• Sonuç bulunamadı

2.7. Tüketici Kavramı

2.7.2. Tüketim teorileri

2.7.2.2. Nisbi gelir

Keynes tarafından ortaya atılan tüketim teorisinin deneysel sonuçları, farklı periyotlarda tutarlı sonuçlar vermemiştir. Dolayısı ile bu teoriyi inceleyen çok sayıda araştırma ortaya konmuştur. Duesenberry, 1949 yılında Nisbi Gelir Teorisi’ni Keynes’e karşı bir hipotez olarak sunmuştur. Bu teori iki farklı bakış açısı ile incelenebilir. Birinci bakış açısına göre tüketiciler hayatlarının bir döneminde sahip olduğu tüketim alışkanlıklarını kolay kolay terk etmemektedir. Kazançları azalsa dahi tüketiciler tüketimlerinden taviz vermemektedir. İkinci bakış açısına göre ise tüketiciler içinde bulundukları topluma ayak uydurma ve tüketimleri ile çevrelerini etkileme eğilimindedirler.

Bunun sonucunda uzun dönem tüketim alışkanlıklarında bir değişim gözlenmemektedir (Paya, 2001).

Nisbi Gelir Teorisi’nin kısıtlamalarından biri mal varlığı ve faiz gibi değişkenleri çalışmaya dahil etmemesidir. Bu yönüyle teori büyük eleştirilere maruz kalmıştır. Bu kısıtlamalar daha sonraki çalışmalarda düzeltilmeye çalışılmıştır ve birtakım değişkenler de dikkate alınarak tüketim fonksiyonu tanımlanmıştır. Yaşam döngüsü ve sürekli gelir teorileri tüketim fonksiyonunu daha geniş bir perspektif ile incelemekte ve ekonomi politikalarının ortaya çıkmasına önemli katkılar sağlamaktadır.

2.7.2.3. Likidite kısıtı

Friedman tarafından oluşturulan sürekli gelir ve yaşam döngüsü teorileri, tüketicilerin hayatları süresince kararlı bir tüketime yöneleceklerini iddia etmektedir ve bu tüketim davranışlarının mantıksal sebeplerle gerçekleştiğini ifade etmektedir. Bu teoriye göre bireyler uzun dönemde potansiyel gelirleri ölçüsünde tüketim davranışları sergilemektedirler. Tüketiciler kazançlarının yüksek olduğu dönemlerde borç verme,

kazançlarının düşük olduğu dönemlerde ise borçlanma eğiliminde olacaklardır. Buna göre Keynes tarafından ortaya atılan teoriler önemsenmemiştir. Fakat modern iktisadi sistem içerisinde likidite kısıdı bulunan tüketici sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Likidite kısıdı, birikimi bulunmayan ancak aynı zamanda da borçlanamayan bireyleri içine almaktadır. Belirtilen bireyler herhangi bir mali garanti sunamadıkları veya mevcut iktisadi sistem nedeni ile potansiyel kazançlarına karşılık borçlanamayan kişilerdir. Bahse konu tüketicilerin tüketim düzeyi cari kazançları ile sınırlıdır (Paya, 2001).

Gayrimenkul kredileri bu kısıdı tanımlamak için en sık kullanılan örnektir. Konut edinme kararı alan bir tüketici grubu bankalara gayrimenkul kredisi isteğinde bulunacaktır.

Bankalar genellikle kredinin düzenli geri ödemesini garanti altına almak amacıyla birtakım özel koşullar talep etmektedir. Bu koşullardan birkaçı belgelendirilebilir tüketici geliri ve satın alınmak istenen gayrimenkul fiyatının belirli oranda peşinatını içermektedir. Bu gibi garantileri sağlayamayan tüketicilerin kredileri genellikle finans kuruluşları tarafından reddedilmektedir. Tüketicilerin ileri vadeli kazançları ve mevcut servetleri yükseldikçe likidite kısıdı içerisinde bulunma ihtimalleri azalmaktadır ve talepte bulundukları krediler daha yüksek oranda kabul edilmektedir (Tekirdağ, 2009).

2.7.2.4. Yaşam döngüsü

Modigliani, Brumberg ve Ando tarafından 1950’li yıllarda yapılan çalışmalarda Fisher tarafından oluşturulan tüketici davranışları modeli kullanılarak tüketim fonksiyonu analiz edilmiştir. Modigliani’ye göre bireylerin hayatları süresince kazançlar sistematik bir değişim içerisindedir ve kazancın yüksek olduğu dönemlerde yapılan tasarrufların daha sıkıntılı dönemlerde kullanılmak üzere gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Belirtilen yaklaşım şekli, yaşam döngüsü teorisinin temelidir (Mankiw, 2009).

