• Sonuç bulunamadı

2. ARASTIRMANIN KONUSU, AMACI, METODU VE KAPSAMI

2.3. Araştırmanın Metodu Ve Kapsamı

1.1.2. İslam Öncesi Dönem

1.1.2.5. Nirbiler

Nirbîler, M.Ö. 1100-650 yılları arasında Hani ve Lice çevresinde kurulmuş zaman zaman Amed (Diyarbakır), Farqîn (Silvan) Telia (Viranşehir) taraflarına hükmetmiş bir prensliktir. Tarihteki isimleri Nêrıb, Nirib, Nirbi, Nirbo olarak geçen Nirbîler'in ilk merkezi Karacadağ'ın güney etekleri ile Viranşehir (o zamanki ismiyle Telia) olduğu Asur kaynaklarından anlaşılıyor. Nirbi Prensliği’nin Lice ve Hani yörelerinde hüküm sürdüğünü Asur ve Urartu kaynaklarından öğreniyoruz.

Asur kralı I. Tiklatpileser başa gelince eskiden Asurlulara bağlı olan ülkeleri yeniden istilaya başladı. Kuzey Mezopotamya’ya sefer düzenledi. Hani’nin kuzey ve kuzey batısında bulunan Nirib dağları ve Nirib düzüne yerleşmiş bulunan Nirbileri yenilgiye uğrattı.41

I. Tiklatpileser bu seferini, Hani yakınlarındaki Bırkleyn mağaralarındaki stelli kitabelere yazdırdı. Yazıtta:

“Efendilerim büyük Tanrılar Assur, Samas ve Adad’ın desteğiyle ben Tiglatpileser… Amurru ülkesinin büyük denizinin(Akdeniz) ve Nairi ülkesinin büyük denizinin(Van gölü) fatihi üç kez Nairi ülkesine gittim”.42

” ifadeler bulunmaktadır. Hani ile Lice arasındaki Bırkleyn mağaralarının bulunduğu kavşak, Mezopotamya bölgesini Doğu Anadolu’ya bağlayan en önemli geçittir. Bundan dolayı Asurlular Hani çevresini hâkimiyetleri altından çıkarmak istememişlerdir.

41 Beysanoğlu, age., c.I, s.63.

16

Asur kralı I. Salmanassar’ın (M.Ö. 1260) Kuzey Mezopotamya seferi sonunda Asurluların hâkimiyetine girerek bir prenslik olarak yaşayan Nirbiler, Asur devleti zayıflayınca öz yerlerinin sahibi oldular.43

Nirbiler, elde ettikleri özerk yapılarını muhafaza etme konusunda karalıydılar. Asurlulara yeniden boyun eğmeyi kendileri için büyük bir ayıp sayıyorlar ve millî istiklâllerine bir saldırıda bulunulmasına tahammül edemiyorlardı.44

Bunun üzerine Asur kralı Asurnasirpal hazırladığı ordusuyla M.Ö. 882 yılında Kuzey Mezopotamya seferini düzenleyerek Nirbilerin üzerine yürüdü. Kral bu seferini şu sözlerle anlatıyor:

“…Kaşiyari dağlarının üzerinden geçtim ve Hulaya’nın güçlendirilmiş kenti Kinabu’ya yaklaştım. Ordum ve korkunç savaş gücümle kenti kuşattım ve aldım… Şehrin yöneticisi Hülaya’yı götürdüm ve derisini Damdamusa kenti duvarlarına astım. Şehri temelinden yıktım tahrip ettim. Yakında yer alan Mariru kentini tahrip ettim. 50 savaşçı askerini kılıçla kestim. 200 esirini yaktım. Ve Nirbu askerlerinin 332 askerini ovadaki savaşta bozguna uğrattım. Onlardan esirler, öküzler ve koyunlar getirdim… Nirbu ülkesini ve güçlü duvarlarını yıktım, yaktım ve tahrip ettim”. 45

Nirbiler, Asurluların hâkimiyetlerine girmek istemiyorlardı. II. Asurnasirpal kendilerine boyun eğmeyen Nirbilere kendi söyleyişine göre, katıldığı bir savaş da üç binini mahvederek şehre hâkim olmuştu. Asurlular Tella'da son vahşiliklerini göstermişlerdi. Esir düşen Nirbi ileri gelenlerinden bazıları yakılmaya mahkûm edilmiş, kalanlarının bir kısmının elleri, burunları ve kulakları kesilmiş, birçoklarının da gözleri oyulmuş, derileri yüzülmüş, dumanları tüten harabelerde kazıklanmıştı.46

Nirbileri güç kullanarak denetim altına alan II. Asurnasirpal, ekonomik anlamda da bu bölgeden faydalanmıştır. Bu dönemde Nirbi ülkesinin tarımsal ve hayvansal alanda Asur ekonomisine katkı yaptığı görülüyor. Yazılı kaynaklardan ifade edildiğine

43 Beysanoğlu, age., c.I, s.62. 44

Halis Ataksoy, Diyarbakır Tarihinde Komuk Eli, Çeltüt Matbaacılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.Yayınları, İstanbul 1988, s.25.

