma geldi, benimle (görü üp konu mak) istiyor, anneme kar iyi

davranay m m ?’ dedim. O (s.a.v.) :

227

Bkz: e ûrâ 42/49-50.

228

Bkz: el-Bakara 2/83; el-En’âm 6/151; el- Ahkâf 46/15.

229

el- srâ 17/23-24.

230

‘Evet, annene gereken hürmeti göster.’ dedi.231

Bu olayda da Hz. Peygamber’in her ne olursa olsun, kâfir bile olsa, anne babaya kar iyilik etme esas na dayal tutumu aç kça görülmektedir.

Hz. Peygamber’in anne baba hakk yla ilgili yakla sadece yukar da zikretti imiz olayla s rl de ildir. O (s.a.v.) insanlara iyilik yap lmas gereken noktalarda ilk s raya her zaman onlar koymu tur. Ebu Hüreyre (r.a.)’ n anlatt u olay bunun en aç k delillerinden biridir:

Bir adam gelerek: ‘Ey Allah' n Resûlü! yi davran p ho sohbette bulunmama

en ziyade kim hak sahibidir?’ diye sordu. Hz. Peygamber: ‘Annen!’ diye cevap verdi. Adam:

‘Sonra kim?’ dedi, Allah' n Resûlü: ‘Annen!’ diye cevap verdi. Adam tekrar: ‘Sonra kim?’ dedi. O (s.a.v.) yine:

‘Annen!’ diye cevap verdi. Adam tekrar sordu:

‘Sonra kim ey Allah’ n Resûlü? Hz. Peygamber bu dördüncüyü: ‘Baban!’ diye cevaplad .”232

Anne baban n r zas evlat için ne derece önemli ise onlar n k zg nl da o kadar önemlidir. Çünkü Allah’ n r zas da k zg nl da onlar n r zas ndan geçmektedir. Zira Hz. Peygamber’in “

” sözü bu durumu ifade etmektedir.233

“Bu itibarla evlat, ana babas n i ve hizmetini kendi i ve hizmetinden önce görmelidir. Onlar n me ru ve makul taleplerini yerine getirmelidir. Onlar hakk nda hiçbir zaman kötü dü ünmemeli, zillet ve hakarete maruz b rakmamal , yak n dost ve arkada lar na hürmet ve ikram etmelidir. ‘Rabbimiz! K yamet günü, beni, ana

babam ve bütün müminleri ma firet eyle!’234 diyerek, hayatta iseler hay rla, vefat

231

el-Buhârî “Hibe”, 28, “Edeb”, 8; Müslim “Zekât”, 50; Ebû Dâvud “Zekât”, 34.

232

el-Buhârî, “Edeb”, 2; Müslim, “Birr”, 1.

233

et-Tirmizî, “Birr”, 3.

234

etti iseler ana babalar hay rla yâd etmeli, onlar nam na hay r hasenatta bulunmal , - var ise- vasiyetlerini yerine getirmelidir.”235

Bir evlat için bu derece öneme haiz bir mesele için, Kur’ân- Kerim’de ‘veyl’ kavram n kullan ld na ahit olmaktay z. K nama anlam nda “ ” (veyleke) ifadesi ayet-i kerimede, anne babas n onca fedakârl na ra men onlara kar küstahla p iman etmeyen evlad k nayan ebeveynin hazin durumunu ifade etmektedir:

“17. O kimse ki, anne babas na: ‘Öf be sizin elinizden! Beni, öldükten sonra diriltilmek (ve hesaba çekilmek) ile mi korkutuyorsunuz? Oysaki benden önce yüzy llar geçmi (ama ölenlerden kimse ç p gelmemi ) tir.’ demi , anne babas ysa, ‘Yaz klar olsun sana! Gel iman et! Allah’ n vaadi mutlaka gerçekle ecektir.’ demi ler, fakat o, bütün bunlara kar k öyle demi tir: ‘Bu, eskilerin masallar ndan ba ka bir ey de ildir! ”236

Ayetten de anla ld gibi anne baba Müslüman, çocuk ise isyankârd r. lk inkâr etti i de onlar n kendisine yapt klar kar ks z iyiliklerdir. Anne babas na, onlardan b kk nl n ifadesi olarak kaba, küstah ve incitici bir dille hitap ederek “Öf be sizin elinizden!” demi tir. Daha sonra ise as ls z bir bahaneye dayanarak iman esaslar n temelinde olan ahireti “Beni, öldükten sonra diriltilmek (ve hesaba

çekilmek) ile mi korkutuyorsunuz? Oysaki benden önce yüzy llar geçmi (ama ölenlerden kimse ç p gelmemi ) tir.” diyerek inkâr etmi tir. Yani kendisinden

önceki milletlerin gidip onlardan hiç kimsenin geriye dönmedi ini mazeret olarak ortaya sürmü ve tekrar dirilmeyi inkâr etmi tir.

yamet, Allah’ n takdirinde ve ilminde olan zaman gelinceye kadar, kopmayacakt r. Buna ili kin hüküm kesinle mi tir. Tekrar dirili ise dünya hayat n süresi bittikten sonra topluca olacakt r. Dirili in önce ölen bir insan n, ya amakta olan bir ku n döneminde olaca biçimde, parça parça olu aca kimse

235

Güler, Hz. Peygamber Toplum ve Aile, s. 40.