Keynes tüketim fonksiyonunu yalnızca kısa vadeli gelirler ile açıklarken, Modigliani’nin yaklaşımı insan hayatını bir bütün olarak ele almaktadır. Buna göre tüketiciler hayatları boyunca gerçekleştirdikleri tüketim ile toplam maksimum yararı elde etmeyi amaçlamaktadırlar. Bu yararın sağlanması için de tüketiciler planlamalarını uzun döneme göre yapmaktadırlar. Bu teoriye göre tüketiciler kazançlarının yüksek olduğu dönemlerde birikim yaparak, kazancın kısıtlandığı dönemlerde tüketim alışkanlıklarını

değiştirmeksizin yaşamlarını sürdürmeyi amaçlamaktadırlar. Özetle, doğrusal bir fonksiyon ile tanımlanamayan kazanç, bireylerin müdahalesi ile doğrusala yakın özellikler sergilemektedir. Kazancın önemli ölçüde azaldığı dönemler genellikle bireylerin emeklilik dönemleridir (Yıldırım ve Karaman, 2003).

Yaşam döngüsü teorisine göre tüketiciler sürekli değişen tüketim alışkanlıklarından çok kararlı bir tüketim kalıbını benimsemektedirler. Teori aynı zamanda mal varlığı ve tüketim ilişkisini de incelemektedir. Yaşam döngüsü teorisi ile tüketim fonksiyonu arasındaki ilişki kısaca aşağıda gösterilen denklem ile açıklanabilir. Denkleme göre T sene yaşaması öngörülen bir tüketici N sene kadar çalışacaktır. Buna göre emeklilik dönemi olarak ifade edilen dönem T-N olarak ifade edilmektedir. Bahsi geçen tüketici için cari kazançlarının yanında ileriki dönemlerde sahip olacağı kazançlar ve mevcut mal varlığı da birer değişkendir. Mal varlığının tüketilmeyen bölümü ise kendisinden sonra gelenlere bırakmayı arzu ettiği mirası oluşturmaktadır. Tüketicinin bütün tüketim eylemleri bu değişkenlerden etkilenmektedir. Ct değişkeni t süredeki tüketime, T değişkeni öngörülen hayat süresine, Yt1 değişkeni cari dönem kazancına, N değişkeni tüketicinin muhtemel çalışma süresine, Y1e değişkeni tüketicinin çalıştığı süre boyunca yıllık ortalama kazancına, W değişkeni toplam mal varlığına, m değişkeni ise tüketicinin kendinden sonrakilere bırakmak istediği mirasa tekabül etmektedir.

𝐶𝑡 = 1

𝑇[𝑌𝑡1+ (𝑁 − 1)𝑌1𝑒 + 𝑊 − 𝑀] (3.1)

Bu teoriye göre tüketiciler belirli bir bütçe kısıtlaması ile yüzleşmek durumundadırlar. Aynı zamanda teoriye göre, tüketim fonksiyonunun kararlı olabilmesi için tüketicinin hayatı boyunca elde edeceği kazancın öngördüğü tüketim harcamalarına eşit olması gerekmektedir. Yani tüketicinin net mevcut tüketim harcamaları, bahse konu tüketicinin toplam kazancının cari değerinden fazla olmamalıdır (Branson ve Litvack, 1976).

Tüketicilerin aldıkları faydayı en üst düzeye çıkarmak maksadı ile tüketimlerini dengeli tutma gayretleri, kazançlarındaki düşmeye karşı alıştıkları tüketim düzeyini koruyabilmek için borçlanma eğilimi göstermelerine neden olmaktadır. Kazancın nispi artış gösterdiği zamanlarda ise borçlanma azalış gösterecek ve cari borçlar da azalacaktır.

Kişilerin gelir düzeyi yaşamlarının farklı dönemlerinde farklılık göstermektedir. Genç

yaştaki kişilerin iş hayatının başlarında kazançları düşük olmaktadır. İleriki dönemlerde kazanç ve tasarruflarda artış gözlemlenmektedir. Emeklilik dönemi ise kazancın azaldığı ve birikimlerden faydalanılan dönemdir (Froyen, 2002).

Şekil 2.1. Yaşam döngüsü hipotezi

Kaynak: (Yıldırım ve Karaman, 2003)

Şekil 2.1’de yaşam döngüsü teorisine göre borçlanma-yaş ilişkisi gösterilmiştir. Şekil incelendiğinde genç yaşlarda borçların arttığı ve belli yaşlara gelince de borçlanmanın azalarak birikimlerin arttığı gözlemlenebilir. Ancak tüketim hemen her dönemde kararlılık gösteren bir olgudur. Yaşam döngüsü teorisi, hem kısa hem de uzun dönemde ortaya çıkan araştırma sonuçları ile paralellik göstermektedir. Bu teoride Keynes’in teorisinden farklı olarak bugünkü kazanç ile tüketim arasında orantılı artışlar olması beklenmemektedir.

Mevcut gelirde görülen dönemsel değişimler, tüketim harcamalarında beklenen değişime neden olmamaktadır. Kazançta yaşanabilecek hızlı bir artış, tüketimi eşit oranda etkilememektedir. Benzer biçimde kazancın azalması durumunda da ortalama tüketim eğilimi artış göstermektedir. Yaşam döngüsü teorisine göre çalışma ve mal varlığına bağlı kazançların, kullanılabilir kazançlar içindeki oranın değişmemesi şartıyla, ortalama tüketim eğiliminin değişmeyeceği öngörülmektedir. Buna ilave olarak teori, gelecek kuşaklara bırakılacak miras kavramını da bir değişken olarak tanımlamaktadır (Paya, 2001).

Benzer Belgeler