45 D.D. Luckenbill, age., c.I, s.445. 46 Ataksoy, age., s.26.

17

göre Nirbi ülkesinden öküz, sığır, tahıl ve saman, at, katır, öküz, koyun, bronz ve şarap gibi gelirlerin elde edildiği anlaşılıyor.47

Hani ilçesi Nirbilerin merkezi bölgelerindendir. Nirbilerin başkentliğini yapmış Hani’de, bugün Nirbi adını taşıyan köyler bulunmaktadır. 1935’te bu köylerde inceleme yapan Basri Konyar, bu bölgede yaşayanların çoğunlukla sarışın ve gök gözlü olduklarını belirtir.48

Hani kasabasının hemen kuzeyinde Nirib dağı ve Nirib düzü denilen yerlerde, Nirib adını taşıyan yedi kadar köy vardır ki ahalisinin bu felâketten sonra Asuriye'ye uyruk olan ve buralarda yerleştirilenbazı Nirbular'dan ibaret oldukları sanılır.49

Hani’de Nirib adını taşıyan köyler şunlardır: Nirib Ağan, Nirib Çülegan, Nirib Aliyan, Nirib Yusufan, Nirib Cimsat, Nirib Topalan ve Nirib Melikan köyleridir.

Hani’de İslam öncesi dönemde yukarıda isimlerini zikrettiğimiz medeniyetlerin dışında başka uygarlıklar da hüküm sürmüşlerdir. Biz burada ayrıntılara girmeden sadece isimlerini hatırlamakla yetineceğiz. Diyarbakır’a hâkim olan devletler aynı zamanda Hani’ye de hükmetmişlerdir. Bunlar:

İskitler (M.Ö.653-625), Medler (M.Ö.625-550), Persler (M.Ö.550-331), Büyük İskender (M.Ö.331-323), Partlar (M.Ö.140-85), Romalılar (M.Ö. 69-M.S. 53) ve Bizans (395-639) uygarlıklarıdır.

Hani yöresinde Romalılar döneminden kalma önemli eserler mevcuttur. Bunlar Dakyanus şehir kalıntıları ile Eshab-ı Kehf mağarasıdır.

Hani’den Lice’ye giden yolun ortasında Fis ovasına hakim 1110 rakımlı tepede bulunan Dakyanus antik kenti Romalılar dönemine aittir.50

Dakyanus şehrinin kuzeyinde Rakım dağı eteklerinde Eshab-Kehf mağarası vardır. Eshab-ı Kehf hadisesi Kuran-ı Kerim’de öldükten sonra dirilişin delilleri arasında zikredilir. Dakyanus adlı

47 Elif Baştürk, Asur Devletinin Yukarı Dicle Yayılımı, (Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü) İzmir 2006, s.39.

48 Basri Konyar, Diyarbakır Tarihi, Ulus Basımevi, Ankara 1936, s.54. 49 Ataksoy, age., s.27.

18

zalim hükümdardan kaçan yedi imanlı genç, sözü edilen mağaraya sığınmış ve orada 309 yıl uykuda kaldıktan sonra uyanmışlardır.51

Hani yöresinde bulunan önemli tarihi kalıntılarından biri de Zülkarneyn kalesidir. Hani-Lice yolundan ayrılan Bingöl yolunun solunda Çeper köyü yakınlarındadır. Eshab-ı Kehf’in 15-20 km kuzeyinde Zülkarneyn mağaraları vardır. Bu mağaraların 9-10 km batısında ise Zülkarneyn kalesi harabeleri mevcuttur. Şevket Beysanoğlu’nun 1962 yılında burada yaptığı incelemede buranın Acemlerden kalma bir şehir kalıntısı olduğunu, İskender-i Zülkarneyn’in buradan geçtiği ve kaleye misafir edildiği için ona izafeten “Zülkarneyn kalesi” denildiğini yöredeki yaşlılardan öğrendiğini ifade etmektedir.52