236

söylememi tir. O, bir oyun, bir e lence veya hedef gözetmeyen anlams z bir olay bir yolculuk de ildir. O, günü geldi inde son hesab n yap laca büyük olayd r.

Evlatlar n bilerek yapt bu inkâr bütün deh etiyle görüp küfrü i iten anne baba, bu üzücü olay kar nda ürpererek ona demi lerdir ki, “Yaz klar olsun sana!

Gel iman et! Allah’ n vaadi mutlaka gerçekle ecektir.” Anne baban n duyduklar

adeta onlar ok etmi ve bu durum sözlerine de yans r. Beddua manas da ta yan “veyl” tabiriyle evlatlar na duyduklar öfkeyi ifade etmi lerdir. Buna kar n o, küfründe srar etmi , inkâr nda daha da ileri giderek “Bu, eskilerin masallar ndan

ba ka bir ey de ildir!” demek suretiyle inkâr sürdürmü tür.237

Bu ayette kullan lan “veyl” itab asl nda bizim “can ç kas , geberesi” tabirimiz gibi bir beddua olmakla beraber hakikatte helak için de il, azarlayarak te vik ve özendirme için kullan lm r. Asl nda bu, bir anne baba ad na yak nma; evlat ad na ise imana te vik edal bir k namad r. Buradaki “veyl olsun” ibaresinden maksat da budur.238

1.2.3. NSANLARIN KEND NEF SLER KINAMALARI

Allah, insana kendini tan ma yolunda ‘benlik’ gibi bir nimet vermi tir. nsan, onunla hem kendini hem de dünyadaki icraatlar na k yasla Rabbini tan yacakt r. Ne var ki, ‘nefis’ de diyebilece imiz benlik (ego) terbiye edilmedi i zaman insana verili amac n d na ç kabilmektedir. O zaman insan kendini, kibir ve gurura kapt rmakta ve Allah’a ait azamet ve ululu u kendinden bilme yanl yla beraber di er insanlar da tahkir edebilmektedir.239 Zira nefis (nefs-i emmâre kastedilmektedir) zaten insan için bir imtihan vesilesidir. Ona her zaman kötülü ü tavsiye etmektedir.240 Allah’ n koydu u k staslar içerisinde terbiye edilemeyen bir nefis, kendini her türlü kusurdan uzak görecektir. Neticede ise ‘ilahl k’ iddias nda bile bulunacakt r. Eski M r hükümdarlar ‘Firavun’ lakapl baz insanlar bu durumun aç k birer göstergesidir.241 Nefsi böylesine azg nla bir kimse, ba na 237

Kutup, fî Z lâli’l- Kur’ân, XXVI, 23.

238

ez-Zemah erî, el-Ke âf, II, 372; e evkânî, Fethu’l-Kadîr, V, 27; Yaz r, Hak Dini Kur’ân Dili, VII, 110; ez-Zuhaylî, Tefsîru’l- Münir, XXVI, 44.

239

Bkz: Ebû Dâvud, “Libas”, 29.

240

Yûsuf 12/53.

241

gelen musibetlerde bile kendini suçsuz görecek ve suçlamak için ba ka birilerini arayacakt r.

Bu ba k alt nda kaydedece imiz son bölümde ise kendilerine bol nimet verilen bahçe sahiplerinin u rad imtihan anlat lmaktad r. Olay Kur’ân- Kerim’de mealen öyle geçmektedir:

“(17).Onlar biz s nad k! T pk bahçe sahiplerini s nad z gibi. Hani onlar, sabah n ilk klar yla birlikte, (daha yoksullar gelmeden) bahçelerindeki ürünleri dev ireceklerine söz vermi / yemin etmi lerdi! (18).‘Allah izin verirse’ demeye bile gerek görmemi lerdi. (19).Derken Rabbinden bir afet gelip daha onlar uykular ndayken bahçeyi vurup geçti! (20).Ve sabaha, bahçe, adeta simsiyah bir ot na döndü! (21).(onlar durumdan habersiz) Günün ilk klar yla birlikte birbirlerine öyle seslendiler: (22).‘Hadisenize bahçenize, madem ürün

toplayacaks z çabuk olun.’ (23).Ve ko tular sessizce, kimseye duyurmadan

(pintice)! (24).‘Aman bugün bir yoksul yan za gelmemeli!’ diyerek aralar nda

ldand lar. (25).Büyük bir çal mla ç kt lar erkenden. (26).Fakat bahçeyi gördüklerinde: ‘Yanl geldik galiba, bu bizim bahçe de il!’ dediler. (27).Sonra: ‘Yok

hay r, biz her eyi kaybettik galiba!’ dediler. (28). çlerinden en insafl dedi ki:

‘Dememi miydim size ben, Yüce Allah’ unutmamal z diye!’ (29).Dediler ki: ‘Yüceler yücesi Rabbimizi yüceltip tesbih ederiz ki, bizler gerçek zalimler/ günahkârlar imi iz!”242

Bahçe sahipleri daha sonra, u rad klar bu u ursuz durumdan birbirlerini sorumlu tutmaya ba lam lard r. Suçu herkes bir di erine at p kendini temize

karmaya çal r. Ayet-i kerimelerde bu durum öyle anlat lmaktad r:

}

{

}

{

}

{

“30. Sonra dönüp birbirlerine, yerinmeye (kendilerini) k namaya koyuldular. 31. Ve öyle dediler: ‘Yaz klar olsun bize! Biz haddimizi a p azg nl k ettik!’ 32. Ve

242

Benzer Belgeler